Son 2 yıldır kısa süren deniz tatillerimizi Yunan Adalarında değerlendiriyoruz. Geçen sene Samos Adası ile başlayan Yunan Adaları gezilerimizi, bu sene Midilli Adası ile devam ettirdik. Hemen bir adım ötemizde bulunan Midilli Adası, biraz soğukça ama her zaman pırıl pırıl denizi yanında, daracık sokaklarında o güzelim taş evleri ile eskiyle yeniyi, dün ve bugünü size vaat ediyor. Midilli Adasında 6 gece geçirmiş olmak bu güzelim adayı gezmeye yetmedi diyebilirim.
Ada olarak kabul ettiğiniz ölçüye bağlı olarak 1200-6000 arasında değişen Yunan adalarından, sadece 227 (kimi kaynak 166 diye bahsediyor) tanesinde yaşam var. Ege Denizi’nin kuzeydoğusunda bulunan Midilli Adası, 1631 km2 alanı ve 115.000 civarında nüfusu ile Yunanistan’a ait adalar arasında Girit ve Eğriboz Adalarından sonra 3. büyük ada olarak kabul ediliyor. Başkenti Mytilini (Mytilene)’dir.
Bu güzel adaya Ayvalık, Dikili veya Akçay’dan karşılıklı feribot seferleri ile geçiş oluyor. Biz de Ayvalık’tan geçiş yaptık. Buraya saat 09:00 kalkan feribota bindik. Jale Turdan biletlerimizi aldık ve bu şirkete ait 3-4 araba da alabilen bir tekne ile yaklaşık 2 saat süren bir yolculuk sonrasında Mytilini’ye vardık. Bilet fiyatları gidiş-dönüş 30 EUR tutuyor. Kendi arabanızla gitmek isterseniz Yeşil sigorta (aracınız için uluslararası sigorta) yaptırmanız gerekiyor. Turumuza başlamadan önce, bize aynı zamanda “ehliyeti de uluslar arası ehliyet yapmak gerekiyor” dediler ama doğrusu bunun adada pek de aranmadığını gözledik. Turing’den alınan bu ehliyet için 349 TL vermeye kıyamadım ve şirketin “bu ehliyete gerek yok, sadece yeşil sigorta yaptırmanız yeter” uyarısını da ciddiye almayıp kendi arabamı Ayvalık’da bıraktım. Gerçi hemen gümrükten çıkınca sizi araba kiralayan firmalar karşılıyor. Karşı cadde de birkaç firmanın ofisini görebiliyorsunuz. Burada araba kiralama günlük 30-35 EUR arasında değişiyor.
Saat 11:00 gibi adanın başkenti Mytilini’ye vardık. Eşim ve benim yeşil pasaportum ile kısa bir gümrük işlemi sonrası adaya giriş yaptık. Ancak kızkardeş ve ailesinin pasaportu yeşil olmayınca işlemleri de uzun sürdü. Adada kullanacağımız arabamızı da teslim aldık ve 6 gece konaklamalı Midilli Adası turumuza başladık.
Midilli Adasının Kalloni ve Gera olmak üzere 2 büyük körfezi var. Turun ilk 3 gününde Kalloni Körfezinde konaklamayı tercih ettik. Burası Adanın kuzey bölgelerini gezmek için doğru bir tercihti. Buradan hem denize girip ve hem de bir gün körfezin solundaki Eressos Plajı ve Sigri’ye ve bir diğer gün de Polichnitos ve Vatera Plajına gitme şansımız oldu.
Otelimize yerleşip hemen sahile doğru yürüdük. Amacımız hem zengin Yunan mutfağına yeniden merhaba demek ve hem de denize girebilmek. Skala Kalloni’nin ana meydanını geçip, sahilde yanyana bulunan lokantalardan birisi olan Dionysus Restorana yerleştik. Ben fotoğraf makinemi alıp Kalloni’den ilk fotoğraflarımı çekmeye başladım. Bu sahil Midilli’nin en uzun sahillerinden. Yalnız ben bu türden denizleri pek sevmem; Hem kumluk ve hem de git git bir türlü derinleşmeyen türden bir sahil. Ancak şunu söylemeliyim ki Midilli’nin en sıcak denizi de buradaymış meğerse.
Akşama doğru otele döndük ve tekrar yemek için Kalloni meydanına geldik. Bu sefer Mimis restorantta karar kıldık. Burası sahilde değil ancak tam meydanda. Geceleri meydan daha bir hareketli oluyor. Çoluk çocuk hemen tüm Kalloni halkı burada oluyorlar. Mimis restoranda Dimitri ile dost olduk. 74 Yaşında olduğunu öğrendiğimiz Dimitri’nin büyük dedeleri Uşak-Türkiye’den Midilli’ye göç etmişler. Yaşından beklenmeyecek bir görünüşte ve çeviklikte olan Dimitri’nin kurduğu sofranın yeni tadı ise musakka oldu. Doğrusu bizdeki musakkadan çok daha güzel yapılmış yemekti. Soframızda Uzo’da eksik değildi. Tarihi Bizans’a, Arabistana dayanan ve bizdeki rakının karşılığı olan Uzo’yu daha önceki denemelerimde çok sevmemiştim. Ancak burada fark ettim ki her bir Uzo’nun farklı bir tadı var. Burada ilk olarak tattığım “Barbayani” marka Uzo’yu çok beğendim. Her ailenin Uzo’suna kattıkları aromatize bitkiler farklı olunca Uzo’ların tatları da farklı oluyor tabii ki.

