Sabah erkenden Swakopmund’dan Walvis Bay’da (Türkçe karşılığı Balina Körfezi) Sandwich Limanı’na doğru hareket ettik. Bugün tekne ile körfez turu yapacağız. Swakopmund’da kaldığımız otel ile teknelerin kalktığı liman arası 45 km kadar.
Sabah liman, bizim gibi tura çıkmak için bekleyen ziyaretçilerle doluydu. Bu turda sabah saat 09/10 arası tüm tekneler limandan ayrılıyor. Yaklaşık olarak 4 saat süren bir tur bu. Grup büyüklüğüne göre değişiyor ama teknelerin çoğu katamaran. Daha tekne hareket bile etmeden ve biz ne olduğunu anlamadan teknenin ilk körfez misafiri geldi. Biz fok göreceğiz diye onlar için tekne turu almışken, aniden denizden teknemize zıplayan bir fok hepimizi başta ürküttü. Meğerse burada bazı foklar, sanki teknenin kadrolu elemanı gibiymişler. Epeyce iri bir fok teknemize çıkıp, personelin kendisine sunduğu balıkları bir güzel midesine götürdü.
Aynı arsızlığı pelikanlarda gösteriyorlar. Pelikanları bu kadar yakından, hemen yanı başımızda ve detayları ile görmemiştik.
Gezi boyunca foklar başta olmak üzere, beyaz pelikan ve Heaviside (Benguela) yunuslarını görüyorsunuz. Zamanına denk gelirseniz balina da görülüyormuş.
Körfez gezisi en uzak olarak fok kolonisinin bulunduğu bir kumsala gidiyor. Buraya kara yoluyla da gidiliyor. Foklar sahili sese boğmuşlar, bağırışıp duruyorlar.
Biz bunun üstüne bir de Güneş (Ay) Balığı gördük. Aslında bu balık orada olduğumuz dönemde görülmezmiş.
Asıl görmek istediğimiz yunuslar ise artık dönüş yolundayken kendilerini gösterdiler. “Biz bu tekneyi denizde geçeriz” edasında bizimle biraz yarışıp mavi derinlerde kayboldular.
Teknede sizlere, istiridyenin de içinde bulunduğu, açık büfe yemek de ikram olarak sunuluyor.
Tekneden indikten sonra bir lagüne gidip Pembe-beyaz renkli tüyleri ile Küçük Flamingoları da gördük. Kuşlara pembe rengini veren beslenme alışkanlıkları ile yedikleri besinler içinde bulunan fotosentetik pigmentler.
Tekne gezisi sonrasında Swakopmund’un teneke evlerini gezmeye gittik. Swakopmund Şehri sahilindeki evler şehir popülasyonu hakkında doğru bilgi vermiyor. Buralarda beyaz insanlar çoğunlukta. Yani eski/yeni sömürgeciler şehrin bu lüks kısmında oturuyorlar.
Aslında yerli halkın çoğu tenekeden yaptıkları derme çatma evlerin oluşturduğu Mondesa ve toplu konutlara yerleştirilmek için geçici evlerde bekletilen insanların oluşturduğu DRC dedikleri (açılımı Democratic Resettlement Community) semtlerde oturuyorlar. Biz bu mahalleleri gezip halkın yaşam koşulları hakkında bir fikir edineceğiz.
Bu mahallelerde yaşayan yerel bir rehber alarak gezimize başladık. Swakopmund’ta kaldığımız otel ve çevresi mahallerde ne kadar lüks bir yaşam ve temizlik varsa buralarda bir o kadar fakirlik ve yoksunluk var. Evlerin çoğu tenekelerden yapılma.
İnsanlar evlerin dışında ikili üçlü gruplar halinde muhabbetteler. Varlığımız onları rahatsız etmiyor ve hatta pek umursadıklarını da söyleyemem. Şahit olduğumuz fakirlikten ziyade, şehrin iki yakası arasındaki uçurum rahatsız edici.
Buralarda bazı okullarda yabancılar, teneke evlerden daha hallice yapılarda çocuklara eğitim veriyorlar. Bu okullardan bir tanesini gezdik. Yirmili yaşlarına henüz varmış 2 Alman kızcağızım Namibya’nın bu fakir köşesinde çocukların eğitimine gönüllü olarak katkıda bulunuyordu. Yaklaşık 1 yıldır buradalarmış. Onlar gibi buralara gönüllü hizmet vermeye gelmiş bir Türk gencinden de bahsettiler. Kimimiz masa başında sosyalist, bu gençler gibi kimileri de pratikte ve gerçek uygulamadalar! Bilgilerini, dağarcıklarındaki paylaşıyorlar.
Namibya çocukları ise, dünyanın zengin fakir her köşesinde olduğu gibi, ellerinde ne varsa onu oyuncağa çevirmiş, çocukluğunu yaşıyordu.
Rehber bizi yerel sanatçı dediği bazı insanların mekanlarına da götürdü. Bu kişilerin yapıtlarının sanat eseri olduğu çok tartışılabilir ama biz bu ortamda işin pek sanat tarafında filan değiliz. Kendimizce, bize satın alabileceğimiz ne sunulursa, pazarlık filan etmeden alışveriş yaparak katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Herhalde Namibya’da satın aldıklarımızdan benzerleri içinde en pahalılarını burada almışızdır.
Teneke Mahaller gezimiz bizi Afrika’nın genelindeki acı gerçekler ile tanıştırdı. Araca atlayıp, yemek yiyeceğimiz modern ve lüks semte geri döndük.
Sahilde yürürken düşünceler biraz karışık olsa da midemizin “acıktım” sesi artık düşüncelerimizi bastırmaya başlayınca Light House adlı bir restorana yerleştik.
Hepimiz bir ana öğün istemekle yetindik ama önümüze gelen öğünlerin büyüklüğü ile gezdiğimiz okulun çocukları doyardı eminim. Bu dünya böyle bir dünya işte. Afrika’da da nimet bol ve Afrika’da cömert.. Ama her yerde olduğu gibi parası olana.
Ne mesajı vermek mi istedim? Valla ben de bilemedim 🙂
Ulusumuzun en önemli bayramı, 30 Ağustos Zafer Bayramı, hepimize kutlu olsun..
Gezekalın…
Dr Ümit Kuru
31.08.2018 Saat 00:35