• Arşivler

  • Diğer 531 aboneye katılın
  • Mart 2013 den beri

    • 378.041 ziyaretçi
  • Aralık 2025
    P S Ç P C C P
    1234567
    891011121314
    15161718192021
    22232425262728
    293031  

Bir Ülke, İki Zaman: Güney Kore / Seul-12.Gün

Bugün artık hem Kore gezimizin hem de gezi yazımın son günü. Jeju Adası’ndan Seul’e geri döneceğiz. Seul’de Seonjeong Höyük Mezarlarını gezeceğiz. Sonra Lotte Sky Observatory Tower‘a çıkıp Seul’ü en yüksek noktasından son kez göreceğiz ve son alışverişlerimizi yapılacağız Lotte Tower önünde bulunan Seokchon Gölü çevresinde gezerek turumuzu bitirmiş olacağız.

Sabah 08:45 Jeju-Seul uçağı ile Seul’e döndük. Burada bekleyen aracımıza binip Seonjeongneung’a gittik. Bu mezarlar UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde bulunan Joseon Hanedanı kraliyet mezarlarından. Yani biz son gezi günümüzde Güney Kore’de bulunan UNESCO eserlerinden 11.sini de ziyaret etmiş olacağız. Güney Kore’nin 17 UNESCO eserinden, 11 tanesini ziyaret etmek başarı olsa gerek. Jeju’daki Manjang Mağarası (Manjanggul) kapalı olmasaydı 12 tanesini de görmüş olacaktık. Kendi adıma bu açıdan çok mutluyum.

Silla Hanedanları öldüğü zaman höyük mezarlara gömülmüşlerdi ve biz de Gyeongju’da bu mezarlardan bazılarını gezmiştik. Joseon Hanedanları öldüğü zaman da aynı şekilde höyük mezarlara gömülmüşler. Bu hanedanlarına ait toplam 42 adet höyük mezar var. Bunlar Seul ve çevresindeki 18 farklı bölgeye dağılmışlar. 1392’de Taejo ile başlayan ve 1910’da tahttan indirilen Sunjong ile sona eren Joseon Hanedanlığında toplam 27 kral tahta geçmiş. Bu nedenle 42 mezar sadece krallara ait değil, aynı zamanda kraliçelerin de höyük mezarları bulunuyor.

Silla ve Joseon Kral mezarları genellikle toprakla örtülmüş höyük biçimli yapılar. Siyasi veya toplumsal gücü temsil eden anıtsal yapılar olarak tasarlanmışlar. Her iki hanedanlıkta mezarlar sadece defin alanı değil, ataların ruhlarının huzur bulduğu ve koruyucu güç taşıdığı yerler olarak görülmüşler. Bu yönlerden iki hanedanlık mezarları benzerlik gösterirler.

Ancak iki hanedanın höyük mezarları arasında farklılıklar da mevcut. Silla mezarları daha arkeolojik ve mistik olarak tasarlanmışlar. Mezarların içinden çıkan eşyalar ve takıların zenginliği onların güç gösterisini ve öteki dünyaya hazırlığını yansıtıyor. Budist ve Şamanist unsurlar iç içe geçmiş ve ölüm sonrası yaşam vurgusu yapılıyor.

Joseon mezarları ise daha etik, törensel ve felsefi mezarlar olarak kabul ediliyorlar. Mezarlarda Konfüçyüsçü sadelik anlayışı hakim ve sadece bazı sembolik eşyalar mezar odasına konuluyor. Atalara saygıyı ve Konfüçyüsçü düzeni temsil ediyorlar.

Silla mezarlarından farklı olarak Joseon toprak höyükleri düzgün daire formundalar ve çevresinde taş muhafız heykelleri (asker, sivil memur, hayvan figürleri) ve geleneksel Kore mezar düzeni görülüyor. Bu ön bilgilerle höyük mezarları gezerseniz aradaki farkları yerinde daha iyi görebilirsiniz.

Seul’un kötü trafiği ile son kez cebelleşerek Seonjeong Höyük Mezarları‘na (Seonjeongneung) ulaştık. Mezarlık alanda turistten ziyade yürüyüşe gelmiş Seul halkı mevcut. Alan çok güzel düzenlenmiş. Biz bıraktığımızdan beri sanki Seul’de ağaçların yaprakları daha bir sararmış ve kızarmış.

Neung ek fiil olarak kral ve kraliçe mezarlarında kullanılır ve “kraliyet mezarı” anlamına gelir. Seonjeongneung, Seong ve Jeong Kral Höyük Mezarları anlamında kabul edilebilir. Yani burası iki kralın birleştirilmiş mezar alanıdır.

Joseon Kral isimleri genelde -jo veya –jong ile bitiyor. Örneğin -jo eki genellikle yönetimlerinde çok önemli işler yapmış veya dönüm noktası kabul edilen olaylara öncülük etmiş krallara veriliyor. “Kurucu ata / büyük ata” anlamına geliyor. Kral Teojo, deyince “Büyük ata Kral Teo” anlamının çıkması gerekiyor. Jong eki ise kral adının sonuna gelerek, “hanedanın saygın atası” gibi anlamlar katıyor. Kral Seongjong’da olduğu gibi.

Ulaştığımız birinci höyük mezar 9. Joseon kralı Kral Seongjong (1457–1494) ve sonraki mezar ise eşi Kraliçe Jeonghyeon’un mezarlarını içerir. Kral Seongjong, Joseon döneminin kültürel gelişiminde önemli rol oynamış ve özellikle kapsamlı hukuk metinlerinin oluşturulmasına katkı sağlamıştır. Üçüncü eşi Kraliçe Jeonghyeon, Seongjong’dan 35 yıl daha uzun yaşamış ve bu alanda doğu yönünde bulunan görkemli bir mezara gömülmüş. Kraliçe Jeonghyeon’un Budizm’e karşı derin bir ilgisi olduğundan ve yakınlardaki Bongeunsa Tapınağı’nı kurduğundan daha önce bahsetmiştim. Mezarının etrafı taş bir çitle çevriliyken, kocasının mezarının etrafında bir istinat duvarı bulunmaktadır. Mezarların önünde sivil ve askeri yetkililerin heykelleri ve atları yer almaktadır.

Joseon kraliyet höyük mezarlarının (wangneung da deniyor) önünde yer alan ve seokho, seokmo ve seokyang taş heykellerinin her biri belirli bir anlam taşır. Bu heykeller sadece dekorasyon amacı ile konmamıştır. Kralı korumak, ritüel düzeni göstermek ve göksel-dünyevi semboller oluşturmak için konulmuştur.

Kaplan heykeli Seokho, mezarı kötü ruhlardan ve şeytani varlıklardan koruyan muhafızdır. Taş erkek geyik heykeli Seokmo, Kore kültüründe uzun ömür, barış, uyum ve asalet sembolüdür. Ayrıca öbür dünya rehberi olarak görülür ve ölü ruhun yol bulmasına yardımcı olduğu düşünülür. Koç veya koyun heykeli olan Seokyang yumuşaklık, huzur ve dinginlik temsil eder. Kötü ruhların agresif enerjisini yumuşatma sembolüdür. Yin–yang dengesinin yin tarafını temsil eder (geyik yang, koyun yin olarak görülür).

Yani özetle kaplan dış tehditlerden korur, geyik ruhu doğru yola götürür, koç/koyun enerjiyi yumuşatır, uyumu sağlar. Bu üçlü bir arada olunca kralın mezarı korunan, dengelenen, kutsal bir alan haline gelir. Mezarların önünde taş asker ve sivil memur heykelleri de bulunur. “Ölümden sonra bile kralı koruyan sadık asker” fikri, hem şamanist hem Konfüçyüsçü kültürde güçlüdür.

Bu yüzden mezarın ön cephesine taş asker heykelleri yerleştirilirmiş. Bilgelik ve erdemin sembolü olarak da mezar önlerine taştan sivil memur heykelleri yapılırmış. Sivil memurlar Konfüçyüsçü Joseon devletinin en yüksek itibarlı sınıfından insanlar olarak kabul edilirlermiş. Bu figürler kralın hem korunduğunu hem de devlet düzeniyle çevrili olduğunu simgeliyorlar. Asker ve sivil otorite birliğini sağlayan taş heykellere ise “munmu” deniyor.

Alanın en doğu ucunda bulunan diğer mezar, Joseon’un 11. hükümdarı Kral Jungjong’a ait(1487-1544) . Jungjong, Joseon hanedanında reform girişimleriyle biliniyor. Ancak döneminde saray içi siyasi çekişmeler yoğundur.

Mezarların güneyinde T şeklinde tek bir türbe bulunmakta. Ayrıca anma törenlerinde kullanılan malzemelerin depolandığı birkaç yardımcı bina da bulunmaktadır.

Alanın gezilmesi bitince Lotte Sky Observatory Tower’a doğru yola çıktık. Lotte binası 123 katlı ve 555 metre yüksekliğinde süper yüksek bir gökdelen. Kafayı kaldırıyorsunuz, binanın ucu bucağı gözükmüyor.

Dünyanın altıncı en yüksek binası olan kule 3 Nisan 2017’de halkın hizmetine açılmış. Bize asansörle gözlem katına çıkış için biletlerimiz teslim edildi. Bir buluşma saati verildi. O zamana kadar herkes alışveriş, yemek ve kulenin gözlem katına kadar çıkma işlerini halledecek.

Asansörle çok hızlı bir şekilde 118. kata kadar çıktık. Sonra asansörden inip cam bir kata geldik. Altımızda muazzam yükseklikte olduğumuzu gösteren camdan bir taban bulunuyor. İnsan düşecekmişim hissine kapılıyor. Korka korka fotoğraflarımızı çektirdik.

119-120. katlarda Cafe ve gökyüzü terası, 121 ve 122. katlarda ise diğer bir Cafe ve hediyelik eşya dükkanı bulunuyor. Seul’un panoraması buradan daha da güzel gözüküyor. Seul havası biraz puslu. Fotoğraflar istediğim gibi değil.

Lotte Tower’da açlığımızı gidermek için restoran aramaya başladık. İlginçtir ki bu kulede çoğu restoran ara vermiş ve belli saatler arasında müşteri kabul etmiyordu. Ayak üstü bir şeyler yedik.

Alışveriş işimizi de tamamlayınca Seokchon Gölü‘nü ziyarete gittik. Aslında burası doğal bir göl değilmiş. Seokchon Gölü’nün bulunduğu bölge, geçmişte Han Nehri ile bağlantılı geniş bir su yoluymuş. 1970-1980’lerde Seul hızla büyürken, Han Nehri çevresinde büyük bir şehir planlama çalışması yapılmış. Bu süreçte nehrin bu kolu doldurularak kesilmiş, çevrede yeni yollar ve yerleşim alanları oluşturulmuş. Arta kalan su bölgesi ise yapay bir göl olarak korunup düzenlenmiş. Bu şekilde bugünkü Seokchon Gölü ortaya çıkmış.

Mühendislik çalışmaları sırasında göl Doğu Gölü ve Batı Gölü olmak üzere ikiye bölünmüş. 1980’lerin sonundan itibaren bölgede yürüyüş yolları, yeşil alanlar, kültürel etkinlik alanları yapılmış. Lotte Tower sonrasında ise gölün popülerliği artmış.

Burası mevsiminde açan kiraz çiçekleri ile çok güzel oluyormuş. Her zaman kalabalık bir yer. Ancak çok fotoğrafik bir yer. Bir süre yürüdük ve son fotoğraflarımızı da buradan aldık.

Evet Sanal gezgin arkadaşlarım sonunda Güney Kore gezimizin anlatımı bitti. Sabırla okuyan gezgine teşekkür ederim. Kore taraflarına yolu düşecek olan gezginler için ise yol gösteren bir rehber olmasını dilerim.

Hayat müsade etsin de gezelim, anı biriktirelim ve gezekalında paylaşalım. Gezekalın bunun için var..

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

19.11.2025

Bir Ülke, İki Zaman: Güney Kore / Seul/Suwon-3. Gün

Bugün Seul dışında iki güzel yeri ziyaret edeceğiz. Gezilecek bu önemli yerler, Hwaseong Kalesi-Hwaseong Geçici Sarayı ve Namhansanseong Kalesi olacak (“seong” Korece “kale-hisar” anlamına geliyor). Daha sonra Seul’e döneceğiz ve Bongeunsa Tapınağı, Gangnam-gu Semti ve Coex Alışveriş Merkezi içindeki Starfield Kütüphanesi ile gezi gününü tamamlayacağız. Namhansanseong, daha az turist çeken daha bakir ve ama daha özgün bir kale. Sonbaharın sararmış, kızarmış yaprak manzaraları arasında, kale surları üzerinde yürüyüş yapmayı umuyorum. Hwaseong Geçici Sarayı önünde, geçmişteki Joseon askerlerinin eğitimlerine ait bir performans olan 24 Martial Arts Trials adlı gösteri de büyük bir merakla beklediğim olaylardan.

Seul’ün yaklaşık 30 km güneyinde bulunan Suwon, hem kültürel mirasıyla hem de sanayi ve teknoloji alanındaki önemiyle dikkat çekiyor. 1,2 milyon nüfuslu bu şehirde, dünya devlerinden Samsung Electronics’in genel merkezi bulunuyor. Bu yüzden bu şehir “Samsung City” olarak da anılır. Tabii ki biz Suwon’a, Samsung Electronics’i gezmeye gitmiyoruz. Amacımız 1997 yılından beri UNESCO Dünya Kültür Mirası listesindeki Hwaseong Kalesi’ni ziyaret etmek. Bu bizim Güney Kore’deki 3. UNESCO Dünya Kültür Mirası eserimiz olacak.

Saat 10’u biraz geçe Suwon’a vardık ve doğrudan kaleye geçtik. Burada grup ikiye ayrıldı. Bir grubumuz kalenin 5,7 km’lik kale surlarının bir kısmında yürüyecekler. Bir diğer grubumuz ise “kraliyet treni” denen elektrikli araçlarla kale içini gezecekler. İki grup daha sonra askeri gösteride buluşacaklar ve geçici sarayı gezecekler. Saat 11:00’de başlayacak ve yaklaşık yarım saat sürecek olan Joseon askeri eğitim performansı için de Hwaseong Geçici Sarayının önünde olmamız lazım.

Hwaseong kelime olarak “Parlak Kale veya Çiçek Kale” anlamına geliyor. Bu kale hem tarihi hem de mimari açıdan büyük öneme sahip. Joseon Hanedanlığının 22. Kralı Kral Jeongjo, babası Veliaht Prens Sado’nun anısını onurlandırmak için 1794-1796 tarihleri arasında kaleyi inşa ettirmiş. Prens Sado, yaptığı zalimlikler, sapkınlıklar ve delilikler nedeni ile babası tarafından ölüme mahkum edilmiş. Ama kral soyundan birisinin kanını akıtmak da yakışık almayacağından, veliaht prens bir pirinç sandığına kapatılarak ölüme terk edilmiş.

Jeongjo, babasına yapılan bu olayı unutamamış ve babasına adanmış bir şehir (Suwon) ve kale (Hwaseong) kurarak onun itibarını iade etmeye çalışmış. Aynı zamanda kraliyet merkezini Hanyang’dan (Seul’un eski adı), Suwon’a taşımayı düşünmüş. Başkenti taşıma eylemi hiç gerçekleşmemiş ama babası adına geçici bir saray yaptırmayı başarmış. Onun mezarını da buraya taşıtmış ve zaman zaman ziyaret ederek, geçici sarayda kalmış.


Kore’de, bu kale inşası öncesi, şehir veya kasaba için basit bir duvar örmek ve savaş zamanlarında insanların tahliye edilebileceği ayrı bir dağ kalesi yapmak, yöntem olarak tercih ediliyormuş. Bu kale, çevresinde surlarla, içinde savunma kalesi ve şehir merkezi unsurlarını bir arada içerecek şekilde planlanmış ve inşa edilmiş. Dört ana kapı, kasabanın kapıları olarak kullanılmış. Hwaseong Kalesi, geleneksel Kore mimarisi ile erken modern mühendisliğin birleşimini yansıtan nadir örneklerden biridir ve bu nedenle de UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi içine alınmıştır.

Dönemin ünlü bilim insanları kalenin yapımında görev almışlar. Kale inşasında o dönem için yenilikçi sayılacak mühendislik araçları olan makara sistemleri, vinçler ve kasnaklar gibi araçlar kullanılmış. Kalenin Changnyongmun (doğu), Hwaseomun (batı), Janganmun (kuzey, en büyük kapı), Paldalmun (güney) olmak üzere 4 ana kapısı var. Düşmanı gözlemlemek için gözlem kuleleri yapılmış. Savunma ve okçuluk için taretler ve nişan noktaları inşa edilmiş.

Kalede ilginç diğer bir yapı, bir örneğini gezimizin N Seul Kule bölümünde gördüğümüz, işaret kulesidir. Burada duman veya ateşle farklı sinyaller vermek için beş bacalı bir sistem var. Bacalardan bir tanesi yakıldığında barışı işaret eder, ikisi düşmanın görüldüğü anlamına gelir. Üç baca birden yakılırsa düşmanın yaklaştığını uyarır, dördü düşmanın şehre girdiğini ve beş sinyal yakıldığında ise savaşın başladığını bildirir. Yani beş bacadan duman çıkması “artık geçmiş ola” anlamına geliyor 😜 (fotoğraf maalesef internetten. Changnyongmun Kapısından başlayan surlarda koştur koştur yürüdük de, aşağıdaki fotoğrafı çekmek için biraz daha gitmedik 😔)

Kale içindeki Haeng Sarayı (Haenggung), Kralın geçici olarak konakladığı küçük bir saraydır. Kral hem savaş sırasında buraya sığınırmış ve hem de babasının mezarına ibadet ziyaretleri sırasında da burada konaklarmış. Günümüzde Nisan-Ekim ayları arasında kapının önünde düzenli olarak dövüş sanatları gösterileri de düzenlenmekte.

Kalenin Doğu Kapısı olan Changnyongmun Kapısı‘na yakın Yeonmudae Turist Merkezinde otobüsten indik ve yakında bulunan Suwon Hwaseong Turist Treni (Hwaseong Turist Tramvayı veya Hwaseong Kraliyet Treni) ile gidecek bir grup arkadaşımızı araçlarına bindirdik. Fotoğrafı yukarıda gözüken turistik araç, son Joseon İmparatoru Sunjong‘un arabası ve Joseon Hanedanlığı kraliyet tahtırevanından esinlenerek yapılmış. Kraliyet treni ile alınan kale turu yaklaşık 20 dakika sürüyor.


Benim de içinde bulunduğum grup ise, bu noktadan güneye doğru, kale surlarının bir kısmını yürümeye başladık. Tüm kale surlarını yürümeye kalksak, yaklaşık 3-4 saate gereksinimimiz olacak. Ama bizim o kadar vaktimiz yok. Bu nedenle kale surlarında kendimize göre bir rota belirlememiz gerekti. Doğrusu yürümeye mecbur kaldığım rota, yürümek istediğim kısım değildi. Bu kısım (fotosu yukarıda) zamanında (ve hala) okçuluk eğitimlerinin ve şimdilerde balonla yukarıdan kaleyi görme aktivitelerinin yapıldığı bölüm.

Yukarıda Hwaseong Kalesinin şematik planını görüyorsunuz. Ben başlangıçta Hwaseomun (Batı) Kapısı’ndan, Paldalmun Kapısı yönüne yürümek ve oradan da Haeng Sarayındaki aktiviteye yetişmek üzerine plan yapmıştım. Batı Kapısı yerine farklı bir kapıda bırakılınca, bu yürüyüşü saray gezisi sonrasında yapmak zorunda kaldım.

En çok önerilen yürüyüş rotası Hwaseomun Kapısı‘ndan Changnyongmun Kapısı‘na olan ve standart bir yürüyüşle 50 dakika süren yürüyüş rotası. Bu rota kale surlarının en güzel manzaralarını içeriyor ve düz bir zeminde gidiyor.

Muhafız köşkü, topçu köşkü (Hwaseong Kalesi’ndeki beş topçu köşkü arasında en yüksek olanıdır) ve muhafız karakolunun yanından geçiyor. Hwaseomun Kapısı, Hwaseo Parkı, Jangangmun Kapısı, Hwahongmun Sel Kapısı’na giden bu çok popüler bir yürüyüş rotasını, askeri eğitim performansı ve saray gezisi sonrası yaptık.

Daha sakin ama manzaranın en güzel olduğu rota olan Paldalmun Kapısı (Güney) yönünde, Paldalsan Dağına doğru olan yürüyüş rotası biraz yokuş içermesi ile zorlu.

Benim, yapabilen gezginler için önerim; Changnyongmun Kapısı‘nda Hwaseomun Kapısı yönüne doğru yürüyüş yapmanızdır.

Bu yürüyüş sonrasında Haeng Sarayı önünde saat 11:00’de olan askeri eğitim performansını yakalamanız ve sarayı gezmeniz güzel olur. Bu rota ile tüm önemli eserleri görmüş olacaksınızdır.

Artık size saat 11:00 Haeng Geçici Sarayı önünde izlediğimiz performansı anlatabilirim. Bu konuda önce benim ve gezi arkadaşım Ömer’in videolarından yaptığım kısa bir filmi paylaşayım.

Önce yakın dövüş, sonra mızraklar ve en sonda da kılıç kullanılarak gerçekleştirilen askeri gösteriyi gözümüzü kırpmadan izledik. Yaklaşık 30 dakika sürüyor. Gösteriyi önlerde ve iyi bir yerde izlemek için erkenden orada olmanız gerekiyor. Bu gösteriyi izlerken, çok güzel fotoğraflar çekebilirsiniz. Zamanın silahlarını kullanmakta ne kadar da ustalar!

Kore’de, Kral’ın başkent dışındaki şehirlerde konaklamak için kullandığı geçici saraylara “Haenggung” adı veriliyor. Suwon’da, Hwaseong Kalesinin geçici sarayının ismi de Hwaseong Haenggung. Joseon döneminde inşa edilen sayısız “haenggung” arasında, Hwaseong Haenggung, ölçeği ve işlevleri bakımından en iyisiydi ve etrafındaki sur kalesiyle birlikte siyasi ve askeri öneme sahipti.

“Yeni Yurt / Yeni Şehir Kapısı” anlamında “Sinpungnu” diye adlandırılan sarayın güzel kapısı, kralın bölgeye duyduğu bağlılığı simgeleyecek şekilde iddialı. Saray içinde resmi tören alanı ve saray dışından gelen yüksek rütbeli konukların konakladığı evler, kralın özel konutları ve davet salonları bulunuyor.

Saray gezisi sonrası, yukarıda bahsettiğim gibi önce sel kapısı kısımlarına yürüdük. Sonra da dere boyu aşağı yöne gittik. Haenggung-dong Mural Köyü içinden geçerek Hwaseomun Kapısı ‘ndan çıktık. Buradan da otobüse binerek diğer gezeceğimiz Namhansanseong Kalesi’ne doğru yola çıktık.

Biz öğle yemeğini Suwon’da yemedik. Ama ben size Suwon’da yemenizi tavsiye ederim. Suwon, bir tür soslu ızgara olan, galbisi ile meşhur (özellikle “wang galbi”-kaburga galbi). Suwon’da tavuk, özellikle bütün kızarmış tavuk (Tongdak) çeşidi de çok tercih ediliyor. Hatta Paldal-gu civarındaki caddenin ismi de “Tongdak (Tavuk) Caddesi”. Buradan gitmeden tavuk yemeyi ve hatta yiyeceğim yeri –Jinmi Chicken– bile seçmiştim. Gerçi Andong’da yediğimiz tavuğun üstüne bir tat olur muydu? Bilemeyeceğim!

Hwaseong Kalesi gezimiz ardından, günümüzde Güney Kore’nin egemenliğinin bir simgesi olarak görülen UNESCO Dünya Mirası listesindeki Namhansanseong Kalesini ziyaret edeceğiz. Kale, pazartesi günleri ziyarete kapalı. Bu kale haziran 2014’te UNESCO Dünya Mirası listesine alındı. Bizim Güney Kore’deki 4. UNESCO Dünya Kültür Mirası eseri ziyaretimiz, Namhansanseong Kalesi‘ne olacak. Yani biz bugün iki UNESCO eserini birden gezmiş oluyoruz. Ama önce öğle yemeği işini halletmeliyiz.

Öğle yemeğini kaleye yakın, salaş bir mekanda yedik. Gün gayet güzel geçiyor ve benim esas beklentim sararan yapraklar üzerimize düşerken Namhansanseong Kalesi’nin surlarında yürümek. Ama yaprakların o hale gelmesi için 10 gün daha gerekiyormuş.

Namhansanseong Kalesinin, özellikle doğa tutkunlarına sunabileceği çok şey var. Namhansanseong, muhteşem sonbahar yapraklarıyla yerli halk arasında özellikle popülermiş. Seul’e yakın, turist kalabalığından uzak ve en iyi sonbahar yapraklarını gözleyebileceğiniz destinasyonlardan biri tanesi burası.


Seul’ün yaklaşık 25 km güneydoğusunda bulunan Namhansanseong, Birleşik Silla döneminde 672 yılında Jujangseong Kalesi olarak inşa edilmiş ve daha sonra Joseon Hanedanlığı’ndan Kral Injo’nun hükümdarlığı sırasında, ulusal bir acil durum halinde Kral ve halkı için bir sığınak oluşturmak amacıyla 1626 yılında yeniden yapılandırılmış. Yani Namhansanseong, Joseon Hanedanlığı’nın acil durum başkenti olarak tasarlanmış. Savaş zamanlarında Hanyang’ın (Seul’un eski adı) saraylarının yerine hizmet vermek üzere inşa edilmiş.

Zamanında burası, kralın ofisi ve yaşam alanı, yerel yönetim salonu, Kraliyet Atalar Tapınağı, sunak, gölet, köşk ve arka bahçe’den oluşan, savunma kalesiyle çevrili, kendi kendine yeten bir saraydı.

Namhansanseong Kalesi’nin surları iyi korunmuş ve surların toplam uzunluğu 12,4 km. Bu kale iyi ve bakımlı yürüyüş parkurlarına da sahip. Süresi 1 saatten 3.5 saate kadar değişen 5 adet ana yürüyüş parkuru var. Bir de ormanın içine giren ara parkurlar var.

Biz bir grup arkadaş, bu parkurlardan bir tanesinde yürüyüş yapmayı daha Kore’ye gitmeden planlamıştık. Yaklaşık 60 dakika sürecek olan 3 km’lik ve 2 numaralı parkuru yürüyüş parkuru olarak tercih ettik. Alana girişte turizm ofisinde çok güzel haritalar bulabilir ve rotanızı seçerek, güzel bir ortamda yürüyebilirsiniz.

Benim bu rotada en sevdiğim kısım Batı Kapısından sonraki kısım oldu. Ah! Bir de yaprakların daha çok sarardığı zamana burada bu yürüyüşü yapabileydik ne kadar güzel olurdu.

Surlardan Seul’un ve Lotte World Tower’ın dev kulesinin karşıda gözüktüğü bir noktadan manzara çok güzeldi.

Bugünün diğer bir ziyaret yeri, 23 metrelik Maitreya Budha (Budist inanışına göre gelecekte dünyaya gelecek olan Budha) heykelinin bulunduğu Budist tapınak kompleksi Bongeunsa Tapınağı. Bongeunsa Tapınağı (Yüce Erdem Tapınağı (-sa eki Budist tapınak anlamındadır)), Silla Krallığı döneminde, 794 yılında inşa edilmiş. Tapınağın ilk kurulduğundaki ismi Gyeonseongsa imiş. Kelime olarak “Hakiki doğayı görme tapınağı” anlamına geliyor (Zen Budizminde aydınlanma kavramı).

Joseon Hanedanlığının bir döneminde Budizm devlet dini olmaktan çıkarılmış, yerine Konfüçyüsçülük (özellikle Neo-Konfüçyüsçülük) devlet ideolojisi haline getirilmiş. Ancak bazı krallar ve saray mensupları Budizm’i desteklemeye devam etmişler. Bu inancı devam ettiren bir kraliçe zamanında Gyeonseongsa Tapınağı restore edilmiş ve ismi Bongeunsa olarak değiştirilmiş.

Ad değişikliğinden sonra Bongeunsa Tapınağı, Budist faaliyetlerin merkezlerinden biri haline gelmiş. Joseon döneminde Budist rahiplerin resmi eğitim aldığı az sayıdaki tapınaktan birisi olmuş. Bongeunsa Tapınağı, tarih boyunca birçok değişim ve gelişim yaşamış. Özellikle 16. yüzyılda büyük bir restorasyon geçirmiştir ve bu restorasyon sırasında, tapınağın birçok yapısı yeniden inşa edilmiş ve yenilenmiş.

Günün son gezisi, Seul’ün en modern, yoğun ve en pahalı bölgelerinden birisi olan Gangnam’a olacak. Gangnam-gu, Han Nehri’nin güneyinde (“Gangnam” kelimesi kelime anlamıyla “nehir güneyi” demek) yer alan, lüks alışveriş mağazaları, Kore kahve zincirleri, tematik kafeler, üst sınıf restoranlar bulunduğu, eğlence sektörünün kalbinin attığı bir merkez. “Gangnam Style” (PSY, 2012) bu bölgenin modern, zengin ve şık yaşam tarzını şarkısı ile hicvederek anlatmış ve meşhur olmuştu.

Meydanda bulunan PSY’nin dünyaca ünlü K-pop şarkısı “Gangnam Style” anısına yapılan Gangnam Style heykeli önünde bir fotoğraf çektirdik. Bu yetmedi, aşağıdaki videoda olduğu gibi bir de Turkish Gangnam Style dansımızı ettik. Bu kadar gezmenin üstüne hala dans eder haldeyiz ya! Helal olsun bize…


Asya’nın en büyük alışveriş merkezlerinden biri olan Starfield Coex Mall bu semtte bulunuyor. BU merkez gerçekten de inanılmaz derecede büyük ve bu kadar yorgunluk üstüne içini gezmeye yeltenmedik bile. İçerisinde devasa bir akvaryum ve harika bir kütüphane var. Biz buraya sırf Starfield Library’i görmek için girdik.

2800 metrekare alan üzerine kurulu bu kütüphanede dijital ve yazılı olarak 70 binden fazla kitap bulunuyor. İnsanlar burayı sadece kitap okumak için değil aynı zamanda içindeki cafede buluşup oturmak için de kullanıyor. İçinizde birazcık olsun kitap sevgisi bulunuyorsa buradan çok zevk alacaksınız. İki kata yayılan ikonik raflar nedeniyle yürüyen merdivenle yukarı çıkarken çok dikkatli olmanız gerekiyor. Zira kitaplıkların kendine has güzelliği ve mekanın büyüleyici atmosferi dikkat dağıtabiliyor.

Yazarlarla buluşmalar, edebiyat tartışmaları, şiir dinletileri, konferanslar gibi çeşitli etkinlikler düzenli olarak gerçekleştiriliyor. Tüm bunlar Starfield Kütüphanesi’ni diğer kütüphanelerden ayırıyor ve artık bir gizli ipucu olmasa da kesinlikle Seul’ün en ikonik, mutlaka görülmesi gereken yerlerinden biri.

Otobüse binip bir grup otele giderken, biz Myeondong’da inip sokak lezzetleri ile karnımızı doyurmak istedik. Gecenin bu saatinde bile bu yazının fotoğraflarını seçerken, Seul’de bu sokak tezgahlarında yediğimiz ayaküstü yemeklerin lezzeti aklıma geldi.

Bugün iflah olmaz şekilde gezmeye devam ediyoruz. Seul’deki son gecemizde Cheonggyecheon (Çonggeçon diye okunuyor) Deresi’ne yapılan çevre düzenlemesini görmek ve biraz da orada yürümek istedik.

Bu dere, Seul’ün merkezinde, Gwanghwamun Meydanı ve Jongno bölgesine çok yakın bir yerde bulunuyor. Eskiden üzeri kapatılmış bir su yolu iken, 2000’li yıllarda büyük bir kentsel yenileme projesi kapsamında restore edilmiş ve bugünkü haline getirilmiş. Yaklaşık 11 km uzunluğunda ve yürüyüş yolları, köprüler, sanat enstalasyonları ve ışıklandırmalarıyla çok güzel bir şehir içi yürüyüş alanı. Akşamları da ışıklandırmaları ve ışık gösterileri ile ilginç bir yer oluyor.

Burada son noktadan çıkınca beni bir sürpriz bekliyordu; İki gecedir Gwanghwamun Meydanı‘nın gece görüntüsünü görmek istediğimi söyleyip duruyordum ama bana eşlik edecek gezgin bulamıyordum. Dere yatağından çıkınca kafamızı kaldırıp baktığımızda karşımızda Amiral Yu Sun sin Heykelini gördük.

Gece, ışıl ışıl meydanda heykeller ve sarayın kapısı nefis gözüküyordu. Doya doya seyrettik ve sonra yürüyerek otelimize geri döndük. Tüm gezi boyunca 121 km yol yürüdüğümü daha önce söylemiştim. Bunun 20 km’sini bugün yürümüşüm…

Ne yorucu ama ne güzel bir gündü be dostlar!

Gezekalın..

8.11.2025

Dr Ümit Kuru

Bir Ülke, İki Zaman: Güney Kore / Seul-2. Gün

Bugünkü programımız Gyeongbok Sarayı’nın (Gyeongbokgung) Gwanghwamun Kapısı’ndan saraya girip, sarayın avlusundaki nöbet değişimini izlemek ile başlayacak. Seul’un trafiği gerçekten berbat. Otel ile hedef arasındaki 1,5 kilometrelik yol için bile, otobüsle neredeyse yarım saat seyahat etmek zorunda kaldık. Yürüsek 20 dakika tutuyormuş.

Törenin başlamasına daha yarım saat var ve henüz sarayın geniş avlusunda pek kalabalık yok. Bir daha gündüz gözü ile Gwanghwamun Meydanı‘nı, dolayısıyla ünlü Amiral Yi Sun-sin‘in ve Büyük Kral Sejong‘un heykellerini ziyaret etme şansını bulamayacağız korkusuyla tören başlamadan önce meydanı hızlıca gezmeyi gruba teklif ettim. Böyle de yaptık. Neredeyse koşar adım sarayın kapısından, heykellerin bulunduğu meydana doğru yöneldik.

Kral Sejong, Kore halkı tarafından sadece bir hükümdar değil, halkının eğitimini, refahını ve kimliğini düşünen aydın bir lider olarak hatırlanıyor. En çok, Kore alfabesi Hangıl’ı oluşturmasıyla tanınıyor. Kore alfabesinin oluşması Kore’yi Çin’in etkisi altından çıkartmaya ve ulusal kimliğine kavuşmasına neden olan önemli bir olay. O dönemde okuryazarlık yalnızca soylular arasında yaygın. Çünkü resmi yazı dili Çince (Hança) ve öğrenmesi de çok zor.

Sejong, halkın kolayca okuyup yazabilmesi için “herkesin bir günde öğrenebileceği kadar kolay” bir yazı sistemi geliştirilmesini emretmiş. Hangıl’ın icadı, Kore halkını kültürel olarak özgürleştirmiş ve eğitimde eşitliği sağlamış. Hanedanlığın 4. Kralı Sejong döneminde güneş saati, su saati, yağmur ölçer gibi aletler de keşfedilmiş. Yani bu kralın dönemi, Joseon Hanedanlığının altın çağı kabul ediliyor.

Amiral Yi Sun-sin’in heykeli de bu meydanda bulunuyor. Bu arada belki gereksiz bir bilgi ama Korece isimler yazılırken soyadı başa yazılıyormuş. Ben ilk gördüğümde yanlış yazılmış diye düşündüm ama meğerse Korece’de Soyadı başa yazılır ve büyük harfle başlarmış. Sonra ad yazılır ve o da büyük harfle başlarmış. Ada eklenen diğer isim ise küçük harfle başlarmış. Yani amiralin adının son kısmı olan “sin” küçük harfle yazılmalı. Kore halkı için cesaretin, sadakatin ve vatanseverliğin sembolü haline gelen bu heykel 1968 yılında dikilmiş. Japon işgallerine (1592–1598, İmjin Savaşı) karşı ülkesini kahramanca savunan Amiral Yi Sun-sin’in anısını yaşatmak için dikilmiş.

Daha sonra nöbet değişimi törenini izlemek için Gyeongbok Sarayı Gwanghuwamun Kapısına doğru yürüdük. Avluya girince bir de ne görelim? Alan tıklım tıklım ve fotoğraf çekilebilecek tüm güzel alanlar kapılmış. Buraya biraz daha erken gelmemiz lazımmış. Şimdiki aklım olsa otelden 1.5 km uzaktaki Gwanghuwamun Meydanına kadar yürüyerek gidip, meydanı gezip, 20 dakika öncesinden saray avlusunda, önlerde yerimi kapardım. Tören sonrası saraydan çıkıp, Bukchon Hanok Köyü’ne yürüyerek gitmemiz gerekiyor.

Şimdi gelelim saray avlusunda gerçekleştirilen ve Joseon döneminde olduğu gibi, günümüzde de hala sürdürülen tören hakkındaki izlenimlerime.

Saray Nöbet değişimi Seul’de bulunan 5 Joseon dönemi sarayından sadece Gyeongbok ve Deoksu Saraylarında yapılıyor. Bunlar idari saray olarak kabul edilmişler. Changdeok Sarayı daha çok kralların özel yaşam alanı ve bu nedenle burada nöbet değişim töreni gerçekleştirilmiyor.

En büyük Joseon sarayı olan Gyeongbok Sarayı’nda nöbet değişim töreni, Gwanghwamun Kapısı önünde yapılıyor. Pazartesi hariç her gün sabah 10:00 ve öğleden sonra 14:00 saatlerinde bu tören gerçekleşiyor.

Muhafızlar, geleneksel Joseon dönemi kıyafetleriyle (renkli zırhlar, şapkalar, mızraklar) yürüyüş yapıyorlar. Geleneksel müzik enstrümanları eşliğinde bayraklar taşınıyor. Kraliyet muhafız komutanının emriyle nöbet değişimi gerçekleşiyor. Tören yaklaşık 20 dakika sürüyor. Mistik tarafı da olan gösteriyi izlemek, Seul’de bir turistin yapması gereken aktivitelerden. Tören Sonrasında muhafızlarla fotoğraf çekilmesi aşaması geliyor. Aşağıda bu tören sırasında benim ve Ömer Sökmenoğlu arkadaşımın çektiği videolardan yapılmış bir kolajı paylaşıyorum.

Gezi grubumdan arkadaşlarım bu yazının çeşitli aşamalarına katkıda bulunuyorlar. Yani Ümit Kuru’nun dostları, hep beraber bu geziyi yazıyorlar…

Grubumuzdan sevgili Ayşegül Başoğlu’nun bu törende çektiği fotoğrafları da aşağıda sizlerle paylaşıyorum.

Tören sonrası, restore edilmiş geleneksel Kore evlerini görebileceğimiz Bukchon Hanok Köyü‘nü ziyaret ettik. Bukchon Hanok Köyü, Seul’ün merkezinde yer alan ve geleneksel Kore mimarisi olan “hanok” evlerinin korunduğu tarihi bir mahalledir.

İsminin kaynağı, Gyeongbok Sarayının kuzeyinde yer alması (buk = kuzey demek).  Bu köy hem yerli halk ve hem de turistler için zamanın durduğu, geleneksel Kore kültürünün yaşadığı ve hissedildiği çok özel bir yer. Bu köyü veya saraydaki töreni izlerken ziyaretçilerin yaptığı bir aktiviteden daha bahsetmem lazım.

Buralar gezilirken turistlerin bir kısmı geleneksel Kore giysileri olan Hanbokları giyiyorlar. Bu kıyafetleri kiralayan dükkanlar var. Ortalama 20-25 dolar civarında kiralama parası ödemeniz halinde bu giysilerle ortamda gezebiliyorsunuz. Günlük programımız yoğun olunca bu aktiviteye gezimizin bugünü hiç girmedik.

Bukchon Mahallesinin geçmişi, Joseon Hanedanlığı dönemine (14.–15. yüzyıl) dayanıyor. Bukchon, Gyeongbok ve Changdeok sarayları arasında yer aldığı için, geçmişte soylular, devlet yetkilileri ve kraliyet ailesine yakın kişiler buralarda yaşamışlar.

Evler, doğayla uyumlu, avlulu, ahşap, kiremit çatılı geleneksel hanok stilinde inşa edilmiş.

Modernleşmeyle birlikte birçok hanok yıkılmış olsa da, Bukchon’daki evler koruma altına alınmış ve restore edilmiş. 900’den fazla korunmuş hanok evi varmış. Mahalleyi gezmeye başlarken, önce yokuş yukarıya doğru çıkılıyor. İkonik fotoğraf çekme noktası da mahallenin en tepe noktası. Buradan aşağıya doğru çekilen fotoğraflar çok güzel oluyor ama insan kalabalığından sokağı boş yakalamanız pek mümkün değil.


Hanok evleri ahşap, taş, kağıt (hanji), toprak gibi doğal malzemelerle yapılmış. Evlerde geleneksel yerden ısıtma sistemi (Ondol) var.

Evler mahremiyet ve doğayla uyumu sağlayacak şekilde avlulu ve duvarlı yapılılar.

Mahalle sakinleri, mahallelerine turistlerin bu kadar yoğun ilgi göstermelerinden şikayetçiler. Çoğu zaman ev sahipleri fotoğraf çekilmesinden hoşlanmadıklarını belli edebiliyorlar.

Bukchon Hanok Köyü gezimiz sonrasında günün diğer gezisini Insadong Caddesine yaptık. Seul’deki Insadong Caddesi, Güney Kore’nin en ünlü kültürel ve turistik noktalarından birisi. Joseon Hanedanı döneminde (1392–1897) burası resmi sanatçılar ve kaligrafikerlerin bölgesi olarak biliniyormuş. Bugün hala bu dükkanlardan oldukça fazla bulunuyor.

Japon sömürge döneminde birçok antika ve sanat eseri burada toplanmış. Cadde 2000’li yıllarda kültürel koruma altına alınarak restore edilmiş.

Insadong Caddesi Kaligrafi dükkanları, seramik ve porselen atölyeleri, Kore maskeleri, kağıt işleri (Hanji), geleneksel kıyafetler (Hanbok), antika satan galerilerle dolu. Biz bu caddede yemek yiyecek bir mekana girdik ve öğle yemeği işini orada hallettik.

Kore gezimde, nedense, bir tek bu caddeyi gezmek bana vakit kaybı geldi. Belki de Insadong’da doğru yerde ya da doğru zamanda değildik. Bu aktivite sonrasında N Seul Tower‘a gitmek üzere yola çıktık.

Namsan Tower olarak da bilinen ve Namsan Dağı, Jung-gu bölgesinde kurulu N Seul Kulesinin yüksekliği 236 metreyi buluyor. Namsan Dağı’nın, zirvesiyle birlikte deniz seviyesinden yüksekliğini de hesaba katarsak, kule yerden 480 metre yükseklikte bulunuyor diyebiliriz. Kulenin inşasına 1969’da başlanmış. Tamamlanması 1971 ve halka açılışı ise 1980 yılında olmuş. Mülkiyeti ve işletmesi özel bir Kore firmasında. Genelde sabah 10:00 – akşam 23:00 arası açıktır.

Kule işlevi dışında, aynı zamanda turistik, kültürel ve romantik bir cazibe merkezi. Özellikle gece aydınlatmalarıyla, Seul siluetinin ikonik bir parçası. Seul’ün panoramik manzarasını izlemek için de en popüler yer. 360 derece manzara sunan gözlem katları sayesinde, Seul’ün tüm yönlerini kuşbakışı olarak görebiliyorsunuz.

Kuleye teleferikle çıkmanızı ama mutlaka yürüyerek inmenizi tavsiye ederim.İnişi yeşillikler içinde ve her bölümde farklı Seul manzarası eşliğinde oluyor. Teleferik ile tepeye, yani kuleye çıkış yaklaşık 10 dakika kadar sürüyor. Teleferik yavaş yavaş yükselirken, altınızda küçülen Seul’un değişik manzaralarına hayran olacaksınız.

Teleferikten indikten sonra karşınıza kule, zamanında şehrin güvenlik durumunu dumanla etrafa duyurma amaçlı olarak kullanılan işaret bacaları (aşağıda fotoda gözüken tuğladan bacalar) ve “Aşk Kilitleri (Locks of Love)” denen platform çıkacak.

Binlerce kilidin bulunduğu teras aynı zamanda kulenin en çok selfie çekilen bölümüymüş. Gruptan arkadaşlardan “kale kilitlerini” oraya asanlar oldu.

Aşk kilidi takılmış bir çok yer gördüm ama bu kadar çok kilidin bir arada bulunduğu yeri ilk defa görüyorum. Bu alanda son fotoğrafları aldıktan sonra grup ikiye ayrıldı. Bir grubun başında ben olduğum halde, merdivenleri kullanarak aşağıya indik. Kalan diğer grup ise yine teleferikle aşağıya indiler.

Eğer yürüme ile ilgili bir sıkıntınız yoksa mutlaka yürüyerek aşağıya inmenizi tavsiye ederim. Çok sayıda ama yormayan merdiven ile aşağıya iniş, bizim gibi fotoğraf için çok durmayla bile, 30-45 dakika sürüyor. Aşağılara indikçe manzara değişiyor. Doğru yerlere seyir terasları yapmışlar. Aslında buralar, eski Seul’un sur duvarlarının bulunduğu yerler

Bir not daha ekleyerek konuyu kapatayım; İnişinizi tamamlayıp, merdivenleri bitirince karşınıza bir arkeolojik alan çıkacak. Burası Seul’un en eski şehir surlarının bulunduğu kazı alanı. Burayı da kısacık gezmeniz de sakınca yok. Teleferiğe bindiğiniz noktaya dönmek için ise ana yola indikten sonra sağa dönüp, aşağıya doğru biraz yürümeniz gerekiyor.

Gün batımı ve gece saatleri, kule manzarasını izlemek için en ideal zamanlar diye yazılıyor. Kule ışıklandırmasında sürdürülebilir enerji ve çevre dostu aydınlatma teknolojileri kullanmışlar. Gece yanan LED sistemi, hava kirliliği uyarılarını da gösterecek şekilde programlanmış ve rengi duruma göre değişiyor.

Bir sonraki gezi durağımız olan Jogyesa Tapınağı‘nın anlatımına geçmeden önce N Seul Kule gezimizle ilgili hazırladığım kısa videoyu izlemenizi öneririm. Size planlayacağınız gezinizde yardımcı olacaktır.

Kore gezimizde çok tapınak gezdik sayılır. Gezimizin Jeju Adası bölümüne kadar neredeyse her gün bir ya da bugün olduğu gibi bazen iki tapınak gezmişizdir. Hepsinin ayrı bir özelliği ve kendilerince güzellikleri vardı. Ama gezimizin 2. günü Seul’de gezdiğimiz Jogyesa Tapınağı, gezdiğimiz tapınaklar içinde en çok sevdiklerimizden oldu.

Bir de tapınak bahçesinde piknik yapan çocukların etkinliklerine denk geldik ki bu da olaya, bizim açımızdan, ayrı bir hava kattı.

Bu tapınak, Kore Budizminin Jogye Tarikatı‘nın ana tapınağı olarak kabul ediliyor. Jogye Tarikatı, Kore’deki Zen (Seon) Budizmi geleneğinin ana temsilcisi ve hem tarihi, hem de günümüzdeki konumu açısından Kore Budizminin en önemli kolu kabul ediliyor.

Çin’den gelen bu öğreti 7-8. yüzyıllarda Kore’de yayılmaya başlamış. 9. yüzyılda Zen Budizmi Kore’de iyice yerleşmiş. Bu gelenek içinde, Kore turumuzda bazılarını gezeceğimiz, “Nine Mountain Seon Schools (Dokuz Dağ Seon Okulu)” ortaya çıkmış. Tarihte, Goryeo ve Joseon dönemlerinde, Budizm devlet tarafından zaman zaman baskı altına alınmış.

20. yüzyılda, Japon sömürgesi sırasında Kore Budizmi büyük zarar gördü. Tarikatlar bastırıldı, tapınaklar dönüştürüldü. 1945’te Japon yönetiminin sona ermesiyle birlikte Jogye Tarikatı, geleneksel Kore Seon Budizmini yeniden canlandırmak amacıyla kuruldu. Yani Jogye Tarikatının tarihi kökleri çok eski olsa da, 1930’larda Japon sömürge döneminden kurtulduktan sonra yeniden organize olmuş. Güney Kore’de Budizm inancının en görünür yüzü bu tarikattır ve yaklaşık 10 milyon takipçisi olduğu tahmin ediliyor (Güney Kore nüfusunun yaklaşık %20’si).

Tarikatın felsefik temeli, zihinsel aydınlanma için temel uygulama olan meditasyon yapılmasıdır. Tarikat içinde Mahayana Sutraları (özdeyişleri) okunur ve tapınaklarda halka açık ayinler, atalara saygı seremonileri yapılır.

Seul’de bulunan ve bizim bugün gezeceğimiz Jogyesa Tapınağı tarikatın merkez tapınağı ve sembolik kalbidir.

Tapınak, bizim gezdiğimiz gün, çocuklar için mi bu kadar şirin hale büründürülmüştü? Yoksa hep mi böyledir? Bilemiyorum! Süslenmiş şirin Buda heykelleri, çiçeklerle kaplanmış yunus ve ördek maketleri ortamın ciddiyetini biraz bozuyor. Yere yaydıkları örtülerde oturup kumanya tarzı yemeklerini bakıcıları eşliğinde yiyen anaokulu çağında onlarca çocuk da ortama başka bir şirinlik veriyor.

Ana tapınak binasının ahşap işlerine bayıldım. Pencerelerdeki ahşap oymalar tam bir sanat eseriydi.

Bugünün en önemli gezi yerlerinden birisi de Jongmyo Tapınağı olacak. Türkçe’ye tapınak diye çeviriyoruz ama aslında burası bir mabed. Tam İngilizce adı da “Jongmyo Shrine”. Burası UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki önemli yerlerden. Kore’de ikinci günümüzde, ikinci UNESCO eserini ziyaret ediyoruz.

Jongmyo, günümüze kadar korunmuş en eski ve en otantik Konfüçyüs kraliyet mabedidir. Joseon Hanedanlığı’nın (1392-1910) atalarına adanmış olan mabet, 16. yüzyıldan beri mevcut haliyle varlığını sürdürmekte ve eski kraliyet ailesinin üyelerinin öğretilerini içeren tabletlere ev sahipliği yapmaktadır.

14. yüzyıldan beri Konfüçyüsçü bir geleneğe dayanan müzik, şarkı ve dansı bir araya getiren ritüel törenler (Jerye veya Jeryeak), burada hâlâ gerçekleştiriliyor. Jongmyo Tapınağı, Joseon Hanedanı döneminde ölen kralların ve kraliçelerin ruhlarının onurlandırılması ve anılması için yapılmış.

Jongmyo Mabedi rehberle gezmek zorunlu. Mekana, Kore’de çok önem verdikleri ve saygı duyulan bir yer olduğu, bize rehberlik eden bayan rehberin her halinden belliydi. Tapınağa giden yol üç bölümlü. Ortadaki yol yalnızca ruhlar için ve buradan kimsenin yürümesine izin verilmiyor. Diğer iki yol ise kral ve katılımcılar için.

Jongmyo Tapınağı’nın mimari özelliği sade ve simetrik olması ki bu da Konfüçyüsçü sadelik ve saygı anlayışını yansıtıyor. Ortamda çok ruhani bir atmosfer var. Çok sessiz ve huzurlu bir yer.

Jeongjeon (Ana Tapınak Binası) en önemli yapı. 19 bölmeden oluşuyor ve her biri bir kral ve kraliçesine adanmış. Uzunluğunun 100 metreyi aşması ile dünyada cephesi en uzun Konfüçyüsçü tapınak binası burası diye söyleniyor.

Yeongnyeongjeon (Ruhların Dinlendiği Yer), ana binaya ek olarak yapılan ikinci mabed yapısı. Yine burada da kral ve kraliçelerin ruh tabletleri bulunuyor.

Joseon krallarına adanmış yıllık atalara saygı töreni, Jongmyo Jerye, her yıl mayıs ayının ilk pazar günü bu tapınakta düzenleniyor. 600 yıldan uzun süredir kesintisiz yapılan ritüellerden birisi. UNESCO, bu töreni Somut Olmayan Kültürel Miras olarak da tanımıştır. Yukarıdaki bağlantıda bu törenin bir internetten bulduğum bir videosu var.

Daha sonra Dongdaemun Tasarım Plazaya (DDP) gitmek üzere otobüse doluştuk. Dongdaemun bölgesinin merkezinde yer alan DDP, tasarımla ilgili gösteriler, konferanslar, sergiler ve diğer etkinlik ve toplantılar için önemli bir mekan olarak hizmet veriyor.

Eskiden bu alanda bir stadyum bulunuyormuş. 1925 tarihli bu stadyum, 1988 yılında artık terk edilmiş. Bu alana ikonik ve modern tasarımlı bir bina yapılması fikrinden hareketle 2007 yılında stadyum yıkılmış. Binanın açılışı 2014 yılında yapılmış. Ancak bu stadyuma ait iki adet projektör binanın arkasında hala duruyor

Dünyaca ünlü mimar Zaha Hadid tarafından tasarlanan DDP, dünyanın en büyük alışılmadık mimari yapılarından. DDP beş salondan oluşuyor: Sanat salonu, müze, tasarım laboratuvarı, tasarım pazarı ve Dongdaemun Tarih ve Kültür Parkı.

Akşam yemeğimizi Ashley Queens adlı bir yerde, açık büfe olarak aldık. Çok güzel suşileri vardı. Tavsiye edebileceğim bir yer. Daha sonra da Myeongdong Caddesinden yürüyüşle otelimize döndük. Yazarken bile yoruldum. Bugün amma çok gezmişiz!

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

7.11.2025

Bir Ülke, İki Zaman: Güney Kore / Seul-1. Gün

Girişiydi, genel bilgileriydi derken Kore gezimizin gün ve gün anlatımına başlama zamanı geldi. Buyrun bakalım İstanbul Havaalanında grubun buluşmasından, Seul’e varış ve ilk gün gezilerimizin hikayesine!

Geziye 14 kişi ile başladık ve şükürler olsun ki 14 kişi sağsalim bitirebildik. Mutlu gittik ve çok mutlu döndük. Gezi organizasyonu, gezinin rehberliği ve yönetimi gayet güzeldi. Bu nedenle tur programımızı istediğimiz şekliyle organize eden tur firması sahibi Özgür Gülün‘e ve programı eksiksiz gerçekleştirip, bilgilerini bizlerle paylaşarak rehberliğimizi yapan Seden Edgü‘ye teşekkür etmemiz gerekiyor.

On saatlik uçuşumuza biraz gecikmeli olarak başladık. Asian Air koltuk araları biraz dar ama ikram kısmı fena değildi. Uçak içi eğlencelik bölüm ise, bence, Asian Air’de tam bir felaket. Seul Incheon Havaalanı’na varışımız da beklenenden 1 saat kadar geç oldu. Bu gecikme ince ince hesaplanmış ama biraz sıkışık olan programımızı, daha da sıkıştırdı. Bugün yol yorgunluğumuzda,işin bonusu olacak.

Yerel rehber Adela, bizi elinde Hoşgeldiniz “Ümit Kuru ve Dostları” tabelası ile karşıladı ve Kore içindeki seyahatimiz de böylece resmen başlamış oldu. Havaalanından, Seul’e kadar yaklaşık 1,5 saatlik bir yolumuz oldu ve ayağımızın tozu ile ilk gezi yerimiz olan Seul’deki Kore Ulusal Müzesini ziyarete gittik.

Yongsan semtindeki Ulusal Müze, Güney Kore’deki, Kore tarihi ve sanatının amiral gemisi müzesi ve sadece Kore’nin değil ama aynı zamanda Asya Kıtasının da en büyük müzelerinden bir tanesi. Müze çok büyük ve müzenin kurulu olduğu tepeden, karşıdaki N Seul Tower gözüküyor. Müze, pazartesileri hariç, her gün 10:00-18:00 arası açık. Kore gezisine buradan başlamak, gezilecek ülke hakkında bir fikir sahibi olmak için çok doğru bir tercihti. Aslında Kore’nin İmparatorluk Hanedanlığı, ilk müzeyi 1909 yılında saray içinde kurmuş. 1945 yılında kurulan ulusal müzenin çekirdeğini, bu ilk müzedeki eserler oluşturmuş. 2005 yılında da müze bugünkü yerine taşınmış.

Müzeyi yaklaşık 1 saat kadar gezebildik. Çünkü esas olarak Changdeokgung Sarayı ve Saklı Bahçesini ziyaret etmemiz ve oradan da Nanta Show’un saat 17:00 deki gösterisine yetişmemiz gerekiyor. Bu güzel müzeyi koştura koştura gezmek zorunda kaldık.

Kore Ulusal Müzesinde altı kalıcı sergi bölümünde 12.000’den fazla eser sürekli olarak sergileniyormuş. Müzede Düşünen Bodhisattva, Goryeo Seladon Ajurlu Brülör, Gyeongcheonsa Tapınak Alanı’ndan On Katlı Pagoda ve Silla’dan Altın Taç gibi Kore’nin önemli tarihi ve ulusal hazineleri bulunuyor.

Ben özellikle Üç Krallık Dönemi arkeolojik eserlerinin yer aldığı bölüme, 1. kata vakit ayırdım. Gyeongju’daki Silla Krallığı’ndan kalma göz alıcı altın taç da bu müze sergileniyordu ama ziyaretimizde müzedeki yerinde olmadığından onu göremedik.

2. kattaki hat ve resim salonlarının bazıları da geçici olarak kapalıydı. 3. kat ise Buda Heykellerinin bulunduğu kat ve bu kata ait tek kare bile fotoğraf çekmeye vaktim olmadı. Düşünceli Budha Heykelini bile koşturmaktan atlamışım. Kore Ulusal Müzesi’nin birinci katında yer alan ve yanda fotoğrafını gördüğünüz 10 katlı Gyeongcheonsa Pagodası’nı fotoğraflayarak müze gezisini tamamladık. Müzenin resmi web adresi www.museum.go.kr/MUSEUM/main/index.do. Buradan müzenin durumunu önceden takip edebilir ve son durum hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Ben bu kısmı önceden neden yapmadım, anlamadım.

Müzenin hızlıca gezilmesi sonrasında Changdeokgung Sarayı‘na doğru yola çıktık. Seul’de hem tarihi hem de kültürel açıdan önemli olan 5 tane kraliyet sarayı bulunuyor. Bu saraylar, Joseon Hanedanı döneminden kalma ve ziyarete açık. Seul’deki kraliyet saraylarının isimleri sırası ile şunlar; Gyeongbokgung, Changdeokgung, Changgyeonggung, Deoksugung, Gyeonghuigung. Biz bu saraylardan Changdeokgung’u ilk gün gezeceğiz. Gyeongbokgung‘da 2. gün nöbet değişimini izleyeceğiz. Otelimize gelip giderken ise Deoksugung‘un kapısının önünden geçip, duracağız. Tarih boyunca en az dört farklı dönemde (Baekje Krallığı, Joseon Hanedanı, Kore İmparatorluğu ve modern Güney Kore) başkentlik yapmış olan Seul’e saraylar şehri demek yakışır.

Korece “Gung”, Türkçe’de “Saray” anlamına geliyor. Gyeongbokgung, Joseon Hanedanlığının en eski, en büyük ve ana sarayıdır. Türkçe “Fazileti Parlayan Saray” anlamına gelen Changdeokgung, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesinde olan bir eser ve burayı gezerek, aslında Kore’deki ilk UNESCO Listesi eserini de ziyaret etmiş olacağız. Kore ziyaretimiz boyunca 12 tane UNESCO Listesi eserini gezeceğiz. Kore’de toplamda 17 tane UNESCO Kültür ve Doğa Mirası Listesi eseri bulunuyor.

Changdeokgung, Seul’deki en büyük saray olmasa da, hem yerlileri hem de yabancıları büyüleyen sade güzelliğiyle ve “Gizli Bahçesi (Secret Garden)” ile ünlü. Saray pazartesileri hariç her gün 09:00-18:30 saatleri arasında gezilebiliyor. Eğer ulusal kıyafetler (Hanbok) içinde sarayı gezerseniz, giriş ücreti ödemezsiniz. Aşağıda bu sarayın gezilecek yerlerinin bir listesi mevcut.

  1. Donhwamun Kapısı …………………….9. Nakseonjae Salonu…………..17. Gwallamjeong Köşkü
  2. Geumcheongyo Köprü……………..10. Yeonghwadang Köşkü……..18. Ongnyucheon Deresi
  3. Injeongmun Kapısı…………………….11. Buyongjeong Köşkü……….. 19. Yeni Seonwonjeon Tapınağı
  4. Injeongjeon Salonu ………………….12. Buyongji Göleti………………………..
  5. Seonjeongjeon Salonu ……………13. Juhamnu Köşkü……………………….
  6. Huijeongdang Salonu………………14. Aeryeonji Göleti………………………
  7. Daejojeon Salonu……………………..15. Yeongyeongdang Salonu………
  8. Seongjeonggak Salonu…………..16. Seonhyangjae Salonu…………….

İlk olarak Joseon Kralı Taejong, 1412 yılında burayı ikinci saray olarak inşa ettirmiş. Saray 1592’de Hideyoshi istilası sırasında Japon birlikleri tarafından yakılıp, yıkılmış. 19 yıl sonra, Joseon Hanedanlığı’nın 15. Kralı, sarayı yeniden inşa ettirmiş ve burası daha sonra kraliyet ikametgahı ve hükümet merkezi olarak hizmet vermiş.

1907’den itibaren Kore’nin son İmparatoru, soldaki fotoğraftaki Kral Sunjong, 1910’daki istifasından sonra bile, 1926’daki ölümüne kadar Changdeokgung’da ikamet etmiş. Nitekim kraliyet ailesinin son üyeleri 1989’a kadar burada yaşamışlar.

Sarayda mimari olarak Joseon dönemine özgü, doğayla uyumlu mimari tarzı benimsenmiş. Binalar, topografyaya göre asimetrik şekilde inşa edilmiş. Saray bu özelliğiyle Gyeongbokgung’dan ayrılıyor. Orada saray yerleşimi Çin etkisindeki Konfüçyüsçü düzen anlayışına uygun olarak simetrik bir eksen üzerine kurulmuş. Ana eksen üzerinde kralın resmi görevlerini yürüttüğü yapılar sıralanıyor. Gyeongbokgung’da mimari yapılar ana kapı Gwanghwamun’dan başlayarak kuzeye doğru sıralanan bir eksen üzerine, güney-kuzey doğrultusunda yerleştirilmiş (Bu düzen, doğu felsefesinde “doğal düzen”i simgeliyor).

Kore geleneksel saray mimarisinde yapılar taş temeller üzerine inşa edilmiş ahşap strüktürlerden oluşuyor. Eğimli, zarif çatı hatları ve renkli süslemelerle dikkat çekiyor. Zamanında tek bir çivi bile çakmadan, ahşabı anahtar ve kilit sistemi ile geçmeli şekilde inşa etmişler. Binaların ısıtılması “Ondol” denen bir sistemle alttan ısıtma şeklinde oluyor. Yani yerden ısıtma sistemi tarihte ilk olarak Korelilerin icadı ve arkeolojik bulgular, ondol benzeri ısıtma sistemlerinin Kore Yarımadası’nın kuzey bölgelerinde —özellikle günümüz Kuzey Kore’sindeki yerleşimlerde— MÖ 1000 civarında kullanıldığını gösteriyormuş. Mutfak ocağından çıkan duman, taş kanalların altından geçerek taş zemini ısıtıyor. Isı, mutfaktaki ocaktan (agungi) çıkan dumanla üretiliyor ve yer altındaki kanallardan geçerek dışarı atılıyor. Bu arada zemin ısınıyor. Atasözlerini seven bir arkadaşımın sözleri ile Ondol için Koreliler şöyle derlermiş; “Sıcak Taş Sıcak Kalptir”.

Zeminin ısıtılması,kültürel olarak yere oturma ve yer yatağında yatma geleneğini doğurmuş. Yukarıda size hem geleneksel olarak Kore ondol sistemi ve hem de geçme ahşap yapı kuran bir ustanın videosunu paylaşıyorum. Bu usta küçük bir evin, sadece küçük bir odasını geleneksel yöntemlerle yapıyor. Bunu bir de sarayın dev ahşap kapı ve yapıları için düşünürseniz, geçmişte nasıl bir ustalık ve iş gücü uygulandığını anlayabilir ve zamanın ustalarını takdir edebilirsiniz.

Sarayın en ilgi çekici ana bölümleri; Sarayın ana giriş kapısı ve 1412’de inşa edilmiş olan Donhwamun Kapısı. Bu kapı, Kore’deki en eski ahşap saray kapılarından birisi. Kapıdan girince 1411 yılında inşa edilmiş Geumcheongyo Köprüsü üzerinden geçiyorsunuz. Bu, Seul’de günümüze ulaşan en eski taş köprülerden biridir.

Changdeokgung üç alandan oluşur: İdari bölüm, yaşam alanları ve gizli bahçe. Injeongmun Kapısı’dan, resmi törenlerin ve taç giyme merasimlerinin yapıldığı ana bina olan Injeongjeon (Taht Salonu)’a giriliyor. Bu kapı ilk olarak 1418 yılında inşa edilmiş. Mevcut kapının ise Injeongjeon’un yeniden inşa edildiği 1745 yılında inşa edildiği varsayılmakta.

Pyeonjeon, Joseon Hanedanı döneminde kralın günlük işleriyle ilgilendiği, resmi olmayan toplantılarını yaptığı küçük salon veya ofis anlamına geliyor. Kralın günlük işlerini yürüttüğü çalışma binası ise Seonjeongjeon diye adlandırılıyor. ‘Seonjeong’, ‘siyaseti ve eğitimi yaygınlaştırmak’ anlamına gelir ve Seonjeongjeon, kralın resmi ofisidir (Pyeonjeon).

Kral ve tebaası Seonjeongjeon’da devlet işlerini tartışırken, kralın solunda ve sağında oturan tarihçiler, Sacho adı verilen toplantının içeriğini kaydederlermiş.

Sarayın merkezinde “Huijeongdang” adlı kral konutu ve hemen arkasında, “Daejojeon” adlı bir kraliçe konutu bulunuyor. Genellikle saraydaki her binanın çatısında bir çıkıntı bulunur, ancak Daejojeon’da bu çıkıntı yoktur. Bu, Daejojeon’un nerede olduğunu gösteriyor. Bu Korece isimleri akılda tutmak mümkün olmayacaktır ama en azından yazımın bir bölümünde kayıtlı şekide kalsın istedim. Sonuçta bu yapıları gezdik mi? Evet, gezdik ve fotoğrafladık!

Daha sonra sarayın “Gizli Bahçe” denen bölümünü gezdik. Bu bölüm saraydan ayrı olarak ve ayrı bir ücretlendirme ile geziliyor. Gruplar için randevu ile gezme yapılıyor. Gezecek grubun başına mutlaka bir saray rehberi veriliyor ve gezi o şekilde tamamlanıyor.

Bahçe gerçekten çok güzeldi. Nanta Show saatine yetişmenin verdiği sıkıntı ile bu kısmı da daha hızlı gezmek zorunda kaldık. Aslında reberli gezi yaklaşık 1 saat sürüyor, biz yarım saate sığdırmaya çalıştık. Yine de hızlıca tüm bölümleri gezebildik.

Gizli bahçede belirli dönemlerde yapılmış göletler, pavyonlar mevcut. Ortam gerçekten çok güzel ve bu güzel saraya kadar gelmişken, gizli bahçeyi gezmeyi de asla ihmal etmeyin derim.

Saray ve gizli bahçe gezilerimizden sonra Myeong-Dong Caddesi‘nde bulunan Nanta Tiyatrosu‘na gitmek için yola koyulduk. Myeong-Dong, “Parlak mağara” anlamına geliyor. Burası, Seul’un ana alışveriş, geçit töreni ve turizm bölgelerinden biri olup çoğunlukla ticari bir alan olarak kullanılıyor. 2011, 2012 ve 2013 yıllarında bu cadde dünyanın en pahalı dokuzuncu alışveriş caddesi olarak listelenmiş. Bölge katedrali, Nanta Tiyatrosu ve bir de sokak lezzetleri ile ünlüdür.

Yorgunluktan artık iyice düşmemize rağmen, Myeong-Dong Caddesinde kısa bir yürüyüş sonrası Nanta Tiyatrosundaki şova yetişebildik. Nanta Show, Song Seung-Whan tarafından yaratılan ve geleneksel “samul nori” ritmini içeren sözsüz bir komedi gösterisi. Adından da anlaşılacağı gibi samul nori, dört geleneksel Kore müzik aletiyle icra edilir: Küçük bir gong (kkwaenggwari), daha büyük bir gong (jing) , kum saati şeklinde bir davul (janggu) ve buk adı verilen bir fıçı davul ile icra ediliyor.

Seul’deyseniz, Nanta Shovu mutlaka seyretmelisiniz. Tam adıyla Cookin’ NANTA, Seul’de uzun yıllardır sahnelenen, müzik, dans ve mizahı birleştiren dünyaca ünlü bir sahne gösterisi. Söz olmamasına rağmen, sanatçıların mimikleri, akrobatik hareketleri, performansları muhteşemdi.

Gösteri, bir restoran mutfağında çalışan dört şefin hikâyesini anlatıyor. Gösteri, patronun mutfağa gelip şeflere “Bu akşam saat altıya kadar büyük bir düğün yemeği hazırlayacaksınız!”demesi ile başlıyor. Ama hazırlık için çok az zaman kalmıştır ve mutfak tam bir kaos içindedir. Gösteri boyunca şefler sebze doğrarken, tencerelere vururken, tabakları dizerken ritim tutar, mutfaktaki her eşyayı (bıçak, kepçe, tava, şişe, tahta kaşık) birer müzik aleti gibi kullanırlar. Komik aksilikler yaşanır ve aralarında küçük yarışmalar yaparlar. Zamanla mutfakta çalışmak onlar için kaostan, eğlenceye dönüşür.

Yaklaşık 1,5 saat süren bir performans izliyorsunuz. Pazartesi Cuma: 17:00 ve 20:00 saatleri arasında günde iki kez, cumartesi günleri saat 14:00, 17:00 ve 20:00 olmak üzere 3 kez ve pazar günleri 14:00 ve 17:00 arasında olmak üzere günde iki kez gösteri var. Bu şovun bir diğer benzeri de Jeju Adası’nda sergileniyor. Seul’de gidemezseniz ve belki yolunuz düşerse orada da seyredebilirsiniz.

Gösteri sonrasında, Myeong-Dong Caddesinde sokak aralarında tezgahlarını açmış sokak lezzetcileri arasından geçtik. Artık sınırlarımızın sonlarındayız. Daha önce randevusu alınan ve aynı cadde üzerindeki tipik bir barbekü restoranına grupça girdik. Kore barbeküsü, soju-bira ikilisi ve Kore mezeleri ile ilk buluşmamızı burada gerçekleştirdik. Herşey tek kelime ile nefisti.

Sonrasında otelimize yerleştik. Grubun diğer üyelerini bilmem ama biz neredeyse bavul açmadan yatağa düşmüşüz. Bir süre sonra ve gecenin ters bir vakti, maalesef Türkiye saatine kurulu biyoritmimizle, Seul’de kargalar bile uyanmadan, dikildik ayağa. Yeniden uyumalar ve uyanmalarla sabahı zor ettik. Tabii ki sonunda uyuya kalmışız. Gezi hayatımızda ilk defa yeni günün gezisinin başlamasına 15 dakika kala uyandık. Kahvaltı edemeden, yeni bir gezi gününe merhaba dedik..

Gezekalın..

5.11.2025

Dr Ümit Kuru

Bir Ülke, İki Zaman: Güney Kore

GEZI YAZISINA GİRİŞ

Gezi sonrası ilk yazıya başlamak hep zor olmuştur; Hangi başlığı seçmeliyim ki, herkesin ilgisini çeksin?”, “Gezilen ülkeyi veya şehri en iyi anlatmanın yolu nedir?”, “Yüzlerce fotoğraf arasından hangilerini seçeyim ki, o fotoğraflar okuyucularda gezme arzusu uyandırsın?”

Bu sorular bazen daha da uzuyor ve yazı dizisinin başlangıcını yapabilmem hayli zamanımı alıyor. Konuyu gün ve gün işlerken bu kadar zorluk yaşamıyorum. 18 Ekim-31 Ekim 2025 tarihleri arasında gezisini yapıp döndüğümüz Güney Kore yazısının başlangıcında da bu sorunu yaşıyorum. Şükürler olsun ki sonunda yukarıdaki başlığı uygun görüp, yazıma giriş bölümüne başlayabildim. Neden bu başlığı seçtiğime, eminim sizler de yazıyı okuduktan sonra hak vereceksiniz.

GÜNEY KORE GERÇEĞİ

Günümüz modern dünyasında bir Güney Kore gerçeğinin var olduğu hakkında, herhalde hiçbirimizin itirazı yoktur. Samsung, LG, Kia, Hyundai gibi global büyük Kore firmaları, K-Drama ve K-Pop gibi eğlence piyasasını etkileyen Kore yapımları tüm dünyaca biliniyor, kullanılıyor ve izlenip, dinleniyor. Özellikle Seul ve Busan gibi büyük şehirlerin neon ışıkları ve gökdelenleri, akıllı şehir uygulamaları, çok gelişmiş bilişim alt yapıları bu ülkenin günümüzdeki modern yüzünü temsil ediyorlar.

Seul’de bulunan Namsan Dağı’nın tepesine kurulu 236 metrelik Seul Televizyon Kulesi (N-Seoul Tower), 555 metre yükseklikte, 123 katlı ve dünyanın altıncı en yüksek binası Lotte World Tower, Busan şehrinde Songdo Plajında, deniz üzerinden 1,6 km boyunca yol alan Songdo Teleferik Hattı Güney Kore’nin modern yüzünün vücut bulmuş halleri olarak ortaya çıkıyorlar.

BİR ÜLKE, İKİ ZAMAN

Güney Kore’yi gezerken dikkatinizi çekecek bir başka gerçeklik, modernite ve zengin ekonominin yarattığı güç ve zenginlik simgeleri dev yapılar yanında Kore’nin geçmişi ve geleneklerinin de birikte yaşatıldığıdır.

Seul’de bulunan kraliyet saraylarında, hala eski kıyafetler içinde ve günde iki defa Joseon Hanedanlığı dönemindeki haliyle nöbet değişim törenleri yapılıyor. O dönemin giysileri içinde, ellerinde kılıçları ve mızraklarıyla askerler, bando takımı eşliğinde yürüyüşlerini yaparak tören alanına geliyorlar. Sarayın görkemli kapısının ardındaki avluda eski nöbetçileri yenileri ile değiştiriyorlar. Bu ana şahitlik ederken gökdelenlerin arasından başka bir zamana geçiş yaptığınızı hissediyorsunuz.

Canlı renkleri ve sade çizgileri ile karakterize geleneksel Kore kıyafetleri olan hanbokları giymiş çok sayıda koreli insanı sarayları, korunmuş eski Kore evlerinin bulunduğu Bukchon Hanok Köyü gibi mahalleleri veya Andong-Hahoe Halk Köyü‘nü gezerken göreceksiniz. Zaten yerli-yabancı tüm turistlerden bu kıyafetleri giyenler de saray ve müzeleri ücret ödemeden gezebiliyorlar. Yani gelecek içinde geçmişi yaşamak ve yaşatmak, Kore’de bilinçli bir tercih.

Seul ve Jeju Adasında her gösterileri yıllardır kapalı gişe oynanan K-Drama ile K-Pop karışımı Nanta Show adlı bir tiyatro var. Bu gösteride kepçe, bıçak ve kaşık gibi sıradan mutfak aletleri ve çöp bidonlarıyla, Kore geleneksel samul nori ritmini içeren sözsüz bir performans icra ediliyor. Yani 1997 yılında ilk olarak sahneye konan modern sanat gösterisi içine yedirilmiş, geleneksel Kore müzik ritmine şahitlik edebiliyorsunuz.

Seul’de Myendong Caddesi‘nde Nanta Show Tiyatrosunun da içinde bulunduğu sokağa adımınızı atar atmaz sizleri sokak lezzetlerini tatmanız için davet eden yiyecek satıcılarının tezgahları karşılıyor. Bu davetlerden herhangi birine rahatça ve güven içinde katılmanızı tavsiye ederim. Tezgahların,ışıl ışıl olduğunu, sunulan lezzetlerin geleneksel Kore mutfağı olduğunu göreceksiniz.

İŞİN ÖZÜ

Yukarıda yazdıklarımdan anlayacağınız bu güzel ülkeyi gezerken, hem günümümüzün en modern ve ileri teknolojisi ile gündelik yaşama ve hem de kıyafetleri, müziği ve yiyecekleri ile geçmişin gelenek ve göreneklerine şahitlik ediyorsunuz. Yani Kore’deyken, iki zamanı bir arada yaşayabileceğiniz bir ülkede olduğunuz hissini yaşıyorsunuz.

Bunun en ironik ifadesini, Seul’ün idari ve tarihi merkezlerinden biri olan Gwanghwamun Meydanı‘da fotoğrafladığımı düşünüyorum. Yukarıdaki fotoğrafımda Kore’yi Japonlara karşı başarıyla savunan büyük denizci ve komutan Amiral Yi Sun-sin’in heykelini görüyorsunuz. Kore tarihinin bu büyük komutanı, sanki karşı gökdelende dev ekranda geçen reklamları izliyor. Tesadüfen çektiğim bu karede büyük komutan bir kozmetik ürünün reklamını seyrediyordu. Bu fotoğraf geçmişin, geleceğin içine dahil edilmesinin fotoğrafı değil midir sizce?

Kozmetik demişken Kore’nin bir kozmetik cenneti olduğunu yazmama gerek yoktur sanırım. Çoğunlukla gezgin, azıcık alışveriş ruhuna sahip bir grubuz. Ama bizim gruptan bile, satın aldıkları kozmetik ve ilaçlar için boş bavulla gelip dolduranlar ya da yeni bavul alanlar oldu. Kore yemekleri ise tamamen farklı bir yazıyı gerektiriyor.

KORE’NİN SİZE SUNACAĞI ÇOK ŞEY VAR

Kore’nin sizlere sunabileceği çok şeyi var ve bu sunumlarını da en doğru ve çarpıcı şekilde yapıyorlar. Ziyaret ettiğiniz yerde bir performans varsa kaçırmamanızı ya da programınızda yoksa bile var olanı izleme şansını yaratmanızı öneririm.

Daha önce sarayların önündeki nöbet değişim törenlerinden bahsetmiştim. Seul’e yakın sayılacak Suwon şehrine gidince Hwaseong Sarayı önünde belirli saatlerde sunulan Dövüş Sanatı gösterisini izlemeyi kaçırmayın ve kalenin surlarında yürüyüşünüzü mutlaka yapın.

Sabah gezdiğiniz tarihi yerleri, bir de geceleri ışıklandırılmış hali ile gezmeye çalışın. Seul’de Gyeongbokgung Sarayı Gwanghwamun Kapısı‘nın, Gyeongju‘da Woljeongyo Köprüsü‘nün ve Donggung Sarayı’nın gece ışıklandırılmış halini görmek için çaba gösterin. Gece ışıklandırmalar her zaman çok güzel oluyor.

Kore çok güvenli bir ülke. Gece yalnız bile olsanız, korkmanızı gerektirecek bir durum olmuyor. Son derece yardımsever ve saygılı insanlar.

Gyeongju’da Woljeongyo Köprüsü’nün aşağıdaki gündüz ve gece ışıklandırma ile çektiğim fotoğrafıları anlatmak istediğimin belgeleridir.

Kore müzeciliğin en iyi yapıldığı ülkelerden bir tanesi. Seul’deki ve Gyeongju Ulusal Müzeler başta olmak üzere, müzeleri ziyaret etmeyi sakın ihmal etmeyin.

KORE’DE TAPINAKLARIN HEPSİNİ AYNI OLARAK GÖRMEYİN

Kore hem Budizm’e ait tapınaklar ve hem de Konfüçyüs inanış biçimine uygun akademiler bakımından önemli bir ülke. Tapınaklar bilinçli olarak doğanın içinde, çoğunlukla suyun yanında huzur dolu bir ortamda seçilip, inşa edilmişler. Bunlardan önemli olanlarından bazılarını gezmeniz yerinde olur.

Tapınakların hepsi aynı olur” diyerek bir tanesini, özellikle en yakınınızdaki gezip, bırakmayın. Tarikatların tapınakları, dağ tapınaklarının özellikleri farklı olabiliyor. Kimisi kurulduğu yerin cennet gibi bir ortam olması açısından, kimisi en eski ahşap yapıda olması bakımından, kimisi de tek parça kayaya oyulması yönünden farklı tapınaklar.

Gezimizde tapınak konaklaması da yaparak, Budist inanış biçiminde inananların, bir gecelik de olsa, yaşamlarına şahitlik ettik.

KORE’NİN DOĞAL GÜZELLİKLERİ

Kore’nin sizlere sunacakları arasında müthiş doğal güzellikleri de olacaktır. Ülkemizde alışık olmadığımız doğaya saygının en güzel örneklerini görmek için bile Kore’ye gidilebilir.

Ulsan şehrinde Ahopsan Bambu Ormanı, Daewangam Parkı ve Jeju Adası‘nda Seonsan Peak ve Hallim Park yürüyüşlerimiz çok güzellerdi. Sizlere de mutlaka bu deneyimleri yaşamanızı tavsiye ederim.

GÜNEY KORE BİR GEZGİNİN MUTLAKA GÖRMESİ GEREKEN BİR ÜLKE

Yazımın bu bölümüne son vermeden önce, 14 kişilik bir grup olarak, Güney Kore’ye çok güzel bir gezi yaptığımızı rahatlıkla söyleyebilirim. Farklı zamanların, geçmişle geleceğin, bilinçli bir tercihle bu ülkede yaşatıldığını bilmenizi isterim. Programı kendimiz belirledik ve standart tur programlarına göre benzersiz olduğunu iddia edebilirim. Sakın ola Japonya-Kore ortak programları ile yetinmeyin; Hem Kore’ye ve hem de Japonya’ya yazık edersiniz.

Artık hangi firma ile gittiğimizi bloğumdaki yazılarda belirtmiyorum ama doğrudan mesajla soran olursa yönlendirebilirim. Genelde hizmetten ve rehberlikten memnun kaldığımızı söyleyebilirim.

Evet sevgili sanal gezginler ve potansiyel Güney Kore yolcuları! Buyrun bakalım Gezekalın’ın yeni macerasını dinlemeye ve izlemeye..

Gezekalın

03.11.2025

Dr Ümit Kuru