Ne zaman Afrika haritasına baksam içimi bir hüzün kaplıyor. Dünyadaki tüm kıtaların anası, yaşamın ilk filizlendiği, insanın atalarının diğer kıtalara göçünün başlangıcının olduğu Afrika Kıtasının ülkelerinin sınırları, yukarıdan aşağıya, sağdan sola cetvelle çizilmiş gibi dümdüz. Afrika ülkelerinin sınırları batının sömürgeci ülkelerince masa başında çizilmiş. Adı, Namib Çölü‘nden gelen Namibya‘nın haritadaki sınırlarına bakınca ilk olarak bunu düşünmüştüm.
Namibya bağımsızlığını ancak 1990 yılında kazanabilmiş. Yani hepi topu 28 yıllık bir ülke. Geçmişinde 1884 yılından 1. Dünya Savaşı sonuna kadar Almanya’nın sömürgesi olmuş. Valvis Körfezi kıyılarını ise İngilizler yönetmişler. 1. Dünya Savaşı sonrasında ise Güney Afrika burada hüküm sürmüş. Sonrasında ise ülkenin bağımsızlığı kazanılmış.
THY ile Güney Afrika’nın Capetown ya da Johannesburg kentlerine uçup, oradan da Namibya’nın başkenti olan Windhoek‘e uçuş yapıyorsunuz. THY’nin bu hattına ait uçakları çok rahatsız edici şekilde konforsuz. 322000 nüfuslu Windhoek, Namibya’nın nüfusu 100000’i geçen tek şehri.
Windhoek’de pek gezilecek yer yok. Ama başkent hakkında bir fikir edinmeden gitmek de olmaz diyerek şehri gezebilirsiniz. Biz de öyle yaptık. Robert Mugabe Caddesi ile Castro Caddesinin kesiştiği yerde, Windhoek Şehrinin resmi olmayan simgesi ve bir Lutheryan kilisesi olan Christuskirche (Hristiyan Kilisesi) ilk ziyaret yeri oldu. Neo-Gotik ve Art nouveau tarzda 1907 yapım tarihli bu kilise yerel kum taşından yapılmış. Uzaktan ve dıştan güzel bir yapı. Alman misyonerler bu toprakların insanlarını kendi inançlarından kopartıp, Hristiyan yapmak için çabalamışlar.
Kilisenin karşısında Bağımsızlık Anıtı ve Müzesi bulunuyor. 2014 yılında açılmış. Müze, bizim gezdiğimiz saatlerde açık değildi, gezemedik. Önde bulunan heykel ise Namibya’nın kurucusu ve ilk başkanı Sam Nujome‘ye ait. Bu müze arkasında ise Eski Kale (Alte Feste) bulunuyor. Bu kaleyi Almanlar, askeri garnizon olarak yapmışlar. Almanlar aslında bu kaleyi o zamanın rakip kabileleri Nama ve Herero yerlileri arasında tampon olacak şekilde tepeye kurmuşlar. Kale önündeki bağımsızlık anıtını, diğer anıt gibi, Kuzey Kore devleti yaptırmış. Caddenin karşısında ise Namibya Ulusal Müzesi mevcut. Bu tarihi alanda biraz vakit geçirip fotoğraf aldık.
Sonrasında Castro Caddesinden aşağılara doğru yürüyüp hem biraz çevreyi tanıdık ve hem de kahve içecek bir yer aradık. Windhoek’in bu bölgesi beklemediğim şekilde modern çok katlı binalar ve lüks mağazalarla dolu.
Bu meydanda küçük bir açık pazar da var. El işi tahta heykeller beni çağırdı ve tezgahlara bakındım. Biz ilk heves daldık bu pazara ama siz hiç vakit kaybetmeyin buralarda. İleri günlerde daha güzel ve ucuz pazarlar göreceksiniz.
Kahvelerde içildikten sonra aracımıza atladık ve çöllere doğru yola düştük. Bugün hedefimiz olan Naukluft Ulusal Parkı içinde olan ve konaklayacağımız Namib Desert Lodge’a kadar 300 km’ye yakın yolumuz olacak. Bu yolun Windhoek’ten sonraki 80 km’lik kısmı asfalt ama sonrası bildiğimiz stabilize yol. Yani toz toprak demek. Bugüne kadar gezilerimde yaptığımız en berbat yol Madagaskar gezisindeydi. Madagaskar yollarında toz toprak yanında bol bol çukur ve tepeler nedeni ile böbrek taşınız varsa düşürmeniz ( o da düşecek büyüklükte ise eğer), ağrımayan bel fıtığınız varsa ağrıması garanti. Namibya yolları ise stabilize olsa da Allah’tan çukur ve tepeye sahip değil. Göz alabildiğine dümdüz. Size bir tavsiyem yanınızda battal boy çöp poşetlerinden alın ve bavulunuzu bu poşetlerde olacak şekilde bagaja verin. Bizim seyahat ettiğimiz araç arkasında kapalı bir bagaj aracı taşımasına rağmen bavullar gezi boyu toz toprak içinde kaldı. Bu tavsiyeme kulak verin. Bavulunuzu kıytırıktan çöp poşetlerinin nasıl koruduğunu görünce beni mutlaka hatırlayıp, içinizden “aferin” diyeceksiniz.
Windhoek dışındaki yerleşim yerlerinde ortalıkta gezen babunları görmek biraz heyecan yarattı. Bugün gezinin ilk günü, yani taze heyecan ile sağa sola baka baka yol almaya başladık. Solitaire adlı dinlenme tesisine kadar yol boyu tesis olmadığından zorunlu ihtiyaç molalarınızı gidermek için ardına saklanabileceğiniz tepe görünce ihtiyaç molası vermeniz gerekecek.
Solitaire denen tesise ulaştığımızda öğle saatlerini geçmiştik. Acıktık. Hamburger ve biraları hemen sipariş ettik. Burası Namibya gezginleri için Naukluft Ulusal Parkı içindeki kumulları ile meşhur Sossusvlei’ye ve Atlantik kıyılarındaki Valvis Bay giden yolda zorunlu uğrak yeri. Burayı bir Hollandalı koyun yetiştirmek amacı ile çiftlik yapmak için almış. Yalnızlık ve pırlanta anlamlarına gelen Solitaire ismini ise Hollandalı girişimcinin eşi koymuş. Koyun işi belli ki yürümemiş ama zamanla burası restoranı, fırını, benzin istasyonu, alışveriş merkezi ile dinlenme tesisi olarak işlev görmeye başlamış. Hamburgeri nefisti, soğuk bira ise işin bonusu oldu.
Eski arabalar, traktörler ve ortama uygun seçilen yeşillendirmelerle mekan, çöl ortasında tam bir vaha diyebiliriz. Restoranın arkasında bulunan ağaçlar ise rengarenk kuşlarla dolu.
Burada işimiz bitince 7 km ötede bulunan ve 2 gece konaklayacağımız tesise yöneldik. Odalarımıza yerleştik. Bu tesis muhteşem bir yer. Öyle lüks aramayacaksınız. Ama temel istekleriniz olan temiz ve geniş oda ihtiyacınızı karşılayacaktır. Bu tesisin güzelliği hem yürüyüş yapabileceğiniz parkurlarının olması ve hem de gün batımı safarisi gibi aktivitelerinin olması.
Biz ilk gün tesis çevresindeki parkurlardan birinde yürüyüş yaptık. Burada bir ağacın tepesinde çalı çırpı ile yapılmış göz göz odaları bulunan büyük bir kuş yuvası gördük. İsmine uygun güzellikte Şeftali Yüzlü Aşk Kuşu (Peach-faced Lovebird) ile burada tanışmış oldum. Oynaşmalarını, yuvalarını diğer kuşların saldırılarına karşı korumalarını ve bir yandan da benim gibi bir kuş meraklısının dakikalarca onları izleme ve fotoğraflama çabalarım karşısındaki şaşkınlıklarını izledim.
Sonra etek kısımları kırmızı kuma dönüşmüş küçük dağların gölgesindeki parkuru takip ederek yürüyüş yaptık. Burada 1.5 km’den, 5 km’ye kadar uzanan yürüyüş parkurları var. Gün artık kararmaya başladığından ve ne ile karşılaşacağımızı da bilemediğimizden en kısa parkuru seçtik.
Bu parkurda bile karşımıza oriks (oryx) denen antilop cinsi hayvanlar çıktı. Namibya’da ilk gördüğümüz hayvan olduğundan heyecanlandık tabii ki. Sonraki günlerde orikslerin yüzüne bile bakmadığımızı hatırlayınca bu satırları yazarken gülesim geldi.
Yürüyüş sonrası duşumuzu aldık ve doğrudan yemeğe geçtik. Yarına gezimizin çok önem verdiği bir bölümü var; Sossusvlei Kumulları ve Deadvlei….
Gezekalın
Dr Ümit Kuru 09.08.2018 Saat 21:37
Huriye Y.
/ Ağustos 14, 2018Fotograflar yine şahane!