
Qobustan gezimiz sonrasında Bakü’ye geri döndük. Hedefimiz Ateşgah ziyaretiydi. Ancak trafiğe takılınca hemen ilk gözüme çarpan otoparka girdim. Burası Hazar Denizi kıyısında bir alıveriş merkezinin otoparkıydı. Bakü’de büyük binalar çok güzel ve çok estetik. Otoparkına girdiğimiz yer Bakü Bulvarında (Bakü Milli Parkı), Halı Müzesine yakın Deniz Mall. Hem uzaktan görünüşü ve hem de yakından görünüşü çok güzel.

Bakü Bulvarı 1909 yılında Bakü’nün sahiline paralel olarak kurulmuş bir gezi yeri. Bu bulvarda sonraki günlerde de uzun yürüyüşler yaptık. Hazar Denizi kıyısındaki bu yeri seveceksiniz. Bulvar 2012 Eurovision Şarkı Yarışması’na ev sahipliği yapan Bakü Kristal Salonu ve Guiness Rekorlar kitabı’na giren 162 metre uzunluğundaki bayrak direğinin bulunduğu Devlet Bayrağı Meydanı‘na kadar uzanıyor.


Bulvar’ın yeni bölümünde 60 metrelik uzun Bakü Dönme Dolabı da bulunuyor. Bunların hepsini en güzel fotoğraflayabileceğiniz yer Dağüstü Parkı.
Halı Müzesi Pazartesi gününde olduğumuz için kapalıydı. Halı Müzesi binası, Bakü’de Haydar Aliyev Kültür Merkezi binası ile birlikte en sevdiğimiz bina oldular. Halı Müzesi binası katlanmış halı görünümünde.

Müze önünde ise Küçük Venedik Su Şehirciği dedikleri dinlence yeri var. Buraları bu saatlerde havanın da kötü olması nedeni ile boş sayılır. Küçük Venedik Su Şehirciği, 10 bin metrekare alan üzerinde kurulu üç büyük ada, bir tünel ve beş köprüden oluşuyor.


Şehirciğin su kanalında gondal gezintisi yapılabiliyor. Yemek yiyebileceğiniz mekanlar da var. Yapımı pek yeni değil ama son zamanda daha modern bir görünüm için tadilat geçirmiş.

Biz Bakü Bulvarı’na paralel Neftçiler Bulvarı‘nı geçerek Bahram Gür Çeşmesi ve Anıtı önünde fotoğraflarımızı çektik. Anıt, Doğu mitolojisinde ejderhanın kötülüğün sembolü olması nedeniyle iyinin kötülüğe karşı zaferini simgeliyor. 1959 yılında yapılmış.

Bahram Gür tarihi bir şahsiyet ve Sasani hanedanının 14. şahı. Cesareti ve adaletiyle biliniyor. 12. yüzyılda büyük Azerbaycan şairi Nizami, Bahram Gür’ü, “Bahramname” olarak da bilinen “Yedi Güzeller” adlı şiirinin ana karakteri yapmış.

Sonra fünikülere binerek hem şehir manzarası alalım, hem de kolayca Türk Şehitliği’ne ulaşalım istedik. Füniküler 1960’da açılmış. Ama çalışma saatleri var; Haftanın altı günü 10:00 akşam 20:00 saatleri arasında çalışıyor. Öğlen 13:00 – 14:00 arası öğle yemeği molası oluyormuş.

Füniküler Pazartesi günleri kapalıymış. Ona da binemedik. Hemen yanda bulunan merdivenleri kullanarak Dağüstü Parkı’na doğru yürümeye başladık.


Sonunda Dağüstü Parkı denen alana geldik. Merdivenleri kullanarak giriş yaptığımız yer Alev Kulelerinin karşısına çıkıyor. Burada 1939 yılına kadar Çambarekand Mezarlığı diye bilinen bir mezarlık varmış.

Mezarlık 1934 yılında suikasta kurban giden Rus politikacı Sergei Kirov anısına parka çevrilmiş. Bir de Kirov anıtı dikilmiş, adı da Kirov Parkı olmuş. Zamanla burası bir eğlence parkına dönüşmüş. 1990 yılında ise Kirov Anıtı kaldırılmış ve parkın adı da, işlevi de değişmiş. Biz önce Şehitler Hıyabanı’nı gezdik.

“Hıyaban“, “iki tarafı ağaçlıklı yol” anlamına geliyor. “Şehitler Hıyabanı” ya da Şehitler Sokağı Bakü’de ilk gün ve ilk ziyaret ettiğimiz yerlerden oldu.


1990’a kadar da Kirov Parkı olan yerde Azerbaycan, SSCB’den bağımsızlığını kazandıktan sonra önce Kirov’un anıtı kaldırılmış. 1990 yılı Kara Ocak olaylarında ölen Azeriler için bu alanın tekrar mezarlık haline getirilmesi istenmiş. 22 Ocak 1990’da bugünkü adıyla Şehitler Hıyabanı denen iki taraflı ağaçlıklı yola Kara Ocak olaylarında ölenlerin mezarları yapılmış.

Burada biraz araya girip Bakü Katliamı, Kara Ocak diye geçen olaylardan bahsetmek gerekiyor. Bir kere en garibime giden kısım bu yazıları hazırlarken literatürde karşılaştığım kavram karışıklığı. Ermeni halka yapılana katliam, soykırım, pogrom der de Azeri halka yapılana olay, tepki diye yaklaşır ve boyutu küçültmeye çalışırsanız orada iş doğrulardan sapar ve çözüm bulunamaz. Ölen masum insanların milliyeti olur mu? Bakü’den göçe zorlanan Ermeni halk mağdur oluyor da Ermenistan’dan göçe zorlanan halk mazlum ve mağdur olmuyor mu? Dağlık Karabağ savaşlarında yerlerinden olan Azeri halka ne diyeceğiz? Aynı duyguları Balkanlardan göç eden Türk ve Müslüman halk içinde taşıyorum. Yollarda ölen, soyulan Türk olunca bunun adı tehcir de, soykırım da olmuyor! Büyük Ermenistan hayali için silaha sarılana, çete kurana, Yunan bağımsızlığı için mücadele edene kahraman diyeceksin, Türkiye’nin bağımsızlığı için mücadele eden, Kurtuluş Savaşı verene soykırımcı diyecek ve televizyonlarda dizisini bile göstermeyeceksin! Burada bir hata var ve sorunların kaynağı da bu hatalı düşünme biçimi. Aynı olaylar karşısında, ülke ya da farklı toplum çıkarları için verilen farklı tepkiler hatalı bir yaklaşım bence.

Kara Ocak katliamına dönecek olursak; Olayların geri planında 1988 yılında Ermeni Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti politikacılarının, Dağlık Karabağ’da yaşayan Ermeni önderlerin hukuki olarak Azerbaycan’a bağlı olan topraklardan artan talepleri yatıyor. Ermenilerin artan toprak talepleri ve Dağlık Karabağ’da çıkan silahlı çatışmalar karşısında Bakü’de Azeri halk kitlesel gösteriler düzenlemişler. Bu tip olaylar kötü yönlendirmelere çok müsaittir. 13-20 Ocak tarihleri arasında Bakü’de yaşayan Ermeni halk eziyete uğramış, hayatını kaybeden Ermeni vatandaşlar olmuş (Bakü Katliamı denen olaylar).

Bunun üzerine 20 Ocak’ta Rus birlikleri Bakü’ye girerek Azeri halk üzerine sert müdahalede bulunmuş. Çok sayıda Azeri vatandaş ölmüş (Kara Ocak). Bu sertlik aslında biraz da dağılmaya yüz tutmuş bir sovyet sosyalist birlikte, bağımsızlık talepleri artmış halklara karşı Rusların bir göz dağı verme çabası olarak değerlendirilebilir. Ama Kara Ocak olayları aslında birlik içindeki dağılmayı hızlandırmış. 20 Ocak 1990 olaylarında ölenlerin bu tepede bulunan ağaçlıklı yola gömülmesi ile Şehitler Yolu-Şehitler Hıyabanı ortaya çıkmış. Burada 159 şehit mezarı bulunuyor.

Ebedi Meşale Anıtı ise 1998 yılında, yani sonradan Haydar Aliyev’in emriyle yapılmış. 2007 yılında anıtın sütunlarını İlham Aliyev ekletmiş.




Alanda bir de Bakü Türk Şehitliği ve Anıtı bulunuyor. Burası ise 1918 yılı Bakü Savaşı‘nda şehit düşen Osmanlı Askerleri ile Azeri ve Dağıstanlı askerlerin yattığı bir şehitlik.

Daha önce bahsettiğim üzere 1918 yılında Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti kuruluyor. 1917 Ekim Devriminin başlarda yarattığı yönetimsel boşluk günlerinde Bakü’de, başlarında Ermeni asıllı Bolşevik Stepan Şaumyan’ın bulunduğu geçici hükumet oluşturuluyor. Lenin, politikası gereği Bakü’yü elden çıkartmaya hazır değil. Azerbaycan’da Müsavat Partisinin kurduğu hükumet iş başında ve Bakü dışı Azerbaycan’ı yönetiyor. Azeri Halk, Bakü Bolşevik hükumetinden rahatsız. Bakü’de gösteriler düzenleniyor.


Taşnak Devrimci Ermeni geçici hükumet birlikleri, Kızıl Ordu birlikleri ile birlikte Bakü’de ortaya çıkan tepkileri silahlı güçler kullanarak bastırmaya çalışmış. Bu sırada çok sayıda Azeri sivil hayatını kaybetmiş. Buna Mart Olayları (Azeriler buna 31 Mart Azerilerin Soykırım Günü) diyorlar. Bunların sonucunda Batum Anlaşması‘na dayanarak Azeriler, Osmanlı’yı yardım için davet ediyorlar. Nuri Paşa komutasında Osmanlı, Azeri ve Dağıstanlılar dan oluşan Kafkas Ordusu, Ermeni Taşnak Ordusu ve Bakü Sovyeti birlikleri ve hatta İngilizlerden oluşan askeri güçler (Bolşevik karşıtı İngilizler Bakü’de, Bolşevik Stepan Şaumyan daveti ile onunla birlikte çarpışıyor!!) ile 20 gün süre savaşa tutuşuyorlar. Nuri Paşa’nın yönettiği ordu Bakü’yü alıyor ve Bakü olması gerektiği gibi Azerbaycan tarafına geçiyor. İşte Bakü Türk Şehitliği bu şehitler için yapılmış. Burada savaşta şehit olan 1130 Türk asker ve subayı için dikilmiş bir anıt, anıta giden sokağın etrafındaki duvarlardaki mermerlerde şehitlerin isimleri, askeri rütbeleri, memleketleri ve ölüm yerleri yazılmış. Birer karanfil de mermer tabelalara bırakılmış.

Meydanda Türk Diyaneti bir cami yaptırmış. Ancak bu cami 2001 yılından beri kapalı. Gerekçesi tadilat ama tamiratla filan uğraşan da yoktu etrafta. Vardır bir nedenleri mutlaka.


Meydanda Hazi Aslanov heykeli de bulunuyor. Bu Azeri asıllı Tümgeneral İkinci Dünya Savaşında göstermiş olduğu başarılar nedeni iki kez Sovyetler Birliği Kahramanı madalyası almış.


Alev Kuleleri Bakü’nün simgesi olan ve 3 adet alev dilimini simgeleyen binalardan oluşan bir kompleks. Binanın ekran şeklinde olan camlarına binlerce güçlü LED lamba yerleştirilmiş ve geceleri bu ışıklarla ışık gösterileri yapılıyor. Kulelerin en büyüğünün boyu 182 metre.


Kulelerden bir tanesi otel görevi görüyor. Diğer ikisi ise ofis ve yerleşim yeri olarak hizmet veriyormuş.

Alev Kuleleri ile Türk Şehitliği karşısında Azerbaycan Cumhuriyeti Milli Meclisi binası bulunuyor. Bina önünde bir meşale de bulunuyor.

Daha sonra İstiklal Caddesinden yürümeye başladık. Yol üzerinde Cumhurbaşkanlığı Binası önünden geçiyorsunuz. Yeşil bir caddeye daldık. Boynumda fotoğraf makinası, sağa sola baka baka ilerlerken nereden çıktığını anlamadığım sivil polisler bir anda hanımla benim etrafımızı sardı. Meğerse Cumhurbaşkanlığı özel konutlarının önünden geçiyormuşuz. Fotoğraf çekmediğimi kanıtlamam için makinadaki kareleri göstermem gerekti. Burada da birilerinin güvenlik korkusu bir numara konu galiba. İstiklal Caddesi ile Niyazi Caddelerinin kesiştiği yol boyunca ilerleyerek Ulusal Güzel Sanatlar Müzesi binası ve önünde bulunan parkta biraz soluklandık.



Bu yol boyunca bir kısmı çok önemli olan eski ve tarihi binalar gördük. Bakü çok güzel parklara da sahip bir şehir. Onlardan bir tanesi de İçerişehir Surlarına yakın Filarmoni Park.

Parkın tarihi 1830’lara kadar gidiyor. Zamanında Bakü sadece petrol kuyuları olan çorak bir şehirmiş. Toprak yapısı bitki, ağaç yetişmesine uygun değilmiş. Dönemin valisi Bakü dışından gelen her gemiye yanlarında bir çuval verimli bitki toprağı getirmelerini zorunlu hale getirmiş. Bu topraklar sayesinde parklar oluşturulmaya başlanmış.



Başlangıçta valinin anısına Mixaylov bağı, Mikhaelovsky Bahçesi olarak adlandırılmış. Sonradan parka Filarmoni Parkı adı verilmiş. Park 1970’lerde ve 2007’lerde yenilenmiş. Çeşme sonradan eklenmiş. Parkta bir yere piyano konmuştu. Bir bayan çalarken diğeri şarkı ile eşlik ediyordu. Bir süre onları seyrettik. Sonra onlar kalktılar ve gittiler, yoldan geçen birileri durup piyano tuşlarına basarak melodi yapmaya çalıştılar. Alt yapısı olan bir parça çalıp gitti. Bir süre bu gelip geçerken çalan sokak sanatçılarını izledik.

Bakü’nün daha anlatılacak çok şeyi var ama bu bölümde burada ara verelim.
Gezekalın
Dr Ümit Kuru
28.08.2023





