Tüm Çekincelerinizi Bir Kenara Bırakın! İRAN GEZİ YAZISI: Tahran-Son

Sadabad Sarayı (Kompleksi) 180 hektarlık bir alana kurulmuş Kaçar ve Pehlevi Dönemleri hanedanlık iskan yeri, daha doğrusu sarayı olarak geçiyor. Tahran gezimizin, aynı zamanda İran gezimiz programının son günü içinde gezdiğimiz ilk yer bu saray kompleksi oldu.

Sadabad Sarayı 19. yüzyıl Kaçar Döneminden başlayan bir tarihe sahip. Alanda 10 tanesi halkın ziyaretine açık, toplam 18 tane bina mevcut. Halka açık olmayan binalardan dördü şimdiki cumhurbaşkanlığı teşkilatının tasarrufunda, üçü ise külliyenin yönetimine ev sahipliği yapıyor.

En dikkate değer iki bina Beyaz Saray (Millet Sarayı-Mellat Sarayı) ve Yeşil Saray (Şahvand Sarayı). Beyaz Saray ya da devrim sonrası adı ile Mellat (Millet) Sarayı kompleksin en büyük ve en lüks sarayı. Saraya, Zaferanieh Kapısı‘ndan girerseniz yürüme mesafesinde. Sarayın beyaz cephesinden dolayı Beyaz Saray olarak adlandırılmış. Beyaz Saray 1930’ların başında Rıza Pehlevi tarafından yaptırılmış ve yazlık olarak hizmet vermiş. Muhammed Rıza Pehlevi ve ailesi 1970’lerde oraya taşınarak yaz kış yaşamışlar.

Girişin hemen dışında, yan tarafta, sanki daha büyük bir heykelin parçasıymış gibi yere yapıştırılmış bir çift çizme heykeli göreceksiniz. Bu konuda birçok hikaye var ama hepsi de bunların aslında Rıza Şah’ın çizmeleri olduğunu doğruluyor. Bazıları bunun tam bir heykel olduğunu ve devrim sırasında yıkıldığını söylerken, bazıları ise güç ve kuvvet sembolü olarak orijinalde de sadece çizme heykeli olduğunu söylüyor. Dikkat çeken bir başka heykel ise binanın karşısında bulunuyor. 5 metreden uzun bu heykelin ismi Okçu Arash. Arash, İran’ın zengin kültür ve edebiyatını da temsil eden mitolojik bir karakter.

Yaklaşık 10 farklı salonu bulunan Beyaz Saray’ın 54 odası bulunuyor. Pehlevi Hanedanının ilk kralı Rıza Şah, 1932’de bu sarayın yapılmasını emretmiş ve 1937’de saray tamamlanmış. Rıza Şah ancak üç yıl sonra etkin bir şekilde sarayı kullanabilmiş. Sonra Muhammed Rıza Şah ve kraliçesi Farah’ın yazlık inziva yeri olarak kullanılmış. Tören ve resmi işler de bu görkemli sarayda yapılırmış.

Giriş holünde ünlü İranlı ressam Behzad ve öğrencileri tarafından yapılmış ve Şehname’nin hikayelerinden esinlenilen tablolar ve duvar boyamaları var. Birinci katta iki bekleme odası, Rosenthal ve Moser kristallerinin bulunduğu küçük bir kabul odası, Muhammed Rıza Şah’ın ofisi bulunuyor. İkinci katta, Christian Dior’dan eşyalarla döşenmiş Farah Diba’nın dinlenme odası, özel oturma odaları, Muhammed Rıza Pehlevi’nin dinlenme odası gibi odalar var.

Binadaki en büyük oda, en büyük avizelerin ve halıların bulunduğu Büyük Resepsiyon Salonu. Sarayın tören salonları Fransız tarzında dekore edilmiş ve eşyaların çoğu Fransa’daki sanat müzayedelerinden ve antika mağazalarından satın alınmış.

Pehlevi Ailesine ait şatafatı ve batılı yaşam tarzını gösteren Beyaz Sarayı gezmişken son olarak Pehlevi Ailesinden bahsedelim.

Kaçar Hanedanlığı son döneminde İran’da halk arasında büyük bir huzursuzluklar olduğundan bahsetmiştim. Emperyalist bir ülke başka bir ülkeye girerse, çıkarı ve var olmasının gereği, onun öz varlıklarını yönetmeye ve sömürmeye çabalar. Ayrıcalıklar elde ederse, yani sömürmenin dayanılmaz hafifliğini yaşarsa, o ülkeden bir daha kolay kolay çıkmaz. Hele bu işe çanak tutan iktidar sahiplerini de yanına çekmişse, değmeyin keyiflerine! Safevilerden Şah Abbas döneminde ham ipek ticareti ve Hürmüz limanlarında ticari ayrıcalıklar, Kaçar Hanedanı Nasüreddin Şah Kaçar döneminde tütün için verilen ayrıcalıklar İran’ı adım adım toplumsal fakirliğe ve hoşnutsuzluğa taşımış. Yönetenlerin hesapsız harcamaları sonunda ortaya çıkan ekonomik sorunlar, İran üzerinde büyük devletlerin emperyalist oyunları ve hemen yakındaki Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşanan gelişmeler İran halkında ve İran okumuş kesiminde büyük huzursuzluklar yaratmış.

Rusların kuruluşuna ön ayak olup, askerlerini eğittiği ve sonradan komutasını çekirdekten yetişme, eğitim hayatı olmayan ama iyi bir asker olan Rıza Han’a bıraktıkları İran Kazak Tugayı, İran’ın tarihinde özel bir yere sahip. Aristokrasiden olmayan ama iyi bir asker olması ile askerin başındaki Rıza Han (1919 yılında Pehlevi soyadını almış) toplumsal tepkinin verdiği ivme, diğer emperyalist güç olan Rusları aradan çıkartmak isteyen İngiltere’nin desteği ile son Kaçar Şahı olan Ahmed Şah Kaçar’a, 1921 yılında darbe yapmayı başarmış. Darbeyi yaparken yanında olan en önemli kişi ise daha önce Kaşan’da evini gezdiğimiz Tabatabayi. Başlangıçta Kaçar Hanedanından şikayet eden halk, bir süre sonra başka bir hanedan sülalesini, Rıza Pehlevi ile başlayan, Pehlevi Hanedanlarını başlarında bulmuş. 1925 yılında kendini İran Şahı ilan eden Rıza Pehlevi koyu bir Mustafa Kemal Atatürk hayranı. Onun yaptıklarını İran’da yapmaya, İran’da cumhuriyet ilan etmeye niyetlenmiş. Niyet güzel olmasına güzel de gelgelim Rıza Pehlevi’de, Mustafa Kemal Atatürk’de olan vizyon, savaş meydanlarında bile çok kitap okuyup, dünyada olan biteni iyi takip etmekle sentezlenmiş bilgi birikimi, halkını ikna kabiliyeti ve gerçekçilik olmayınca başarılı olamamış. Boşuna dememişler; “DÜNYA HER 100 YILDA BİR DAHİ YETİŞTİRİR, BU YÜZYILDA O DAHİYİ TÜRKLER YETİŞTİRMİŞTİR.”

Rıza Pehlevi örnek aldığı Atatürk Devrimlerinden tam bağımsızlık kısmında İngiltereyi, eğitim, kılık kıyafet gibi kısımlarda ise mollaları karşısında bulmuş. Bakmış ki sonu fena ve direnirse gidici, hem mollaları hem de İngiltere’yi ikna etmiş. Böylece kendini Şah ilan etmiş. Baba Rıza Şah yine de inandıklarını (ülkeyi modernleştirme, tam bağımsızlık gibi) zaman içinde uygulamaya da çalışmış ve bazı başarıları da olmuş. Ama İngiltere’nin İran’daki Petrol çıkarlarına zarar veren kararlar alması, İkinci Dünya Savaşında müttefiklere İran topraklarını kullanma izni vermemesi baba Rıza Pehlevi’nin sonunu getirmiş. 1941’de tahtı oğlu Muhammed Rıza Pehlevi’ye terk etmesi istenerek ülkeden çıkarılmış. Hiç alışık olmadığı bir iklime sahip topraklarda hastalanmış ve Güney Afrika’da ölmüş. Mısır’da cesedi mumyalanmış, İran’a getirilmiş ve sonradan Humeyni Rejimi tarafından yıkılacak olan mozolesine gömülmüş. Oğlu Muhammed Rıza Pehlevi babası kadar özgürlük ve bağımsızlık peşinde olan birisi değil. Şatafatı sevmesi ve iktidarı için SAVAK gibi gizli örgütleri siyasi karşıtları üzerinde baskı aracı olarak kullanması ve diğer bazı nedenler sonucu 1979’da İran İslam Devrimi gerçekleşmiş. Sonrası Pehleviler için sürgün hayatı.

Dönelim Sadabad Kompleksi’ne. Yeşil Saray, Kaçar döneminin son yıllarında inşa edilmiş ve Şah Rıza tarafından restore edilmiş. Bu sarayı gezmedik ve görmedik. 15 gündür İran’da gördüğümüz şatafatlı sarayların yettiğini ve İran Ulusal Müzesi’ne zaman ayırmayı uygun gördük. Ama uzaktan da olsa görebilirmişiz. Kompleksin diğer binaları çeşitli müzeler. Bunları ancak çok zamanınız varsa görün derim. Sarayın bahçesi çok güzel. Bizim yaptığımız gibi Beyaz Saray gezisi sonrasında saray bahçesini gezmek de size güzel gelecektir.

Daha sonra İran Ulusal Müze ziyaretimiz oldu. Bu müze sadece İran için değil, aynı zamanda dünyanın en önemli müzelerinden bir tanesi sayılıyor. İran Ulusal Müzesi, birbiri ardına inşa edilmiş iki binadan oluşuyor. Etkileyici kemer şeklindeki girişi olan Antik İran Müze (İslam Öncesi Eserler) binası, Fransız mimarlar André Godard ve Maxime Siroux’nun eseri. Proje, Sasani mimarisinden ilham almış ve kırmızı tuğla kullanılmış. 1935 yılında yapımına başlanan müze 1937 yılında faaliyete geçmiş. İslam Devri Müzesi binası ise girişi süsleyen beyaz traverten ve koyu renkli revaklarla modern bir tasarıma sahip. Bu sergi, 1979’daki İslam Devrimi’nden sonra çalışmaya başlamış.

İslam Öncesi Eserler binasında Suş, Rey, İsmailabad, Persepolis başta olmak üzere eski uygarlıkların yaşadığı yerlerden çıkartılan eserler sergileniyor. Ayrıca burada dünyanın ilk yasası olan Babil Hammurabi Yasası’nın bir kopyası da sergileniyor. Güzel ve zengin bir müze.

İslam Devri Müzesi’ni ben biraz ihmal ettim. İslam öncesi bölümüne daha fazla vakit ayırdım. Ama İslam sonrası bölümü beni daha fazla etkiledi. Koşa koşa katları gezmek zorunda kaldığıma çok üzüldüm. Müzede fotoğraf çekmek yasak ama çaktırmadan çekebildiklerimi sizlerle paylaştım. İran Ulusal Müzesine iki saatten fazla zaman ayırmalısınız.

Tahran Kapalıçarşısı gezdiğimiz çarşılar içerisinde en güzel olanı değil. Tarihi eskilere dayanmakla birlikte çarşıdaki çoğu kısım son 200 yıllık. Çarşının bazı bölümleri Muhammed Rıza Şah’ın Tahran’ı modernleştirme çalışmaları sırasında yok edilmiş.

Çarşı esnafının İslam Devriminin en büyük maddi ve manevi destekçileri arasında olduğunu öğrenmek beni biraz şaşırttı. Bu desteğin temeli Pehlevilerin İran’ın sanayileşmesini istemeleri ve bu yönde ciddi adımlar atmaları. Gelir kaynaklarının azalacağını düşünen esnaf, devrimle özgürlük geleceğini düşünen sosyalist ve komünistler, İslam Devriminde mollaların yanında saf tutmuşlar.

Çarşı alışverişleriniz için ideal bir yer. Hele de buradan ülkeye dönüş yapıyorsanız baharatları ve tatlılarınızı buradan alabilirsiniz. Biz fiyatları burada daha ucuz bulduk. Pazarın sebze bölümü kapısından giriş yaptık ve pazar boyunca yürüdük. Klasik kapalı çarşılardaki kemer tarzı yapılar, diğer çarşılara göre daha az.

Darbant (Derbent), “Dağın Kapısı” anlamına gelen bir kelime. Bir kayak merkezi olan Tochal Dağı, Tahran’ın kuzeyinde bulunan ve Elburz Sıradağlarının bir parçası. En yüksek zirvesi, 3.963 metre olan bu dağın eteklerinde Darbant adlı bir mesire yeri var. Tahran’da yaşayanların şehrin gürültüsünden kaçıp kısa tatillerini yaptıkları bir yer. Tahran’da öğle yemeğimizi burada yedik ve sonra da kısa bir yürüyüş yaptık.

Yol boyu kafeler, nargile salonları var. Tahran’da yaşayanların dinlenme ve yemek yemek için tercih ettikleri bir yer. Her taraftan sular akıyor, bazı kafeler akan bu küçük derecikler üstüne sedirler yapmışlar. Bu alanın biraz daha fazla korunması gerek bence. Tahran’da ziyaret edebileceğiniz yerlerden.

Tabiat Yaya Köprüsü Tahran’da gezdiğimiz son yer oldu. 2010-2014 yılları arasında yapılan ve tasarımı ile ödüller almış bir köprü. Tasarım sanatçısının adı Leila Araghian.

Köprü, otoyollarla bölünmüş ve halka açık iki park arasında yayaların erişimini iyileştirmek için tasarlanmış. 270 metre uzunluğundaki asma köprüyü yapanların temel amacı sadece iki noktayı birbirine bağlamak yerine, her parkta insanları köprüye götürecek birden fazla yol oluşturup, köprüye yönlendirmek olmuş. Böylece sadece geçmek için değil, oyalanmak için de bir yer olması amaçlanmış.

Köprünün her yerinde oturma alanları ve yeşil alanlar, ayrıca alt katın iki tarafında da restoranlar var. Köprüyü kullananların onun üzerinde daha fazla kalmasını sağlamak ve başka şekilde göremeyecekleri Tahran manzarasının keyfini sürmeleri istenmiş. Eğri bir yol oluşturularak köprüyü kullananların manzarada tek bir perspektife mahkum olmaları önlenmiş. Köprünün üstüne oturduğu taşıyıcı üç ana sütun üste doğru genişleyen bir ağaca benziyor. Büyük bir otoyolun yüzlerce metre yukarısına 2 bin ton çeliği yerleştirmek büyük bir başarı.

Burada yürümekten zevk alacak ve Tahran’ın en azından büyük kısmının başka yerde göremeyeceğiniz panoramik manzarasına şahit olacaksınız. Bence İran gezimizin finali olarak da bu köprü ziyareti çok güzel oldu.

Sevgili Gezgin Dostlarım…

Bu son yazı ile 24 kısımda İran gezimizi sizlerle paylaşmış oldum. Yazdığım en uzun gezi yazısı oldu sanırım. İran gibi uzun geçmişi, kozmopolit yaşam tarzı, her köşesinden sürpriz çıkabilen, renkli ve sevecen insanlara sahip ülkeleri hep sevdim. Özet geçecek olursam; “Tüm Çekincelerinizi Bir Kenara Bırakın! İran için gezi programınızı en kısa zamanda yapın” derim.

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

11.08.2022