Sakura Zamanı Japonya: Kyoto

IMG_6089

“Başkentlerin başkenti”, “1000 yıllık başkent” unvanlarına sahip Kyoto’da, dün gece hariç, 2 gece daha konaklayacağız. Bu güzel kenti ve çevresini görmek için 3 gecenin yetmediğini itiraf etmeliyim. Bir daha Japonya’ya gidersek, Japonya’nın görmediğimiz bölgeleri ile yeni bir program yaparken, özellikle çevresi olmak üzere, Kyoto’yu yeniden programa eklemek istiyorum. 

Kyoto, Honshu Adasının merkez bölümünde 1.5 milyon nüfusa sahip bir şehir. 1868’de Japonya’nın başkenti, o zamanın Edo’suna, (-bugünün Tokyo’suna-“Doğunun Başkenti” anlamına geliyor) taşınınca, Kyoto bir dönem Saikyō (“Batının Başkenti” anlamına geliyor) olarak adlandırılmış. 

Kyoto 11 yüzyıl boyunca savaşlarla, yangınlarla ve depremlerle harap olsa da 2. Dünya Savaşının yıkıcı etkisinden korunmayı başarmış olan bir şehir. Kyoto Amerikalıların Japonya’da atom bombası atılacak şehirler listesinde yer almış. Kyoto’nun bu listeden çıkartılması, balayını burada geçirmiş ve buraya çok sayıda diplomatik ziyarette bulunmuş zamanın Amerikan Savaş Sekreteri Henry L. Stimson’un şahsi çabaları sayesinde olmuş. Bu nedenle de bu şehirdeki eski eserler kurtulabilmiş. Kyoto’da 1600’ü Budist ve 400’ü de Şinto Tapınağı olmak üzere 2000 kadar tapınak ve bunun yanında çok sayıda saray, bahçe ve eski mimari yapı var. Eski Kyoto tarihi binaları, 1994 yılından beri, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi içinde yer alıyor. Yani biz Japonya’daki 4. UNESCO Dünya Mirası Listesi eserini ziyaret ediyoruz ve biz bu güzel şehiri gezmeyi kalan 2 güne sığdırmaya çalışacağız. Tabii ki en başlıca eserlerini.

IMG_5706.JPG

Sabah erkenden yollara düştük. Bugün program çok yüklü. Geziye önce Kiyomizudera (“kirlenmemiş kutsal su tapınağı”anlamında) Tapınağından başladık. Tapınak önceleri Kyoto’nun Doğusunda ormanlık tepelerde 780 yılında kurulmuş. Bu tapınak yakınlarında, bugünkü arınma çeşmesinin olduğu yerde, Otowa Şelalesi var ve “kirlenmemiş kutsal su” anlamındaki ismi de buradan geliyor. Japon Budizminin en eski tapınağı ve 1994 yılında UNESCO Dünya Miras Listesine alınmış.

Sabah erkenden orada olmanın ne kadar önemli olduğunu Kiyomizudera Tapınağı gezimizi bitirdiğimizde anladık. Biz gittiğimizde yollar ve tapınak boştu ama çıkışta tapınak, kalabalıktan yürünmez haldeydi. Bu nedenle öncelikle burayı hakkıyla ziyaret için erkenden orada olmanızı tavsiye ederim.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_5697

Tapınağa iki tarafında aslanların bulunduğu bir kapıya (Niōmon Kapısı) ya da önünde bir ejderha heykelinin bulunduğu kapıya (Sai-mon Kapısı) çıkan merdivenlerden geçerek giriş yapıyorsunuz. Batı Kapısı da denen Sia-mon Kapısı, Nissokan  için (gün batımını izlerken saf toprakları görmek için uygulanan meditasyon yöntemi) kutsal bir yer kabul ediliyor. Sia-mon Kapısının arkasında 3 katlı bir pagoda var. Bunları geçtikten sonra Kiyomizudera Tapınağı ana binasına geliyorsunuz.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bir tepe üzerine kurulu ana binanın geniş bir verandası var. Bu veranda uzun tahta sütunlarla destekleniyor. Veranda yerden 13 metre yükseklikte. Hem karşıda kiraz ağaçları, akçağaçlar ve daha da ileride bir başka tepeye yapılmış Koyasu Pagodasının muhteşem manzarasına ve hem de şehir manzarasına sahip güzel bir yer. Edo döneminde bu tip verandalar çok sayıda Budist çekebilmek amacıyla, burada olduğu gibi, manzaralı yerlere inşa edilirmiş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 

Japonca’da “Kiyomizu’nun verandasından atlamak” diye bir yaygın deyim varmış. Bu terimin kaynağı da Edo Döneminde dileklerinin yerine gelmesini isteyen Budist inanışındaki Japonların, bu verandadan 13 mt aşağıya kendilerini bırakmaları adetiymiş. Eğer bu düşme sonrası atlayan sağ kalırsa dileği kabul olacak diye inanılırmış. Edo döneminde bu amaçla buradan 234 atlama kaydedilmiş ve bunların da %85’i sağ kalmış. Bugün bu amaçla bu verandadan atlama yasak tabii ki. 

Önündeki veranda  ile birlikte hiç çivi kullanılmadan yapılmış ana bina içinde kutsal objeler ve 11 yüzlü ve 1000 kollu Tanrıca Kannon’un (Merhamet Tanrıcası) küçük bir heykeli bulunuyor. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Ana binanın yanından geçip, arkasına yürüdüğünüzde ve karşınıza çıkan merdivenleri çıktığınızda aşk ve çöp çatan Tanrısı Okuninushi no Mikoto için adanmış  Jishu Mabedi’ni göreceksiniz. Tanrı Okuninushi no Mikoto  ve onun habercisi tavşan heykelinden sonra mabedin önündeki alana geldiğinizde 18 metre ara ile dizilmiş iki adet taş karşınıza çıkıyor. Aşkını bulmak isteyen ya da aşk dileğinin gerçekleşmesini isteyen kişiler bu iki taş arasında, gözleri kapalı olarak yürüdüklerinde, bir taştan diğerine sapma olmadan ulaşırlarsa dilekleri gerçekleşiyormuş. Bizim grubun bekar kızları bu taşlar arasında gözleri kapalı yürümeyi ihmal etmediler.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu tapınaktan sonra Koyasu Pagodası’na doğru hızlıca gittim. Tapınak alanının uzak Güney ucunda bulunan bu 3 katlı pagodayı ziyaret eden kadınların, kolay ve güvenli bir doğum yaptıklarına inanılıyormuş. Kiyomizudera Tapınağı verandasından daha güzel görünmekle birlikte, yakından da ayrı bir güzelliği var bu pagodanın .

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu alanda en son olarak Ottowa Şelalesinin bulunduğu arınma çeşmesini fotoğrafladık. Bu şelalenin suları 3 ayrı yerden akıtılmış. Ziyaretciler, ucuna bardaklar iliştirilmiş uzun çubuklara su doldurup, tapınma öncesi arınma görevlerini yerine getiriyorlar. Üç sudan her birinin farklı faydası olduğunu yazıyor kaynaklar. Bir tanesi uzun bir ömür, bir tanesi, okulda başarı ve bir tanesi de aşk yaşamında şans getirirmiş. Bu tapınakta her derde bir deva var anlaşılan. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Arınma çeşmesinden sonra çıkışa götüren yolu takip ederek tapınak dışına çıktık. Higashiyama bölgesinde tapınağa götüren cadde üzerinde sabah geldiğimizde kapalı olan dükkanlar açılmış, yollar turist ve Japonlarla dolmuştu. Son fotoğraflarımızı aldık ve Nijo Kalesine doğru yola düştük.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Nijo Kalesi Edo Döneminin ilk Şogunu olan Tokugawa Ieyasu’nun ikametgahı olarak 1603 yılında inşa edilmiş. Onun torunu olan Iemitsu saray bölümlerini 23 yılda tamamlamış ve sonra da 5 katlı Kale muhafız kulesini eklemiş. Bu kale Japonya Feodal döneminden günümüze ulaşan en önemli kale olma özelliğinde ve 1994 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi içinde yer alıyor. 

Kale, ana savunma (Honmaru), ikinci savunma (Ninomaru) ve bunlar arasındaki bahçeler olmak üzere 3 bölümden oluşuyor. Tüm kale içi su dolu hendeklerle  ve surlarla çevrilmiş. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Kalenin Ninomaru Sarayı bölümüne giriş Çin Stili büyük bir kapı olan Karamon Kapısından oluyor. Ziyarete daha çok açık olan bölüm de Ninomaru Sarayı. Honmaru bölümü ancak belli zamanlarda ziyarete açık. Ninomaru Sarayı Şogunun Kyoto’yu ziyaret ettiği zamanlarda kullandığı bölümlere ve çalışma ofislerine ev sahipliği yapıyor. Birbirinden ayrı yapıları, birbirine bağlayan koridorlara “bülbül zemin” deniyor. Zamanında bu ahşap yer döşemesi öyle yapılmış ki üzerinde yüründüğünde bülbülün çıkarttığı gibi bir ses çıkartıyor. Ben bu koridorda yürürken gerçekten farklı bir ses çıktığını duydum ama bülbül sesi benzetmesi biraz zorlama olmuş. İnsan yürüyüşüne karşı bir nevi sesle uyarının esas amacı tabii ki güvenlik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sarayın içinde fotoğraf çekmek yasaktı. Çok az yerde bu yasak vardı. Bir tanesi de bu saray içiydi. Tatami denen matlarla kaplı odaların eski ve güzel dekorasyonu ve kayan kapılardaki (fusuma) çizimler gerçekten çok özeldi. Bu saraydan eldeki fotoğraflarım sadece dış kapı ve avludan olduğundan sarayın içine, odalara dair bir fikir sahibi olabilmeniz için yukarıda 2 fotoğrafı internetten bulup paylaştım. 

IMG_5973

Gezi programımızın üçüncü aktivitesi Nishijin Dokuma Merkezindeki Kimono gösterisini izlemek olacak. Kyoto’nun Nishijin Dokuması, Kyoto’nun tarihi kadar eski bir tarihe sahip. Aslında Nishijin ismi bir aileye ait. İpek kumaşları çok sık düğümlerle dokuyan, dekoratif , zengin renkli ve desenli kumaşlar yaratmış ve Şogunlara, saray ileri gelenlerine, rahiplere ve zenginlere kumaş satmış olan bu aile, bölgeye de ismini vermiş. Dokuma üzerine meşhur olmuş, markasını ve stilini yaratmış. Bu bölgede bir zamanlar 7000 dokuma tezgahı varmış. Başkent Tokyo’ya taşınınca ve elde dokumacılık yerine, ucuz ve fabrikasyon dokumacılığa dönülünce, bu önem ve zenginlikte kaybolmuş. Ancak bu bölge hala elde dokumacılığın önemli bir merkezi ve Kimono alacağım diyecekseniz  de buradan alacaksınız.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 Nishijin Dokuma Merkezi (Nishijin Ori Kaikan) hem dokumacılığın küçük bir müzesi, hem de kimono gösterisi izleyip, alış veriş yapabileceğiniz bir yer. Günde 7 defa Kimono defilesi yapılıyor. İşte biz de bu merkezde kimono defilesi izledik.

IMG_6703.JPG

Kimono, Japonya’nın’nın geleneksel giysisidir. Kimono T şeklinde, ayak bileğine kadar uzanan düz hatlı, yakalı ve uzun kollu bir giysidir. Kollar özellikle bileklerde çok geniştir, genişliği yaklaşık olarak yarım metreye kadar varır. Geleneksel olarak, özel günlerde evlenmemiş kadınlar hemen hemen yere kadar uzanan çok geniş kollu kimonolar giyer. Giysi gövde etrafına sarılır ve her zaman sol taraf sağın üstüne gelir. Obi adı verilen geniş bir kuşak ile arkadan bağlanır. Kimonolar genellikle geta veya zori adı verilen geleneksel tahta sandallar ve tabi adı verilen çoraplarla giyilir. Kimononun içine,nagajuban denilen daha kısa bir kimono içlik olarak giyilir.

IMG_6062

Kimono defilesi sonrasında öğle yemeği yemek için Kushikura Honten adlı bir restorana gittik. Burası “yakitori” (tavuk şiş) ve tori karaagae“(kızarmış tavuk) yemekleri ile meşhur. Burada bizim ocakbaşı gibi masaları olan bölümler de var. Ama ocaklar cam bölmelerle müşterilerden ayrılmış, masalar ise kısa ayaklı ve müşteriler ya yere bağdaş kuruyor ya da zeminden yaklaşık 50 cm gibi derine açılmış çukurlara ayaklarını sarkıtıyorlar. Ortada ise masa bulunuyor.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Burada yediğimiz tavuklar ve özel sosları çok güzeldi. Yemekleri ayrı bir bölüme aldığımdan burada daha fazla bahsetmeyeceğim.

Yemek sonrasında bir başka büyülü yere, Kinkakuji Tapınağına (Altın Köşk Tapınağı) gittik. Burası aslında 1390’lı yıllarda Ashikaga Yoshimitsu adlı emekli bir Şogun için yapılan köşkmüş. Köşkün özelliği 3 katlı ve son 2 katının altın yaprakları ile kaplı olması. Damın tepesinde de bir zümrüdüanka kuşu bulunuyor.

IMG_6089

Bu köşkte zevk ve sefa içinde yaşayan emekli Şogun ölünce onun isteği üzerine bu köşk 1408 yılında  bir Zen Tapınağına dönüştürülmüş. Bu tapınak, emekli Şogunun torunu tarafından birkaç 10 yıl sonra şehrin diğer tarafında yapılacak olan Gingakuji Tapınağı (Gümüş Tapınak) için de ilham kaynağı olmuş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Kinkakuji Tapınağı geniş bir havuzun kenarına kurulmuş. Yoshimitsu’nun orijinal köşk kompleksinden de bir tek bu bina ayakta kalmış. Aslında bu bina orijinal yerinde olmakla birlikte, bina orijinal değil. Tarihte Onin Sivil Savaşında 2 kez ve 1950 yılında da bir kez olmak üzere birkaç kez tamamen yanmış. Yakın zamanda ki yangını fanatik ve akıl hastası bir rahip çıkartmış. Şimdiki bina 1955 yılında yapılmış.

IMG_6156

İçeri girince bizi önce tapınağı tam karşıdan gören bir alana yönlendirdiler. Kalabalıktan fırsat bulunca mekandan fotoğraflar aldık. Daha sonra sağ taraftan giden ve havuz ile köşkü dolaşan bir yolu takip ettik. Tapınak her yerden muhteşem görüntüler veriyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yolun devamında Yoshimitsu zamanındaki gibi dizayn edilmiş bahçeyi geçiyorsunuz. Bu bahçe içindeki Anmintaku Göletinin suyunun hiç kurumamış olduğunu söylüyorlar. Bu bahçedeki bir diğer ilginç yer de ortada bir çanak şeklinde mermer ve civarına yerleşik küçük heykellerin olduğu bölüm. İnsanlar bu küçük çanağa bozuk para atarak sokmaya çalışıyorlar. Para hedefi bulursa dilekleri kabul oluyormuş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Çıkışa yakın göreceğiniz Fudo Tapınağı Budizmin koruyucusu ve 5 bilge kraldan bir tanesi olan Fudo Myoo’nun büstüne ev sahipliği yapıyor.

Günün son tapınak gezisini Nanzenji Tapınağına yaptık. Kyoto’nun ormanlık Higashiyama dağları eteklerinde kurulu Nanzenji Tapınağı tüm Japonya’daki Zen tapınakları içinde en önemli olanı. Japon Zen Budizminin Rinzai bölümü baş tapınağı olan Nanzenji Tapınağı , içinde çok sayıda alt tapınak barındırıyor. 

IMG_6225.JPG

Nanzenji Tapınağı’nın tarihi 13. yüzyıla kadar uzanıyor. İmparator Kameyama bu alanda kendine emekli hayatını geçireceği bir bina inşa ettiriyor. Bu bina daha sonra Zen Tapınağına çevriliyor.  Tapınak alanı ve binaları zaman içinde büyüyor. 1333-1573 tarihleri arasındaki sivil savaşlarda bina tahrip oluyor. Bu alandaki en eski yapılar bu tarihten sonra inşa edilmiş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Nanzenji Tapınağı’na giriş masif Sanmon Kapısından yapılıyor.Bu güzel kapı önünde grupça fotoğraf çektirdikten sonra tapınağa giriş yaptık. Kapı 1628 yılında ve 1615 yılındaki Osaka Kalesi kuşatmasında ölen askerler anısına yapılmış. Kapıdan girdikten sonra Budist eğitimin verildiği (Hatto) bina karşımıza çıkıyor. Bu binadan sonra ise baş rahibin rezidansı (Hojo) olan binaya giriyorsunuz.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Hojo Salonu Zen Bahçesi ile ünlü. Burada kayalar kaplan ve suyu geçen yavrularını temsil ediyormuş. Buradaki gibi küçük çakıl taşlarından yapılan bahçeye kuru bahçe deniyor. Bina içinde ise kayan kapılara (fusuma) çizilmiş çok güzel resimler var.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Hojo binasından son fotoğraflarımızı alıp dışarıya çıktık. Hemen dışarıda 1868-1912 yılları arasında tuğladan yapılmış ve Kyoto’ya su getirmede kullanılan su kemerlerini gördük. Daha sonrada bu tapınaktan çıkıp Filozoflar Yoluna yürüyerek gitmek için yola koyulduk.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu arada Zen Budizmi ve Zen Bahçesi hakkında kısa bir bilgi vermek lazım.

Zen, kökeni Hindistan’daki Dhyana okuluna kadar uzanan bir Mahāyāna Budist okulunun Japoncadaki ismi oluyor. Hindistan’dan Çin’e geçen okul, buradan da  Kore, Vietnam ve Japonya’ya yayılmış. Zen, diğer Budist okulların arasından aydınlanma amacıyla yapılan meditasyona verdiği önemle ayırt edilir. Ama Zen sadece meditasyondan da ibaret değil.  Gerçekte Budizm’in bir koludur. Zen okulunun en önemli tezi Sakyamuni Buddha’nın öğretisinin sözle anlatılamayacağıdır.  Zen, kutsal metinlere ve metafizik konularda konuşmalara bel bağlanmaması gerektiğini iddia ediyor.  Bu anlamda Zen, diğer pek çok dinin aksine, uygulamayı ön plana çıkaran tutumuyla, hararetli bir felsefe-karşıtı, ikona düşmanı, kural karşıtı veya anti-teorik öğreti olarak değerlendirilebilir.

IMG_6308

Zen bahçesi  bir çeşit Japon kayalık bahçesi. Kum, çakıl, kaya ve bazen çimen veya diğer doğal unsurlar içeren sığ bir kum bahçesi olarak düşünmek lazım  Yaygın bir inanca göre Japon Zen rahipleri tarafından meditasyon amaçlı kullanılıyormuş.Ancak bu inanışın hatalı olduğunu yazan yazılar da okudum. Zen rahipleri meditasyonlarını iç mekanlarda yaparlarmış. Kimine göre; Çakıllar okyanusu, kayalar Japon adalarını, kimine göre kayalar bir ejdere doğru yüzmekte olan anne kaplan ve yavrularını ve kimine göre de Kayalar kalp veya zihne karşılık gelen kanji karakterinin bir parçasını oluşturuyorlarmış.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Filozoflar Yolu’nda yürümek benim bugün merakla beklediğim bir aktiviteydi. İstanbul’da iken Kyoto hakkında bilgi araştırırken  Filozoflar Yolu’nun bir fotoğrafını gördüm. Programımızda olmadığını fark edince, Nar Gezi’den sevgili Aykut ve Turqiem Tur’dan sevgili Oğuz ve rehberimiz Huriye ile yaptığımız tur öncesi toplantıda bu konuyu konuştuk. Bu yürüyüşün ve sonradan fark ettiğim 1-2 eksiğin daha programa, teknik olarak sorun yaratmayacaksa, konulmasını rica ettim. Onlarda olabilirliğini araştıracaklarını beyan ettiler . Çalışmaları ile de bunları da gerçekleştirebildiler. Bu yolda, sakura zamanı yürümenin bana verdiği zevki sizlere ancak bol fotoğrafla anlatabilirim. Bu aktivite bence Kyoto gezilerinin olmazsa olmazıdır. Bu vesile ile emeği geçenlere bir kez daha teşekkür ederim. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yaklaşık 2 km uzunluğunda olan yol Ginkakuji Tapınağından başlayıp, Nanzenji Tapınağında bitiyor. Bu yol ismini Kyoto Üniversitesi’nin meşhur filozoflarından Nishida Kitaro’dan alıyor. Bu filozof her gün işe gidişi ve çıkışında bu yolu yürür ve meditasyon yaparmış. Biz de bu yolu yürüdük ve sonunda yol üstü bir kafede oturup hem dinlendik ve hem de yoldan geçenleri izledik. Hatta bir ara zevke geldik, kafe önünde sirtaki bile oynadık.

IMG_5466

Günün aktiviteleri daha bitmedi. Buradan yemek yiyeceğimiz Saami adlı bir restorana kadar yürüdük. Bu restoran özel bir yer ve Maruyama Parkı içinde bulunuyor. Aslında burası 1600’lü yılların başında Anyo-Ji adlı bir tapınakmış . Çok güzel bir bahçe içerisinde bulunuyor. Küçük kaplar içinde, adeta tadımlık olarak gelen ama çok sayıda geleneksel Japon yemekleri sunulan “Sukiya” stili denen bir servisleri var. Mekanın güzelliğinden ziyade bu akşamın özelliği bize yemekte geiko ve maikoların eşlik edecek olmasıydı.

IMG_6513-001.JPG

 Japonya’da 17. yüzyıldan bu yana eğlence hayatında erkek müşterilere şarkı, dans, sohbet ve oyunlar ile eşlik eden kadınlara “Geyşa” deniyor. Tokyo başta olmak üzere Kanto bölgesinde bu kadınlara Geyşa ismi kullanılırken , Osaka ve Kyoto başta olmak üzere Kansai bölgesi ve o kültürün etkisi altında kalmış bölgelerde  Geyko (Geiko) ismi kullanılıyor. Acemi geikolara ise Kanto’da Hangyoku, Kansai’de Maiko deniyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

O gece bizim restorana ikisi genç, biri yaşlı ve geleneksel kıyafetleri içinde 3 Japon kadın geldi. Hepimiz heyecanlandık tabii ki. Önce bizleri selamladılar ve sonra kendilerini tanıttılar. Hepimiz onlarla hatıra fotoğrafı çektirdik. Bu arada yemekler gelip gidiyor ama o anda pek yemek düşünecek halimizde yoktu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

1700’lerde geikoluk, vesikalı hayat kadınlığı ile aynı görülüyordu. Ancak Edo Dönemi’nin sonlarına doğru geikolar, resmî toplantılar dahil olmak üzere, birçok sosyal, politik etkinlik ve toplantıya çağrılmaya başlandı ve zamanla bugünkü eğlendirici-sanatçı ya da hoş vakit geçirtici sıfatlarını aldı. Japonya eğlence dünyasında çalışan diğer kadınlardan farklı olarak, geikolar mesleklerini ömür boyu sürdürebiliyorlar. İyi bir geiko olmak için güzellik ve gençlikten çok, güzel sanatlara ve müziğe olan yetenek, tatlı dil ve müşteriyi iyi ağırlama gibi özellikler önemli. Bu kadınlar geleneksel geikolukta aslında ağır ve disiplin gerektiren bir eğitimden geçiyorlar. Bir geiko en az birkaç sanat dalında eğitim görmek zorundadır. Bu eğitim genel olarak birkaç tür geleneksel dans, şamisen (bir türlü telli saz) çalma ve birkaç makamda şarkı söylemeyi kapsıyor.

IMG_6667

Geiko olacak kızlar, küçük yaşta yetişmesi için geiko evlerine veriliyor. 13 yaşından 18 yaşına kadar olan dönemde kızlar, acemi geiko olarak çalışıyorlar. Daha önce bahsettiğim gibi bunlara maiko deniyor. Bir maiko ile geiko arasında saç bağlama ve saça takılan takılar, bele bağlanan kuşağın kalınlığı, kimononun kolunun uzun olması, makyaj yoğunluğu gibi farklılıklar var. O gün bize gelen kızlardan mavi renkli giysili olan kız geikoluğa yeni adım atmıştı. Saçında takı, yüzünde daha yoğun beyaz makyaj ve açık renk kimonosu içinde olan genç kız ise maikoydu. Şamisen çalan yaşlı kadın ise tecrübeli geikoydu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

O gece bizlere 1.5-2 saate yakın  şarkı söylemek, dans etmek ve oyun oynamak gibi performans sergilediler. Biz de altta kalmadık tabii ki. Grubumuzdan sevgili Buket arkadaşımız da onlara oryantal dans performansı sergiledi. Gezmek, külürel alış veriş değil midir zaten?

IMG_6621

Son olarak bizleri de kattıkları oyunlar oynadılar ve geldikleri gibi bizleri saygı ile selamlayıp gittiler.

OLYMPUS DIGITAL CAMERA

Geceyi bitiren son gösteri ise Japon rehberimiz Kotomisan’dan geldi. Ciddiyeti ile tanıdığımız Kotomisan’la gezinin sonuna kadar dans edeceğimizi söylediğimde, grup arkadaşlarım bana gülmüşlerdi. Filozoflar yolunda Kotomisan’a “onun için dans edersem, gece bizim için dans eder misin?” diye sorduğumda, biraz kaçamak yanıt vermişti. Ben ve arkadaşlarım filozoflar yolunda sirtaki yapınca “akşam sıra sende” dedim. Maikolar gittikten sonra sake kadehimi havaya kaldırıp, “Haydi bakalım Kotomisan. Görelim seni” der demez bizim ciddi rehber atıldı sahneye. Bizim için kendi danslarından bir tanesini icra etti.

Sizle, geikoların gösterisinden çektiğim kısa bir  videoyu aşağıdaki linkte paylaşıyorum.

https://youtu.be/ouIBIa-HjjA

Evet Sanal Gezgin Arkadaşlarım, her saniyesi dolu dolu geçen bir Japonya günümüzü sizlerle uzun uzun paylaştım. Umarım sıkılmıyorsunuz. Bu notlar bir gün yolları oralara düşen gezginler için, görebilecekleri, yaşayabilecekleri güzellikleri kaçırmasınlar diye paylaşımlar.

Gezekalın….

Dr Ümit Kuru

11.05.2016 Saat 03:01

 

 

 

Sakura Zamanı Japonya: Kanazawa-Kyoto

IMG_5020.JPG

Bahçe düzenleme sanatı, Japonya’da 1000 yıldan fazla yaşayan bir gelenek. Japonya’da farklı amaçlarla bahçe düzenlemesi yapılıyor. Bazı bahçeler, özellikle Edo Döneminde geliştiği gibi, farklı ağaçlar, çiçekler ve yeşillikler, havuz ve fıskiyelerle gezinti bahçesi olarak düzenleniyor.

IMG_5087.JPG

Zen rahiplerinin taşlara düzen vererek dini amaçlarla düzenlediği Zen bahçeleri-kuru taş döşeme bahçeler- de ayrı bir bahçe düzenleme sanatı olarak ortaya çıkmış. Büyük bahçeler Japonya’nın her tarafında varlar. Ancak en çok bulunduğu yer eski başkent Kyoto. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sabah erkenden hanımla birlikte artık iyice öğrendiğim Kenrokuen Bahçesi yollarına düştüm. Bu sefer bahçeye girişi Mayumizaka-Renchimon Kapıları arasındaki fenerli yolu takip edip, Renchimon Kapısından yaptık. Dünden gezmeye başladığım Kenrokuen Bahçesi sadece Japonya’nın değil ama dünyanın en güzel bahçelerinden birisi olarak gösteriliyor. Bu bahçe gün ışıklarının her değişiminde farklı bir yüzünü gösterdiğinden hem sabahın erken ışığında ve hem de gün batımına yakın zamanlarda Kenrokuen Bahçesini gezdim. Sabah kimseler yokken ve gün ışığının ilk saatlerinde bu bahçeyi mutlaka ziyaret etmelisiniz.

IMG_5026.JPG

Kenrokuen Bahçesi, Kanazawa Kalesi bahçesi ile bir otoyolla ayrılmış durumda. Dün Kanazawa Kalesi tarafındaki kapıdan girip, kalenin bahçesini de kısaca gezmiştim. Tematik olarak düzenlenen Kenrokuen Bahçesi, Kanazawa Kalesi Bahçesinden kesinlikle daha güzel ve kısıtlı zamanızın çoğunu Kenrokuen Bahçesine ayırmanızı tavsiye ederim. Kanazawa Kalesi ile de zaman kaybetmeyin bence. 

Dün de bahsettiğim gibi  Kenrokuen Bahçesi 1620-1840 yılları arasında Maeda Klanı yönetimi zamanında geliştirilmiş bir bahçe. Yaklaşık 115 dönüm üzerine kurulmuş. Burada 9000’e yakın ağaç var. Kenrokuen Bahçesinde geniş havuzlar, su kanalları ve fıskiyeler bol miktarda mevcut. Bahçenin su ihtiyacı 1632 yılında, uzaktaki bir nehirden, karmaşık bir kanallar yolu ile karşılanmış.  

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bahçeye Renchimon Kapısından girince sağa dönerseniz Hisagoike Havuzu ve 3.5 metreden düşen bir şelale (Midoritaki Şelalesi) ile karşılaşıyorsunuz. Hisagoike Havuzu  Japonya’nın en eski havuzlarından bir tanesi. Bu havuzun bir kıyısında çay evi bulunuyor. Bizim hanım sabah sabah bu havuz kenarında meditasyon bile yaptı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Hisagoike Havuzu yanından çıkan toprak yol Kasumigaike Havuzuna götürüyor.  kuzeyinde bulunan Kotojitoro Feneri, benzersiz şekilde, tek ayak yerine iki ayak üstüne yapılmış ve 2 metreye yakın bir boyda. Bu fener Kenrokuen Bahçesinin sembolü.  Bu havuzun ortasında bir kaplumbağaya benzetilen ada mevcut (Horaijima Adası). Sabahın bu ilk ışıklarında ve ortalık bu kadar sakinken bu havuzun inanılmaz güzellikte bir görüntüsü var.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bahçede çam ağaçlarının ise ayrı bir güzelliği var. Ağır kış koşullarına dayanıklı olsunlar diye bazı çok eski çam ağaçlarının dal ve gövdelerine destekler yapılmış. Bunlar içinde Karasakinomatsu Çam Ağacı, uygulanan destekler nedeni ile çok ilginç bir görünüm kazanmış.  Bu çam ağacı 13. yüzyılda, Maeda Klanınn o zaman ki derebeyi tarafından tohumdan dikilmiş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Uçan Kaz (Gankō-bashi) Köprüsü, uçan kazı temsil eder şekilde döşenmiş 12 büyük taştan yapılmış.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bahçenin Güney ucuna, şubat ayı ortalarından başlayan ve mart sonuna kadar çiçekli kalan erik ağaçları dikilmiş. Mart sonundan itibaren ise kiraz ağaçları çiçeklerini veriyorlar. Bu bahçede kiraz çiçeklenmesi Nisan ortaları gibi oluyor ama bu sene biraz erken açmış sakuralar. Hatta çiçekler dökülmeye bile başlamışlar. Kiraz ağaçları bahçenin daha çok Kuzey Doğusunda yerleşikler. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Park içinde dinlenme yerleri ve çay evleri de var. Parkın hemen dışında Katsurazaka  ve Renchimon kapıları arasında sakuralar altında küçük dükkanlar dizili. Bu yol boyu yürüyüş yapmanızı isterim. Fenerler, sakuralar çok güzel bir görüntü veriyor. 

Kahvaltı saatine yetişmek için hızlı adımlarla otele döndük. Bugün bu bahçeye tekrar ve bu sefer grupla geleceğiz. Kanazawa’da kalan yerleri gezip Kyoto’ya ekspres trenle gideceğiz. Bavullarımız ise karayolu ile gelecekler.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Kahvaltı sonrası grupla Kenrokuen Bahçesine tekrar geldik. Otobüsle geldiğimiz için bu sefer girişi Katsurazaka Kapısından yaptık. Hemen karşıda ise Kanazawa Kalesinin Ishikawamon Kapısı gözüküyor.

IMG_5320.JPG

Grupla geziyi tamamladıktan sonra otobüse geri döndük ve Kanazawa gezimize devam ettik. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_4731-001

Kanazawa Kalesi

Kanazawa Kalesi, 1583 yılından Edo Dönemi sonuna kadar Maeda Klanının yerleşim yeri olmuş. Kale yüzyıllar içinde birkaç kez yanmış ama 1881 yılındaki yangın iki tane depo ve Ishikawamon Kapısı hariç tamamen kaleyi küle çevirmiş. Ishikawamon Kapısı 1788 yılında eklenmiş ve yönü Kenrokuen Bahçesine doğru. Kale günümüzde sanki yeniden inşa ediliyor. Eskiye sadık kalınarak yeni eklemeler yapılıyor. Biz bu kaleyi gezmedik. Japonya’da rotamız üzerindeki kalelerin hemen hemen hepsi yangınla yok olmuş ve günümüz kaleleri aslına uygun yeniden inşa edilen kaleler. Bunun yerine Kenrokuen Bahçesinde daha çok vakit geçirdik.

Japonya’da grup halinde restorana gidecekseniz yemeğinizi erken veya geç yemeyi göze alacaksınız. Restoranların size verecekleri rezervasyon saatine uymak zorunda kalıyorsunuz. Hele ki bilinen, iyi bir yerse rezervasyonda sıkıntı olabiliyor. Biz Japonya’da bir kaç defa saat 11:30-12:00 gibi yemeğe oturmak zorunda kaldık. Kanazawa’da Wagyu Steak House Daichi adlı, özellikle bifteği ile meşhur restorana götürüldük. Burada etler gramla satılıyor ve tezgahlarda hazırlanan etler sıcak taşlar üzerinde servis ediliyor. Kahvaltı yapalı henüz birkaç saat olmuştu. Ama bu mekanda gelen etler o kadar güzeldi ki “daha olsa da yesek” dedik. Kobe etinden kesinlikle daha güzeldi bence.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yemek sonrasında Kanazawa’da ziyaret ettiğimiz diğer bir yer Nishi Chaya oldu. Chaya, “çay evi” anlamında ve buralarda eskilerde geyşa denen, şarkı söyleyen ve sohbetleri ile mekana gelen müşterilere hizmet eden belirli bir terbiye ve eğitimden geçen kadınlar hizmet edermiş. Şimdilerde bu dükkanlar restoranlara dönüşmüşler. Sadece 2 tanesi eski tarzda çay evi olarak hizmet ediyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 

IMG_5526.JPG

data=RfCSdfNZ0LFPrHSm0ublXdzhdrDFhtmHhN1u-gM,ga0uh9cVGoJY04MReFtpgSifiKF8_2gmltFqHh4kUJHWmiTtnGsBus1ZJcudsq78sMw3yOnC59765t4lzu1NeMm9uPsFdKhDH7eWcjXYT85ZxkMe1xmOjXZmUth20G2bCzYu3tF2tjGXG9y0BWdeD7z940Yemek sonrasında Kyoto’ya trenle gittik. Kanazawa-Kyoto arası 260 km ve 2 saat 20 dakika sürdü. Trenlerin rahatlığından yolların uzunluğu ve sıkıcılığı gibi bir derdimiz olmadı. Kyoto’ya zamanında vardık.

Aslında gezi programımızda bir İkebana gösterisi izlenecekti. Ancak programa daha önemli olduğunu düşündüğümüz Ponto-cho gibi yerleri ekleyince ikebana gösterisinden vazgeçmek zorunda kaldık. Ancak rehberlerimiz Huriye ve Kotomisan bir ikebana sergisi buldular ve biz de Kyoto’ya gelir gelmez hemen bu sergiyi gezdik. Sergi bayağı önemli bir sergi olsa gerek, hem kalabalık ve hem de çok zengin ikebana örnekleri vardı. Bazılarının sanatçıları ile tanıştık.

İkebana (“yaşayan çiçekler”), Japon çiçek düzenleme sanatına verilen addır. Vazo,tepsi,çanak vb. içinde çiçeklerin sanatçının yorumuna göre düzenlenmesi sanatıdır.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sergi sonrasında Kyoto gezimize başladık ve Nishiki Pazarına gittik. Nishiki Market, 5 blok uzunluğunda, dar sokaklarda yer alan 100’den fazla dükkan ve restorantın bulunduğu, özellikle deniz ürünleri olmak üzere gıda satışının ağırlıklı olarak yapıldığı bir market. Mevsime göre taze sebze, Japon turşuları, baharat, meyve ve deniz ürünleri taze veya işlenmiş olarak satılıyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Marketin tarihi birkaç yüzyıl eskiye gidiyor. Burada bazı dükkanlar nesilden nesile akrabalık yoluyla devrediliyormuş. Buraya gelen ve profesyonelce aşçılıkla ilgilenen bazı turistler özellikle Kyoto mutfağı ile ilgili araştırmalar yapmak için gelirlermiş. Bu market tam bir renk cümbüşü sunuyor biz turistlere.

Bu marketin sonunda ilginç bir küçük tapınak var. Buraya kadar gelmişken dua eden ve fal çekip, adakta bulunan yerli halkı gözlemek ilginç olabilir.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonra Kyoto caddelerini arşınlayarak Ponto-cho adlı semte gittik. Bu bölge özellikle akşam yemekleri için Japonların bir araya geldiği eski ve önemli bir buluşma yeri. Ponto-cho, Kamogawa Nehrine paralel ve Shijo-dori’den Sanjo-dori’ye kadar uzanan sadece bir blokluk dar bir sokak. Bu sokakta bir tür tavuk kebap diyebileceğimiz ucuz  Japon yemeği “Yakitori” sunan restoranlardan, pahalı ve kabarık bir cüzdan isteyen ama geleneksel ve modern Kyoto mutfağı yemeklerin sunulduğu restoranlara kadar çeşitli restoranlar yan yana bulunuyor. Kesenize göre bir tanesini seçebiliyorsunuz.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu sokaktaki çoğu yer 17-23:00 saatleri arasında hizmet veriyor. Bu sokağı esas olarak görmek istememin nedeni ise, bu restoranların bazılarına gelen ve müşterilere yemeklerinde eşlik eden geyşa veya maiko’ları sık olarak görebileceğimiz bir yer olması. Nitekim bu sokağı gezerken bir tane maiko’yu görme ve fotoğraflama şansımız oldu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Akşam yemeğini Hanatanuki adlı bir lokantada yedik. Bu lokantanın özelliği “okonomiyaki” yiyebileceğiniz ve Japonların rağbet ettikleri bir yer olması. Okonomiyaki “istedigin gibi pişir” anlamında bir kelime. Japonlar bu mekanlara iş hayatında veya özel hayatında resmi olduğu kişilerle, ilişkileri daha ilerletmek ve samimi hale gelebilmek amacı ile gelirlermiş. Okonomiyaki ile bilgiyi http://www.gezekalin.com un gezi tatları bölümü için hazırlıyorum.

Tur planlanırken zaman zaman Japon tarzı yemeklerin iyi örneklerini denemek istediğimi söylemiştim. Kyoto’da Japon tarzı okonomiyakiyi denemiş olduk. Sevdin mi ? diye sorsanız. “Yok! Benim damak tadıma uygun değildi” derim. Ama bir gezginin amacı denemek ve keşfetmek değil midir? Biz de denedik ve okonomiyaki hakkında kendi fikrimiz oldu. 

Gezekalın.

Dr Ümit Kuru

05.05.2016 Saat 23.31

 

 

Sakura Zamanı Japonya: Shirakawa-go / Kanazawa

IMG_4422

IMG_4220.JPGTakayama şehrinden ayrılmak zor geldi. Sabah kahvaltı sonrasında otel önüne çıktığımda okula giden çocukları gördüm. Tek sıra halinde dizilmişler, önde daha büyük bir çocuk, onun da elinde bir sarı flama ve hepsinin başlarında baret vardı. Merakımdan bir süre onları takip ettim. Tek sıra halini hiç bozmadılar, takip ettiğim sürece hiç birbirleri ile konuşmadılar. Trafik ışıklarına gelince elinde bayrak olan çocuk öne çıktı, flamasını kaldırdı. Tüm araçlar durdu ve çocuklar karşıya geçtiler. Bu Japonlar çoluk çocuk ilginç insanlar. Doğru olan bu davranışların bu toprakların insanı bizlere, en azından bana, ilginç gelmesi de üzücü tabii. 

IMG_4291.JPG

 

5950_map

Ogimachi Köyü Gezi Planı http://www.japan-guide.com/e/e5951.html

Otobüsle Takayama’dan Shirakawa-go ya gidiş süresi yaklaşık 1 saat sürüyor. Shirakawa-go, 1995 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilmiş olan bir yer. Shirakawa-go ve komşu Gokayama bölgesi, Shogawa Nehri Vadisi içinde bulunuyor. Bu bölgenin en önemli ve turist çeken özelliği, bazıları 250 yılı aşan yaşta olan, geleneksel “gassho-zukuri çiftlik evleri“. Biz de Japonya programını yaparken bir fotoğrafını gördüğümüz bu bölgeyi programa aldık. Burası Türkiye’den Japonya’ya giden turların çoğunun programında yer almıyor ama bence bir Japonya turu programında mutlaka olması lazım. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Gassho-zukuri “dua eden el benzeri yapı” (Budist inanışta dua edenlerin el ayalarını birbirleri ile bitiştirmiş ve parmak uçlarını yukarıya çevirdiği tutuş biçimi) anlamında. Bu tanım evlerin çatılarının  dua eden el pozisyonunda olmasına olan bir benzetmeden kaynaklanıyor. Yıllar içerisinde yöre yaşayanlarının, ağır kış koşullarında yağan yoğun karın damlarda kalmasına engel olmak amacı ile ortaya çıkan bir yapı biçimi. Bu çivi kullanılmadan yapılan sivri dam yapılı evlerle aynı zamanda geniş bir tavan arası boşluk yaratılıyor.

IMG_4241

Shirakawa-go’nun en büyük olan ve en çok ziyaret edilen köyü Ogimachi Köyü. Biz de bu köyü ziyaret ettik. Otobüsümüz köyü tepeden gören Shiroyama Seyir Noktasına park etti. Buradan hem köy ve evler hakkında bilgi aldık ve hem de köyü fotoğrafladık.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

OLYMPUS DIGITAL CAMERADaha sonra seyir terası yanından köye inen yol boyu köye kadar yokuş aşağı yürüdük. Burada evler sanki masal dünyasından çıkmış gibi. Damların kalınlığı yaklaşık 1 metre kadar var. Açıları 45-60 derece arasında değişen gassho-zukuri tarzı damların alt kısmı mutlaka marangozlarca yapılıyor. Ancak dam kısmı tüm köy halkınca imece usulü (Japonca “Yui” şeklinde adlandırılıyor) ile yapılıyormuş. Güzün toplanan saman sapları kurutuluyor ve bir kış geçmesi bekleniyormuş. Dama saman sapı döşenmesi ise ilkbahar ya da sonbaharda yapılıyormuş. Damın çapı iskeleti kalın ve ince kerestelerle yapılıyor ve bunların birbirine bağlanması halatlarla oluyormuş. Bu iskelet üzerine ise önce hasırlar ve sonrada bunun üstüne kat kat saman sapları diziliyormuş. Bu işlem tüm köy insanlarınca, hep bir anda ve aşağıdan yukarıya doğru oluyormuş. Dam kısmı iki katlı ve burada yaratılan geniş alanda ipek böcekçiliği yapılırmış. Evlerin istikameti Kuzey-Güney yönünde olurmuş. Tabii bu samanlar zamanla deforme olunca yerine yenileri döşenilirmiş. Yağmurdan kardan etkilenmeyecek damın serilmesi belirli bir ustalık gerektiriyor tabii ki.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Köyün içine girip, bu güzel evleri yakından incelemeye başladık. Her evin yanından ince kanallar içinden su akıtılıyor. Evlerin yanına, yangın anında otomatik olarak devreye giren, yangın söndürme sistemi yapılmış. Bu kanallarla temelde pirinç tarlalarına su taşınırken, yangın anında yangın söndürme istemine de  su aktarılıyormuş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Köy içinde bazı evler sahipleri tarafından ziyarete açılmış. Biz de bir tanesine (Wada Evi) girip, ziyaret ettik. Bu ev aslında bu köyün en büyük ve en eski evi. Bu köyün 1888’de idari statüsü değişince, bu evin sahibi Yaemon Wada bu köyün ilk başkanı olmuş. Aile bir zamanlar çok getirisi olan ve barut yapımında kullanılan potasyum nitrat işinden dolayı çok zengin olmuş.

Daha sonra ise yaklaşık 2 saat kadar serbest zaman verildi ve bu rüya köyü doya doya gezdik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Köyün sonuna doğru gassho-zukuri tarzı  yapılmış Myosenji ve Hachiman Tapınakları ile köy mezarlığını ziyaret ettik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sonunda Shogawa Nehri üzerinde bulunan asma köprüyü geçip, buluşma yeri olarak verilen otobüs park alanında grupla buluştuk. Bu alanın yanında 26 tane gassho-zukuri evinin sergilendiği bir müze alanı varmış. Geç fark ettim ve gezemedim. Bu müze alanını gezenler çok beğenmişler.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Shirakawa-go’da Ogimachi Köyü ziyareti sonrasında otobüsümüzde yerimizi aldık ve 80 km kadar ötede bulunan Kanazawa şehrine doğru yollara düştük. 

data=RfCSdfNZ0LFPrHSm0ublXdzhdrDFhtmHhN1u-gM,lbU0r0fETW8kC6GZfm-KbZpBBCQh8QxpJdpcs-P1qQ-dS0YHeqBFvi2QZygUzhTI_VZLgyMfHoNqRW0gmApl36ouehe9eNt-7BuWFfRf7A4liTNgfUCFq7Orc3lMVTdiIquVDaxyPIqVvK9bTh3rID1iaDEdo döneminde pirinç üretimi ve toprak sahipliği bakımından Tokugawa Klanından sonra en güçlü klan olan Maeda Klanına yerleşim alanı olarak hizmet eden Kanazawa, günün diğer ziyaret yeriydi. Gecelemeyi de burada yapacağız. İkinci Dünya Savaşının yıkımından büyük ölçüde kurtulmuş bir şehir olarak Kanazawa pek çok tarihi ziyaret alanına sahip. Ancak benim en çok ziyaret etmeyi beklediğim yer Kenrokuen Bahçesi.

IMG_4599.JPG

Kanazawa’ya varınca ilk olarak Kenrokuen Bahçesine bitişik bir yerde olan restorana gidip öğle yemeği yedik. Yol boyu sakuralar gözüküyor. Yemeği erken kesip dışarıda onları seyrettim.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_4668Daha sonra Kanazawa’da bir zamanlar en üst rütbelisinden, en alt rütbeli askerine kadar samurayların yaşadığı Nagamachi Bölgesini gezmeye gittik. Kanazawa Kalesi yakınında aileleri ile birlikte samuraylar, bu bölgede yaşarlarmış. Samuray, 1876 yılında İmparator Meiji tarafından ortadan kaldırılana kadar var olmuş olan soylu asker sınıfı için kullanılan bir terimdi. Samuray, eski Japoncada ‘hizmet etmek’ manasına gelen saburau kelimesinden türemiş. 9.-12. yüzyıllar arasında samuraylar bir sınıf haline gelmişler. Bu insanların bir kısmı yönetici sınıflara bağlanmışlar ve onların askerleri olmuşlar. Bir kısmı ise para karşılığı savaşmışlar. Samuraylar, feodal derebeylerine (Daimyo) bütünüyle bağlıydılar. Hizmetlerinin karşılığında onlara mevki ve arazi verilirmiş. Daimyo’lar ise samurayları daha fazla arazi kazanmak ve güçlerini arttırmak için kullanırlarmış.

IMG_4655.JPG

Dar sokaklar, toprak duvarlar, açık kapılardan gözüken bahçeler içinden geçerek Nomura Samuray Evi Müzesini gezdik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Nomura  ailesi Kanazawa Kalesinin ele geçirildiği dönemden beri derebeylerine hizmet etmiş yüksek rütbeli bir samuray ailesi. Samuray sınıfına son verilene kadar da, kuşaktan kuşağa geçecek şekilde, bölgede en yüksek rütbeli samuray olmuşlar. Bu ev aslında daha büyükmüş. Ancak samuray dönemi sonlandırılınca evin bir bölümü tahrip edilmiş. Evin bahçesi çok güzeldi. İnsan kendini bu bahçede huzur içinde buluyor. Evin bir diğer hayran kaldığım bölümü ise kayan kalın kağıttan kapı ve duvarlarına çizilen resimler oldu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu evin hemen yakınında bulunan Kaburaki Porselen Dükkanını gezdik ve porselenler aldık. Burası 200 yıla yakın süredir sarı, yeşil, mor, kırmızı ve mavi renklerin hakim olması ile bilinen Kutani porselenlerinin üretildiği meşhur bir dükkan. Kutani porselenlerinin tarihi daha da eskiye gidiyor. İçeride fotoğraf çekimi yasaktı. Gerçekten çok güzel desenli ve çok canlı renkte porselenler yapıyorlar. Merakı olanın burayı ziyaret etmesini tavsiye ederim.

Kanazawa’da kaldığımız otel çok merkezi bir yerde olan Tokyu Hotel. Burası Kanazawa Kalesi ve Kenrokuen Bahçelerine yürüme mesafesinde. Otele çabucak yerleştik ve günlük program bitti. Ama ben heyecan içinde Kenrokuen Bahçesini görmek için yollara düştüm. Bu önemli yer aslında yarının programı içinde ama fazla fazla görmenin de bir zararı yok dedim. Kanazawa Kalesi tarafındaki yoldan bahçeye giriş yaptım.

IMG_4707-001.JPG

Kanazawa’daki Kenrokuen Bahçesi tüm Japonya’da bulunan bahçeler içinde en önemli 3 bahçeden bir tanesi kabul ediliyor. Diğer iki bahçeden birisi Mito’da bulunan  Kairakuen ve diğeri ise Okayama’da bulunan Korakuen Bahçesi. Kenrouken Bahçesinin geniş toprakları, 200 yüzyıla yakın süre yönetimde olan Maeda Ailesinin ikamet adresi olan Kanazawa Kalesinin dış bahçesiymiş.  Bahçe 1871’de halka açılmış.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

IMG_4849.JPG

Kenrokuen anlam olarak “Altı Yüceliğin Bahçesi” demek. Bu altı yücelik ferahlık, tenhalık, yapaylık, eskilik, bol sulu ve geniş görüş olarak tanımlanmış. Ben bu bahçeyi insan eli ile yaratılmış, iyi korunmuş ve bakılmış ve başka bir dünyanın bahçesi diyebilirim. Kanazawa’da kaldığımız dar sürede 3 kez gittim. Tam bir cennetten köşe diyebileceğim bahçe.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu bahçe ile ilgili biraz daha geniş yazıyı, bir sonraki bölümde yazacağım. 

Bahçeden dönüşte hava daha tam olarak kararmamış olduğundan, Samuray bölgesini bir daha, bu sefer kalabalık olmadığı bir saatte tekrar gezdim. Bu sakin ve huzur dolu gözüken mahalle ve eski evlerde bir zamanlar sürekli bir savaş ve savaş sanatının konu olması ne kadar tezat?

Benim Sevgili Sanal Gezgin Arkadaşlarım! Yoğun geçen bir Japonya günümü daha paylaştım. Nasıl? Güzel bir gezi olmuş değil mi? Ama asıl güzellikler bundan sonra başlıyor.

Gezekalın.

Dr Ümit Kuru

04.05.2016 Saat 02:00

 

 

 

Sakura Zamanı Japonya:Takayama

P4070203.JPG

Eşimle dün gece gözü ile gördüğümüz Yoyogi Parkını, gündüz gözü ile görmeden Tokyo’yu terk etmemeye karar vermiştik. Sabah erkenden kalkıp Yoyogi Parkı gezmeye gittik. Daha otelden adım atar atmaz yağmur yağmaya başladı. Gezimizin ilk günlerinde yağmur bize şöyle keyifli bir sakura fotoğrafı çektirmedi. Pembe yapraklarını dökmeye başlamış olan sakuralar sanki yerde pembe kar var görüntüsü veriyordu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Artık Tokyo’dan ayrılıp Japonya’nın iç kısımlarına doğru yolculuğa başlıyoruz. Shinkansen denen hızlı trenle önce Nagoya’ya gideceğiz (100-120 dakika-saatte bir kaç tren var), oradan da ekspres trene binip Takayama’ya (140 dakika-saat başı tren var) gideceğiz. Yani sizin anlayacağınız Tokyo’dan Takayama’ya kadar toplamda 4,5 saat sürecek olan bir yolculuğumuz olacak. Bunun için bizlere Japan Rail Pass (JRP) biletleri dağıtıldı. Bunları tur boyunca kullanacağız. 

IMG_3932-001.JPG

Takayama-TokyoShinkansen ya da bilinen lakabı ile “bullet train-kurşun tren” Japon halkının rahatlığı, hızı, güvenliği nedeni ile en çok tercih ettikleri ulaşım aracı olmuş. Yeni çıkan Shinkansen modelleri ile hız saat 320 km’ye kadar ulaşmış. Bir de manyetik alan üzerinde hareket eden ve 2015 yılında 603 km hıza ulaşan (dünya rekoru) trenler var. Bu trenlerde, yıllık tren varış-kalkış saatinden sapma ortalaması 54 saniyeymiş. Yani dakikası dakikasına hareket eden ve varan trenler bunlar. JRP kartınızla birlikte hangi hattı kullanacaksanız biletinizi hem binerken ve hem de inerken yanınızda bulundurmak zorundasınız. Bilet üstünde hangi peronda, hangi vagon ve numarada oturacağınız belirli. Perona gidince o vagona ait numaranın yazıldığı yerde tek sıra halinde bekliyorsunuz. Trenin size ait vagon kapısı da tam o çizgide duruyor. Tren hangi saat ve dakikada kalkacaksa o saat ve dakikada kalkıyor. Yani bindin bindin, yoksa bekleme hiç yok! Bindiğimiz Shinkansen, Tokyo-Osaka arası çalışan Tokaido Shinkansen hattı treni. Bunlarla seyahat pahalı sayılacak ücretlerde. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Shinkansene ben dahil (rehberler hariç) herkes ilk kez biniyoruz. Bundan sonraki gezi boyuncada birkaç kez bu hızlı trenleri kullanacağız. Tren tam saatinde geldi ve biz de tren içinde yerimizi aldık. Tren çok rahat. Uçaktan daha konforlu diyebilirim. Zaman zaman çok hızlandı. Bu hızda duyduğumuz ses fazla değil bence. Hangi saat denmişse o saatte Nagoya’da olduk ve biraz yürüyerek diğer trene geçtik. Bu tren de rahatlık bakımından diğerinden aşağı değil. Valizlerimiz Tokyo’da bizden otelden alınarak bir kargo aracına kondu ve onlar karayolu ile bizden ayrı olarak Takayama’ya gittiler. Trenlerde bizleri valiz taşımaktan kurtarma fikrini iyi düşünmüşler.

P4070210.JPG

Takayama’yı ziyaret etme amacımız hem bu şehir gibi iyi korunmuş ve eski Japonya hakkında fikir verecek bir yer olması ve hem de ertesi gün gideceğimiz 3. UNESCO Dünya Kültür Mirası listesi içinde yer alan Shirakawa-go kasabasını ziyaret etmek. Burada yaşayacağımız bir başka deneyim ise Japon tarzı bir evde yani bir “ryokan“da gecelemek.

IMG_3949.JPG

Takayama şehir turunu yaptıracak olan yerel rehberin adı Nike. Nike bizi tren istasyonu çıkışında karşıladı. Yağmur bizi Tokyo’dan beri takip etmiş.

Takayama’da ilk gezi yerimiz Hida Kokubunji Tapınağı oldu. Bu tapınak Takayama’nın en eski tapınağı olma özelliğini taşıyor. Avluda bulunan Ginko Ağacının 1200 yaşında olduğu tahmin ediliyor. Geniş avluda ilk dikkati çekenler 3 katlı pagoda (Hida Takayama’da tek olma özelliği taşıyor) ve çan kulesi.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Takayama Gifu Eyaletinin dağlık Hida bölgesinde ve 100000’e yakın bir  nüfusa sahip bir şehir. Japonya’da Takayama “Uzun Dağ” anlamında ve sık kullanılabildiğinden şehir olan Takayama’yı belirtmek amacı ile, eski bölge adı “Hida”ya izafen, şehre Hida-Takayama’da deniyor. Son zamanlarda Japonya gezilerine, tipik eski ve iyi korunmuş evlerin bulunması nedeni ile, Takayama Şehri sıkça eklenir olmuş.Yüksek kalitede kereste ve bunlara iyi şekil veren ustalar nedeni ile tahta oymacılığı burada önemliymiş. Takayama bölgesine ait kereste ve bu kerestelere şekil veren ustalar öyle meşhurmuş ki buradan Edo’ya kereste ve marangoz götürülürmüş. Takayama’da doğrudan Şogunluk tarafından atanan ve burayı onun adına yöneten idarecilerin bulunduğu Takayama Jinja binası Nakabashi Köprüsünün yanında. Bunlar kaliteli sedir ve selvi ağaçlarının Edo’ya sevkini kontrol ederlermiş. Bu ağaçların yöre halkı tarafından kendi kullanımları için kesimi yasakmış. Bu yasaklara rağmen, zengin tacirlerce bu ağaçlar kaçak kesilir ama idarecilerce anlaşılmasın diye külle koyu renge boyanır ve evlerde kullanılırmış . Bu nedenle buradaki tüm eski evler kara ve kahverengi renkteler ve başka bir renge boyanması yasaklanmış.

IMG_3976-001

Tapınak gezisi sonrası yerel rehber Nike öncülüğünde eski şehri gezmeye başladık. Miyagawa Nehri üzerine kurulu köprü üstünden geçtik. Nehir, İki taraflı dizili evlerle çok güzel bir görüntü veriyor. Takayama eski şehir bölümü gerçekten çok iyi korunmuş. Evlerin önünden akan küçük kanallarla bir zamanlar bu evlerin suyu karşılanırmış. Evlerin tipik bir mimarı yapısı var. Genelde 2 katlılar. Üst katlar, alt katlara göre alçak olduğundan bu katlara ” süprüntü katı” deniyor. Bu evlerin bir diğer özelliği de içerisi görünmesin diye pencere önüne konulan ince çıtalar. Evlerde geniş bir merdiven boşluğu var. Böylece rüzgarın, evin içi boyunca dolaşması istenmiş. Yani bir nevi doğal klima. Takayama’daki ev ve dükkanların çoğunun tarihi, Edo dönemine (1600-1868 yılları) dayanıyor. Eski şehrin Güney yarısında, özellikle de Sannomachi Sokağında çok sayıda eski Japon evi, dükkan, kafeler ve sake dükkanları var.  Ama dükkanlar saat 17:00 gibi kapanıyor. Sake imalatı Takayama Şehrinin meşhurlarından. Gerçekten burada içtiğimiz sakelerin tadı farklıydı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Takayama’nın bir diğer turist çeken olayı ise festivali. Aslında bir değil 2 tane (ilk ve sonbaharda yapılıyor) festivali var. Bu festivalde şehrin çeşitli yerlerinde korunan kutsal emanetler çıkartılıp şehir boyunca gezdiriliyor. Eski şehri gezerken bunların saklandığı yerlerden bir kaç tanesini gördük. Bunların sergilendiği Takayama Yatai Kaikan adlı bir müze de varmış ama biz göremedik. 

IMG_4037-001.JPG

Daha sonra Kusakabe ailesine ait müze evi gezdik. Kusakabe ailesi zamanın en zengin tacirlerindenmiş. Evin içi, tüm eski Japon evlerinde olduğu gibi sade. Masa, koltuk, sandalye türü eşyalar yok denecek kadar az. Bu da yaşanan alana genişlik veriyor. Bir bölüm Budist inanışa göre ibadet etmeye ayrılmış. Sürme kapılar ve kağıt duvarlar, resim çizilmiş paravanlar var. Evin, olmazsa olmazı, muhteşem bir bahçesi var. Zen Budizmine göre bahçe dizayn edilmiş. Çok güzel bir evdi ve eski Japon tarzının iyi bir örneğiydi.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Şehirde oryantasyon sağladıktan ve tur programında yazılı yerleri topluca gezdikten sonra sokakları kendimiz gezmeye başladık. Ben ayrılıp şehrin yukarısında bulunan mezarlığa doğru bir yürüyüş yaptım. Mezarlıkları ilginç. Zenginlerin mezarları burada da şatafatlı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonra tekrar şehrin eski sokaklarını kendim sallana sallana gezdim. Yağmur aman vermiyor bir türlü. Güneşli bir günde, bu saatlerde muhteşem kareler alabilirdim. Kısmet tabii. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu şehri yürüyerek gezmek için 2 saat bile yeterli. Ancak bu yazıyı yazarken öğrendiklerimle aslında bu şehirde tüm günümü geçirebilir ve çevresini gezmek için de 1 gün daha programa ekleyebilirdim. Size aşağıdaki linkte bir video adresi veriyorum. Tıklar ve izlerseniz haklı olduğumu anlarsınız.

https://www.youtube.com/watch?v=x3y1aJ1p6eU

Daha sonra hanım ve bir arkadaş grubum ile karşılaşıp açık olan ender kafe dükkanlarından bir tanesine girdik. Burada çok tatlı ve gördüğümüz en güler yüzlü Japon çiftten hizmet aldık. Kafe içelim diye girdiğimiz bu otantik kafe dükkanında, çiftin tatlılığı karşısında siparişlerimizi sakeye çevirdik. Takayama sakesi farklı tatta ama bu ortamda daha da güzel geldi bize.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Hava iyice kararınca otelimize döndük. Takayama’daki otelimiz Takayama Hida Hotel Plaza. Burada geleneksel ryokan tarzı konaklamayı, lüks bir otel havasında yaptık. Belki daha geleneksel bir ryokan tarzı otel olabilirdi ama otelin konumu çok iyi. Geleneksel olanların bazılarında tuvalet ortak ve grup olunca konfor eksikliği rahatsız edebilirdi. Özetle biz otelden memnun kaldık. Takayama’da açık havada onsen (kaplıca) kısmı da eksik kaldı. Ryokanlar bir zamanlar yol üstü konaklama yerleriymiş. Bizim kervansaraylar gibi yani.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Kocaman bir odamız var ve içeri girerken mutlaka ayakkabılar çıkartılıyor. Tatami denen hasır döşeli odalarda eşya çok az. Masa ayakları çok kısa. Yatak sert ve yere döşeli. Yatak ve yastığın bir bölümünde pirinç oluyor. Yatakta çok rahat uyuduk. Kapılar sürme kapı. Odalarda Yukata denen bir giysi var. Bunu giyerek otelde gezerseniz ryokanda konaklama havasına iyice giriyorsunuz.

IMG_4198.JPG

Akşam yemek ise bir başka güzeldi. Burada da masamızın üzerine kişiye özel küçük bir mangal düzeneği getirildi. Etler ve sebzeleri bundan pişirip yedik. Kendin pişir kendin ye hesabı yani. Çevresi ormanlık, yeşillik alanlarca zengin olan Takayama’nın eti de çok lezzetliydi. Kobe eti meşhur ama Takayama ve Kanazawa’nın etlerini de tatmış biri olarak Kyoto etinden daha meşhurları da var diyebilirim.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Evet! Sevgili Sanal gezginler, gezmek her halde yaşantımın en önemli olayı. Bu yazıları yazarken geziyi tekrar ve hatta daha da güzel yaşıyorum. Kaynaklarda yazanları ziyaret etmişsem seviniyor, atladıklarımı fark edince üzülüyor, hayıflanıyorum. Takayama kesinlikle Japonya gezisinin en güzel yerlerindendi. Bir gece daha kalmayı ve çevresini gezmeyi kesinlikle hak ediyor. Şu ana kadar yazdığım yerler içinde, bende Japonya’ya bir daha gitme isteğini uyandıran en önemli bölüm oldu.

Gezdiğiniz gördüğünüz kadar zenginsiniz. Bir de sağlıklı olmaya ve gezecek kadar kazanmaya devam edebilirsek ne mutlu bizlere…

Gezekalın.

Dr Ümit Kuru

29.04.2016 Saat 01:40

Sakura Zamanı Japonya:Fuji Dağı-Hakone

IMG_3590.JPG

Gezimizin bugününde Hakone ve Fuji Dağı ziyaretlerini gerçekleştireceğiz. Önce otobüsle Tokyo’nun yaklaşık 100 km (otobüsle 1.5 saat kadar) Güney Batısında yer alan Hakone’ye gideceğiz. Buradaki limandan tekneye binip  Ashi (Ashinoko) Gölü’nde Fuji Dağı manzarası seyredeceğiz. Sonra Hakone-en limanında tekneden inip Komagate teleferik hattına geçeceğiz ve Komagate Dağı tepesine çıkacağız. Burada yaklaşık 1-1.5 saat geçirip Fuji Dağı’nı karşıdan seyredeceğiz. Daha sonrada Hakone’ye otobüsle dönüp öğle yemeği yiyeceğiz. Yemek sonrası Tokyo’ya’ya dönüş yapacağız.

IMG_3468

Japon şöforümüz, bizi Japonca günaydın demek olan “Ohayoo gozaimasu” sözü ile karşıladı. Gezi ekibi otobüse tam zamanında yerini alınca Fujisan‘a doğru yolculuğumuz başladı. Japonca yazılışı 富士山olan  Fujisan’ın japonca karakteri 3 tane. En sondaki karakter   () tek başına yazıldıgında  “YAMA” okunur ve “dağ” anlamına gelir. Ama 富士山 örneğinde olduğu gibi başka karakterlerle birlikte yazıldıgında “SAN” okunur. Yine de “dağ” anlamına gelir. Fuji Dağı’nın Japonca ismini yazacaksak, Fujisan’a Fujiyama demek yanlış oluyor. Fuji Dağını Japonca adı ile anlatmak istiyorsak Fujisan demeliyiz. Japonca’da san eki, cinsiyet ayrımı olmaksızın, mesafeli olduğumuz herkes (iş ortamı, patron, uzak akraba, az tanıdığımız birisi, hatta komşu) için kullanılır. Aynı zamanda bahse konu özneye saygı ve resmiyet katar. Fuji Dağı’nın Japonca adlandırılmasını ifade eden “Fujisan”daki -san ekinin hitapla alakası yoktur, dağ kanjisinin okunuşu ile alakalıdır.  Yani FUJISAN’daki “SAN” nın efendi, hanımefendi, beyefendi, bay, bey anlamı yoktur. Bazı yazı ve rehber kitaplardaki yanlışlığa (Fuji Dağına, Fujisan yerine, Fujiyama demek ya da Fuji Bey, Fuji Hanım gibi yanlış adlandırmalara) rehberimiz Huriye özellikle dikkat çektiğinden ayrıntılı anlatmak gereği duydum.

IMG_3453.JPGAslında biz bugün Japonya’daki ikinci Dünya Miras Listesi eserimizi görmeye gidiyoruz. Fujisan 2013 yılında Dünya Kültür Miras Listesine alınmıştır ve 3776 mt ile Japonya’nın en yüksek dağı konumundadır. Bu dağ halen aktif olan bir yanardağ olsa da en son faaliyetini 1707-08 yıllarında göstermiş. Fujisan çok güzel bir görünüme sahip. Fuji Dağı, uzun eğimli koni biçiminde bir yanardağ. Tepe kısımları her daim karlar altında. Utangaç bir dağ ve çok sık olarak bulutlar arkasında kalıyor. Aslında Fujisan ve Hakone’yi içine  alan çevresi Fuji-Hakone-Izu Millî Parkı olarak adlandırılıyor. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Hakone’ye rahat bir seyahat sonrasında vardık. Fujisan’ın en güzel göründüğü yerlerden bir tanesi Hakone. UNESCO tarafından jeopark olarak kabul edilen Hakone yaklaşık 13500 nüfusa sahip küçük bir kasaba. Burasının en önemli özelliği Fujisan’ın en güzel göründüğü yerlerden bir tanesi olması. Hakone, Ashinoko (Ashi) Gölü kıyısında kurulmuş. Ashi Gölü 3000 yıl önce patlayan volkanik Hakone Dağı’nın kraterinde oluşmuş bir göl. Arkasında bulunan Fujisan ile birlikte Hakone’nin sembolü durumunda. Göl çevresi Doğu ve Kuzey kıyılarında kurulu birkaç otel dışında el değmeden kalmış bakir bir doğaya sahip.  Burada en iyi Fujisan manzarası Moto-Hakone’den, genellikle ya sabah ya da öğle sonrası, görülebiliyor. Ashi Gölü toplamda yaklaşık 7 km²lik bir alanı kaplıyor. Güney kıyılarında bulunan Moto-Hakone ve Hakone-machi limanları ile Kuzey kıyılarındaki Togendai ve Kojiri limanları arasında seyir botları işliyor. Kuzey ve Güney limanları arasında gidiş yaklaşık 30 dakika sürüyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Biz Ashi Gölü’nde tekne turu yaptık. Hakone-machi limanından tekneye bindik. Aynı yerde birkaç farklı tekne tipi için limanlar var. Biz modern görünümlü tekneye bindik ama korsan gemisi görünümünde tekneler de var. Tekneye binmeyi beklerken hemen yan tarafta gözüme çarpan seyir terasından tepesi karlı Fujisan’nın fotoğrafını çekmek için gruptan ayrıldım. Burada eskiye benzetilmiş bir tesis gördüm. Sonradan öğrendim ki burası bir zamanlar burada bulunan ve Tokugawa Şogunluğu zamanında Edo’nun güvenliğini sağlamak için Edo’ya giden silahların denetlendiği ve saraydan kaçabilecek Şogun kadın ve çocuklarının engellendiği kontrol noktasıymış (Japonca “sekisho” deniyor). Buradan karlı tepesi net olarak gözüken Fujisan’ın birkaç fotoğrafını aldım. Kısa bir süre sonra da teknemiz hareket etti. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Tekne önce Moto-Hakone Limanına uğradı. Burada en dikkat çeken deniz kıyısndaki kırmızı Torii’ydi. Bu kapı Hakone Mabedinin kapısıydı. Hava çok güzel ve o saatte Fujisan’ı gölgede bırakacak bulut yoktu. Tekneden bazı güzel fotoğraflar alabildim. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sonunda Hakone-en limanına yanaştık ve Komagatake Dağı’na çıkmak için teleferiğe bindik. Komagatake Dağı 1357 mt yüksekliğinde ve 40000 yıl önce Hakone Volkanının patlaması ile oluşmuş. 2400 yıl önce insanlar tarafından kutsal görülmüş ve dağın en yüksek noktası (Koyama Dağı) ile arkasındaki Fujisan tanrılaştırılmış. Göl kıyısında kurulan Hakone Mabedi bu tanrılara adanmış. İnsanlar özel günler dışında bu tepeye bile çıkmaya korkarlarmış. 1964 yılında Komagatake Dağı zirvesine bir mabet (Hakone Shrine Mototsumiya) kurulmuş. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Komagatake Dağına teleferik yaklaşık 10 dakikada çıkıyor. Tepede solda karlı zirvesi ile Fujisan, Hakone dağ zincirleri, sağda ise Odawara, Yokohama, Ohshima Adası ve Sagami Körfezini görüyorsunuz. Tam altınızda ise Ashinoko Gölü ve Suruga Körfezi büyüleyici şekilde duruyor.

IMG_3679.JPG

Teleferik istasyonunda indikten sonra belirli bir güzergahı izleyerek tepeye kadar çıkabiliyorsunuz. Biz önce tepedeki mabede yöneldik. Kırmızı kapı (Torii-Tanrılar Kapısı) buraya o kadar yakışmış ki. Tapınağın solundan yürüyüp kaya blokların arasından geçince karşınıza en  güzel hali ile Fujisan çıkıyor. Fujisan kendisine ait tüm sıfatları hak eder şekilde duruyor. Yalnız bulunduğumuz saat bir fotoğraf sever için rezalet bir saat. Hava güneşli ama görüntü hiç net değil. Güneş tam tepeden geliyor. Yine de neredeyse her birkaç dakikada bir Fujisan fotoğrafı çekmeyi ihmal etmedim. Bu arada açık kalan kılıfından, tele lensim kaya üzerine düşünce tüm güzellik ve zevk bir anda kayboldu. Lensimin önündeki filtre kırıldı ama objektifin lensi ne alemde bilemiyorum. Günün sonuna kadar da bu keyifsizliğim sürdü diyebilirim.

IMG_3692.JPG

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Komagatake Dağında yaklaşık 2 saat kadar zaman geçirdik. Sonra aynı şekilde teleferikle aşağı istasyona indik. Otobüsle Hakone’ye geri döndük. Yolda bir yerde bulutsuz ve daha net hali ile Fujisan manzarası gördük. Ama kurallar konusunda katı Japon şöforümüzü durdurmak ne mümkün! Bu alana taksi ile geri dönmeye karar verdim. Ama Hakone’den taksi bulmak da mümkün olmadı. Otostop bile yaptıysam da Japon sürücülere kendimi beğendirip araçlarına binemedim. Gözünü seveyim ülkemin! Şimdiye 10 kişi dururdu…

Aslında programımızda, 3000 yıl önce patlamış Hakone Volkanı tarafından oluşturulmuş Owakudani adlı bir yer  ziyareti vardı. Owakudani’de çıkmaya devam eden sülfür gazına, sıcak su kaplıca ve derelerine ve tabii ki Fujisan’ın buradan görüntülerine şahit olacaktık. Ama bu alan halen aktif bir volkanik alan ve zaman zaman açığa çıkan sülfür gazı sağlığa çok zararlı hale gelebiliyormuş. İşte biz o yoğun zararlı gaz çıkışı dönemine denk geldik. Gittiğimiz zaman da alan ziyarete kapatılmıştı. Göremedik. Burada doğal sıcak suda kaynatılan ve sülfür gazı nedeni ile kabuğu kararan yumurta yiyemedik. Bu yumurta yiyenin ömrü 7 yıl uzarmış diyorlar. Bu da işin yumurta satış reklamı olsa gerek. Aşağıdaki linkte göremediğimiz Owakudani Vadisine ait bir video var. Sizlere bir fikir verebilir.

https://www.youtube.com/watch?v=9U_RHD8PtEE

Hakone’de bir otelin restoranında öğle yemeği yiyeceğiz ama bize ayrılan saate daha vakit var. Bu yemek işlerinde de size ne zaman “gelin” demişlerse o zaman gelmek zorundasınız. Tabii ki bunun bir de “şu zaman gitmelisiniz” bölümü var ki buna da uymak zorundasınız. Adamlar dakika ile iş yapıyorlar. Japon rehberimiz Kotomisan’ın otobüste toplanma saati olarak 11:02 gibi dakikalık zaman dilimi verdiğine şahit olduk. Zamanlama çok önemli Japonlar için. Uymazsanız çok bozuluyorlar. Biz de zamanı Sekisho (Eski Güvenlik Merkezi) önündeki dükkanlarda alışveriş ederek değerlendirdik. Burada özellikle tahta oymalardan hediyelikleri, sake bardaklarını ve tahta üzerine baskı resimleri çok beğendik. Mekanın başındaki dükkanlar, sondakilere göre daha pahalı. Aynı hediyelikleri aşağıdaki dükkanlarda daha ucuza bulabiliyorsunuz.

P4060094.JPG

Hakone kaplıcaları ile de meşhur. Onsen denen Japon kaplıcasına girmeye niyetim vardı. Ancak Japon adetlerine göre bu kaplıcalara çıplak girmek gerekiyormuş. Tabii isterseniz astronomik sayılacak rakamlara özel onsenlerde var. İşin çıplaklık kısmı biraz itici geldi, giremeden döndük Japonya’dan.

IMG_3792.JPG

Öğle yemek sonrası Tokyo’ya geri döndük. Ben düşen lensimi bir an evvel göstermek istiyorum. Kotomisan bana hemen Canon Tokyo merkez şubesini buldu ve özel durumumuzu anlatıp randevu aldık. Canon merkezi Tokyo’nun Shinjuku semtinde. Burası Tokyo’nun iş merkezi. Canon merkezin bulunduğu gökdelen içinde kaybolmanız çok mümkün. Bazı gökdelenlerin altına metro durakları açmışlar. Çoğu gökdelen alt kısımları ise büyük alışveriş merkezi dolu. İnsanlar yoğun çalışma sonrası iş yerinden çıkıp, alt tarafta alışverişini yapıp evlerine gidiyorlarmış. Canon çalışanları lensi alıp ön incelemeyi yaptılar. Uzun uzun olabilecekleri anlatılar. En kötü olasılık lensin kırılması. Hem tamir parası yüklü ve hem de lensi ancak Osaka’da iken alabileceğiz. İçeride konu ile ilgili çalışanlara lens iletildi ve beklemeye geçtik. İçeriden lens, bankodaki Japon görevliye verildiğinde yüz ifadesinden haberler iyi mi kötü mü anlamadım önce. Sonra bana Kotomisan aracılığı ile lenste sorun olmadığı ve sadece kırılan filtreyi kesip çıkarttıklarını ilettiler. Ben sevinçten ne yapacağımı bilemedim tabii. “Arigato” (teşekkür ederim) dedim, “borcum ne?” dediğimde ise Kotomisan aracılığı ile “borcunuz yok” dediler. Bunun üzerine benden hem çok sayıda “arigato” ve hem de saygı işareti olarak yaptıkları belden eğilme ile selamlama işareti çıkmaya başladı. Bu sefer bankoda ne kadar Japon çalışan varsa onlarda saygı ile eğilme hareketi yapmay başladılar. Ben hem lensi kurtarmışım, hem de yüklü bir para ödemeyi bir kenara bıraktık, hiç para vermemişim! Eğil babam, eğilip kalkıyorum. Ben yaptıkça onlar da toptan eğilip kalkıyorlar. Sonra durumun komikliği üzerine başladım gülmeye. Ben güldükçe Japonlarda gülmeye başladı. Aman! Siz siz olun unutmayın! Japon’a selam verdikçe selam alıyorsunuz Japonya’da. Bir taraf pes edene kadar selamlaşma faslı devam ediyor. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sonrasında kaldığımız Shibuya’ya dönüp alışverişe başladık. Biraz da fiyatlardan bahsedeyim. Japonya pahalı bir ülke. Ama bazı mallar Japonya’da, Türkiye’den ucuz. Mesela Uniqlo mağazasında ürünler hem Türkiye ve hem de ABD’den ucuzmuş. Bizimkiler kapış kapış aldılar. Bic Camera adlı elektronik mağazasında ise yok yok. Canon lensleri ABD fiyatına göre biraz daha pahalı ama Türkiye’ye göre ucuz. Ancak neredeyse bir yıldır peşinde koşup Olympus TG-4 model kamera ABD fiyatından da ucuzdu. Bir arkadaşa aldırdım. Yani Japonya genelde pahalı.  Ancak fiyat bilip Japonya’ya gelirseniz, ucuza da alabilecekleriniz olacaktır.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Akşam yemeği sonrası otele yakın Yoyogi Parka yürüyüşe gittik. Burası Tokyo’nun göbeğinde kocaman bir park. İçinde geniş çimenlik alanlar, göletler ve havuzlar ve ormanlık alanların bulunduğu bir park burası. Burada Tokyo’nun diğer parklarına göre daha az kiraz ağacı var. Akşamın bu saatinde Japonlar sakuralar içinde piknik yapıyorlar. Bu park 1964 Tokyo Olimpiyatlarında Olimpiyat Köyü olarak hizmet etmiş. Daha önceleri ise Amerikan ordu birliklerinin toplanma yeriymiş.

Japonya’da bir gezi gününü daha doyasıya yaşadık. Gezi sonrası bu yazıları yazmaya bayılıyorum. Geçmişin bir gezi gününü, bugün sizlere aktarırken tekrar yaşamak müthiş bir duygu doğrusu. 

Gezekalın….

Dr Ümit Kuru

26.04.2016 Saat 21:48