
Busan, Güney Kore’nin ikinci en büyük şehri ve en önemli liman kenti olarak biliniyor. Güney Kore’nin güneydoğusunda, Kore Yarımadası’nın ucunda yer alıyor. Hem modern şehir hayatını, hem de doğal güzellikleri bir arada sunan güzel bir şehir. Nüfusu yaklaşık 3,4 milyon. Güney Kore’nin en işlek limanı olan Busan Limanı bu şehirde bulunuyor. Liman ticareti, gemi inşası, balıkçılık ve turizm şehrin başlıca gelir kaynakları. Bugün ve yarın sizlerle Busan şehrini gezeceğiz.

1376 yılında Goryeo Hanedanlığı döneminde inşa edilmiş Haedong Yonggungsa ilk ziyaret edeceğimiz yer olacak. Bu tapınak Busan’ın en ikonik ve manzaralı dini yapılarından birisi. Ben gezi öncesi Kore programı yaparken fotoğraflarını görüp bayılmıştım. Tapınak Busan’ın kuzeydoğu kıyısında bulunuyor. Güney Kore’deki nadir deniz kenarı Budist tapınaklarından birisi. “Haedong” “Deniz kenarı“, “Yonggungsa” ise “Ejderha Sarayı Tapınağı” anlamına gelir.

Tapınağın orijinal adı Bomun Tapınağı. Şimdiki tapınak içinde büyük bir heykeli bulunan ve aşağıda fotoğrafını gördüğünüz Şefkat Tanrıçası Gwanseum-bosal’a adanmış.
Bomun Tapınağı, 1592-1598 yılları arasında Japonların Kore’yi işgali sırasında ortaya çıkan bir yangında yıkılmış ve ardından terk edilmiş. Bugün görülebilenlerin bir kısmı, tapınağın Tongdosa’lı rahipler (Kore Budizmi’nin Jogye Tarikatı’nın ana tapınağı) tarafından yeniden inşa edilmiş. Yani hikayesi çok eskilere dayansa da binalar 1930’lardan kalmış ve büyük bir kısmı da son 20 yılda eklenmiş. 1974’te tapınağın Bomunsa olan adı Haedong Yonggungsa olarak değiştirilmiş.
Haedong Yonggungsa’nın ejderha efsanesi hem mistik hem de biraz destansı. Goryeo Hanedanlığı döneminde Kore, uzun süren bir kuraklıkla boğuşuyormuş. Halk susuzluktan ve kıtlıktan perişan hale gelmiş. Ülkenin önde gelen Budist rahiplerinden Naong Hyegeun, bu felaketi durdurmak için derin meditasyonlara ve dualara başlamış. Bir gece Doğu Denizi’nin Ejderha Kralı rüyasına girmiş. Ejderha Kral, Naong’a şunları söylemiş: “Dağların bittiği ve denizin başladığı yerde, dalgaların üzerine kurulu bir tapınak inşa et. Orada dua edersen, gökyüzü yağmur verecek ve ülkenin bereketi geri gelecek.” Naong rüyadaki tarif edilen yeri aramış ve bugünkü Busan’ın kuzeydoğusunda, kayalıkların denize uzandığı noktayı bulmuş. Burada Haedong Yonggungsa Tapınağı’nı inşa etmiş. Efsaneye göre, inşaat tamamlandıktan sonra gerçekten de yağmurlar yağmış, kuraklık sona ermiş. Halk bu tapınağı deniz ejderhasının kutsamasıyla özdeşleştirmiş. Tapınağın adı da buradan geliyor.


Tapınağa girmeden önce küçük kafeler, hediyelik eşya dükkanları ile dolu bir caddeden geçiyorsunuz. Dükkanlar sonrasında karşınıza yerel satıcılar çıkıyor.



Bunları geçtikten sonra tapınağa giriş yolunda, sol tarafta 12 adet taş heykel göreceksiniz. Bunlar Zodyak (horoskop) hayvanlarını temsil ediyor. Doğum yılınıza bağlı olarak bulacağınız Zodyak hayvanına göre kendi heykelinizin yanına para koymak yaygın bir gelenek.


Yedi katlı pagodanın yanından başlayan bir patika var. Bu patikaya giden taş merdivenler sizi küçük bir bambu ormanı içinden “Haedong Zen Merkezi” denen bir yere çıkartıyormuş ama biz gitmedik. Gezi sonrası “keşke yapsaydım” dediğim ve yapmadığım aktivitelerden bir tanesi de budur. Alt tarafı 10-15 dakika yürüyecektik.



Tapınak giriş kapısı ön tarafında 7 katlı bir pagoda bulunuyor. Orada iken dikkat etmemiştim ama yazıyı yazarken öğrendim. Bu pagoda önünde bir tekerlek heykeli var. İnsanlar araba kazalarından korunmak için burada dua ederlermiş. Civarda ise çeşitli heykeller mevcut. Heykeller “kötü ruhları” engellemek için konmuş manevi bekçiler (koruyucular) olarak yorumlanıyor.


Tapınakta bazı sembolik yapılar da mevcut. Örneğin “108” kutsal sayısı burada da karşımıza çıkıyor. Tapınağa ulaşmak için inilen 108 taş basamak var. Bu basamakları kullanmak, zihinsel arınma veya aydınlanmaya doğru sembolik bir yol olarak görülüyor.

Basamakları bir taraftan inerken, lütfen her inişte değişen manzarayı da gözden kaçırmayın. Basamakları indikten sonra tapınağın güzelliğine hayran kalıyorsunuz.



Tapınağın ana binası, bu tür yapılarda geleneksel olarak kullanılan renklere özen gösterilerek 1970 yılında yeniden inşa edilmiş. Ana binanın hemen yanında gülen, sevimli bir Buda heykeli var. Gelecek Buda (Mireuk-bul) selfie ve fotoğraf çekimlerin revaçta olan köşesi.

Sağ tarafta bir mağaranın içinde, benzersiz şekilde tasarlanmış bir Budist tapınağı bulunurken, ana salonun hemen önünde bir pagoda bulunuyor. Pagodanın yan tarafına doğru ise bir lotus içinde “Bebek Buda” heykeli var.

Bebek Buda heykelindeki Buda’nın göğe doğru bir parmak kaldırmış duruşu, doğduktan hemen sonra söylediğine inanılan ve doğumun kutsallığını ve aydınlanmaya giden yolu temsil eden sözlerini simgeliyor; “Gökte ve yerde yalnız ben yüceyim.” Bu heykelin yanında bulunan bir kepçe ile Buda’ya su dökme ritüeline bizler de katıldık. Bu ritüel Buda’nın doğduğu gün gökten hem sıcak hem soğuk su yağdığına dair efsaneden kaynaklanıyormuş. Kişinin öfke, kıskançlık, bencillik gibi negatif duygulardan arınmasını simgeliyor. Aynı zamanda bu su dökme işi Buda’nın doğumuna hürmet ve onun öğretilerine bağlılık anlamına geldiği için de yapılıyormuş. Haedong Yonggungsa’da özellikle Buda’nın Doğum Günü Festivallerinde Buda heykeline su dökme ritüeli daha çok yapılıyormuş.


Ana salonun önünde kaidesinde dört aslan heykeli bulunan üç katlı bir pagoda var. Aslanlar “sevinç, öfke, hüzün ve mutluluk” gibi temel insan duygularını sembolize ediyor.

Tapınakta ayrıca bir taştan köprü ve küçük bir “dilek havuzu” da var. Ziyaretçiler havuza yukarıdan para atarak dilek diliyorlar.

Tapınağı karşıdan gören ve kayalıkların üstündeki gözlem noktalarına mutlaka gidin. Burada daha çok gün doğumu izleniyormuş. Hem dalgaların sakinleştirici sesini dinleyin ve hem de bu güzel tapınağı fotoğraflayarak arşivinizi zenginleştirin.

Tapınak gezimizden sonra bir bambu ormanı ziyaretimiz olacak. Yaklaşık 45 dakika sürecek olan yolculukla Ahopsan Dağı’nın eteklerinde bulunan Ahopsan Bambu Ormanı’na gidip, orman içi yürüyüş yapacağız. “Ahopsan” “Dokuz”, “San” ise “tepe” anlamına geliyor.

Burası oldukça etkileyici ve nadir bir doğa alanı. Alanın toplam yüzölçümü yaklaşık 520.000 m². Nampyeong Moon ailesi tarafından tam 400 yıl boyunca özenle korunmuş çok özel bir orman. Aile, Japon işgali, Kore Savaşı, sanayileşme dönemi dahil ormanı hiç ziyarete açmamış ve doğal haliyle korumuş. 2016 yılında ormanı yöneten sahipleri burayı halka açmaya karar vermiş.

Orman, uzun süre yeşil kuşak ve su kaynakları koruma alanı olarak belirlenip, sağlıklı doğal çevre ve ekosistem korunmuş. Orman içerisinde dünyadaki en kalın gövdeli bambu türlerinden olup, çok hızlı ve çok uzun büyüyen Maengjongjuk Bambu Ağaçları yanında, kızılçam, hinoki selvi, meşe ağaçları gibi çeşitli ağaç türleri de bulunuyor.

Ormana giriş, doğayı koruma amacıyla sınırlı ziyaretçi sayısıyla ve rezervasyon ile mümkün hale geliyor. Ormandaki yürüyüş parkuru toplamda 1–2 saat sürüyor. Yürüyüş rotaları iyi işaretlenmiş ve haritalar yardımıyla içeride kolayca dolaşılabiliyor.

Burası K-Drama ve film çekim mekanı olarak çok popüler. Ayrıca 2020 yapımı Kore dizisi The King: Eternal Monarch‘ta paralel bir dünyaya geçiş sahnesi de bu ormanda çekilmiş. Zaten dizide kullanılan boyutlar arası kapının seti de burada bırakılmış ve fotoğraf alanı haline getirilmiş. Biz de grup olarak burada fotoğraf çektirdik



Bambu ormanlarını ben çok seviyorum. Ahopsan Bambu ormanlarını bizim ülkenin tur firmalarından gezi programlarına koyan var mı? Hiç bilmiyorum. Ama en iddialı olanlar da bile gördüğümü söylemem.

Bu orman içinde yaklaşık 1,5 saat kadar yürüdük. Rahat, çok keyifli ve fotoğrafçılar için adeta cennet gibi bir yürüyüş rotası. Bu yazıya koymak için çektiğim fotoğraflar arasından uygun olanları seçeyim dedim ama herbirini sayfaya koymamak için kendimi zor tuttum.





Uzun yıllar boyunca insanların dokunmadığı uzun ağaçların arasından geçerek girişe ulaştığınızda, ormanı yöneten ailenin baş evi (Gwanmiheon) ile karşılaşacaksınız.

Bugünümüzün bir diğer ziyaret durağı Beomeosa Tapınağı oldu. Tapınak Geumjeong Dağı’nda yer alan ve Silla Krallığı döneminde 7. yüzyılda kurulmuş olan çok önemli bir tapınak. Tapınağın adı, “Nirvana Balığı Tapınağı” anlamına geliyormuş. Bu ad bir efsaneye dayalı ve buna göre altın bir balık gökten dağın tepesindeki kuyuya düşüyor ve kuyu hiç kurumuyor. Tapınak, 1592–1598 yıllarında Japon istilası sırasında büyük ölçüde tahrip edilmiş, 1613 yılında restorasyon çalışmaları başlatılmış. Mevcut yapıların çoğu bu döneme dayanıyor.


Sansa Tapınakları, Kore Budizmi içinde özel bir manastır geleneğini temsil ediyor. Bunlar şehirden uzak, dağların derinliklerinde kurulmuş, Seon (Zen) Budizmi geleneğine dayanan, klasik Sansa yapı düzeni gösteren, sürekli aktif keşiş yaşamının devam ettiği manastırlar. Çok görkemli değillerdir ve bu tapınaklarda ahşap yapıya, doğayla uyuma önem veriliyor. Kore’de 100’den fazla Sansa tipi tapınak varmış ve günümüzde bunların içinden yaklaşık 25–30 tanesi gerçek “geleneksel Sansa düzenini tamamen koruyan” tapınaklar olarak kabul ediliyormuş. Beomeosa Tapınağı da aslında sansa tapınaklarından bir tanesi sayılıyor. UNESCO bu tapınaklar arasından 7 tanesi sansa tapınaklarını en iyi temsil edenler olarak Dünya Kültür Miras Listesine aldı. Bunlar, içlerinde Beomeosa’nın da olduğu geniş sansa tapınaklar grubunu “en iyi temsil eden örnekleri” olarak kabul ediliyor. Beomeosa çok eski, önemli ve yapısal olarak sansa tapınakları özelliklerini göstermesine rağmen çok büyük, genişletilmiş, tarih içinde defalarca yeniden inşa edilmiş, şehirleşmeye daha yakın bir konumda olması gibi nedenlerle UNESCO listesi içinde değil. Busan’a yakın Tongdosa Tapınağı UNESCO listesi içinde. Eğer buralara kadar gelmişseniz ve daha tipik bir sansa tapınağı ziyaret etmek isterseniz programınıza Tongdosa Tapınağı’nı dahil edebilirsiniz.

Beomeosa Tapınağına doğru yürürken dikkatimizi ilk çeken kaplumbağa biçimli kaidelerin üzerinde dikili taş steller (anıt taşlar) oldu. Altta “kaplumbağa kaidesi ” ve üstünde “bulut veya ejderha motifli taş kapak birlikte geleneksel Kore anıt mimarisini temsil ediyormuş. Kore’de bu tür yapılar genellikle önemli keşişleri, kraliyet destekçilerini veya tapınağa büyük katkı sağlayan kişileri anmak için yapılıyor. Stellerde genellikle tanınmış keşişlerin hayat hikâyeleri, başarıları ve öğretileri yer alıyor.

Sansa tapınaklarında yapısal ortak bir özellik tapınakta karşımıza çıkan ilk kapı “tek sütunlu kapı” oluyor ve buna Korece Iljumun veya Jogyemun deniyor. Beomeosa Tapınağında da ilk olarak bu kapı karşımıza çıktı. Taş sütunların ahşap sütunlarla uyum içinde olduğu Jogyemun Kapısı, Joseon Hanedanlığı’nın orta dönem mimari tarzını yansıtır. Yandan bakıldığında dört sütun (veya bazen iki sütun) yatay bir çizgide durduğundan, tek bir sütun tarafından destekleniyormuş gibi görünüyor. Bu nedenle bu kapılara tek sütunlu kapı deniyor. Yapı, aydınlanmaya giden tek yolu simgeliyor. Bu kapının 1614 yılında inşa edildiğine inanılıyor ve Ulusal Hazine listesindedir.

Tapınak içinde yürümeye devam ettikçe ikinci bir kapıya geliniyor. Bu kapı da Kore sansa tapınaklarının ortak yapısal özelliklerinden ve bu kapıya Cheonwangmun Kapısı deniyor. Bu kapıda kapının iki tarafında da ikişer tane olmak toplam 4 adet ahşap göksel tanrı heykeli bulunuyor. Bunlar dört yönü yönetiyorlar ve görevileri kötü ruhları kovmak.




Bu kapı ilk olarak 1699 yılında inşa edilmiş. Ancak ne yazık ki Aralık 2010’da kundaklama sonucu kapı yıkılmış. Mevcut kapı 2012 yılında yeniden inşa edilmiş.




Sonraki tapınak bölümü ise tapınağın ana salonu (Daeungjeon) ve avlu kısmı. Ana salonun önündeki merdiven, hem Silla Hanedanlığı hem de Joseon Hanedanlığı’nın karakteristik özelliklerinin benzersiz bir birleşimini sunuyor.

Mevcut Daeungjeon, 1592’deki Japon İstilası sırasında tamamen yanmış. 1614 yılında yeniden inşa edilmiş.


Ana salonun önünde üç katlı taş pagoda geç Birleşik Silla dönemine ait özellikler taşımaktadır. Daeungjeon Salonu girişindeki taş fenerler, Birleşik Silla döneminin tipik tarzını yansıttıkları için tarihi değere sahip. Üst ve alt ayak taşlarına simetrik olarak lotus çiçekleri oyulmuş.


Avluda kenarlarda bir zamanlar bayrak direklerini desteklemek için kullanılan taş direkler hala duruyorlar.



Beomeosa Tapınağı çıkışı bir dini etkinlik olduğunu gördük. Meydanda geleneksel Kore kıyafetleri içinde sandalyelere oturmuş insanlar sahnede konuşma yapan bir rahibe kulak vermişlerdi.


Kore’de tapınaklarda bu tür özel bir etkinlik varsa mutlaka yiyecek içecek bir şeyler sevabına dağıtılıyor. Bizim ekip gezi boyu bu tür beleş dağıtımlara denk geldiyse asla kaçırmadı ve mutlaka nasiplendi.

Bugünün Busan’daki son gezisi ise Jagalchi Balık Pazarı. Bu pazar Kore’nin en büyük deniz ürünleri pazarı ve Busan’ın simgelerinden birisidir. Her daim hareketli ve canlı ama özellikle sabahları 07:00-11:00 saatleri arasında daha da canlı. Hafta sonları ise kalabalık oluyor.

Çeşitli balıklar, kabuklular, ahtapot, yengeç, deniz salyangozu, deniz kestanesi artık aklınıza ne gelirse ve denizden ne çıkarsa ,açık ve kapalı pazar bölümlerinde hem toptan ve hem de perakende satış yapılıyor. Bu yaşıma kadar hiç görmediğim kadar fazla çeşitte deniz canlısı yüzlerce tezgahta ya da su dolu akvaryumlarda görücüye çıkartılmışlar.



Burası sadece deniz ürünü satılan bir yer değil ama aynı zamanda pazarda bir balık veya deniz ürününü seçtiğinizde hemen orada pişirtip yiyebileceğiniz de bir yer. Busan’a özgü çok popüler bir yemek yeme şekli.

Pazarın simgesi rengarenk önlükleriyle ünlü balıkçı teyzeler (Jagalchi Ajummaları). Zaten pazardaki en büyük enerjiyi de onlar oluşturuyor.

Jagalchi’nin kökeni Joseon Hanedanlığının son dönemine (1800’lerin sonu) dayanıyormuş. O dönem balıkçılar küçük kayıklarıyla kıyıya yanaşıp taze avladıkları balıkları hemen orada satarlarmış. Jagalchi, Japon işgali döneminde daha organize bir balık pazarı görünümü kazanmış. Japonların etkisiyle deniz ürünlerinin işlenmesi ve pazarlanması gelişmiş.





Kuzey-Güney Kore savaşı sırasında Busan Güney Kore’nin geçici başkenti olmuş ve milyonlarca mülteci bu kente akın etmiş. Savaştan kaçan birçok kadın, hayatta kalmak için burada balık satmaya başlamış. Bugünkü “Jagalchi Ajumma” (balıkçı teyzeler) kültürü de işte bu dönemde doğmuş. 1960’larda Jagalchi çevresi iyice büyümüş ve Busan yönetimi bölgeyi resmi balık pazarı olarak düzenlemiş. Geleneksel pazar eskiyince 2006 yılında yerine yeni, büyük, çok katlı modern bir kompleks inşa edilmiş. Ünlü balık pazarı, dünden bugüne değil ama onlarca yıl içerisinde gelişerek bugünkü haline gelmiş.


Renkli balık pazarında epey bir dolaştıktan sonra yakında bulunan Lotte AVM’ye girdik. Ben fotoğraf makinası fiyatlarına bakayım dedim. Burada sadece bir yerde aradığımı buldum ama esas alışverişi kule karşısındaki caddede yerleşik fotoğraf makinacılardan yaptım. Zoom İn diye bir mağazadan, Türkiye piyasasından ve Lotte Tower’dan daha düşük bir fiyata yeni bir Canon fotoğraf makinam oldu. Bir de üstüne 104 USD vergi iadesi aldım. Vergi iadelerini bazı dükkanlar hemen yapıyor ama bazıları da fatura ve belge dolduruyor, havalimanında paranızı alıyorsunuz. Satın aldığınız paketli elektronik eşyaları, vergi iadenizi alana kadar orijinal paketinden asla çıkartmayın. Vergi iadesini alırken sorun yaşayabilirsiniz.


Daha sonra otelin bulunduğu bölgeye geri döndük. Akşam yemeği kısmını civarda bulunan Hint restoranda yemek yiyerek halledelim dedik. Ama Kore gezimizin en kötü yemeği ve en berbat servisi ile karşılaştık. Sonunda yine sokak lezzetlerine yöneldik.
Busan güzel bir şehir. Doğası, tarihi ve yakın çevresi ile bir gezgine sunacağı çok şey var. Yarın Busan’a devam ederiz.
Gezekalın
Dr Ümit Kuru
15.11.2025
