
İstanbul’un tüm dünyada, protokollerle karşılıklı imza atarak kardeş kent olduğu 39 ve aralarında Kazablanka‘nın da bulunduğu 20 tane kentle işbirliği sözleşmesi bulunmakta. Kazablanka (İspanyolca: Casablanca (Beyaz Ev anlamında) Fas’ın batısında, Atlas Okyanusu kıyısında yer alan bir liman kentidir. Aynı zamanda 3.900.000 kişilik nüfusu ile Fas’ın en büyük şehri ve ekonomik başkentidir.

Kazablanka bizim Fas gezimizde İstanbul’dan uçakla gelip ayak bastığımız ilk Fas kentiydi. Gezimizde yaşadığımız ilk aksilik de Kazablanka Havalimanında kaybettiğimiz zamandı. Umre’den dönen Fas vatandaşı hacı kafilesi dolu THY tarifeli uçağı ile Kazablanka’ya gidip, bir de yavaş işleyen (pasaport kontrol görevlisi, bagaj dağııtım görevlileri gibi) sistemle karşılaşınca havalimanında yaklaşık 2,5 saat kaybettik.
Kazablanka denince hepimizin aklına başrollerini Humphrey Bogart ve Ingrid Bergman’ın oynadığı, 1942’de gösterime giren efsanevi Hollywood filmi Kazablanka gelir. Yukarıda paylaştığım kısa video daki “Play it, Sam” sahnesi, filmden hafızalarımıza kazınmış önemli bir sahnedir. Gerçi Kazablanka filminin sadece konusu Fas-Kazablanka’da geçiyor, film ise Amerika Birleşik Devletleri-Kaliforniya’da çevrilmiş. Kazablanka’da bulunan meşhur Rick’s Cafe’nin, filme ithaf edilen ismi ve dekoru dışında filmle hiç bir alakası yok. Şehrin tüm kaosundan uzakta güzel bir ortamda menüsü zengin, servisi muazzam bir yemek için gidebilirsiniz. Gruptan da giden arkadaşlarımız oldu ve memnun kaldılar. Sadece burada yemek yedikten sonra “Kazablanka filminin çevrildiği Rick’s Cafe’de yemek yedim, içki içtim demeseniz” doğru olur. Buraya gidecekseniz önceden rezervasyon yaptırmanız şart.
KAZABLANKA RİCK’S CAFE-ATİYE ÇALIM FOTOĞRAFLARIDIR.



Kazablanka’nın bugünkü yerinde 12. yüzyılda Anfa adlı bir Berberi köyü varmış. 15. yüzyılda korsanların merkezi durumuna gelen köy, 1468’de Portekizlilerce yakılmış. 1515’te bölgeye dönen Portekizliler burada kelime anlamı “Beyaz Ev” olan Casa Branca adlı bir yerleşim yeri kurmuşlar. 1755’te bölgede büyük hasara yol açan Lizbon Depreminden sonra boşaltılan kent, 18. yüzyılın sonlarında Alevi Hanedanlığından Sultan Sidi Muhammed bin Abdullah‘ın emriyle yeniden kurulmuş. Daha sonra kente Kazablanka (Casablanca) adını veren İspanyol tüccarlar ve öteki Avrupalılar buraya yerleşmeye başlamışlar. 1907 yılında Fransızlar Kazablanka’yı işgal etmişler. Fransız himayesinde burası çok önemli bir liman kenti olmuş. O dönemden sonra da Fransız mimarisi şehre hakim olmaya başlamış.

Fransız yönetiminde şehrin tasarımını Fransız mimar Henri Prost gerçekleştirmiş. Fransız mimar ve şehir plancısı Henri Prost Fas’ta Kazablanka, Fes, Marakeş, Meknes, Rabat gibi şehirlerin planlamasını gerçekleştirmiş. Bu ünlü planlamacıyı Mustafa Kemal Atatürk özel davetle Türkiye’ye çağırıp, 1935 ile 1951 yılları arasında İstanbul’un nazım planını hazırlatmış. O dönemlerde Henri Prost sayesinde İstanbul modern bir mimari ve şehir planına kavuşmuş. Otelimiz M Kamal ve Muhamed Al Quari Caddelerinin kesişme yerinde olduğundan, bu dönemden kalma Art Nouveau binalarının iyi örneklerine yakındık. Gezimizde sonradan göreceğimiz Fas şehirlerine pek benzemeyen, yüksek katlı ve modern binalarla dolu Kazablanka’nın bu kısımları galiba şehrin de en sevimli yerleri. Belki haksızlık ediyorum ama Kazablanka benim için soğuk ve sevimsiz bir şehir oldu. Şehir, nispeten sınırlı tarihi mirasına rağmen yine de kültürel veya mimari ilgi çekici unsurlardan tamamen de yoksun değil.



Kazablanka II. Dünya Savaşı sırasında stratejik bir liman olarak değerlendirilmiş ve 1943 yılındaki Kazablanka Konferansına ev sahipliği yapmış. Bu konferansta Churchill ve Roosevelt savaşın gelişimini tartışmışlar. Ayrıca İkinci Dünya Savaşı sırasında Amerikan hava üssünün bulunduğu Kazablanka, Avrupaya olan Amerikan hava saldırılarının destek ve tedarik noktası olarak da rol oynamış. Yandaki fotoğrafta gözüken Hotel Excelsior‘da İngilizler karargahlarını kurarlarken, Birleşmiş Milletler Meydanındaki diğer otel olan Hyatt Regency’de Amerikan askerleri karargah kurmuşlar.

Yoldan geçerken araç içinden gördüğümüz Kazablanka’daki Kutsal Kalp Katedrali (Cathédrale Sacré-Coeur), Arap Birliği Parkı içinde olan eski bir Katolik mabedi. Günümüzde ibadethane olarak kullanılmayan eski katedralde sergiler ve kültürel etkinlikler düzenleniyor.
Fas’da kralın bilinen 26 adet kraliyet sarayı varmış. Fas’da kraliyet sarayları halkın ziyaretlerine kapalı. Sadece dışarıdan görebiliyorsunuz. Marakeş’deki Bahia Kraliyet Sarayını içeriden gezebiliyorsunuz, biz de gezdik. Ancak Bahia Sarayı emekli edilmiş. Yani aktif kraliyet saraylarından değil. Kazablanka içinde Habous Meydanı’na yakın olan küçük bir kraliyet sarayı mevcut. 1920’lerde yapılan bu sarayı ancak dıştan ve heybetli kapısı için ziyaret edebilirsiniz.

Kazablanka Medinası eski şehir merkezidir. 1770 yılında Fas geleneksel mimarisine göre yeniden inşa edilmiş. “Kazablanka Medinasına akşam vakti gitmeseniz iyi olur” dedikleri için gitmedik. Fes şehrindeki medina başta olmak üzere gezimizin diğer medinalarına göre kayda değer değilmiş.
Kazablanka’da bir gece konaklamamız sırasında otelimize yakın Birleşmiş Milletler Meydanında gezdik, kafelerine oturup bir şeyler içtik. Bunun dışında havalimanından şehre gelirken ve Hassan II Cami gezimiz dışında otobüsle gelip, giderken ne gördüysek onunla kaldık.

Camiye otobüsle giderken, adını dikildiği noktadan alan, El Hank Deniz Fenerini gördük. Fener, 51 metre yüksekliği ile Fas’ın en yüksek deniz feneri. 1920 yılında hizmete girmiş ve daha önce tehlikeli sayılan limana ulaşımı kolaylaştırarak, Kazablanka kentinin gelişmesine katkı sağlamış.

Kazablanka Hasan II Camisi‘ne ev sahipliği yapıyor. Zaten Kazablanka’da da ziyaret etmeyi ihmal etmemeniz gereken tek yer burası. Fransız mimar Michel Pinseau tarafından tasarlanmış, okyanus kıyısında yer alan cami, kapalı alanda 25.000 kişiye, cami dış duvarları içerisinde 80.000 kişiye hizmet verebiliyor. Kuzey Afrika’nın en büyük 2. ve dünyanın en büyük 14. aktif camisi olma özelliğini taşıyor.

Camiyi, Fas Kralı V. Muhammed’in ölümünden sonra oğlu II. Hasan tasarlamış. Bina, İslami ve geleneksel Mağribi Fas mimari unsurlarını harmanlıyor. Rabat’taki tamamlanmamış cami ve Marakeş’teki Koutoubia Camisi gibi diğer Fas yapılarında bulunan unsurları sergiliyor.
Cami kısmen karada, kısmen de Atlas Okyanusu’nun üzerinde inşa edilmiş. Cami bittikten sonra tuzlu su, caminin deniz kısmındaki beton bölümlere hasar vermiş. Yani cami bittikten kısa bir süre sonra restorasyona alınması gerekmiş.
1980 senesinde Fransız firma, eski Fas kralının 60. doğum gününe (1989) yetiştirilmek üzere cami inşasına başlamış. Cami açılışı ancak 1993 yılında gerçekleştirilebilmiş. Ülkenin ekonomisini zorlayan maliyet için halkan yardım istenmiş. Yaklaşık 12 milyon Fas’lı da yardımda bulunmuş. Cami inşaatının tahmini bedeli 800 milyon dolar.
Caminin minaresinin uzunluğu tam 210 metre. Bittiği zaman dünyanın en uzun minaresiymiş. Ama bu ünvanını sonradan sonradan yapılan daha uzun minareler nedeni ile kaybetmiş. Cami minaresinden akşamları başlatılan, yön olarak Mekke’yi gösterip, 30 km kadar uzağa ulaşabilen laser ışını salınımı da caminin benzerszi bir diğer özelliği. Cami minareleri Fas’da kare planlı.
Cami dışında bu alanda bulunan diğer yapılar arasında bir medrese, Fas Tarihi Müzesi, konferans salonları ve kütüphane bulunmakta. Camiyi sadece dışarıdan gezdik. Fas’da cami içlerine sadece Müslüman olanlar girebiliyorlar. O da sadece namaz saatlerinde olmak üzere. Fas’da Hasan II Camisi, Müslüman olan ve olmayan herkese ziyarete açık. Cami içine belirli sayıda ve mutlaka rezervasyonla olmak şartıyla ziyaretçi alınabiliyor.
Cami gezisi sonrasında Atlas Okyanus’u kıyısında bir kafeye sabah kahvesi içmeye gittik. Gün batımı ile meşhur Kazablanka Kornişi gezisi niyetine buradan Kazablanka manzarasının keyfini çıkarttık. Buradan Kazablanka güzel görünüyor.


Kahve ve manzara sonrasında otobüse doluşup, Rabat şehrine doğru yollara düştük. Fas gezimiz aslında daha yeni başlıyor sevgili Sanal Gezginler….
Gezekalın.
Dr Ümit Kuru
28.04.2025




