
Kaldi adlı Etiyopyalı bir çoban, otlattığı keçilerinin kahve meyveleri yedikten sonra dans ettiklerini fark etmiş. Kahve bitkisinin meyvelerini deneyince kendisi de mutluluk duygusu içinde olmuş. Keçileriyle birlikte manastıra geri döndüğünde bu olaydan baş keşişe bahsetmiş. Baş keşiş, meyveleri Şeytan’ın işi olarak niteleyip onları ateşe atmış. Ancak çok geçmeden taze kavrulmuş kahve kokusu manastırın koridorlarını doldurmuş ve tüm keşişler bundan hoşlanmışlar. Kilisede bu zevk veren içeceğin şeytan işi olduğu fikri hakim olmuş. Ancak bir yandan da zevk veren bu içecekten insanları alıkoymak zormuş. Konu Vatikan’a kadar ulaşmış. Papa 8. Clement bu içeceği bir de kendisi denemeye karar vermiş. Kahveden büyük keyif alan Papa bu içeceğin “sadece kafirlere bırakılamayacak kadar zevkli” olduğuna kanaat getirince 1600 yılında bu içeceği vaftiz etmiş ve şeytani olmaktan çıkartmış. Kahvenin efsanevi öyküsü böyle. Doğru mudur? Bilemem! “Hikayeyi nereden duydun?” derseniz, gezisini yaptığımız Doka Kahve Plantasyon Çiftliğinin duvarlarında bu şekilde anlatılıyordu.

Hatta hikayenin devamı da var! Kahvenin Avrupa’dan Amerika Kıtasına gelişi ise daha da ilginç. Amsterdam Şehri Başkanı bir kahve fidesini 1713 yılında Fransa Kralı 14. Louis’ye hediye etmiş. O da bu fideyi Kraliyet Botanik Bahçesine ektirmiş. 1723 yılında Kralla birlikte botanik bahçesi gezilirken gezenler arasında bulunan Gabriel Mathieu de Clieu adlı Fransız deniz subayı artık gelişmiş bir ağaç olan kahve bitkisinden bir dalı kraldan istemiş. Kralın yanıtı “kesinlikle hayır” olmuş. Bu subay bir şekilde kahve bitkisinden bir dalı gizlice kopartıp onu beraberinde Karayiplere kadar getirmiş ve burada ekmiş. 20 yıl sonra bu fide gelişmiş ve meyvelerini vermiş. 50 yıl içinde de iklimini, toprağını seven kahve bitkisi tüm Güney ve Orta Amerika’da yetişir olmuş.

Kosta Rika’nın en önemli gelir kaynaklarından olan kahve yetiştiriciliğinin bölgeye geliş tarihi 1808. Toprak reformları ve ürün teşvikleri ile 1820’li yıllarda kahve çekirdeği en önemli ürün olmuş. Kosta Rika günümüzde de dünyanın en güçlü kahve çekirdeği üreticilerinden birisi. Kosta Rika’nın saf ve temiz havası, volkanik minerallerle güçlü toprağı, kahve yetiştirmek için harika bir atmosfer yaratıyor. Küçük bir ülke olan Kosta Rika, şu anda 60 kiloluk kahve çuvallarından yılda 1.490.000 üreterek dünya kahve üretiminin %1’inden azını sağlıyor. Dünyanın en büyük ve birinci sıradaki kahve üreticisi 44.000.000 çuvalla Brezilya. Kosta Rika ise dünya kahve piyasasında 15. sırada.


Kahve en iyi tropikal bölgelerde ve deniz seviyesinden 1200 metre yükseklerde yetişen bir bitki. Çeşitli türleri var ama en çok bilineni Arabica ve Robusta türü. Kahve, beyaz ve kokulu çiçeklerle sahip, kirazı andıran kırmızı meyvesinin içinde iki çekirdek bulunan, dikildikten yaklaşık 3 yıl sonra meyve vermeye başlayan ve 30-40 yıl boyunca aralıksız meyve veren bir ağaç türü. Doğal haline bırakıldığında 8-10 metreye kadar uzayan ağaç, meyvelerin kolay toplanabilmesi için sürekli budanarak 4-5 metre uzunluğunda bir çalı boyutunda tutuluyor.
Bizim tur programında Vargas Ruiz ailesine ait olan Doka kahve Plantasyon Çiftliği gezisi vardı. Burası 70 yıllık olan bir işletme ve hala klasik yöntemlerle kahve işletmeciliği yapılıyor. Kahvenin fide halinden yetiştirilmesine ve çiçek-meyve verir hale gelmesine ve sepetlerle toplanması kadar ki hali bir yerel rehber eşliğinde sahada anlatıldı. Sonra toplanmış olan kahve çekirdeğinin ayrılması, yıkanması ve fermantasyon işlemi yapılması için kullanılan bölümleri gezdik.


Kahve meyvesi büyüklüğü, şekli ve rengindeki benzerlikler nedeniyle “kahve kirazı” olarak da adlandırılıyor. Bu meyveleri toplamak çok zahmetli. İşçiler genellikle Nikaragua’dan mevsimlik işçiler oluyormuş. Bir sepet kahve meyvesi toplamanın karşılığı 1,5 Amerikan Doları. Kahve kirazı içinde ince iki çekirdek bulunuyor. Çekirdeklerin birbirine bakan tarafı düz, dış tarafı yuvarlak. Tanenin düz yüzeyinde, içi sert bir besi dokusu ile dolu olan, derin bir çizgi yer alıyor. Besi dokusunun dış tabakası ince bir zarla kaplı. Bu zar kısmı tatlı. Zarın dışında ise daha sert bir kabuk var. Eğer kahve çekirdeği daha sonra tohum olarak kullanılacaksa çekirdek kabuktan ayrılmıyormuş.

Bazı kahve ağaçlarının meyvesinden iki yerine bir tane çekirdek çıkıyormuş. Tek çekirdekli kahve türüne peaberry deniyor. Tek olarak çıkan çekirdekler, diğerlerinden ayrılarak üretim sürecinden geçiriliyor. Genellikle fiyatları da normal kahveye göre çok daha pahalı oluyormuş.


Kahve çekirdekleri yıkandıktan sonra su içerisinde fermente olmaya bırakılıyor. Böylece kahve çekirdeğinin üstünde bulunan musilaj kısmı bakterilerle işleme girmiş oluyor ve bu da kahveye benzersiz tadını veriyor.



Sonrası kurutma işlemi. Tüm bu işlemleri sahada tek tek anlattılar ve arkasından da kahve satış bölümüne yönlendirildik. Kahvelerimizi aldık. Öğle yemeğini de bu çiftlikte yedik. Çiftlik içinde yürüyüş yapabileceğiniz alanlar ile pek de beklediğim kadar zengin olmayan bir kelebek çiftliği bölümleri de var.



Kahve plantasyonu gezimiz sonrasında Ulusal Müzeyi gezmek için San Jose’ye geri döndük. Kosta Rika Ulusal Müzesi (Museo Nacional de Costa Rica), binanın duvarlarında kurşun deliklerinin hala görülebildiği eski bir kale olan Bellavista Askeri Kışlası‘nda yer alıyor. Daha önceki bölümde size buranın öyküsünü anlatmıştım. Bu nedenle bu müzeyi gezerken yaşayan bir iç savaş tarihi parçasını gezdiğinizi de düşünmelisiniz.

Müze, Kosta Rika doğa tarihini, antropolojiyi, arkeolojiyi ve tarihi vurgulayan sergi alanlarına sahip. İyi düzenlenmiş bir müze. Kosta Rika tarihi, Kolomb öncesi zamanlardan günümüze bir zaman çizelgesinde sergilenen arkeolojik eserlerle anlatılıyor. Müzede en çok ilgimi çeken bahçede bulunan taştan kocaman bir küre olmuştu. Orada iken ne olduğunu anlamadım, belki de anlattılar ben kaçırdım.





Yazıyı hazırlarken öğrendim ki bunlar Diquis Taş Küreleri (Stone Spheres) olarak adlandırılıyor. Kürelerin çapları birkaç santimetreden 2 metreye kadar değişebiliyormuş. Ağırlıkları 15 tona kadar çıkıyormuş. 800-1500 yılları arasında ve Kosta Rika’nın güneyinde Isla Del Cano Adasında ve Diquis Deltasının kayıp bir uygarlığına ait olarak düşünülüyorlar. Bunlar yaklaşık 300 adet mükemmel bir şekilde yontulmuş, güneş sistemi yıldızlarını gösterdiği düşünülen gizemli küreler. Bu küreleri Kosta Rika’da sıkça gördük.

Ulusal Müzede özellikle Kolomb Öncesi sergilenen eserler çok güzeldi. Kosta Rika’da yapılan arkeolojik kazılarda 7000-10000 yıl öncesine giden buluntular var. Kolomb Sonrası döneme ait eserler arasında işkence tahtasını müzede görmek üzücü olsa da Kosta Rika’nın bir gerçeği.


San Jose’de son ziyaret ettiğimiz müze Kolomb Öncesi Altın Müzesi oldu. Bu müze Kosta Rika Merkez Bankasına bağlı olan ve Plaza de la Cultura‘nın altındaki bir yeraltı binasında yer alıyor. Müzede seramik parçalar yanında 1586 adet altın obje sergileniyor.

Altın objelerin yapımı milat öncesi 300-400 yıllarından milat sonrası 1500’lü yıllara kadar uzanıyor. İspanyolların elinden kurtulan ve bu nedenle de eritilmemiş sanat eserleri bunlar. 1503 ile 1660 yılları arasında Amerika’dan İspanya’ya 185.000 kilo altın ve 17 milyon kilo gümüşün kaçırıldığı tahmin ediliyor.




Müzede bulunan altın objelere Kosta Rika yerli kültüründe yaşama ve kutsala dair ne varsa işlenmiş. Kutsal kabul edilen kurbağa, yarasa, timsah, kartal gibi hayvanlar, şaman, Tanrı Sibu, şaman, müzik çalanlar, kolye, bilezik ve küpe gibi süs takıları müzede sergileniyor.
Bunun dışında müzede camlar arkasında bire bir insan boyutlarında balmumundan heykellerde sergileniyor. Kosta Rika yerli halkı günlük halleri içinde ama boyunlarında, pazılarında altın süsleri ile sergileniyorlar.

Müzede Kolomb öncesi dönemin dini inançları, bu insanların kozmovizyonları Kosta Rika’nın Bribri yerli halkı üzerinden görsellerde çok güzel anlatılıyor. Bu konuyu yazıya hazırlarken BriBri yerli halkından birisinin verdiği röportajı okudum ve düşüncelerine bayıldım. “Doğa bizi ayakta tutar. Doğa evimiz, kültürümüz, benlik duygumuz ve besin kaynağımızdır. Bribri insanlarının doğa ile olan ilişkisi budur. Biz Bribri Halkı, doğaya sahip çıkmak için önce onu gözlemliyoruz. Sonra, bize verildiği gibi saygı duyuyor ve koruyoruz. Çünkü doğa ancak o zaman bize ihtiyacımız olan her şeyi verecek. Doğadan geldik ve doğaya döneceğiz. Tarihimizin başlangıcından beri bu böyledir. Daha sonra Bribri olmayan toplumlar kendi yasalarını ve yaşam biçimlerini icat ettiler ve biz de her zaman kim olduğumuz, nereden geldiğimiz ve ne için geldiğimiz gerçeğinden yola çıkarak buna uyum sağlıyoruz.” Kosta Rika halkının doğaya olan saygısı asla lafta kalan bir düşünce değil. Altın arama faaliyetlerine tüm ülke topraklarında son vermeleri, ormansızlaştırma yüzdesinin sıfıra yakın olması, hayvanat bahçelerine hayvanları kapatmamaları bu düşüncenin vücut bulmuş hali.


Kosta Rika yerlilerine göre Tanrı Sibú evreni yarattı. Yerli halkın sazdan yapılma evleri inançları gereği 4 katmanlı olmak zorunda. Bu evler konik tarzında toprağın üstünde 4 katmanlı olarak yapılıyor. Toprağın altında da izdüşümü olarak 4 katman olduğu kabul ediliyor. Zemin kat topraktır ve yer altı ve yer üstü için de ortaktır. Yerin altında ikinci seviyede bitki ve hayvanların ruhları ve nehirlerin sahipleri yaşar. Sibú’nun yardımcılarının yaşadığı yer burası kabul ediliyor. Evrenin üçüncü seviyesinde, hastalığa ve ıstıraba neden olan ve periyodik olarak yeryüzüne acı vermek için inen ruhlar yaşar. Konik evin yer üstünde en son ve en yüksek katı, yardımcısı akbabalar kralıyla birlikte Sibú’nun yaşadığı yerdir. Yani katmanın en üstü göğü temsil eder ve orada Tanrı Sibu oturur. Toprağın altında aynı seviyede en habis ruhlar yaşar. Bir gardiyanın mahkumları hapishanede tutması gibi, Sibú’nun da onları orada kapalı tuttuğuna inanılır.

Altın Müzesinin bulunduğu alanda Kosta Rika Ulusal Tiyatrosu da bulunuyor. Tiyatro 1897 yılından beri faal durumda. Biz tiyatronun içine giremedik. Ancak dışarıdan görebildik. Daha sonrası San Jose sokaklarında başı boş yürüyüş.
Yarına esas Kosta Rika gezimiz başlıyor. Orman ve volkanlar….
Gezekalın
Dr Ümit Kuru
04.04.2023
gülcan akın
/ Nisan 4, 2023Gezi yazılarında paylaşımların öyle doğal ve akıcı ki büyük bir keyifle okuyanlarda adeta seninle seyahat ediyorlar .
RuhsarAkter
/ Nisan 6, 2023Teşekkürler ümit bey
Kahve hikayesinin başlangıcı Yemen diye biliyordum ☕️