• Arşivler

  • Diğer 531 aboneye katılın
  • Mart 2013 den beri

    • 378.029 ziyaretçi
  • Aralık 2025
    P S Ç P C C P
    1234567
    891011121314
    15161718192021
    22232425262728
    293031  

Arap Yarımadası’nın Ötesinde Bir Ülke: UMMAN-Muscat(2)

Maskat gezimizin ikinci gününü sabahın erken saatlerinde başlattık. Bunun nedeni Sultan Kabus Ulu Camisini (Sultan Qaboos Grand Mosque), saat 12:00’de şnorkelle dalış yapacağımız Bandar Khayran gezisi öncesi bitirebilmekti. Zaten saat 11:00’den sonra Sultan Kabus Ulu Camisi geziye kapatılıp, sadece ibadete açık hale geliyor. Buraya ziyaret ücretsiz.

Sultan Kabus Camisi aslında yeni bir cami ve 1995 yılında yapımına başlanılıp, 2000 yılında ibadete açılmış. Açılış Sultan Kabus’un saltanatının 30. yılına denk getirilmiş. Umman diğer Arap Yarımadası ülkelerinden ayrılan ve konunun başlığını seçmeme neden olan kendine has monarşisi ve Sultan Kabus gibi ilginç lideri olan bir ülke. Sultan Kabus, ölmeden önce yapılmış ve dünyanın en zengin hanedanları sıralamasını gösteren listeye göre 10. sırada olan zengin bir sultan. Bu sultan ülkedeki çoğu alt yapı yatırımlarını ve cami gibi kamu binalarını kendi parası ile yaptırması ile biliniyor. “Zaten ülkenin tüm gelir paraları kendi kasasına akıyordu. Azıcığını vermiş de ne olmuş yani?” diyeniniz olabilir ama Sultan veya kral olup ta zenginliği sadece kendine saklayan örnekler çok değil mi? Sonuçta monarşik bir düzenden bahsediyoruz. Sultan Kabus babası ve diğer ataları gibi “Tüm paramı mezara götüreceğim! Kim karışır?” ya da Devletin yolundan bana ne? Kıyıdan Hacer Dağları eteklerine kadar iyi yol olsa yeter.. Dağdan sonrası beni ırgalamaz arkadaş!” diyebilirdi. Ama dememiş ve iyi de yapmış. İşte bu muazzam cami de, ülkenin hemen her şehrinde kendi adı ile yaptırdığı diğer camiler gibi, kendi parası ile yaptırdığı kamusal binalardan bir tanesi.

1991 yılında Sultan Kabus, annesi adına bir Cami yaptırmak ister ve bunun için birçok mimarın katıldığı bir proje yarışması düzenlenir. Londra’da yaşayan fakat Ummanlı bir mimar yarışmayı kazanır, caminin yapımına başlanır. Sultan, 2020 yılında vefat ettiğinde de cenaze namazı bu Camide kılınmış.

Caminin İslam’ın 5 şartını simgeleyen 5 adet minaresi var ve ana minare diğerlerinden daha da büyük (90 metre). 416.000 m2‘lik bir alana yerleştirilmiş camide, avlu da göz önüne alınırsa; 20.000 kişi aynı anda ibadet edebiliyormuş. Caminin etrafında oluşturulan bahçe ve koridorlar, ona çok ayrı bir güzellik katıyor. Zeminde kullanılan mermerler İtalya’dan getirilmiş.

Ben çok az caminin içinden ve/veya dışından etkilenmişimdir. Bunların çoğu da Mimar Sinan Camileri olmuştur. Yeni camileri ne kadar büyük olurlarsa olsunlar kişiliksiz ve duygusuz, insanı ulu yaradan için ibadet edilen yerler imajından uzak görmüşümdür. Ama Maskat’taki Sultan Kabus Ulu Camisi insanı hem dışından ve hem de içinden çok etkiliyor. Hele bir de uzaktan şahit olduğumuz gece ışıklandırması var ki değmeyin gitsin.

Caminin 6500 kişinin aynı anda ibadet edebildiği ana mabet bölümünde var olan 8 ton ağırlığındaki büyük avize insanı hayretler içinde bırakıyor. Avize Avusturya’dan getirilmiş Savarovski taşlardan yapılmış ve avizede 1122 ampul kullanılmış. Esas hayrete düşüren ise avizenin içinde 7-8 kişinin yürüyebileceği bir merdiven sisteminin yapılmış olduğu bilgisi. Böylece bakımı rahatlıkla yapılabiliyormuş. Camide ayrıca 34 adet küçük avize de bulunuyor.

Caminin bir diğer özelliği ise ana mabet içindeki halısı. Halı yekpare olup, tamamen burası için 600 İranlı kadın tarafından 4 yıl boyunca ve 85 ayrı parça olarak dokunmuş. Daha sonra Camide birleştirilmesi yapılmış.

Kadınlar için olan taraf ise daha küçük ve daha az gösterişli. İlk olarak buraya girince “Bu mudur Ulu Cami dedikleri?” demiştim kendi kendime. Ama ana mabedi görünce “Budur Ümit’cim!” dedim tabii ki..

Bahçede bulunan ve Hindistan’dan getirilen Asoca Ağacı, özellikle Kraliyet ailesine ait yapılarda veya önemli binaların etrafında süsleme amacıyla kullanılan bir ağaçmış.

Sırası geldi Sultan Kabus’tan biraz daha bahsedelim diyorum. Modern Umman’ın kurucusu olmasını aslında ben bu adamın kaderi değil, kendisine verilmiş bir vazifesi olarak düşünüyorum. 1940 yılında doğduktan sonra ilk eğitim yıllarını Salalah’da geçirmiş. 16 yaşında ise İngiltere’ye eğitime yollanmış. 20 yaşında İngiliz Kraliyet Askeri Akademisine girmiş. Buradaki eğitimden sonra İngiliz ordusunda hizmet vermiş. Arkasından kendisine eşlik eden bir İngiliz Askeri diplomat ile dünya turuna çıkmış ve görgüsünü artırmış. Umman’a dönünce babası onun fikirlerinden ve o fikirlerin uygulanması halinde saltanata olacak olan etkilerinden korkmuş olsa gerek, onu Salalah’da sarayda ev hapsine yollamış. Sultan Kabus, İngiliz dostları yardımı ile babasını devirip kendisi saltanatı devralmış. Babasını ise İngiltere’ye sürgüne yollamış.

Sultan Kabus bence başlarda İngiltere’ye olan borcunu ödemiş. Petrolün Umman topraklarında bulunduğu ilk yıllarda %100’ü İngiltere’ye ait olan petrol gelirlerinin, zaman içerisinde, %60 hakkını Umman için alabilmeyi becermiş. Ülkenin zengin kıyısı ile fakir dağlık iç bölge kabile halklarını birleştirmeyi ve birleşik Umman Sultanlığı’nı kurmayı başarmış. Geliri alt ve üst yapılara, yola, hastaneye okula harcamış. Yönetim hala monarşik düzen ama diğer Arap Yarımadası ülkelerine göre kendilerine has yönetim şekilleri var. Ülkedeki bazı uygulamalar, bulunduğu coğrafyanın gerektirdiği şekilde bırakılmış ya da bırakılmak zorunda kalmış. Tam olarak bilemiyorum ama işte tam da burada Mustafa Kemal Atatürk’ün benzersiz özelliği ve kökten devrimciliği kapatılamaz bir fark yaratıyor. Yine de Sultan Kabus’a saygı duyduğumu ifade etmeliyim.

İşte Maskat içinde gezdiğimiz Müze gibi Kraliyet Opera Binası da, Sultan Kabus’un Avrupa’da aldığı eğitimin, dünya gezisi ile edindiği uluslararası sanata ve kültüre dair izlenimlerin ülkeye yansıtılması olsa gerek. Arap Yarımadasının ilk opera binası 2011 yılında hizmete açılmış. Tek kelime ile muhteşem bir yapı. Maskat’taki hemen her bina gibi dışarıdan bembeyaz renkte ve düz bir bina gibi gözüküyor. Binanın içinde ise kendinizi kaybedeceksiniz. Gezi öncesi bu salonda bir eser izleyebilmek için çok bakındım ama maalesef biz orada iken programlı bir performans yoktu.

Aracınızı ücretsiz park yerine park edebiliyorsunuz. Burası aslında bir kompleks. Yan tarafa güzel sanatlar le ilgili binalar ve alış veriş merkezi yapmışlar. Opera binasına gezi için giriş ücretli ve 3,15 OMR. Bir rehber eşliğinde gezebiliyorsunuz.

Opera binasının fuayesi müthiş. Tavan döşemeleri, daha sonra gezeceğimiz Jabrin Kalesi (Jabreen Castle) tavan süslemelerinden esinlenilerek yapılmış. Modernite ile yerel mimari sanatın bir araya gelince yaratılabilecek olan güzelliğinin en iyi örneklerinden. Yer döşemelerindeki mermerler yine Ulu Camide olduğu gibi İtalya^dan.

1100 kişilik salon ise ayrı bir dünya. Sahnede inanılmaz bir derinlik yaratılmış. Sahne döner bir sahne ve yerden yukarıya çıkabilen platformlar varmış. Orkestra yeri aşağı bölümde olduğundan gözükmüyor.

Her bir sıranın arkasında birer küçük ekran var. Buradan bir kaç dilde tercüme yapılarak performansı yapılan eseri herkesin anlamasına olanak sağlanıyor. Üst katta krala ait loca ve yanlarda da kraliyet ailesine ait başka localar var. Çok güzel bir mekan. Maskat’ta mutlaka gezilmeli.

Opera binası sonrasında Maskat’ın Qurum Bölgesini gezmeye gittik. Bu bölge Maskat’ın en güzel ve lüks semtlerinden bir tanesi. Qurum’da sahilde yürümek çok zevkliydi.

Burada ayak üstü yiyebileceğiniz yerlerden D’Arcy’s Kitchen Shatti tavsiye edilen atıştırmalık yemek yeme yerlerinden biri olarak bulunuyor.

Maskat benim gördüğüm en temiz ve en güvenli şehirlerden. Kimseden rahatsız olmuyorsunuz. Herkes kendi işinde. Size her zaman yardımcılar. Bir tek trafikte araç kullanmalarını sevmedim. Hemen dibinizden takip etmeye bayılıyorlar. Bu arada Maskat’ta araç kullanırken ceza yeme olasılığınız çok yüksek. Bunca yıllık araç kullanmışlığımda 4 kez ceza yedim, bir tanesi Maskat’ta araç kullanmam sırasında oldu. Maskat içinde araç kullanmak kolay ama çıkışları ve girişleri kaçırmadan yakalamak zor. Araçları benzin ne seviyede ise öyle alıp, öyle de teslim ediyorsunuz. Aracınızın yaktığı benzine ödeyeceğiniz rakam komik.

Yemek işi ayrı bir bölüm ama yemek yiyebileceğiniz mekan isimleri de verelim. Maskat’ta bir akşam yemeğini Mall of Muscat içinde Bazza diye bir yerde yedik, bir özelliği yoktu. İstanbul’a dönüş gecemizde ise Ghubrah bölgesinde Dukanah Cafe adlı bir yerde dürüm et yedik. Hem otantik Umman ortamı ve hem de leziz ayak üstü yemekleri ile kesinlikle tavsiye edeceğim bir mekan.

Belki Sultan Kabus Ulu Camisine gitmeden önce sabah kahvaltısını bile burada yapabilirsiniz. Benim planım bu idi ama belki Bandar Khayran’a geç kalırız korkusu ile yapamamıştık.

Maskat için sizlerle paylaşabileceklerim bunlar..

Esas Umman gezisi bundan sonra başlıyor..

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

18.02.2023

Arap Yarımadası’nın Ötesinde Bir Ülke: UMMAN-Muscat(1)

Umman Sultanlığı’nın başkenti Muscat ya da bizde ki adı ile Maskat. Umman’ın 5 milyonu bulan nüfusunun, 1,2 milyonu bu şehirde yaşıyor. İlginç olan ise Maskat şehri nüfusunun önemli bölümü Arap olmayan yerleşiklerden oluşuyor. Yani bu şehir hem bugün ve hem de geçmişte çok kozmopolit bir şehir olmuş. Şehir dükkanlarında ticaret yapan çok sayıda Hintli, Çinli ve Filipinli’ye şahit olduk.

Maskat’ın tarihi aslında Umman’ın da tarihi demek. Maskat’ın 1507 yılında Portekiz hakimiyetine girmeden önce pek de önemi yokmuş. Kaynaklar Maskat’tan Hindistan’a ve Çin’e giden gemilerin Maskat limanından su almak için uğradıkları küçük bir liman olarak bahsediyor. Portekizliler Basra Körfezine girişi, Hürmüz Boğazını kontrol etme imkanı sağlayan Maskat’ın önemini ilk anlayanlar olmuşlar. Bizim Piri Reis’de Basra Körfezi ve Hindistan ticaret yoluna hakimiyeti dolayısıyla Maskat’ı 1552’de ele geçirse de Portekizliler onun arkasından yeniden Maskat’ı geri almışlar.

Portekizliler Osmanlı korkusuna Maskat’a, en önemlileri Celali (St. John) ve Mirani (Fort Capital) adlarıyla iki kale olmak üzere çok sayıda kale ve gözetleme kulesi inşa etmişler. Ummanlılar 1648’de Portekizlileri buradan çıkartmışlar. Sonrasında parlak bir dönem yaşanmış. Kırsal kesimde ticaretten zenginleşen sultanla, iç kısımları yöneten ve zenginlikten pay almak isteyen imamlar arasında iç savaşlar yaşanmış. Maskat bu iç savaşlardan faydalanıp Maskat’ı ele geçiren İran egemenliğini de görmüş.

Said Hanedanlığı Maskat”tan İranlıları çıkartıp şehri yeniden Umman yönetimine sokmuş. Üstelik bir de Maskat’ı, Rustaq Şehri yerine başkent yapmışlar. Said Hanedan Sultanlarından birisi bir ara Maskat yerine, Zanzibar’da yaşamış ve Maskat o dönem gözden düşmüş. Sultan Kabus 1970’de başa geçerek kabileler arası savaşa son verip, ülkede birliği sağlamış. Maskat, Umman’ın modernleşmesinin en önemli göstergesi olarak kabul ediliyor.

Biz Maskat’da iki gece konaklayıp buradan hem Maskat çevresi şnorkel dalışlarını yaptık ve hem de Maskat şehrini gezdik. İlk gün Daymaniat dalışı sonrasında saat 14:00 gibi Al Mouj Marina’dan hareketle şehrin diğer ucunda (44 km), eski Maskat tarafında bulunan Ulusal Müze gezisi ile Maskat gezimize başlamıştık. Ulusal Müze civarında ücretsiz park yerlerinden birinde park edip önce Ulusal Müze sonra da Al Alam Sarayı ve civarını gezebiliyorsunuz. Bu gezi sonrası Mutrah Corniche (Korniş-Kordon) ve civarını yürüyerek gezip, Mutrah Souq (Mutrah Kapalı Çarşısı) gezisi ile günü tamamlayabilirsiniz.

Ulusal Müze saat 17:00’de kapanıyor. Ulusal Müzeyi biraz hızlı gezerseniz (ki ben tavsiye etmem, burası Umman’ın en önemli müzesi) ya da bizim gibi uçaktan iner inmez uykusuz programa başlamamış ve zinde halde iseniz civarda bulunan Bait Al Zubair Müzesini de gezebilirsiniz. Biz eski silahlar koleksiyonu ile ünlü bu müzeyi gezmedik. Ulusal Müze yetti bize.

Ulusal Müze girişi adam başı 5 OMR. Türk parasına vurursanız epey ediyor ama bu müze gerçekten çok iyi düzenlenmiş ve içeride de oldukça kıymetli eserler var. Sultan Kabus’un ülkeye kazandırdığı sayısız eserlerden bir tanesi. Bu müzeyi gezmeden Umman’ın demografik yapısını ve tarihini anlamanız zor olacaktır.

Müze iki katlı ve 14 kalıcı sergiye ev sahipliği yapıyor. Etnografik bölüm, denizcilik tarihi, silahlar ve zırh bölümü, buhur bölümü ve sonradan bahsedeceğim aflaj bölümü en çok ilgimi çeken yerler oldu. Müzenin bir bölümü Sultan Kabus’un ülkede yarattığı rönesansı anlatıyor.

Müzenin kapısından çıkar çıkmaz, sağlı sollu hükümet binaları arasından geçerek saraya doğru, Kasr-ı Al Alam‘a yöneldik. Kelime anlamı “Sancak Sarayı” demek. 200 yıllık olan sarayın bugünkü hali 1972 yılında Sultan Kabus tarafından yaptırılmış. Saray, daha çok seremonilerde ve yabancı devlet adamlarını ağırlamakta kullanıyor. Ziyarete açık değil ama parmaklıklar arasından bile fotoğraf alımına bile karışmıyorlar. Mavi ve altın renkli kapısı çok zarif duruyor. Kesinlikle abartılı bir saray değil. Hayret! Bu kadar zengin bir sultan ol, böylesine mütevazi bir sarayda yaşa!

Sarayın sağa tarafında Celali Kalesi (Al Jalali-St John Kalesi) ve sol tarafında Mirani Kalesi (Al Mirani Fort) var. Bu kalelerden Celali Kalesini en iyi olarak Mirani Kalesi yönündeki sahilden fotoğraflayabilirsiniz. Her iki kaleyi de ziyaret etme şansınız yok.

Celali Kalesi de, Mirani Kalesi de Portekiz döneminden kalma kaleler. Celali Kalesi Piri Reis’in Maskat’ı ele geçiren saldırılarından sonra var olan ve daha küçük bir kale yerine yapılmış. Her iki kale de büyük bir kaya blok üzerine inşa edilen kaleler.

Ortada şimdiki Al Alam Sarayı ve iki yanda Celali ve Mirani Kaleleri eski Maskat Limanına karşı inşa edilmişler. Sarayın arka tarafında tepelerde başka bir kale ve bolca gözetleme kuleleri var.

Daha batı da ise 1580 yılında yine Portekizliler tarafından Mutrah Kalesi yapılmış. Bir de tüm bu kaleler civarını surlarla kaplı olarak düşünürseniz Maskat’ın nasıl önemli ve elde tutulmak için nasıl çok çaba gösterildiğini tahmin edebilirsiniz.

Daha sonra Mutrah Korniş‘e (Mutrah Kordonu’da diyebiliriz) doğru arabanızla yollara düşebilirsiniz. Riyam Anıtına bakan sahil kısmında arabanızdan inip, kordonda güzel bir yürüyüş yapabilirsiniz. Özellikle akşam üstü gün batımında buraları çok güzel oluyor.

İlk gün bizim son durağımız ise Mutrah Souq (Mutrah Kapalı Çarşısı) oldu. Burası gördüğüm en güzel kapalı çarşı değil doğrusu. Ama Umman’ın en büyük kapalı çarşılarından. Nizwa’daki Kapalı Çarşıyı daha özgün bulduk. Maskat’a gelmişseniz mutlaka uğrayacaksınız.

Buhur kokulu bu çarşıda mallar daha çok Hint işleri gibiydi. Umman’a özgü hançer, buhur, buhurdanlık ve çeyiz sandıkları daha özgün eşyalar.

Buhur ve hurma alışverişinizi Nizwa Kapalı Çarşısına saklayın, Mutrah Kapalı Çarşısını ise mutlaka gezin derim.

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

17.02.2023

Arap Yarımadası’nın Ötesinde Bir Ülke: UMMAN-Tarihi ve Genel Bilgiler

“Tarihsel olarak dünyada denizci devletleri sayın!” deseler, aklınıza ilk olarak kimler gelir?

İspanya, Portekiz, Venedik, İngiltere, Hollanda. Sahip oldukları deniz gücü sayesinde yakın ve uzak ülkeleri sömüren denizci devletler arasında Umman’ın da olduğunu okumak beni çok şaşırttı Umman, en azından benim, hiç aklıma gelmez denizci ve sömürgeci devletler arasına sokmazdım. Bir zamanlar Kenya, Zanzibar gibi kendilerine uzak sayılabilecek ülke kıyılarına koloniler kuran, Hindistan’la, Vasco de Gama daha kıtayı keşfetmemişken ticaret yapan ve arkeolojik verilere göre M.Ö. 5000 yıllarına kadar giden yerleşim izleri olan bir ülke Umman.

9. yüzyıl dolaylarında Ebu Abdullah Muhammed el-Gahşigar, Arap, Fars ve Hint kültürleri kaynaklı hikayeleri derlemiş ve Farsça yazılmış bir hikaye kitabı yaratmış. Yazdığı Farsça kitabın adını da Hazâr Afsâna (Bin Efsane) koymuş. 1704’de kitabı Fransızca’ya Binbir Gece Masalları adı ile çeviren Antoine Galland, Denizci Sinbad, Ali Baba ve Kırk Haramiler ve Alâeddin’in Sihirli Lambası gibi masalları kitaba eklemiş. Bu hikayelerdeki Denizci Sinbad’ın yurdu da Umman kıyılarındadır.

Bugünkü Umman ya da resmi adıyla Umman Sultanlığı, Asya’nın güneybatısında, Arap Yarım Adasının ise güneydoğu kıyısında yer alan Arap ülkesidir. Kuzeybatıda Birleşik Arap Emirlikleri, batıda Suudi Arabistan, güneybatıda ise Yemen ile sınır komşusu. Güneyde ve doğuda Umman Denizi (Hint Okyanusu), kuzeydoğuda ise Umman Körfezi ile çevrilidir.

Haritadaki coğrafik konumuna baktığınız zaman neden Umman’ın tarih boyunca denizci bir devlet olduğu kolayca anlaşılıyor. Umman’ın sahil uzunluğu 3165 km. Ülkenin bir zamanlar başkenti, bugünkü Tanzanya’nın Zanzibar Adasıymış.

Tarihini anlatırken de okuyacağınız ve yukarıdaki haritalardan da kolayca anlayacağınız gibi bu ülkenin ve bölgenin içinden İngiltere’nin geçtiği çok belli oluyor. Sınırlarına baktığınız zaman ülkenin Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından çevrelenmiş ve Umman sınırları dışında Madha ve Musandam Yarımadası olmak üzere 2 adet bölgesi daha var. Siyasi olarak bağlı olduğu bölgeye coğrafi açıdan bağlı olmayan, bu bölge ile arasında başka bir siyasi bölge bulunan toprak parçasına Eksklav Toprak deniyor. İngiltere bir dönem yönettiği bu topraklardan çekilirken, bu iki toprak parçasını Birleşik Arap Emirliklerine değil de kendi politikalarına daha yakın gördüğü Umman’a bağlı olarak bırakmış.

Kıyının hemen gerisinde ise Hacer Dağları, BAE ve Umman boyunca 700 kilometre uzanıyor. Bu dağ serisi Arap Plakasının kuzeydoğu köşesinde olup, Musandam Yarımadasından Umman’ın doğu kıyısına kadar kıyıya paralel uzanıyorlar. Bu dağ serisi kıyı ile iç bölgelerin ilişkisini kesip, Umman içlerinde bambaşka bir iklim ve coğrafyaya neden oluyor. Arazi kütlesinin % 82’sini vadiler ve çöl alanları, %15’ini sıradağlar ve sadece %3 kadarını da kıyı ovası oluşturuyor. Bu coğrafik çeşitlilik turistleri trekking ve hiking gibi aktiviteler için, çöl aktiviteleri ya da su altı dalış ve şnorkelin gibi aktiviteler için Umman’a çekebiliyor.

Umman’ın nüfusu yaklaşık 5,1 milyon kişi. Nüfusun çoğu Ummanlı Arap olup, önemli sayıda Afrikalı, Pakistanlı, Hintli ve Bangladeşli göçmen azınlığa da ev sahipliği yapıyor. Biz ziyaret ettiğimizde Muscat’ta Asya kökenli çok sayıda insanın varlığına da şahitlik ettik.

Umman’da İslam en yaygın ve resmi din. Yalnız bu toprakların insanları İslamiyetin Hariciyye mezhebinin İbadiye ya da İbaziyye alt koluna ait bir inanca sahipler. Merak eden ayrıntıya kaynaklardan ulaşır ama kabaca Hazreti Muhammed öldükten hemen sonra onun yakın çevresi içinde başlayan güç ve miras paylaşımı kavgaları sonucu ortaya çıkan Hariciyye mezhebi “Günah işleyen Müminin katlinin helal olacağı” gibi fikirleri barındırdığından dolayı genel anlamda aşırı bir mezhep olarak niteleniyor. Buna rağmen İbadilik, Hariciyye mezhebinin diğer alt kolları ile kıyaslandığında en ılıman inanış. Bu nedenle de bugün Haricilerin diğer alt kolları tarihin zaman dilimlerinde yok olduğu halde İbadilik özellikle Umman’da hala varlığını sürdürmekte.

Umman’ın tarihine gelince yerli halkın Yemen civarından buraya göç eden kabileler olduğu düşünülüyor. Mısır ve Sümer kaynaklarında bölge ile ticari ilişkiler ve Roma kaynaklarında da bölgenin zenginliği ile ilgili yazılar mevcutmuş. Persler bölgede uzun süre hakimiyet kurmuşlar. Bu bölge halkının İslamiyete geçişleri kavgasız, savaşsız olmuş. Ama Hazreti Muhammed’in ölümü sonrasında hilafet kavgalarında Ummanlılar başka bir mezhebi seçmişler ve kendi imamları ile yönetilmişler. 16. yüzyılın başlarında bölgenin ticari önemini ilk kavrayan Portekiz, özellikle Umman kıyılarında olmak üzere bölgede hakimiyet kurmuş.

Bugünkü sınırları ile 309.000 km2‘lik alana sahip Umman’da 1000’den fazla kale ve gözetleme kulesi mevcut. Özellikle Muscat olmak üzere kıyılarda olanların çoğu Portekiz döneminden kalma kaleler. Piri Reis başta olmak üzere Osmanlı deniz güçleri de kısa sürelerle kıyıda hakimiyet kurmuş ama kalıcı bir Osmanlı hakimiyet bölgede hiç olmamış. Ummanlılar 1650 yılından sonra Portekizlileri topraklardan çıkartmışlar ve zaman zaman kabileler arasında ciddi iktidar savaşları olsa da 19. yüzyıl başlarına kadar ülkeyi Ummanlılar yönetmiş. Bu dönemde Umman, kolonileri ve yaptıkları köle ticareti nedeni ile bölgenin önemli bir gücü olmuş. 1861’de bölgede artık İngiltere var ve o da iç kavgalardan yararlanıp Umman Büyük Krallığı’nın Zanzibar ve Muscat çevresi olarak ikiye bölünmesine ön ayak olmuş. İki ayrı yönetim ortaya çıkmış. Klasik emperyalist taktik; “Böl ve Yönet” işlemiş yani. 1950’lere kadar İngiltere lehine işleyen ticari anlaşmalar nedeniyle ve onun sayesinde ülkenin kıyı kısmı sultanlık olarak, iç kısmı ise imamlarca yönetilmiş. İç kısımlarda petrol bulununca İngiltere taktik değiştirmiş. Petrol yerel halka bırakılamayacak kadar kıymetli olunca Sultanı destekleyerek iç kısımları yöneten imama savaş açılmış.

Bu karmaşa ve iç savaşlar 1970’lerde başa geçen ve 2020 yılında ölene kadar ülkeyi yöneten Qaboos bin Said al Said (Sultan Kabus) yönetiminde son bulmuş. Umman’ın tüm kaderini değiştiren, hem kabileler arası hem de Umman’ın komşuları ile olan savaşlarını sonlandırıp bugünkü huzur dolu barış ortamını sağlayan, modern Umman’ın temlini atan bu boyu küçük ama kendi büyük adamı zaman zaman yeri geldikçe daha ayrıntılı anlatmam gerekiyor. Doğrusu kendisinin bu bölümde birkaç satırla geçiştirilemeyecek kadar değerli olduğunu düşünüyorum .

Şimdilik Umman ile igili genel bilgilere yeter diyelim. Kalanı yeri geldikçe..

Gezekalın

Dr. Ümit Kuru

15.02.2023