Tembellik Hakkı Saklı Karya Yolları: Bu Yolların Acemisinden İç Karya Rotaları

Karya Kültür Rotalarının temelde 5 ana bölgede ve 47 ayrı rota üstünde yapıldığını bir önceki yazımda belirtmiştim. Nar Gezi Tur Firması ile Nisan ayı için doğru seçilmiş bir programla 4 gün içinde, İç Karya rotalarından dördünde yürüyüşler gerçekleştirdik.

Bu rotalar; Sarıkaya Köyü-Gökseki Köyü-Ketendere Köyü-Çomakdağ/Kızılağaç Köyü Rotası (8,5 km)

Labranda-İlamet Köyü-Kargıcak Köyü Rotası (7 km)

Karahayıt Köyü-Yediler Manastırı-Gölyaka/Bafa Gölü Rotası (5.8 km)

Tekeler Köyü-Alinda Antik Kenti-Karpuzlu Rotası (6.8 km)

Bu yürüyüşler için toplamda 3 gece olan konaklamamızın 2 gecesini Milas‘da yaptık. Yıllardır Milas’tan geçer giderim ama içine girip de “Milas nasıl bir yerdir acep? Ne vardır burada?” diye merak etmemişim. Çok büyük ayıp etmişim Milas’a! Bu nedenle Milas üzerine biraz konuşmamız lazım.

Gezimiz, tam da pandemi belası nedeni ile, hafta sonu sokağa çıkma yasaklarının başladığı zamana denk geldi. Sağ olsunlar Nar Gezi ekibi, Reyhan ve Aykut, Muğla Valiliğinden özel izinle turun gerçekleşmesini sağladılar. Elimizde izin belgesi, bizler aslanlar gibi sokaklardayız. Ama gelgelim Milas halkı ve esnafı evlerde hapis. Dolayısı ile ne Milas’da akşam için planlanan lokantalara gidebildik ne de Milas esnafı ile Cumartesi-Pazar teşviki mesaimiz olabildi. Bir tek döneceğimiz gün (Salı) yerel halkın satış yaptığı otları ile meşhur Salı Pazarını gezebildik. Ama ben kendimi tanıyorsam bunun acısını çıkartırım ileri tarihlerde! Bize yeniden Milas yolları görünür ve diğer rotalarını da yaparız.

Milas tarih boyunca önemli bir yerleşim yeri olmuş. En az 5 bin yıllık tarihi geçmişinin var olduğu yazılıyor. Zamanında Karya (Karia) döneminin başkentliğini yaptığı gibi Menteşe Beyliğinin de başkenti olmuş. Bu nedenle de Milas’ın altında, üstünde olandan daha fazla tarih yatıyor. Sodra Dağı eteklerine kurulmuş, antik dönemdeki adıyla Mylasos ya da Mylasa, adını rüzgarlar tanrısı Ailos’un soyundan gelen Mylasos’dan alıyor.

Milas tarih boyunca çok etnik kökenli yaşama sahne olmuş. 19. yüzyıl sonlarında Milas nüfusunun %61’i Türk, %32’si Rum, %4’ü Ermeni ve %3’ü Yahudi cemaatten oluşuyormuş. Gümüşkesen Mezar Anıtı‘nın da bulunduğu bölgenin arka taraflarında Yahudi Mezarlığı bulunuyor.

Milas’da eski Roma Nekropolünün olduğu yerdeki tepeye MS 2. yüzyılda yapılan Gümüşkesen Mezar Anıtı dünyanın yedi harikasından biri olan Halikarnas Mozelesinden esinlenerek yapılmış. Biz gittiğimizde mozelenin çevresi inşaat alanı olarak kapatılmıştı. Aralardan ancak yukarıdaki fotoğrafı alabildim. Esin kaynağı olan Halikarnas Mozolesinin kopyası bu ise, bir zamanlar Bodrum’da bulunan  ve Kral Mausolos adına karısı ve kız kardeşi Artemisia tarafından yapılan mozolenin güzelliğini düşünemiyorum bile!

Amazonlar kraliçesi Hippolyte’e ait çift taraflı Altın Savaş Baltası’nı, kraliçe ile olan savaşı sonrası ondan alan Herakles, baltayı Zeus’a hediye etmiş. Efsane bu ya! Lidya kralı Giges kutsal emanet olarak saklanan Herakles’in “Altın Savaş Baltası”nı Karyalılara hediye etmiş. Onlar da baltayı; Karya, Lidya ve Mysia’nın ortak haç yeri olan, Milas yakınlarındaki Zeus Karios Mabedine gömerler. Labrys adlı bu çift taraflı balta Karya’lıların sembolü olarak tüm anıtsal yapılara kazınmış. Bunun en iyi örneğini Baltalı Kapı denen ve Milas’ın kuzeyinde bulunan kapının üstündeki kilit taşında göreceksiniz. Karyalılar Labranda (ya da Labraunda) Zeus Tapınağında sonlanan festival yürüyüşünü bu kapıdan başlatırlarmış.

Milas’ın gezi bakımından en önemli noktası üzerinde bulunan leylek yuvası nedeni ile halkın Uzunyuva adını taktığı Roma dönemi eserlerinden Menandros Sütunu, mezar hırsızlarının soyduğu içinde sadece lahtin kaldığı Hekatomnos Anıt Mezarı ve Hekatomneion Kutsal Alanı, Milas Evi Konağı, Milas Halı Müzesi olan Arkeopark. Buraya epey bir zaman ayırmak ve müze içinde 20 dakika kadar süren tanıtım videolarını izlemekte fayda var.

Zeus Karius-Hekatomnos Mezar Anıtı

Tur sırasında rehberimiz Reyhan’dan dinledikçe, yetinmeyip eve dönüşte okudukça ve videoları izledikçe sinirden kudurduğum bir öyküsü var buranın (önereceğim en güzel video yandaki linkte https://www.youtube.com/watch?v=G55q9H0hhyY ).

Zeus Karios Tapınak kalıntıları

Siz de bu satırları okuyup hikayeyi öğrenince eminim benim gibi köpüreceksinizdir. Aslında 2400 yıl önce bu alanda sadece Karyalı büyük devlet adamı ve savaşçı Kral (ya da Satrap demek daha doğru olur) Hekatomnos’un Mezar Anıtı mevcutmuş. Bulunması Tutankamon’un Anıt Mezarının bulunması kadar heyecan yaratan ve bu alanın geçici Dünya Kültür Mirası listesine girmesine neden olacak kadar önem verilen mezar odası, toprak düzeyinden 18 metre aşağıda bulunuyor.

İlerleyen zaman içinde Roma, bu anıt mezar üzerine Zeus’a adanmış bir tapınak yapmış ve yukarıda fotoğraflarını gördüğünüz büyük blok taşlar tapınağın podyum denen kısmını oluşturuyor. Üzerinde bulunan Zeus Kairos Tapınağı nedeni ile, 1995 yılına kadar, Hekatomnos’a ait anıt mezardan kimsenin haberi olmamış. Bu sırada burada (Zeus Karios Tapınak alanı) kazı çalışmaları yapan Alman arkeolog Frank Rumscheid tapınak altında bir anıt mezar olabileceğini dillendirmiş. Ancak 1,8 metre kalınlıkta kocaman mermer blokların altında bir anıt mezar olacağına da kimse ihtimal vermemiş. Hazine arayıcıları hariç tabii ki! Onlar bu teoriyi ciddiye almışlar. Yükte hafif pahada ağır her hangi bir tarihi esere, en kısa zamanda ulaşmak için her şeyin mubah olduğu bu insanlara göre en küçük bir olasılık bile değerlendirilmelidir. Onlar da öyle yapmışlar zaten!

Daha önce podyum üzerinde bulunan eskilerden kalma metruk bir evi satın almışlar ve ufak tamiratlar yaparak oturur hale getirmişler. Asıl amaçları da evin altından kazı yaparak Hekatomnos’un Anıt Mezarına ulaşmak. 2008 yılından 2010 yılına kadar da bu işi yapmışlar. Elmas uçlu dev matkaplarla büyük mermer blok taşları oymuşlar. Mahalleli “Buradan anormal gürültüler geliyor, evlerimiz sarsılıyor, titriyor. Bu eve giren çıkan belli değil, yabancı plakalı arabalar gelip gidiyor” diye şikayet etseler de ne polis ne adli makamlar işin üstüne eğilmişler. İstanbul’dan tanışıklığımız olup da sonradan Milas’a taşınan karı-koca dostlarımızla Milas’da görüştüğümüzde söyledikleri cümle “Bu soygunu göz göre göre yaptılar, kimse de ilgilenmedi. İlgileneni de, delil göstereni de kasıtlı olarak ciddiye almadılar!” oldu. En son artık lahit kaçırılacakken, lütfen bir baskın yapılmış ve lahit kurtarılmış. Ne kaçırıldı? Nereye kaçırıldı? Kimse bilmiyor. 2018 yılında bu anıt mezardan kaçırılan Hekatomnos’un yukarıda fotoğrafı bulunan altın tacı İskoçya’da yakalandı ve bu eser Türkiye’nin girişimleri ile geri alınıp, Ankara’daki Medeniyetler Müzesinde sergileniyor. İnşallah bu lahitten kaçırılan diğer eserler de geri alınabilir.

Lahitin aslını görme şansımız yoktu. Arkeopark’ın tanıtım bölümünde, yukarıda, fotoğrafını gördüğünüz alçıdan imitasyonunun dört bir yanında bulunan kabartmalar lahitin eşsizliğini gösteriyor. Arkeopark’ta bulunan ve Milas Konaklarının örneklerinden olan Emin Ağa Konağı (1890 tarihli), Milas Halı Müzesi gezmeye değer yerler, lütfen zaman ayırın.

Milas’ın gezilecek yeri çok. Meraklısı için, Milas’ı hakkıyla gezmek için bir tam gün gerekir. Milas içinde konakların restorasyon görmüş olanından fazla, yıkıldım-yıkılacağım diye bağıranları var. Yani her taraf eski Milas Evi dolu. Milas’da bir de Macar Evleri denen ve Avrupa’da gördüğümüz taş evlere benzer evler var. 1919 yılında Rodos’u ziyaret eden Milas’ın Kaymakamı, orada gördüğü evleri beğenip, Milas’a davet ettiği Macar mimarlara bu evleri yaptırmış, bu nedenle de evlerin ismi Macar Evleri kalmış .

Arasta, restore edilmiş Çöllüoğlu Hanı, 1737 tarihli Ağa Camisi, artık kullanılmayan ama gördüğüm en güzel binalardan olan Öğretmenevi ve renkli Salı Pazarı Milas’ta gezmeniz gereken diğer yerler arasında. Arasta içinde Arastam adlı lokantada yediğimiz kavurma, özellikle ciğer müthişti. Ciğer yanında süzme yoğurt, közlenmiş acı biber ve tazecik pide de veriyor. Ciğer boş gitmez diyene de içecek servisi yapılıyor. Ne demek istediğimi anlamışsınızdır

Şundan eminim ki Milas yemeklerinden hiç bir şey tadamadık. Böyle olmasa Milas Yemek Kültürü diye kocaman bir kitap yazılmazdı. Milas’a yeniden gitmek için bir diğer nedenimiz yemeklerini tanımak için olmalı.

İç Karya yazımın yürüyüş bölümü kaldı. Onu da yakında yazar ve konuyu bitiririm.

Şimdilik hoşça kalın, gezekalın…

Dr Ümit Kuru

Saat 18:25

12.04.2021

Tembellik Hakkı Saklı Karya Yolları: Bu Yolların Acemisinden İlk İzlenimler, Temel Bilgiler

İnsanoğlu, var olduğu ilk çağlardan bugüne, bazen yakın bazen hiç tanımadığı uzak coğrafyalara seyahat etmeyi hiç ama hiç bırakmamış.

Seyahat olgusu, başlarda barınma ve yemek bulma gibi yaşamsal gereksinimlerin giderilmesini sağlarken, tarih boyunca dini, ticari, askeri ve sosyal amaçlarla yeni şekillere de bürünmüş. Kutsal bir alana yapılan ziyaret, ticari malların taşınması, yeni bölgelerin keşfedilmesi, askeri yolculuklar, mevsimsel göçler gibi çok sayıda seyahat biçimi insanoğlunu ve uygarlıklar tarihini şekillendirmiş. Kültürler, gelenekler, diller, dinler birbirleri ile tanışmış ve birbirlerinin içine geçmişler.

İnsanoğlunun seyahat olgusu yolların yapılmasına, rotaların oluşmasına neden olmuş. İnsan doğası gereği pratik olanı tercih ettiğinden, yerleşim yerleri ortadan kalkmadıysa, bu rotalar ve yollar hep var olmuşlar.

Son zamanlarda kayıp yolların izini süren bilimsel çalışmalar yapılıp, tarihsel değerleri ve doğa güzellikleri ile ülke turizmine kazandırılıyor. Yüzyıllar öncesinin taş yollarını takip etmek artık önemli bir aktivite oldu.

İspanya’da bulunan “Santiago de Compostela Hac Yolu” 1984 yılında ilk Avrupa Kültür Rotası olarak ilan edildi. Bu rotanın 1993 yılında UNESCO Dünya Miras Komitesi tarafından “dünya mirası” olarak ilan edilmesinin ardından diğer ülkeler de tarihin unutulmuş yollarını teker teker ortaya koydular ve turizme açtılar.

Bu yolların bir kısmı tarihin belirli bir döneminde gerçekten kullanılmış ulaşım güzergâhlarını oluşturuyorlar. Bu rotalara fiziksel açıdan bakıldığında yolların günümüze ulaşmış bazı kalıntıları izlemek mümkün olabiliyor. Bu kalıntılar bazen yer döşemeleri, blok taşlar, mil taşları, köprüler, kapılar olurken bazen de yol üzerinde konaklama, ticaret veya savunma amacıyla kullanılan hanlar, kervansaraylar, kaleler gibi anıtsal yapılar oluyor. Örneğin Çin’den başlayarak Anadolu üzerinden Avrupa’ya açılan İpek Yolu bu yolların en eskilerinden bir tanesi. Bu yol toplu insan hareketlerine neden olmuş, kültürel, ekonomik ve sosyal etkileri çok olmuş. Bir de Evliya Çelebi, Aziz Paul ya da Büyük İskender’in tarihte takip ettiği toplumsal olmayan ama keşif, ibadet veya fetih amaçlı yollar var ki bunları da gerçekten kullanılmış rotalar arasında sayabiliriz. Bence kültür rotası tanımına gerçekten uyan yollar bunlar.

Kültür Rotası olarak tarif edilen bir kısım rota ise geçmişte kullanılmamış ancak çeşitli amaçlarla günümüzde planlanmış ve geliştirilmiş rotaları oluşturuyorlar. Başlıca hedefleri yerel kalkınmanın desteklenmesi, alternatif turizmin canlandırılması, doğal ve kültürel mirasın korunması şeklinde belirlenen bu rotalar belirli bir tema etrafında geliştirilen, kültürel ve doğal mirasın temel malzeme olarak kullanıldığı, planlanmış güzergâhlar. Gastronomi ve şarap rotalarını bu türe örnek verebiliriz.

Ülkemizde Kültür Bakanlığının ve bazı sivil toplum kuruluşlarının desteği ile ortaya çıkan 17 adet kültür rotası var;

Likya Yolu, Hitit Yolu, Frig Yolu, Karya Yolu
St. Paul Yolu, Hz. İbrahim Yolu
İstiklal Yolu
Kaçkar Dağları, Küre Dağları, Ağrı Dağı
Via Egnatia
Evliya Çelebi Rotası
Gastronomi Rotası
Sarıkamış Rotası
Yenice Ormanları

Bunların en çok bilineni Likya Yolu, en uzun olanı ise Karya Yolu. Bu satırların sahibi de ilk defa bu yollardan bir tanesini yürüme şansını yakaladı ve taze taze sizlerle paylaşacak.

Diğer rotaları henüz bilmiyorum ve eminim onlar da müthiştir ama 4 gün boyunca bazılarını yürüdüğümüz Karya Rotasını mutlaka yapmanızı tavsiye ediyorum. Sizlere de bu yol ile ilgili genel bilgilerle, kendi izlenimlerimi aktarmak isterim. Hemen başında söyleyeyim ki bana hitap eden şekli ile tembellik hakkım saklı olarak Karya Yolunun bir kısmını gezdim. Belki bu tanım size garip gelecek ama bunu da başka bir tür seyahat olarak kabul edin. Sonuçta 800-850 km’yi bulan, 47 yürüyüş rotası olan Karya Yolu’nun tamamını yürümem de mümkün değil.

Rotanın en iyi örnek kısmını yürümek ama sindire sindire etrafı keşfede keşfede, çiçeğine böceğine ağacına selam dura dura, yol üstü yerel insanına dokuna dokuna yürümek benim tercihim. Yol üstünde yeni açmış bir çiçeği fotoğraflamadan geçsem, kendince senfonisini dillendiren bir kuşa kulak kabartmadan geçip gitsem, Bafa Gölüne bakan hakim bir tepede, bir kaya üstüne oturup manzaraya karşı çayımı yudumlamasam rotaya da, doğaya da ayıp ederim. Sonuçta bizim yaşımızdakiler için rotayı en kısa sürede tamamlayıp madalya kazanmak gibi bir amaç olamaz. Zaten emin olun ki benim tarzımda dur kalk yürüyüşlerde 6 km lik bir rotanın hissedileni de 9 km’yi buluyor.

KİMDİR BU KARYALILAR?

Karyalılar dedikleri Anadolu’nun kadim halklarından sayılıyor. Dilleri daha tam olarak çözülememiş. Türkiye’nin güneybatısında Büyük Menderes Nehri ile Dalaman Çayı arasında kalan bölge M.Ö. 11. yüzyıldan itibaren Karya olarak biliniyor. MÖ 545 yılına kadar kent devlet olarak bağımsızlıklarını korumayı becermişler. Ama sonra Persler’in hakimiyeti altına girip, onların adına ülkelerini yönetmişler.

O dönemler Persler’in en kuvvetli zamanları ve Anadolu’yu işgal ettikleri yıllar. Persler aldıkları her yeri bir Pers soylusu ya da komutanı ile satraplık denen şekilde merkeze bağlı olarak yönetiyorlar. Ama Karya’lılar iyi askerler ve civar kent devletlere karşı Perslerin savaşlarında yararlılık ve bağlılıkları nedeni ile Persler bir dönem Karya hanedanlarının satrap olarak Karya’yı yönetme ayrıcalığını onlara tanıyorlar.

Halikarnassos Mozolesi

Karya kadınları sosyal yaşamda çok etkinler, edindiğim izlenim sanki anaerkil bir toplumlar. Devleti kadınlar yönetebiliyorlar. Örneğin bilgisi, akıllı olması ve cesurluğu ile bilinen  Kraliçe Artemisia , Pers ordusunun yanında Karya ordusunun başında savaşmış. Hekatomnus ile başlayan Hekatomnidler Döneminde Karya ülkesini baba Hekatomnus’dan sonra oğulları Mausolus, Idrieus ve Pixodarus ve kızları II. Artemisia ve Ada yönetmişler. Hanedanlığın asil kanına başka kan karışmasın diye kardeşler birbirleri ile evlenmişler. Devletin yönetim başkenti önceleri Mylasa (bugünkü Milas), sonra ise Halikarnassos (Bodrum) olmuş. Karya’yı tüm dünya, dünyanın yedi harikasından birisi olan Halikarnassos Mozolesi ile tanıyor. Bugün yerinde olmayan mozolenin özelliği kolonları ile Yunan mimarisi, piramit çatısıyla ise Mısır mimarisinin özelliklerini taşıması. Çok kültürlü mimarinin en önemli eserlerinden sayılıyor.

Karyalılar önce Büyük İskender’in sonra da Roma’nın hakimiyetine giriyor.

KARYA YOLU

Karia (Karya) antik bölgesinde uzun mesafeli yürüyüş yolu rotası çalışmaları 2009 yılında başlamış ve 2012 yılında tamamlanmış. Karya Yolu, Muğla ve Aydın illerimizin sınırları içinde kalan, 820 (kimi kaynakta 850) km uzunluğunda, 47 yürüyüş parkurundan oluşan, bir yürüyüş rotası. Parkurlar Bozburun Yarımadası (9 rota), Datça Yarımadası (12 rota) , Gökova Körfezi (8 rota) , İç Karya (11 rota) , Muğla ve Çevresinde (7 rota) bulunuyor.

Biz bu gezimizde İç Karya Bölgesine ait parkurlardan 4 tanesini yürüdük. Mavi olarak sadece Bafa Gölünü gören bir rota olsa da Karya tarihine ait antik kalıntılar içinden, zeytin ağaçları, çam ağaçları aralarından geçen, yürüyüşün zamanı olarak da çiçeklerin adeta birbirleri ile yarışırcasına renk verdiği bir doğa içinde, çok tipik ve kendine özgün köy evleri ve tabii ki müthiş sıcakkanlı insanları ile rahatlıkla tekrar yürüyebileceğim bir parkurdu. Tembellik hakkımızı da kullanarak yaptığımız İç Karya rotası yürüyüşü fotoğrafik açıdan da müthişti.

Bir sonraki bölümde size bu parkurları bol fotoğrafla anlatmaya çalışacağım. Ve tabii ki uzun bir bahsi hak eden başka bir yer olan Milas’da yeteri kadar ayrıntılı paylaşımı hak ediyor.

Şimdilik Gezekalın