Yeni Bir Hobiye Doğru

IMG_0208.JPG

Aslında bu yazıyı yazayım mı, yazmayayım mı bilemedim.. Bu yazı blok gezi takipçilerine pek bir şey vermeyebilir. Ancak yine de yazmaya karar verdim. Çünkü benim gibi denizin altındaki yaşamı ilginç, çekici bulan ve yine benim gibi “Ben yapabilir miyim acaba?” ya da “Aman! Benden geçti. Bu yaştan sonra ne yapabilirim ki?” diyen varsa deneyimlerim ve hissettiklerimden faydalanabilir diye düşündüm. Şimdi düşünüyorum da gezilerimde dünyanın bir çok kıyısında bulunma şansım oldu. Ancak denizin üstünü görmekle yetindim, denizin altındaki yaşamı ıskaladım. Yaşamımız da dünümüz geçmişte kaldı, yarınımız ise meçhul. Yani yaşanacak bir tek bugünümüz kalmış ve o da bugünümüz ise o zaman kimse ilgisini ötelemesin ve bir an önce bir yerlerden başlasın isterim.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu sene kendim de bir boşluk hissedip, yeni bir şeyler yapmak istedim. İlk defa 2 gün önce bir arkadaşımdan duydum “bana özel zaman, benim zamanım” anlamında kullanabileceğimiz İngilizce kelimeyi yani “Me Time” ‘ı. Sevdim ve burada da kullanacağım. Meğer bir süredir kendime ait, “Me Time” aranıyormuşum. Bu zamanda ne öğrenebilir ya da yapabilirim diye epey bir düşündüm. Aklımdan bir sürü ilgi duyduğum aktivite geçti. Bazıları Yunanca öğrenmek, fotoğraf kursuna gitmek gibi zaten ilgilendiğim şeylerle ilgili iken bazıları da, en azından benim için, çok uçuk kaçık ilgi alanlarıydı. Tesadüfen gördüğüm bir su altı fotoğrafı hep ilgilendiğim ama bir türlü yapamadığım bir aktiviteyi yapma isteği doğurdu bende; Dalış eğitimi almak.

Çalıştığım hastanenin kantininde oturuyoruz, bu işlerle ilgisini bildiğim arkadaşıma sordum: “Dalış eğitimi almak istiyorum. İstanbul’da bildiğin ve tavsiye edebileceğin kurs veren yer var mı?” Yanıtı o kadar netti ki; “Ağabey, dalış kursuna İstanbul’da niye bakıyorsun? Bu işin Kabe’si Kaş’dır. “Orada arkadaşlarım var, oraya gitsene! Ben de gelirim, beraber dalarız.” Daha uzatmayayım, öyle tanıştık Barakuda Dalış Merkezi http://www.barakuda-kas.com/tr) ve Hasan Kırbaş kaptan’la. Telefonlaşmalar, hastaneden izin almalar derken biz 1 ay öncesinden kayıt olduk bu merkeze. Olay gözümde büyüyor ama kime değsem herkes de bir yıldız dalış brövesi var. Ya hu meğer bir ben kalmışım sanki dalış ehliyeti olmayan! Ama yine de işi ciddiye aldım ve 1 ay öncesinden internette bulduğum bir yıldız dalış eğitimi kitapçığını okumaya başladım. Asıl amacım su altında canlı-cansız yaşamı fotoğraflamak. Bunun için ehliyetim olsun yeter.

Ulen! Okudukça bu iş ciddi, anladım.. Nasıl herkes de ehliyet var ? İşte onu anlamadım! Çoğu ehliyetli arkadaş “kolay kolay ” diyor. Ben de “Nasılsa alırım” diyorum, “Kendimi kasmaya gerek yok!” “Kaş gecelerini nasıl değerlendiririm? Meis’e nasıl giderim? Nerede sirtaki oynarım?” derdim bunlar. Onları araştırıyorum.

IMG_0213.JPG

Gün geldi, dalışın Kabe’si denen Kaş’a vardım. Otele yerleştim. Yol yorgunluğu filan demeden Barakuda Dalış Merkezi sahibi Hasan Kırbaş kaptanı, gece vakti de olsa, buldum. Aracı olan ortak arkadaşımın selam-kelamı, çay faslı derken Hasan kaptan 3 günlük kurs hocam olacak olan İlker Acar hoca ile tanıştırdı beni. İlker hoca eski asker, şimdilerde emekli. Hasan kaptan ve diğer kurs hocaları gibi güler yüzlü. Ama yüzü gülüyor, disiplini tam asker. Hasan kaptan ” Getirin hocaya kurs kitabını, pratik slaytlarını da verelim” dedi. Ben de hava atacağım ve  “Beni zorlamayın arkadaşlar! Zaten arkadaşımın da selamı var. Ben anlatacaklarınızı biliyorum. Verin ehliyeti, ben su altında fotoğraf çekeceğim” mesajı vereceğim ya; “Hocam ben zaten çalıştım, internetten kitabı okudum” demiş bulundum. İlker hoca, “Oh ne güzel! Sabah erken geliyorsunuz teorik çalışması kısa sürer o zaman. Öğlen öncesi 2, öğle sonrası 1 dalış yaparız” dediğinde, içimden ” Eyvah bu iş gerçekten sıkı galiba” düşüncesi ile ayıktım. Ulen! Sular seller gibi biliyorum her şeyi anlamında “Kitabı okudum ” dedim ama unuttum arkadaş! Hasan kaptanın verdiği kitap koltuğumun altında, canlı bir Kaş akşamında sağa sola takılmak varken düştük mü otel yoluna? Serde yarına rezil olmak var! Başladık verilen kitabı baştan okumaya…Mereti sanki hiç okumamışım gibi, tıp kısmı hariç, bir de yabancı geliyor ki her yazılan!

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Ertesi gün, saat tam 09:00’da Anemon adlı tekneye gittim. Palet, maske (kurs boyunca maskeye, alışkanlıkla gözlük dedim durdum), bir garip yelek, kurşun ağırlık taşıyan kemer, bir de tüp yani dalışla ilgili her şey hazırlanmış, bir plastik kutuya konmuş beni bekliyor. Bir de ismim yazılı bir köşe var; Ümit Kuru köşesi.. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

İlker hoca başladı anlatmaya; Başlangıç kısımlarını iyi çalışmışım, ne anlatsa anlıyorum, zaman zaman da ukalalık yapıyorum. Gel gör ki maskeye, gözlük deyip duruyorum. İlker hoca askerin kibarı… ” Gözlük yok! Deniz gözlüğünde plastik burun kısmı olmaz! Buna maske denir” dese de, bendeniz inatla gözlüğe takıldım. “Gözlük de gözlük” diyorum. İyice debil gibi hissettim kendimi.

Teorik kısım bitti, sıra geldi dalışa. Allah için dalış kısmında bende hiç heyecan yok! Bir an evvel suya girip fotoğraf çekmek istiyorum. Bu iş için yeni makine almışım, teşkilatı düzmüşüm, çekeceğim fotoğraflarla atacağım havayı hesaplıyorum. Gözümün önünden cins cins balıklar, Carettalar geçip duruyor. Dalış kıyafetini de giymişim havalı havalı. Önüme verdiler BC denen garip yeleği, tüpü ve regülatör adlı bir garip hortumu! İlker hoca başladı anlatmaya ve nasıl dalışa hazırlanacağımıza. Orada bir daha anladım ki bu iş ciddi! Makinemi çaktırmadan bıraktım çantasında. “Nasılsa öğle sonrası canavar gibi olurum, o zaman alırım makineyi” dedim. Şansıma İlker hoca hem tecrübeli hem de profesyonel sualtı fotoğrafçısı. Halden anlar” dedim. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Kursun ancak 3. günü kolay gelen bu dalışa hazırlık kısmı, bana 2 gün eziyet oldu. Hoca anlatıyor ama başta hep bir şeyleri eksik bıraktım. Haydi bunlar teknik işler anladım ama zar zor giyinip kuşanmışken, 2-3 defa yerimden kalkamadığım durumlar oldu. Tüp düşmesin diye demirlere sabitliyorlar. Ben de o halde iken kalkmaya çalışmışım. Uyardılar tabii… Adam anlattı be mübarek Ümit! Haydi bir defa yaptın, normal! İkinci, üçüncü kez de insan demire bağlı tüple kalkmaya çalışır mı?

IMG_0228.JPG

Bir de yanıma bir Alman dalgıç düştü mü? Ben dalış malzemelerini hazırlamaya çalışırken, adamın gözü bende! Bıyık altından gülüyor. “Pis Alman” dedim içimden. Hatta, “Devlet büyüklerimiz haklı galiba. Bu Alman her Alman’ın, her Türk’ü kıskandığı gibi beni kıskanıyor!”. “Yeni su altı makinemi gördü tabii elimde gavurcuk, kıskandı”. İşin şakası bir tarafa, sonradan adının Manfred olduğunu öğrendiğim Alman, yıllardır dalış yapan ve dünyanın neredeyse her denizinde dalmış olan tecrübeli dalgıçtı. Tipik bir Alman! Titiz, asla hata kabul etmeyen ve işine ciddiyetle yaklaşan bir insandı. Hangi insan yanında makas taşır? Hangi insan yanında fotoğraf makinesi asmak için fazladan demir askı ve özel ipini taşır bilmem? Ama ben taşımazdım. Almışım son model makine ama askısı yok! “Nereye asacağım, su içinde nereme sokacağım?” diye düşünürken Manfred imdadıma koştu. Manfred ne gerekiyorsa çantasından çıkarttı getirdi. Adam kendine özel mühür bile yaptırmış, son gün benim dalış defterime mührünü bile vurdu! Havasını attığım yeni aldığım su altı fotoğraf makinesi bile adamın makinesi yanında cücük kaldı! Manfred’de çat pat İngilizce, bazen anlamasam da Almanca, ben de çat pat İngilizce, bazen o anlamasa da Türkçe kurs boyu konuştuk durduk. Bana çok yardımı oldu. Bu adam Alman olamayacak kadar sevimli ve yardım sever diye düşünsem de daha akıla yatkın olan, insan olmanın milliyetinin olmadığıydı.

İlk anda bana eziyet gelen dalış hazırlığı sonrası malak gibi daldım denize!  İlker hoca aslında anlattı durdu ama anlattığı ilk anda akılda kalmadı ki! Dalışın da bir adabı var! Ama  Allah için suya daldıktan sonra heyecan filan hiç yoktu. Sorun hoca aşağıda kalıyor, ben üstte ya da tersi.. Başlarda bu kısımı hiç ayarlayamıyorsunuz. Ama suyun altında olmak, çevrenizde dolaşan balıkları görmek çok bir duygu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Ürkütücü, savunmasız hissetirici ama bir o kadar da zevk verici duygu. Ayrı bir gezegendesiniz. 

DCIM100GOPROGOPR0933.JPG

İlker hoca, ben su altının bu zevkli kısmındayken başladı su altı eğitimine. Yukarı da teknede bu kısımlar kolay gözüküyordu ama su altındaki teorik benim pratiğime uymadı. Adam bir de titiz! Olmadı baştan, olmadı baştan. Ben sıkıldım pes ettim ama o sıkılmadı. İlk günün sonunda çoğu zorunlu pratikleri yapar hale geldim ama su altında regülatör bulmak kısmı beni iyice çıldırttı. Bir türlü yapamadım ilk gün! Kıl oldum kendime…Öğle öncesi yine fena değilken, öğle sonrası dalışta iyice mental retardeye (zeka özürlü) bağladım. Moral bozuk, “Ben bu işi kıvıramayacağım galiba”. Namussuz Alman Manfred bir de su altında çektiği fotoğraflarını bana göstermesin mi? İlk gün darbe üstüne darbe yedim anasını satayım!

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Akşam kurs bitimi tekne Kaş limana yanaşınca kös kös otel yoluna düştüm. Moral bozuk, aldım önüme kitabı baştan okumaya başladım. Pratikleri de videolarından izliyor, gün içinde öğrettiklerini ve akşam videodan izlediklerimi yatakta dikilip uygulamaya çalışıyorum. Su içinde regülatör bulma hareketini yaparken kafamı bir kaldırdım ki anam! Karşı otelin müşterisi bana bakıyor. Muhtemelen “Bu deli ne yapıyor ki” diye düşünmüştür. “Ulen regülatör buluyoruz işte cahil” diye perdeyi çektim. Yatakta regülatör bulma çalışmasını yapmaya devam ettim. İleri de yatakta regülatör bulma pratiğini nerede kullanırım bilmem ama ertesi gün denizde işe yaradığı kesin. Bağlı tüple yine kalkmaya çalışırken Manfred’e yakalanıp, kocaman bir “Nein” yedik ama denizdeki pratiklerde bu sefer daha iyiydim. İlker hoca ile su altında “Aferin, iyi yaptın anlamında el sıkıştık durduk. Moralim yerimde. Öğle sonrası makineyi alayım mı diye soracağım ama  su içinde hala denge problemim var, bu halde hem fotoğraf çek hem suya paralel dur, hocanın bir şey demesine gerek yok. Ama makine bari suya girsin diye İlker hocaya verdim makineyi ve ondan gerektiğinde çekmesini rica ettim. Öyle ya! Sağa sola hava atmam da lazım 🙂 O da sağ olsun çıkmaya yakın çekti fotoğraflarımı. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Hain Manfred ise her dalışta bir yığın güzel fotoğraf ile çıkıp geliyor. Bu duyguyu bilirim, ilginç ve güzel bir fotoğraf yakalamışsanız, kendinizi ayrıcalıklı hisseder ve başkası ile paylaşmak istersiniz. Manfred’de aynı duygularla fotoğraflarını benimle paylaşıyordu. Ben de kıskançlık diz boyu! Ne zaman bu hale geleceğim ben kardeşim?

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Düne göre daha iyi bir halde otele döndüm. Şaka filan derken Kaş’da tekne, eğitim, otel üçgenine girdim. Ne hayaller vardı halbuki bu gezi için! O geceyi de ders çalışmakla geçirdim. Üstelik bu gece iş daha da ciddi! Çünkü ertesi gün yazılı sınav var.. Ben mi bu işi abarttım diyeceğim ama aslında bu iş abartılması gereken ve ciddi bir iş. Kursta da insanlar bu işi ciddi tutuyorlar tabii ki. “Bu kadar ciddi eğitim veriyorlarsa, bunların sınavı nasıl olur ki  acep?” diye düşünce ve beraberinde stres aldı mı beni! Geceyi yine okumakla geçirdik tabii ki. 

G0613841.JPG

Üçüncü gün sabah dalışında kendimi beğendim ama yine makineyi elime alamadım. Ama sınav işinin stresi hala üstümde. Öğlene doğru “Çıkart kağıt kalemi, sınav yapacağım” anı geldi.. Neyse sınavı kazasız belasız bitirdik. Yıldızlı pek iyi alamasak da geçmeye yeterli olan notu aldık. Ben de havalar 1500. Yürüyüşüm değişti.. Deneme dalışı yapanlara artık ağabeylik yapar havalarındayım. Ama maskeye hala gözlük demeye devam edip de İlker hocadan ” Gözlük yok, maske var” lafını işitince daha çok dalış gerekiyor bu işe” mesajını alarak havamı söndürdüm. Üçüncü gün sonunda da Manfred’in o gün çektiği fotoğrafları izleyip imrenmekle geçirdim. Tek fark, gün sonunda artık resmi olarak bir yıldız dalış sertifikamın olmasıydı.

O gece kendimi ödüllendirdim ve hatta Kaş gecesi de kesmedi, Meis Adasına 5 saatliğine de olsa gittim. Adayı kısaca bir gezip, bir sürü sahil restoranı arasından, kapısında Anthony Quinn’in Zorba filmindeki afişi asılı olanına oturdum. Namussuz Yunanlı beni içeri çekmeyi nasıl da biliyor! O akşam ellerimle denizde Caretta beslerken uzoyu içtim, balığımı yedim. Gerçi ertesi günde dalış için kalmaya karar verdim ve alkol almasaydım iyi olurdu ama kaçamak yaptım vallahi.  

G0513735.JPG

Aslında dördüncü gün kalmaya niyetim yoktu ve planım başkaydı ama o günü de dalışla geçirmeye karar verdim. İyi ki de öyle yapmışım. Kaş’ta belirli noktalara uçak, gemi ve hatta tank batırmışlar. dalgıçlara buralara gezi düzenliyorlar. Güzel bir yaklaşım. Bugün yani 20 Temmuz Kıbrıs Barış Harekatının yıl dönümü. Bu nedenle Kıbrıs Barış Harekatına katılmış ve sonradan çürüğe çıkartılmış C47 Dakota uçağına dalınacak ve Türk bayrağı açılacakmış. İyi ki kalmışım. Bugün artık izin alarak makineyi de aldım yanıma. Hoca izin verirse çekeceğim bir şeyler, ne çıkarsa bahtıma artık!

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Gün sonunda bir yavru Caretta, bir sürü diğer dalgıçlar ve C47 ye ait fotoğraflarım oldu. Eh! Şimdilik yetsin, buna da şükür. “20 dalış tecrübesinden sonra fotoğraf çekseniz iyi olur” dedi hocalarım. Bekleyeceğiz artık ne yapalım! Sonunda olacaktır elbet fotoğraf çekmek imkanı. Hep Manfred’in fotoğraflarına bakacak halim yok ya!

Bu gezi benim “Me Time” gezim oldu. İstediğim bir hobinin eğitimini aldım. Yeni bir dünyaya adım attık. Gidebildiği kadar da devam edilecek artık. Yola girdik bir kere..

Gezekalın, dalakalın 🙂

22.07.2017 Saat 17:28

 

 

Yorum bırakın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: