9 Temmuz benim ve zannederim bu ülke için unutulmayacak bir gün oldu. 69 yaşında, uzun yürüyüşler yaptığını hiç düşünmediğim bir adam çıktı, sn Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul-Ankara arasını, yani toplamda 450 km’ye yakın bir mesafeyi, günler içinde yürüdü. Maltepe Meydanında partili, partisiz kadın, erkek, çocuk insanlarla buluştu. Biz de o mitingde, “Adalet” mitinginde, eşimle birlikte bulunduk. Gösteriye kaç kişi katılmış, gelenlerin partisi, siyasi görüşü neymiş bunların benim için zerrece önemi yok. Benim gördüğüm o alanın tamamen dolu olduğu, en az o alanda bulunan kadar insanın tel örgülerin ve barikatların dışında ve hatta Maltepe Meydana kadar dağılmış durumda olduklarıydı. Benim bu köşede anlatacağım mitingden insan hikayeleridir.
Arabamızı Kazlıçeşme’de otoparka bırakıp Marmaray’la ve sonrasında Kadıköy’den metro ile Maltepe’ye ulaşmaya çalıştık. Metrodaki insanların miting alanına gittikleri çok belliydi. Hikayelerden şahit olduğum ilki de burada yaşandı. Metroda oturma şansını yakalamış 40’lı yaşlarda bir bayan, tepesinde dikili halde ayakta duran bir gence sordu;
-“Miting alanına gidiyorsunuz galiba? Biliyor musunuz hangi durakta inersem alana daha az yürürüm? Maltepe’de inersem 2 km yürümek lazımmış! Sonraki durak olan Huzurevi’nde inmek daha mı kısa yürümeme neden olur acaba?”
-Delikanlı önce bayana şöyle bir baktı. Sonra bizi gülümseten ama soru soran hanımı kızartan yanıtını verdi;
-“Hanımefendi adam 60 yaşında ve 450 km yol yürüdü. Siz 2 km’yi yürüyemeyecek misiniz?”
Metronun Maltepe istasyonunda hepimiz indik. Gördüğüm manzara, aslında sonradan göreceklerimin aynası gibiydi. İnsanlar yan yana en fazla 3-4 kişilik ve uzun bir sıra halinde yürüyüşe başladılar. Biz de aralarındayız. Hanım biraz işi kurtarıyor ama ben sanki ev ziyaretine gidecekmişim gibi gözümde siyah gözlük, sırtımda sarı gömlek, üstümde dar kot pantolon ve en acısı ayaklarımda deri ayakkabı ile yollardayım. Gömleği ve dar pantolonu dert etmedim. Sonuçta 69 yaşındaki adam yolu beyaz gömlek ve siyah pantolonla geçti. Ama ayakkabım yürüyüş ayakkabısı olsa iyi olurmuş. “Yoldan şapka alırım nasılsa” dedim ama ne şapkası? Şapkalar tükeneli epey olmuş. İnsanların ellerinde bayrakları, ellerinde “Adalet” yazılı dövizleri, üzerine sloganlar yazılı saç bantları ve tişörtleri görünce kendimizi bu gruba biraz yabancı ve biraz da çıplak hissettik. Biz de ortama uyalım diye ve biraz da çevremizdeki mitingcilerden gaza gelip her birine 2 TL verip ” Adalet” ve “Atam izindeyiz” yazılı iki adet saça bağlanan geniş kurdelelerden aldık. Sonra da birer TL verip aldık “Adalet suyu burada” diye bağıran bir esnaftan sularımızı aldık. “Ulen” dedim içimden. “Mitingin bile paralısına çattık“. Bedava bir şey dağıtan yok mu Allah aşkına burada ya hu? Kendin in-bin araçla gel, bandanaya para ver, bayrağa para ver, suya para ver!!! Bedava döneri düşünmek, hayal görmek burada…
Tek slogan atılıyor; Hak, Hukuk, Adalet”. Yolda bazı insanlar korteje bakıyorlar. Gözlerin çoğunda, mitinge katılmasa bile, saygı ve takdir ifadesi var. Bir kısmında ise şaşkınlık ve olayın ne olduğunu anlamaya çalışan ifadeler var. “Adalet, hak , hukuk yok muydu bu ülkede? Bunlar ne diye bağırıyorlar ve bunları kimler toplamış, kimler getirmiş acep?” bakışları bunlar. Küçük bir grup gözde ise düşmanlığı hissediyorsunuz. Kısa bakıyorlar, sonradan göz temasını kesmeye çalışıyorlar. İçimden soruyorum bu gözlere; “Sana da lazım olmayacak mı arkadaş bu “Hak, Hukuk, Adalet” denen şeyler?…
Yaklaşık yarım saatlik yürüyüşle bizim metrodan çıkan ve ona eklenen grupla kafelerin, restoranların bulunduğu meydana giriş yaptık. Sanırsın Ankara’dan biz yürümüşüz! Gözlerde bir zafer bakışı ile kafede oturan biralarını, çaylarını yudumlayan ya da ne sipariş verdilerse yemeklerini yiyenlere baktım. Kimsenin bizi salladığı yok! bu mitingciler kim bilir ne zamandan buraya gelmişler ve keyifteler. Hiç yer yok kafelerde, kimisi yiyecek ve içeceklerini meydanda ayakta ya da bulduğu yere oturmuş halde götürüyorlar.
Meğerse şu ana kadar işin keyifli kısmını yapmışız da haberimiz yokmuş. Meydandan miting alanına kadar olan kısım tam bir işkence. Maltepe’de yol çalışması varmış. Sahile çok kısıtlı ve dar yerlerden ulaşmak mümkün görünüyor. Bazı yerlerden ancak tek kişi geçmek mümkün oldu. Bir de arabaları öyle yerlere park etmişler ki onlar da yolu daracık hale getiriyorlar. Çalışma alanlarını ve yolu boydan boya geçmek, bizim yürüyüşü, engelli yürüyüş haline çevirdi. Allah korusun bir panik olsa burada insanlar birbirlerini çiğnerler diye düşündüm.
Damlarda uzun namlulu silahları ile keskin nişancıları ve ağaçlık alanları görünce yüzümde bir gülücük oluştu. Ama hey hat! Çabuk sevinmişim. Esas yürüyüş bundan sonra başlıyormuş. Park alanı 10 metre aralarla mangal köfte, tavuk ve sucuk hizmeti veren esnaf vatandaş ve çevresinde bu yiyecekleri tüketmekle meşgul mitingcilerle dolu. Sanırsın tüm Türkiye’nin köftecileri bu alanda. Benim tahminim, bunların çoğu, günlük çakma mangal köfteci. Satış sloganı burada değişti; “Adalet köfte, adalet köfte“. Hepsi hoş da adam “Adalet simidine” 2 TL istedi, ona biraz bozuldum doğrusu. Yemem kardeşim 2 TL’ye, adında “Adalet” bile olsa, o simidi!
Yürüyüşe mangal ve köfte yiyen vatandaş aralarından zigzaglar çizerek devam ettik. 50 metreyi bulmayan bir alanı 20-30 dakikada ancak geçebilmişizdir. Mitingcilerin, neden miting alanı yerine buralarda vakit geçirdiklerini anlamamıştım. Miting saatine 1 saatten az zaman kalmıştı halbuki. Gerçeği sonradan anladım ve burada zaman geçiren vatandaşa hak verdim.
Ağaçlık alanı geçince miting alanını gördük. Orada bulunmanın dayanılmaz hafifliği içinde gerçek maceraya başladığımızı geç anladık. Bir kere hiç olmaması gereken bir şekilde, ortalıkta park etmiş belediye otobüsü doluydu. insanlar o kalabalık içinde otobüslerin önleri, arkası ve yanlarından ancak geçebiliyorlardı. Sonra karşımıza polis bariyerleri çıktı. Sanki Çin Setti mübarek! Barikatlar öyle konmuş ki sanki bir labirentin içindeyiz. İnsanlar ne yöne gideceğini birbirlerine sorup duruyor. Birileri “Ya biz buradan daha önce geçmiştik” diye hayıflanıyor. Etrafta görevli diye düşündüklerimize soruyoruz. Bize boyna “ileri” deyip duruyorlar. İleri gidiyoruz, bir barikatın içine çıkıyoruz. Platformun görebildiğimiz kadarını görüyoruz, atılan nutukları duyuyoruz ama alan ile bizi ayıran polis barikatlarını bir türlü geçemiyoruz. Böyle bir yarım saatimiz geçmiştir. Meğerse bize işaret edilen yerde, 10 detektörün bulunduğu kapıdan geçmeye izin verilen bir kapı varmış, alana o kontrolden sonra girebiliyormuşuz. Ya hu arkadaş! Güvenlik çok güzel de, bu kadar insan ne zaman içeri 10 kişi, 10 kişi geçip girecek ki? Bu şekilde 2 giriş gördüm, belki daha fazla vardır, bilmiyorum. Bir kısım insan o eziyete girmek istemeyince buldukları yere çökmüşler ve radyo dinler gibi anonslarla idare ediyorlar. Ama Allah için kimse ne eziyetten şikayetçi, ne de keyifleri kaçık halde. Zaman zaman atılan slogan tek; Hak, Hukuk, Adalet… Bir de ta ileride, göremediğimiz platformdan duyulan ve kalabalığı ateşleyen şiirler ve söylevler.
Sonunda barikatların önüne çöken kalabalığın arasına biz de katıldık. Alanı gören bir yere oturduk. Hiç olmazsa yüksekten birimiz görsün ve bu tarihi olayı görüntüleyelim istedim ve hanıma destek verip ağaca çıkardım. Kızcağız bir hamle tırmandı ama platformu görmek ne mümkün! Ortada kocaman bir direk var. Bu arada bir anons; “Sn Kemal Kılıçdaroğlu alana girmiş bulunmaktadır”. Kalabalık bir anda dalgalandı ve insanı sağır edecek kadar kuvvetli “Hak, Hukuk, Adalet” sloganları atılmaya başlandı. 69 yaşında 600000 üstünde adım atarak, zaman zaman yakıcı sıcak ve zaman zaman da yağmur altında “Adalet” diye yürüyen ve platformdaki yerini alan o küçük ama eylemi büyük adamı insanlar bağrına bastılar. Sonrasına girecek değilim, konumuz mitingden insan manzaraları. Ama Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşması, gerçekten tarihi bir konuşmaydı.
“Konuşanı göremiyorum ama kulaklar sağlam. Nasılsa dinliyorum” diye iyice çevremdeki insanlara bakmaya başladım. Barikatların ardındaki bizler, barikatların diğer tarafındaki alana girebilme başarısı gösterenlerle bakışıp duruyoruz. Alanda her sınıftan insan görebiliyordunuz. Kimisi yorgunluktan bayılmış, yere uzanmıştı. Çocuklar başlarında, kafalarına büyük gelen “adalet” şapkaları ile öyle güzeller ki! Bir amcamın ise yüzü ve kolları amele yanığı, başında “Adalet” şapkası gözlerini kapatmış ve uyuklar haldeydi. Bir başkası, cüssesinden beklenmeyecek şekilde barikat demirinin en üstüne çıkmış, elindeki Türk bayrağını bir o yana bir bu yana sallıyordu. Adam bir düşse hem kendi yaralanacak. Altında bulunan zayıf vatandaşın ise hiç kurtulma şansı yok…
Alanda bulunan olsun, bizim gibi barikat dışındakiler olsun herkesin yüzünde bir gurur ve umut ifadesi var. Yüzler son derece güleç. Topluluk sanki böyle bir olay, böyle bir motivasyon beklermiş gibi diri.
Alandan biraz erken çıktık. Çünkü geldiğimiz yollara bu kalabalık aynı anda girerse perişan olacağımız kesindi. Ama bu düşünce de sadece biz olmayınca önemli sayıda insan erkenden dönüş yoluna düşmüş oldu. Alandan erken ayrılabilenler çoğunluk dışarıda kalanlardı. Yolda önümde 2 erkek konuşuyorlardı. Biri diğerine dedi ki; “Ya arkadaş ben miting neyin bilmem. İlk defa geldim. Ne işim vardı burada?“. Diğerinin yanıtı düşünmeye teşvik ediciydi; “Ben de ilk defa geldim. Artık gelmemiz lazımdı.” oldu.
Geldiğimizden daha uzun sürede, dönüş engelli yürüyüşümüzü yaptık. Beni en mutlu eden son olay ise arkamdan gelen bir güzel çocuk sesiydi. “Hak, Hukuk, Adalet” diye slogan atan kara mı kara gözleri, kıvrım kıvrım saçları ile bir eli annesinin elinden tutmuş, diğer elinde bayrak sopası tutan 4 yaşlarında bir kız çocuğu güne son damgasını vurmuştu. Bir anda çevresini sardık ve 3-4 defa tekrar etmesini istedik. O da bir güzel tekrarladı ki;
“Hak, Hukuk, Adalet…”
Gezekalalım, Adalet içinde bir ülkede yaşayalım…
11.07.2017 Saat 02:19
naime
/ Temmuz 11, 2017Hak, Hukuk, ADALET..olmazsa olmazlarımız.