Brezilya-Iguazu soslu Arjantin-Şili-Patagonya gezisi-Torres del Paine Milli Parkı

IMG_9625

Bu gezinin en olmazsa olmazlarından biri de Patagonya’da Torres del Paine Milli Parkı’nı görmekti. Bir gece önce kaldığımız Puerto Natales’den, Torres del Paine Milli Parkına gidiş için 150 km’ye yakın bir yol yapmamız gerekti.

Bir gün sonra aynı otele geri geleceğimizden bavullarımızı otelde bıraktık.Yanımıza, sadece bir gece konaklama yapacağımız çiftlikte gerekecek olan eşyaları koyduğumuz küçük bir valiz aldık. Bu gece Milli Parkın içinde bir çiftlikte (Estancia) kalacağız. Şilililerin “huaso” (dişisi Huasa), Arjantinlilerin “gaucho” ve Amerikalıların “kovboy” dedikleri  insanlarla at bineceğiz. Yani heyecan büyük bizde..

Hava bugün de kapalı. Zaman zaman da yağmur atıştırıyor. Milli Parka giderken yol boyunca bol bol “guanaco” (lamalara benzeyen bir tür deve cinsi) ve nandu (devekuşuna benzeyen ama ondan epeyce küçük olan kuş cinsi) görüyoruz.

Küçük bir mola sonrası Milli Parkın birçok yerde olan girişinden bir tanesine geldik. Bu arada sağ yanımızda Rio Paine  Nehri nazlı nazlı akıp gidiyor. Etrafta ise bol bol renkli kuşlar var. Tam benlik yani..

Cem, Milli parka giriş için bilet işlerini halledince yeniden aracımıza binip Milli Park içinde ilerlemeye devam ettik.

torres del painesTorres del Paine Milli Parkının kuzeyinde Arjantin sınırı, batısında Grey Buzulu, güneyinde Lago del Toro (Toro Gölü) doğusunda ise Lago Sarmiento (Sarmiento Gölü) bulunuyor. Milli park 2420 kilometrekare alanı kapsıyor. 3000 m yükseklikteki dağlar, buzullar ve fiyortlar Torres del Paine’nin sınırları içinde kalıyor.

Parka ismini veren 3 adet granit kayalı dağ, milli parkın sembolü ve deniz seviyesinden 2200 ile 2500 mt yüksekte bulunuyor. Yerel halklardan Tehuelche’lerin dilinde “paine” “mavi” demek. Yani “Torres del Paine” “Mavi Kuleler” anlamına geliyor. Dağlar hemen hemen parkın merkezinde.

Dağların güneyinde, İsveçli jeolog Otto Nordenskjöld‘in ismini taşıyan Lago Nordenskjöld (Nordenskjöld Gölü) bulunuyor. Buraya ilk gelen kaşif Avrupalılardan Alman Hermann Eberhard, 1895 yılında parkın doğusunda bir mağarada prehistorik dönemde yaşamış hayvanların iskeletlerini bulmuş. Mylodon Mağarası denen bu mağara parkın sınırları içinde ama biz göremedik. Mylodon yaklaşık 200 kg ağırlığı ve 3 mt boyu ile 10000 yıl önce yaşamış bir hayvanmış.

IMG_9837Milli parktaki en yüksek dağ 3050 m yüksekliği ile Cuernos del Paine Grandedir. Parkın büyük bölümü buzullarla kaplı ve bunların en ünlüsü de Lago Grey (Grey Gölü) deki, Grey buzulu.

Torres del Paine ormanları, koyunlarına otlak alanı açmak isteyen arazi sahiplerince yakılmış. 1959 yılında kurulan Milli Park, 1978 yılında UNESCO tarafından doğal biosfer koruma alanı olarak ilan edilmiştir.

CONAF (Şili Milli Parklar Müdürlüğü) çok sayıda yürüyüş parkuru düzenlemiş ve en tanınmışı da W Trek denen ve 3 günlük aktivite gerektiren yürüyüş yolu.

Bu park içindeki çok sayıda göllerin arasında olan lago Sarmiento ve Lago Amarga ziyaretleri sonrasında Cascade (şelale demek) Paine de durduk. Bol bol da zıplamalı fotoğraf çektik. Daha sonra ise Lago Azul (mavi göl) kenarında öğle yemeğimizi yedik. Burada Patagonya Gri Tilkisini de görme şansı yakaladık. Hayvan peşimizde dolaştı durdu diyebilirim.IMG_9715

Sonunda çiftliğimize doğru yola koyulduk. Yol rezalet derecesinde bozuk ve ekipte biraz moral bozukluğu olmaya başladı gibi. Hava o yönde. Kimse böyle bir yol sonunda ne ile karşılaşacağını bilmiyor. Nihayet Estancia Tercera Barranca adlı çiftliği bulduk. Bizim gezginlerin çiftliği görür görmez değişen ruh halleri çok komikti. Buraya girer girmez içimizi bir sıcaklık kapladı. Kalabileceğimiz en otantik yerlerdendi. Hemen odalarımıza yerleştik. Sonra da at gezisi için atlarımız hazır olana  kadar çay içmeye, çiftliğin restoranına geçtik. Yemekleri hazırlayan Şilili teyze dünya tatlısı. Mutfaktan muhteşem bir koku geliyor. Meğerse sabah için kek yapıyormuş. Allem etti kallem etti, ne yaptıysak keki bize bir türlü yedirmedi. “Sabaha, sabaha” dedi durdu. Bu arada kocaman bir koyunu ortadan ikiye bölmüşler, bir de şişe geçirip, ateşe koymuşlar. Akşama koyun çevirme yapılıyor.. Allah! Keyifler iyice yerine geldi.

Bu arada atlarımız da hazırlandı haberi geldi. Çiftliğin huasoları ile tanıştık.

Huasoların çok tipik kıyafetleri var. Başlarına Chupalla denen bir şapka giyiyorlar.  Manta tabir edilen pançoları da olurmuş. Kısa bir Endülüs yelekleri var. Hemen arkada pantolon içine sokulan kamaları var.

IMG_9748İki saat sürecek olan at turumuzda ben dahil herkes tedirgindi. Hatta ilk birkaç dakika da bağırmalarda olmadı değil. Korkudan tabii ki. Ancak sonradan bu işe bir ısındık bir ısındık, sormayın gitsin. Aslında tüm maharet çok iyi eğitilmiş olan atlarda. Çok ama çok sevdik biz bu turu. Atlarımızla çiftliği şöyle bir genişçe gezdik. Bu arada havada biraz düzeldi ve Torres del Paine hala biraz bulutlu da olsa, yüzünü göstermeye başladı. Çiftliğe dönüşümüz, Kanuni’nin seferden dönüşü havasındaydı.

Biz gezide iken bizim ateşteki koyun pişmiş.  Akşama o kocaman kuzuyu parçalanmış halde sofraya getirdiklerinde “bunu nasıl yiyeceğiz” diye düşünürken, yarım saatte koca kuzunun sonunu getirdik. Kuzuyu pişiren amcama “daha var mı?” havasında alttan alttan bakışlarımız da boş çıkınca, dayandık biraya..

Gece belli bir saatten sonra jeneratörler devreye giriyor. Sahi! Size söylemedim; burada elektrik filan yok.. Yanınızda fenerlerinizi filan getirin.. Ama öyle bir gökyüzü ve o kadar güzel de yıldızlar var ki, kim arar ışığı?

Güzel ama çok güzel bir gün geçirdik..

Anlatırken bile içim kıpır kıpır..

Bir daha mı gitsek Patagonya’ya ne?

Dr Ümit Kuru

30.04.2013 Saat 00:43

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.