
Bugünün ilk gezisini Cheonjiyeong Şelaleleri gezisine ayırdık. Güne güzel bir doğa içinde ve zevkli bir yürüyüşle başlayacağız. Korece Cheon, Ji ve Yeon kelimelerinin Türkçe karşılıkları sırasıyla “Gökyüzü / Cennet” ve “Çukur”/Derin Havuz” anlamlarına geliyor. Birleştirildiğinde “Gökyüzü ile yeryüzünün birleştiği derin havuz” gibi bir anlamı çağrıştırıyor. Aslında bu adlandırmanın dayandığı bir efsane de var. Bu yerel efsaneye göre, “Gece gökten bulut köprüsüyle yedi peri” (veya “yedi nymp”) iner ve havuzda yıkanırlar. Bulut köprüsü temalı efsane, Seonim Köprüsü ile bağdaştırılır ve köprünün üzerinde yedi periyi temsil eden kabartmalar işlenmiş. İşte biz bugün adı ve yerin ruhani havası nedeniyle gökyüzü ile yeryüzünün buluştuğu bir yer olan bu şelaleleri gezeceğiz.

Gezi günümüzün en uzak noktası şelaleler ve bazalt kayaların bulunduğu Jusangjeolli. Adanın kuzey kısmında kaldığımız otelden kalkıp güneyine yani gezeceğimiz noktaya gitmek için 40 km yolumuz var. Bunun anlamı iyi bir trafikte yaklaşık bir saat kadar yol gitmek demek. Sonra adayı batıdan kuzeye doğru dolaşıp başladığımız yere yani otele geri döneceğiz.


Şelalelere güzel bir saatte vardık. Etrafta bizden başka kimse yok. Ortamın keyfini süreceğiz demektir. Biletlerimizi alıp geziye başladık. Birinci şelale çok yakın. Bu şelalenin yüksekliği yaklaşık 22 metre, genişliği ise 12 metre. Suyun düştüğü havuz ise şaşırtıcı bir derinliğe sahip; Tam 20 metre. İkinci şelaleden giden su ise 30 metreden düşüyor. Üçüncü şelaleden akan su doğrudan okyanusa kavuşuyor.

Kore’de park olsun, saray ve bahçeler olsun bilet ile birlikte hemen bir harita veriliyor. Vermezlerse de mutlaka siz bir tane isteyin. Verilen haritayı takip ederek kolayca yürüyüşünüzü yapabilirsiniz.

Biz de burada kaybolmadan ve rahatlıkla yürüdük. İkinci ve üçüncü şelaleleri daha yakından göreyim derseniz, biraz merdiven inmeniz lazım. Onun dışında rota kolay sayılır.


Yürüyüş mesafesi gidiş dönüş toplam 1,7 km. Birinci şelale ile ikinci şelale arası 200 metre, sonraki şelale ise 500 metre. Kalan kısım ise geriye dönüş yolu.

Birinci şelale girişe en yakın olanı ve bu şelale çoğu zaman kurumuş oluyor. Ancak yağmur mevsiminde akıyor. İkinci şelale ise güzel akıyor. Buradan sonra yürüyüşe devam ederseniz Seonim Köprüsü‘ne ulaşacaksınız.


Seonim Köprüsü, her iki tarafında yedi su perisi ve 100 korkuluğun arasında 34 taş fener bulunan demirden yapılmış bir kemer köprü. Köprü 128 metre uzunluğunda ve 78 metre yüksekliğinde. Köprüyü biz yarısına kadar yürüdük. Köprü yan taraflarına 7 peri teması işlenmiş.

Köprünün tamamını yürüyüp geçsek Obokcheon Taş Heykeli, Yedi peri Anıtı ve Cheonjeru Köşkünü görüp, buradan 3. şelaleye gidebilirmişiz. Oradayken bunu yapmayı bilemedik. Geldiğimiz yola dönüp, üçüncü şelaleye yürüdük ve sonrasında da park alanının girişine doğru geri döndük.



Parktan çıkmadan önce Jeju 4.3 Anıtı önünden geçtik. Bu anıt 3 Nisan 1948 yılında başlayan ve 1954 yılına kadar süren Jeju’daki olaylarda hayatını kaybeden sivilleri anmak için kurulmuş bir anı parkı ve müzesi. 4.3 Olayları bir dizi ayaklanma, askeri operasyon ve şiddet olaylarını ifade ediyor. “4” aylardan nisanı, 3 ise nisanın 3. gününü gösteriyor. Güney Kore’nin kuruluş sürecindeki siyasi gerilimler, komünizm karşıtı kampanyalar ve yerel direniş hareketleriyle bağlantılı 4.3 Olaylarında 30.000 kişi hayatını kaybetmiş.

Jungmun Daepo Jusangjeolli ya da sadece Jusangjeolli adanın güney kıyısında bulunan ünlü bir bazalt sütun kayalık oluşumu. Jungmun bölgenin, Daepo ise mahallenin (veya limanın) adı.

Burası gezdiğimiz şelalelere 5-6 km kadar yakın bir yer. İçerisi, şelalelere göre oldukça kalabalık. Burada da bir yürüyüş rotası boyunca geziyorsunuz. Girişte volkanik kayalar mevcut. Bunlar denize kavuşamamış olan lavlar.


Sütunların yüksekliği: 10–20 metre arasında değişirken, tüm kayalıkların uzunluğu yaklaşık 2 km’yi buluyormuş.

Kayalıklar altıgen biçimli sütunlar hâlinde duruyor. Bu şekiller, Jeju’daki Hallasan Yanardağı’nın lavlarının denize doğru akıp hızla soğuması sonucu ortaya çıkmış. Dünya’daki en etkileyici bazalt kolonu örneklerinden birisi Jeju Adası’ndaki bu kayalar. Aynı sütunlardan İzlanda veya Kuzey İrlanda da bulunuyor.




Dalgalı deniz ile siyah bazalt sütunların kontrastı çok etkileyici olabiliyormuş ama bizim ziyaretimiz sırasında deniz çarşaf gibiydi. Burası Jeju’nun doğal anıtı olarak korunmakta.

Ben çay bahçelerini hep sevmişimdir. Jeju Adasında da çay bahçeleri bulunuyor ve bu bahçeler adanın gezilmesi tavsiye edilen yerleri arasında. Bazalt kayalıkları ziyaretimiz sonrasında adanın batı tarafına doğru O’sullac Yeşil Çay Bahçesi ve Müzesini gezmek amacıyla hareket ettik.

Başlangıçta bölgede kayalıklar nedeniyle herhangi bir ürün yetiştirmek imkansızmış. Ancak 1979 yılında Osulloc çiftliği başarmış ve şimdi burayı Kore’nin en kapsamlı organik çay çiftliği haline getirmiş. Bu firmanın Jeju Adası’nda Seogwang, Dolsongi ve Hannam olmak üzere üç organik çay tarlası bulunuyor . Çay bahçelerinin toplamda 330 hektarlık bir alana yayıldığı yazılıyor.

Bu bahçede ilk defa bir çay çiçeğini açmış halde gördüm. Bahçe çok fotoğrafik. Plan yaparken buraya gitsek mi gitmesek mi? Çok düşündüm ama bugün iyi ki gitmişsiz diyorum.


Biz Seowang Çay Bahçesini gezdik. Burayı gezdikten sonra çay müzesine gittik. Müze içinde çayın işlenme aşamaları hakkında bilgi veriliyor ve ürün satışı yapılıyor. Yeşil çay müptelaları paket paket çaylarını satın aldılar. Biz ise dondurma ile yetindik. Yeşil çay dondurmasını beğendik.

Müze gezmesi sonrasında grupça yemeğe gidildi. Yemekte Samgye-tang vardı. Tang korece çorba demek. Samgye-tang, ginsengli bütün tavuk çorbası yemeği. Lezzetliydi. Zaten Kore mutfağını hepimiz sevdik. Yemek sonrası gezi grubumuzdan sevgili Selma-Ömer Sökmen çiftinin 41. evlilik yıldönümlerini tur firmamızın jesti ile alınan pastayı yiyerek kutladık. Dünyanın bir ucunda ve evden uzakta bile olsa sevdiklerle beraber yapılan bu tür kutlamaları seviyorum.

Gezimin en heyecanla beklediğim bir diğer kısmı ise Hallim Park gezisiydi. Hallim Park, gezdiğimiz çay bahçesinden 15 km daha yukarıda ve batıda olan bir yer. Park, 1971 yılında bir girişimci tarafından satın alınan çorak bir arazinin tonlarca toprakla doldurulup tropikal / subtropikal bitkilerle yeşillendirilmesiyle kurulmuş. Satın alınan arazi içinde bulunan iki lav tüp mağarası ise işin bonusu olmuş. O zamandan beri de sürekli olarak çalışılmış ve park genişletilmiş.


Park tam olarak 330.000 m2 alanı kaplıyor. Sabah saat 08:30 ile 19:00 saatleri arasında açık. Burayı hakkı ile gezmek için 2-3 saatlik zamana ihtiyaç var. Bizim ise yaklaşık 1.5 saatimiz oldu. Dolayısı ile tematik alanlardan bazılarını atlamak zorunda kaldık. Parka girdiğimiz yerden itibaren gezilecek 9 adet tematik alan mevcut.


Parka girdikten sonra ilk karşımıza çıkan Subtropikal Botanik Bahçesi oldu. Bu kısımda subtropikal bitkiler, palmiyeler, kaktüsler, sukulentlerden oluşan 2000 den fazla bitki ve ağaç bulunuyor. Alana serpiştirilmiş renkli papağanlar ortamı çok hoş kılıyor.

Daha sonra Palmiye Ağaçları yoluna çıkıyorsunuz. Hallim Parkın kurucusu 1971 yılında ilk olarak palmiye ağaçları fidesi ithal etmiş. Çorak bir kumun içine besleyici topraklarla ekim yaparak onların tutmasını sağlamış.

Daha sonra benim heyecanla beklediğim lav tüp mağaralarının gezisine başladık. Hallim Park içinde Hyeopjae Mağarası (Hyeopjaegul) ve Ssangyong Mağarası (Ssangyonggul) olmak üzere iki mağara var. Mağaraların Hallasan Volkanından püsküren lavlarla ve 25 milyon yıl önce oluştuğu düşünülüyor. Mağaraların, Jeju Adası’nın lav tüpü sistemlerine güzel birer örnek olduğu kabul ediliyor.

Hyeopjae Mağarası yaklaşık 200 metre uzunluğunda ve 10 metre yüksekliğinde. Mağara içi sıcaklık yaz kış sabit ve 17-18 C derecelerde sabit kalıyormuş. Bu mağara, hem lav hem de kireçtaşı mağaralarının benzersiz özelliklerini bünyesinde barındırıyor.



Milyonlarca yıl önce bu mağaranın içinden korkunç sıcaklıkta akan lavları düşününce insan ürpermiyor değil. İkinci mağaraya doğru giderken yol kenarında çok sayıda taş büyükbabalar görüyorsunuz. Ben bu taş heykelleri çok sevdim. Bir tane satın almadığıma çok üzüldüm.




Ssangyong Mağarası ise ilkine göre daha uzun; 400 metre uzunluğunda. Bazı jeologlar, Ssangyonggul ile Hyeopjaegul’ün geçmişte bağlantılı olabileceğini düşünüyor. Ssangyonggul, “çift ejder mağarası” anlamında ve bu ismin verilme nedeni mağaranın iki kola ayrılmasından geliyor (“ssang” = “çift”, “yong” = “ejderha”)




Mağaranın sonuna doğru bir heykel var. Bu heykeller ada halkınca anlatılan Dr Jin efsanesi ile ilgili. Yörede yaşayan Jin adlı bir genç, bir gün yağmurdan kaçarken mağaraya sığınıyor ve içeride bir kızla tanışıyor. Onunla vakit geçiriyor, oyunlar oynuyor. Sonrasında, Jin konuyu öğretmenine açıyor. Öğretmeni ona o kızın aslında “yaşlı bir tilki” olduğunu ve elinde bir boncuk taşıdığını söylüyor.

Öğretmen Jin’e eğer o boncuğu kızın elinden alıp yutarsa, kendisinin gerçeği anlayacağını söylüyor. Öğretmeninin dediği gibi Jin o boncuğu kızın elinden alıp yutuyor. Bu boncuğun etkisiyle insanların vücudunun içini görebilme yeteneği kazanıyor. Kızın aslında kim olduğunu görmesi yanında, boncuğu yutarak kazandığı yetenek sayesinde Jin ünlü bir doktor oluyor. Mağara içindeki bu heykel, Jin’in boncuğu yuttuğu anı simgeliyor. Kore, efsaneler ve masallar ülkesi..


Mağaralar kısmından sonra parkın Jeju Taşları ve Bonzailer tematik kısmını ziyaret ettik. Burası bence mağaralardan sonra en kıymetli bölüm. Bu kısımda banklarda oturup, koşturmaca olmadan, ortamın keyfini çıkartmak isterdim. Çok huzur verici bir yer.



Parkın bu kısmında bonzailerin yaşları 10 ile 300 yıl arasında değişiyormuş. Taşlar ise bonzailerle uyumlu bir park yaratmak amacıyla Amazon Nehri kıyılarından getirilmiş.

Park içinde Jaeam Halk Köyü denen bir köy de oluşturulmuş. Sazdan evler, turşu küpleri, taş büyükbabalar bir köy mizanseni içinde çok güzel şekilde yan yana getirilmiş.





Park içinde kuş bahçesi bölümüne şöyle bir bakabildim. Su bahçesi bölümüne ise hiç gidemedik bile. Zamanı ben koydum, geç kalırsak ayıp olur diye buluşma noktasına gittik.

Bizim ekibin sahile gittiğini öğrenince biz de oraya yöneldik. Gittikleri yerin ismi Hyeopjae Plajı. Buraya gitmezseniz asla Jeju Adası geziniz tamamlanamaz. Bizim Jeju Adası’nda bir gün daha geçirmemiz ve o günün 5-6 saatini bu civarlara ayırmamız gerekirmiş. Adanın batısı çok güzel.

Hallasan Volkanı’nın en hızlı ve aktif olduğu zamanlarda püskürttüğü lavlar burada denize ulaşınca soğumuşlar ve kıyıyı şekillendirmişler. Beyaz kumlar arasında siyah kayalar farklı bir güzellikte gözüküyorlar.



Buradan ayrılmamız güç oldu ama daha gidecek yerlerimiz var. Handam Sahil Yolu da bu yerlerden bir tanesiydi. Bu sahil 2009 yılında adanın “gizli güzelliklerinden biri” olarak seçilmiş.

Bu sahil yolu, sertleşmiş lav kayaları (siyah bazalt kayalar) ile yapılan bir yürüyüş yolu ve 1.2 km boyunca uzanıyor. Jeju’nun doğal volkanik dokusunu (lav kayalarını) doğrudan hissetmek için harika bir rota. Tavsiye edilen rota Aewol Limanı’ndan başlayıp, Gwakji Gwamul Plajı’na (Gwakji Beach) kadar uzanıyor. Burada yürüyüş yapmak çok güzel olacaktı. Biz 15 dakika fotoğraf çekip müzeye doğru devam ettik.


Jeju Folklor ve Doğa Tarihi Müzesi, Jeju’nun hem doğasını hem de geleneksel kültürünü tek çatı altında anlamak için harika bir yer: Jeju’nun bitki ve hayvan çeşitliliği, jeolojik yapısı doğa tarihi bölümünde anlatılıyor.

Müzenin içine girmeden bahçedeki volkanik kayaları gözden kaçırmayın.







Doğa Tarihi Salonunda deniz canlıları, Jeju’nun toprak ve kaya yapısı, Jeju’nun flora ve faunası gibi doğal unsurlar sergileniyor. Ben en çok da müzenin bahçesinde olan taş heykelleri ilginç buldum. Genelde gördüklerimiz taş büyükbabalar olurken, burada çok farklı taş heykellerde sergileniyor.





Günün sonunda Jeju’nun sokak lezzetleri sokağı olan Dongmun Gece Markette büyük çoğunluğumuz otobüsten indi. Marketi gezip daha önceden tatmadığımız yiyeceklerden tadarak grup olarak günü bitirdik. Biz küçük bir grup otele bir uğrayıp Jeju gecesi için yine dışarı çıktık. Jeju merkezde sahil çok hareketli. Bolca balık restoranı var. Gençler bangır bangır bağırmadan müzik yapıyorlar. Koreliler spor yapmayı seviyorlar. Obez Koreli gördüğümü hatırlamıyorum.



Jeju Adası gezimizi de sizlerle paylaşmış oldum. Bu satırları yazarken anladım ki Jeju programından herhangi bir yeri çıkartmam mümkün değilmiş. Ancak Jeju’ya 2 değil ama en az 3 gece ayırmamız gerekliymiş.

Gezekalın
Dr Ümit Kuru


19.11.2025
