• Arşivler

  • Diğer 531 aboneye katılın
  • Mart 2013 den beri

    • 378.056 ziyaretçi
  • Aralık 2025
    P S Ç P C C P
    1234567
    891011121314
    15161718192021
    22232425262728
    293031  

Bir Ülke, İki Zaman: Güney Kore / Busan-9.Gün

Busan’da son günümüze uyandık. Yarına Jeju Adası’na uçuşumuz var. Adada 2 gece kalıp, üçüncü gün Seul’e geri dönüş planlandı. Sonra da Güney Kore maceramız, gezekalın sayfalarına yazılacak güzel anılar ve fotoğraflarla sonlanacak.

ilk ziyaret noktamız rengarenk evleri, duvar resimleri, mağaza ve kafelerle dolu bir köy olan Gamcheon Kültür Köyü olacak. Bu köy Busan’ın Saha-gu Bölgesi’nde dağ yamaçlarına kurulmuş. Bu köyü sanal alemde araştırmaya kalkarsanız bir sürü benzetme ile karşılaşacaksınız. Dar sokakları, teraslı evleri ve tepelere oturmuş görünümüyle Gamcheon Kültür Köyü için “Kore’nin Machu Picchu’su”, “Doğunun Santorini’si” veya “Lego Köyü” gibi benzetmelere rastlayacaksınız. Bunlar benim açımdan pek de doğru değil. “Neden?” diye sorarsanız, bir kere işin felsefesi farklı. Bence bu köye takılabilecek doğru ve özgün isim Güney Kore’nin Daldongnae’si, Gamcheon Mural Köyü ya da daha geniş kapsamı ile Gamcheon Kültür Köyü.

Daha önce Kore günlüğümün 4. gününü anlatırken bahsetmiştim. Andong Sungjingol Mural Köyü gibi bazı köyelere “Daldongnae” veya Türkçesi ile “Ay Köyleri” deniyor. Zaman içinde bu evlerin duvarları gönüllü sanatçılar tarafından bir proje kapsamında rengarenk resimlerle donatılmış ve “Duvar Resimli Köyler-Mural Köyler ortaya çıkmış. Korece tabiri ile “Byeokhwa Maeul.

Gamcheon ise bunları aşmış farklı bir yer. 1950’lerde Kore Savaşı sırasında mülteciler buraya yerleşmişler. Basit ve sıkışık evler inşa etmişler. Burası uzun zaman önce şehrin en fakir insanlarının yaşadığı yer olarak biliniyormuş. Yani şehrin bu kısmının başlangıcı için tam anlamıyla bir “Daldongnae” diyebiliriz. 2009–2010 yılları arasında başlatılan dönüşüm projeleriyle Busan Belediyesi ve yerel sanatçılar, köyü turistik ve sanatsal bir projeye dönüştürdüler. Günümüzde bu dönüşüm o kadar ileriye taşınmış ki, güncel kimliği ile Gamcheon turistik ve kültürel bir sanat köyü haline gelmiş. Buraya güzellik ve kaosun birleşimi demek pek de yanlış olmayacak. Her biri birbirinden farklı renkteki Lego benzeri evlerin birbirine karışarak oluşturduğu cümbüş, dik yamaçlı daracık köy sokakları, duvarlardaki sanat eseri sayılacak resimler sizi başka bir dünyaya götürüyor.

Ben tam olarak bu köyün lego evleri halini yansıtacak kareyi verecek noktasını bulamadığımı düşünüyorum. Bunda biraz da gün ışığının uygun olmayan saatinin katkısı olabilir. Ama internetten bulduğum yukarıdaki fotoda olduğu gibi dronla çekimlerde veya karşı yüksek noktalardan bakınca Gamcheon’un pastel renkli evleri bir boya paleti gibi görünüyor.

Köye giriş yeri olan sokağın başında otobüsümüzden indik. Hanıma bir sözüm vardı; Seul’de geleneksel Kore kıyafeti olan hanbokları giyerek sokakları gezme isteğini yerine getirememiştim. İlerleyen günlerde bu kıyafetlerle Kore sokaklarında dolaşacağımıza söz vermiştim. Program o zaman müsade etmedi ve yapamadık. Ama rehberimiz Seden hanımdan ileri de bir gün hanbok giyeceğimiz bir ortam olursa hatırlatmasını rica etmiştim. Seden hanım bana “O gün, bu gündür! Hanbok kiralayabilirsiniz bu köyde” deyince biz ve gruptan sevgili arkadaşlarımız Resmiye-Nihat çifti hemen hanbok kiralama dükkanına giriverdik. Kiralama ücreti elbise başına saatlik 25000 Won. Dükkan sahibi herkese “elbiselerinizi seçin” derken, bana doğrudan “Sana kral kıyafeti” deyiverdi. Eskinin klasik kral giysisini üstüme, şapkasını kafama geçiriverdi. Biraz gururum okşanmadı değil ama doğrusu Nihat’ın giydiği hanboku daha çok gözüme kestirmiştim. Bir kere şapkasına bitmiştim. Havalı, zincirli, boncuklu filan. Al şapkayı, ülkeye getir! Bağdat Caddesinde giyip dolaş. Alayı sana döner bakar!

Kralı koruyan, yüksek rütbeli asker kıyafeti olması nedeni ile içimden “Saraydaki pozisyonu benimki ile karşılaştırılamaz. Nihat olsa olsa benim korumam olur” diye kendimi teselli ediyorum. Ama adamın da şapkasına bittim be kardeşim! Benimki güya kral şapkası ama terzi sanki kumaştan artırmış, şapkanın tereği yok, yarısı yok! Dükkan sahibi Nihat’ın kıyafete bir de oyuncak kılıç vermeye kalktı. Yani o da işin bonusu. Allahtan Nihat kılıcı almadı, yoksa iyice çatlardım. Eşlerimiz hanbokları içinde bizden güzeller.

“Yapacak bir şey yok, Joseon kral kıyafeti budur! Artık durumu role girerek kurtaracağız!” diyerek elimi arkaya bağladım. Gamcheon sokaklarını aşağı yukarı arşınlamaya başladık. Baktım turistler boyna benim fotoğrafı çekiyor, Nihat’ın kıyafete pek yüz veren yok! Kral kıyafeti ile gezmek hoşuma gitmeye başladı. Allah için kıyafetin hakkını da verdim.! Sanırsın son Joseon Kralı, Gamcheon Kültür Köyünü teftişte!!

İşin şakası bir tarafa ama bu hanbok kıyafetleri giyme işini mutlaka deneyin. Bana “Kore gezinizden aklında neler aklında kaldı?” diye sorsanız, sayacağım maddelerden bir tanesi de “Joseon Kral kıyafeti ile kraliçem kolumda Gamcheon Sokaklarını gezmem ” derim.

Köy hakkında izlenimlerime gelince; Bir kere çok kalabalık ve aşırı turistik. Köyün en popüler fotoğraf noktalarından olan “Küçük Prens ve Tilki” heykellerinin bulunduğu noktayı fotoğraflamak için kuyruğa giriyorsunuz ve bir adam o kuyruğu yönetiyor. Etraf dükkan dolu. Yerliden çok turist var. Bu anlamda benim için Andong’daki Sungjingol Mural Köyü daha özgündü.

Batı Busan’ın simgesi haline gelen Gamcheon Kültür Köyü, turistler tarafından deneyim odaklı bir destinasyon olarak tercih ediliyor. Evlerin rengarenk ve bitişik nizam halinin korunması ise gerçekten güzel ve köye hak ettiği ilgi çekiciliği sağlıyor. Duvarlardaki muraller sanat eseri gibi. Yani demem o ki bazı olumsuzlukları olsa da burası Busan’a gelmişken gezi programınızda olması gereken bir yer.

Kültür Köyü gezisi sonrasında Songdo Deniz Teleferiği‘ne (Songdo Sea Cable Car-diğer adıyla Busan Air Cruise) doğru hareket ettik. Teleferik hattı Songdo Plajı’nın doğusundaki Songnim Park‘tan, batısındaki Amnam Park arasında 86 metre denizin üzerinden ve yaklaşık 1,62 km boyunca uzanıyor. Yüksekte denizin ortasında olmanın heyecanı yanı sıra Songdo Plajı, Busan Yeongdo ve Namhang Köprüleri, Songdo Sahil Dulle Yolu ve yüzeye çıkan kayalıkları görecek ve manzaranın keyfini çıkaracağız. Amnam Parkta kısa bir yürüyüşle Yonggung Bulut Köprüsü’ne kadar gideceğiz. Burayı gezip teleferiğe geri döneceğiz. Bir yöne gidiş 15-20 dakika sürüyor.



Her gün ve 09:00-21:00 saatleri arasında çalışıyor (hafta içi 20:00’ye kadar). Teleferik kabinleri iki türlü ve fiyat da ona göre değişiyor; Ya Air Cruise (kabin altı kapalı) ya da Crystal Cruise (kabin altı şeffaf-böylece altınızdaki manzarayı izleyebiliyorsunuz) kabinleri seçebiliyorsunuz. Kabinler maksimum sekiz kişilik.

Sognim Park Teleferik İstasyonunda biletlerimiz alındı ve sıraya geçtik. Sıramız gelince de kabinlerden bize denk gelen bir tanesine bindik. Teleferikle seyahat ederken okyanusun ve şehrin manzarasını yukarıdan gözlemek harika bir his. Hattın karşı tarafına, Songdo Sky Park‘a varınca kabinden iniyorsunuz. Park meydanında çeşitli aktiviteler yapabilir veya kahvenizi yudumlarken manzaranın keyfini çıkaracağınız bir yere oturabilirsiniz. Bizim amacımız Songdo Yonggung Asma Köprüsü‘nü geçip kayalıkların üstündeki platforma ulaşmak.

Asma köprü Amnam Parkı’nı denizin karşısındaki Dongseom Adası‘na bağlıyor. Köprünün uzunluğu 127 metre.

Songdo Yonggung Asma Köprüsü, 1965 yılında inşa edilen ve Songnim Parkı ile Songdo Plajı’ndaki Kaplumbağa Adası’nı birbirine bağlayan eski köprünün, 1987 yılında Selma Tayfunu’nda ciddi şekilde hasar görmesi ve 2002 yılında yıkılmasından 18 yıl sonra restorasyon projesinin bir parçası olarak inşa edildi. Köprü Dongseom Adası’ndaki mevcut yeni yerinde 2020 yılında açıldı.

Songdo Yonggung Asma Köprüsü, Dongseom Adası’nın üst kısmını çevreliyor. Buradan kayalık uçurumların, ilginç kaya oluşumlarının, Songdo Plajı, Deniz Teleferiği ve okyanusun 360 derecelik muhteşem manzaralarını gözlüyorsunuz.

Asma köprüyü geçerek yaptığımız gezi ve çevreyi gözleme sonrasında teleferik park alanına geri döndük. Burada dikkatimizi güzel bir eser çekti. Aşağıda fotoğraflarını gördüğünüz esere Kova Ejderhası Terazisi adı verilmiş. Bu tasarım ödüllü sanat eserine ücreti karşılığında dileklerinizi yazıp asabiliyorsunuz.

Teleferik hattının Amnam tarafında son fotoğraf karelerimizi alarak bu sefer ters tarafa yani Sognim tarafına doğru teleferiğe bindik ve dönüşe geçtik.

Bu alanda aktiviteler aslında çok fazla. Örneğin aşağıda fotoğrafını gördüğünüz Songdo Sahil Bolle-gil Yolu yürüyüşü yapabilirsiniz. Songdo sahilinden başlar ve Songdo Yonggung Asma Köprüsüne kadar yürüyerek gidebilirsiniz.

Burada yapabileceğiniz bir başka aktivite ise 2015 yılında açılan ve 365 metre uzunluğundaki gökyüzü yürüyüş yolu, (Songdo Skywalk) üzerinde yürümektir.

Öğle öncesi bu aktivitelerimiz sonrası yemek yemek için Chaesundang adlı bir restoran zincirinin Busan’daki bir şubesine gittik. Bu restoran özellikle Shabu Shabu adlı yemekte uzmanlaşmış bir yer.

Shabu Shabu aslında Japon kökenli bir yemek ama Kore’de de çok yaygınlaşmış. Aslında masada kendi tencerenle pişirdiğin sıcak bir yemek türü. Bizim için hem hafif hem sağlıklı ve hem de eğlenceli bir yemek deneyimi oldu. Masaya et suyuyla dolu bir tencere getiriyorlar. Bunu masadaki ocağın üstünde kaynatmaya başlıyorsunuz. Bunun yanında masaya çok ince dilimlenmiş sığır etlerini, çeşitli sebzeleri, noodle, mantar ve tofuyu ayrı olarak getiriyorlar. Sen de bunları istediğin karışımla kaynar suya atarak hızlıca pişiriyorsun. İçeriklerin çoğu 10–20 saniyede pişiyor. Bizim ilk yaptığımız gibi incecik etleri suda çok tutarsan onları mundar ediyorsun. Güzel bir yemekti. Denemenizi tavsiye ederim.

Yemek sonrasında Kore gezimizin en anlamlı bölümünü gerçekleştirmek için yola çıktık. Hedefimiz ülkemiz dışında, bir başka ülkenin mezarlığında yatan şehitlerimizi ziyarete etmek. Birleşmiş Milletler Kore Anıt Mezarlığı’na gidecek ve şehitlerimize rahmet dileyeceğiz.

Birleşmiş Milletler (BM) üyesi ülkelerden dünya barışı ve özgürlüğü için canlarını feda etmiş kahraman askerler için Busan’da BM Kore Anıtsal Mezarlığı yapılmış ve şehitler buraya defnedilmişler. Toplam 14 ülkeden 2300’den fazla şehit asker, bu anıt mezarlıkta yatıyor.

Çin ve Sovyetler Birliği Kuzey Kore’ye, ABD önderliğindeki Birleşmiş Milletler (BM) de Güney Kore’ye savaş boyunca destek verirken, Türk Tugayı da BM gücü olarak savaşta Güney Kore’nin yanında savaştı. BM Güvenlik Konseyinin, BM güçlerini, Kuzey Kore işgalini sonlandırmak için Kore’ye göndermeye onay vermesi üzerine Türkiye de BM tarafında savaşa katılma kararı aldı. Tuğgeneral Tahsin Yazıcı emrindeki 1. Türk Tugayı, Eylül 1950’de Hatay’ın İskenderun Limanı’ndan yola çıktı ve 12 Ekim 1950’de tam 24 gün süren deniz yolculuğu sonrası Pusan (Busan) Limanı’na vardı. ABD, 1 milyon 789 bin askerle Kore Savaşı’na en çok asker gönderen ülke oldu. İngiltere 56 bin askerle ikinci, Kanada 26 bin 791 askerle üçüncü sırayı aldı. Güney Kore Savunma Bakanlığı kaynaklarına göre, savaşa 21 bin 212 asker ve toplamda 4 tugayla katılan Türkiye, Kore Savaşı’na iştirak eden 16 ülke arasında personel sayısı bakımından 4’üncü sırada yer aldı.

Savaşta Güney Kore tarafında savaşanlardan 40 bin 670’i BM askeri, 137 bin 899’u Kore askeri olmak üzere toplam 178 bin 569, Kuzey Kore tarafından ise 508 bin 797 asker hayatını kaybetti. Kore Savaşı’nda 36 bin 940 askerini yitiren ABD, “en çok kayıp veren ülke” oldu. ABD’yi 1078 kayıpla İngiltere izlerken Kore Gazi Bakanlığının kayıtlarına göre cephede hayatını kaybeden, yaralanıp cepheden ayrıldıktan sonra vefat eden ve kaybolanlar da dahil olmak üzere Türkiye Kore Savaşı’nda 900’ü aşkın şehit verdi. Bu şehitlerden 700 kadarı cephede şehit düştü. Böylece Türkiye şehit sayısı bakımından 3’üncü sırada yer aldı.

Kore Savaşı, 27 Temmuz 1953’te yapılan ateşkes anlaşması ile sonlandı. Ancak barış antlaşması imzalanmadığı için teknik olarak savaş devam ediyor.

Anıt mezar içine girince önce tören salonuna gidip burada yaklaşık 15 dakikalık bir video gösterisi izledik. Kore Savaşı ve Anıt Mezar hakkında bilgi aldık. Sonrasında Anma Duvarına yöneldik. Bu duvarda Kore Savaşında hayatını kaybetmiş 40000 BM askerinin adları kazınmış.

Gruptan bir arkadaşımızın da savaşta şehit olan bir akrabasının ismi bu duvarda yer alıyordu. O ve duvarda ismi olan tüm şehitlerimiz için rahmet dileyerek bu alanı terk ettik. Meçhul Asker Yolu’nu, BM Kuvvetleri Anıtını ziyaret edip Gazi Mezarları alanına geldik.

Bu mezarları görmek insanı çok hüzünlendiriyor. Burada yatan yirmili yaşlarda gençlerimiz günler süren gemi yolculuğu sonrasında hiç bilmedikleri bir ülkeye gelip, belki neden çıktığını ve neden burada olduklarını anlamadıkları bir savaşın içinde yer alıp kör bir kurşun veya şarapnelle hayata veda etmişler. Şehit olmuşlar. Mekanları cennet olsun diyelim.

En son olarak BM askerlerinin gün sonu bayrak indirme törenlerini izleyip Anıt Mezardan ayrıldık.

Günün en son gezisini yaklaşık 1,4 km uzunluğundaki Gwangalli Plajı‘na yapacağız. Plaj ince, açık renkli kumları, ünlü Gwangan Köprüsü’nün (Diamond Bridge) muhteşem ışıklı görüntüsünün izlendiği yer olması ile meşhur. Gün batımına yakın harika fotoğraflar çektik.

Günü sonlandırdık. Busan güzel bir şehir. Kore gezimizde sona doğru geliyoruz.

Gezekalın…

Dr Ümit Kuru

16.11.2025

Bir Ülke, İki Zaman: Güney Kore / Busan-8.Gün

Busan, Güney Kore’nin ikinci en büyük şehri ve en önemli liman kenti olarak biliniyor. Güney Kore’nin güneydoğusunda, Kore Yarımadası’nın ucunda yer alıyor. Hem modern şehir hayatını, hem de doğal güzellikleri bir arada sunan güzel bir şehir. Nüfusu yaklaşık 3,4 milyon. Güney Kore’nin en işlek limanı olan Busan Limanı bu şehirde bulunuyor. Liman ticareti, gemi inşası, balıkçılık ve turizm şehrin başlıca gelir kaynakları. Bugün ve yarın sizlerle Busan şehrini gezeceğiz.

1376 yılında Goryeo Hanedanlığı döneminde inşa edilmiş Haedong Yonggungsa ilk ziyaret edeceğimiz yer olacak. Bu tapınak Busan’ın en ikonik ve manzaralı dini yapılarından birisi. Ben gezi öncesi Kore programı yaparken fotoğraflarını görüp bayılmıştım. Tapınak Busan’ın kuzeydoğu kıyısında bulunuyor. Güney Kore’deki nadir deniz kenarı Budist tapınaklarından birisi. “Haedong” “Deniz kenarı“, “Yonggungsa” ise “Ejderha Sarayı Tapınağı” anlamına gelir.

Tapınağın orijinal adı Bomun Tapınağı. Şimdiki tapınak içinde büyük bir heykeli bulunan ve aşağıda fotoğrafını gördüğünüz Şefkat Tanrıçası Gwanseum-bosal’a adanmış.

Bomun Tapınağı, 1592-1598 yılları arasında Japonların Kore’yi işgali sırasında ortaya çıkan bir yangında yıkılmış ve ardından terk edilmiş. Bugün görülebilenlerin bir kısmı, tapınağın Tongdosa’lı rahipler (Kore Budizmi’nin Jogye Tarikatı’nın ana tapınağı) tarafından yeniden inşa edilmiş. Yani hikayesi çok eskilere dayansa da binalar 1930’lardan kalmış ve büyük bir kısmı da son 20 yılda eklenmiş. 1974’te tapınağın Bomunsa olan adı Haedong Yonggungsa olarak değiştirilmiş.

Haedong Yonggungsa’nın ejderha efsanesi hem mistik hem de biraz destansı. Goryeo Hanedanlığı döneminde Kore, uzun süren bir kuraklıkla boğuşuyormuş. Halk susuzluktan ve kıtlıktan perişan hale gelmiş. Ülkenin önde gelen Budist rahiplerinden Naong Hyegeun, bu felaketi durdurmak için derin meditasyonlara ve dualara başlamış. Bir gece Doğu Denizi’nin Ejderha Kralı rüyasına girmiş. Ejderha Kral, Naong’a şunları söylemiş: “Dağların bittiği ve denizin başladığı yerde, dalgaların üzerine kurulu bir tapınak inşa et. Orada dua edersen, gökyüzü yağmur verecek ve ülkenin bereketi geri gelecek.” Naong rüyadaki tarif edilen yeri aramış ve bugünkü Busan’ın kuzeydoğusunda, kayalıkların denize uzandığı noktayı bulmuş. Burada Haedong Yonggungsa Tapınağı’nı inşa etmiş. Efsaneye göre, inşaat tamamlandıktan sonra gerçekten de yağmurlar yağmış, kuraklık sona ermiş. Halk bu tapınağı deniz ejderhasının kutsamasıyla özdeşleştirmiş. Tapınağın adı da buradan geliyor.

Tapınağa girmeden önce küçük kafeler, hediyelik eşya dükkanları ile dolu bir caddeden geçiyorsunuz. Dükkanlar sonrasında karşınıza yerel satıcılar çıkıyor.

Bunları geçtikten sonra tapınağa giriş yolunda, sol tarafta 12 adet taş heykel göreceksiniz. Bunlar Zodyak (horoskop) hayvanlarını temsil ediyor. Doğum yılınıza bağlı olarak bulacağınız Zodyak hayvanına göre kendi heykelinizin yanına para koymak yaygın bir gelenek.

Yedi katlı pagodanın yanından başlayan bir patika var. Bu patikaya giden taş merdivenler sizi küçük bir bambu ormanı içinden “Haedong Zen Merkezi” denen bir yere çıkartıyormuş ama biz gitmedik. Gezi sonrası “keşke yapsaydım” dediğim ve yapmadığım aktivitelerden bir tanesi de budur. Alt tarafı 10-15 dakika yürüyecektik.

Tapınak giriş kapısı ön tarafında 7 katlı bir pagoda bulunuyor. Orada iken dikkat etmemiştim ama yazıyı yazarken öğrendim. Bu pagoda önünde bir tekerlek heykeli var. İnsanlar araba kazalarından korunmak için burada dua ederlermiş. Civarda ise çeşitli heykeller mevcut. Heykeller “kötü ruhları” engellemek için konmuş manevi bekçiler (koruyucular) olarak yorumlanıyor.

Tapınakta bazı sembolik yapılar da mevcut. Örneğin “108” kutsal sayısı burada da karşımıza çıkıyor. Tapınağa ulaşmak için inilen 108 taş basamak var. Bu basamakları kullanmak, zihinsel arınma veya aydınlanmaya doğru sembolik bir yol olarak görülüyor.

Basamakları bir taraftan inerken, lütfen her inişte değişen manzarayı da gözden kaçırmayın. Basamakları indikten sonra tapınağın güzelliğine hayran kalıyorsunuz.

Tapınağın ana binası, bu tür yapılarda geleneksel olarak kullanılan renklere özen gösterilerek 1970 yılında yeniden inşa edilmiş. Ana binanın hemen yanında gülen, sevimli bir Buda heykeli var. Gelecek Buda (Mireuk-bul) selfie ve fotoğraf çekimlerin revaçta olan köşesi.

Sağ tarafta bir mağaranın içinde, benzersiz şekilde tasarlanmış bir Budist tapınağı bulunurken, ana salonun hemen önünde bir pagoda bulunuyor. Pagodanın yan tarafına doğru ise bir lotus içinde “Bebek Buda” heykeli var.

Bebek Buda heykelindeki Buda’nın göğe doğru bir parmak kaldırmış duruşu, doğduktan hemen sonra söylediğine inanılan ve doğumun kutsallığını ve aydınlanmaya giden yolu temsil eden sözlerini simgeliyor; “Gökte ve yerde yalnız ben yüceyim.” Bu heykelin yanında bulunan bir kepçe ile Buda’ya su dökme ritüeline bizler de katıldık. Bu ritüel Buda’nın doğduğu gün gökten hem sıcak hem soğuk su yağdığına dair efsaneden kaynaklanıyormuş. Kişinin öfke, kıskançlık, bencillik gibi negatif duygulardan arınmasını simgeliyor. Aynı zamanda bu su dökme işi Buda’nın doğumuna hürmet ve onun öğretilerine bağlılık anlamına geldiği için de yapılıyormuş. Haedong Yonggungsa’da özellikle Buda’nın Doğum Günü Festivallerinde Buda heykeline su dökme ritüeli daha çok yapılıyormuş.

Ana salonun önünde kaidesinde dört aslan heykeli bulunan üç katlı bir pagoda var. Aslanlar “sevinç, öfke, hüzün ve mutluluk” gibi temel insan duygularını sembolize ediyor.

Tapınakta ayrıca bir taştan köprü ve küçük bir “dilek havuzu” da var. Ziyaretçiler havuza yukarıdan para atarak dilek diliyorlar.

Tapınağı karşıdan gören ve kayalıkların üstündeki gözlem noktalarına mutlaka gidin. Burada daha çok gün doğumu izleniyormuş. Hem dalgaların sakinleştirici sesini dinleyin ve hem de bu güzel tapınağı fotoğraflayarak arşivinizi zenginleştirin.

Tapınak gezimizden sonra bir bambu ormanı ziyaretimiz olacak. Yaklaşık 45 dakika sürecek olan yolculukla Ahopsan Dağı’nın eteklerinde bulunan Ahopsan Bambu Ormanı’na gidip, orman içi yürüyüş yapacağız. “Ahopsan” “Dokuz”, “San” ise “tepe” anlamına geliyor.

Burası oldukça etkileyici ve nadir bir doğa alanı. Alanın toplam yüzölçümü yaklaşık 520.000 m². Nampyeong Moon ailesi tarafından tam 400 yıl boyunca özenle korunmuş çok özel bir orman. Aile, Japon işgali, Kore Savaşı, sanayileşme dönemi dahil ormanı hiç ziyarete açmamış ve doğal haliyle korumuş. 2016 yılında ormanı yöneten sahipleri burayı halka açmaya karar vermiş.

Orman, uzun süre yeşil kuşak ve su kaynakları koruma alanı olarak belirlenip, sağlıklı doğal çevre ve ekosistem korunmuş. Orman içerisinde dünyadaki en kalın gövdeli bambu türlerinden olup, çok hızlı ve çok uzun büyüyen Maengjongjuk Bambu Ağaçları yanında, kızılçam, hinoki selvi, meşe ağaçları gibi çeşitli ağaç türleri de bulunuyor.

Ormana giriş, doğayı koruma amacıyla sınırlı ziyaretçi sayısıyla ve rezervasyon ile mümkün hale geliyor. Ormandaki yürüyüş parkuru toplamda 1–2 saat sürüyor. Yürüyüş rotaları iyi işaretlenmiş ve haritalar yardımıyla içeride kolayca dolaşılabiliyor.

Burası K-Drama ve film çekim mekanı olarak çok popüler. Ayrıca 2020 yapımı Kore dizisi The King: Eternal Monarch‘ta paralel bir dünyaya geçiş sahnesi de bu ormanda çekilmiş. Zaten dizide kullanılan boyutlar arası kapının seti de burada bırakılmış ve fotoğraf alanı haline getirilmiş. Biz de grup olarak burada fotoğraf çektirdik

Bambu ormanlarını ben çok seviyorum. Ahopsan Bambu ormanlarını bizim ülkenin tur firmalarından gezi programlarına koyan var mı? Hiç bilmiyorum. Ama en iddialı olanlar da bile gördüğümü söylemem.

Bu orman içinde yaklaşık 1,5 saat kadar yürüdük. Rahat, çok keyifli ve fotoğrafçılar için adeta cennet gibi bir yürüyüş rotası. Bu yazıya koymak için çektiğim fotoğraflar arasından uygun olanları seçeyim dedim ama herbirini sayfaya koymamak için kendimi zor tuttum.

Uzun yıllar boyunca insanların dokunmadığı uzun ağaçların arasından geçerek girişe ulaştığınızda, ormanı yöneten ailenin baş evi (Gwanmiheon) ile karşılaşacaksınız. 

Bugünümüzün bir diğer ziyaret durağı Beomeosa Tapınağı oldu. Tapınak Geumjeong Dağı’nda yer alan ve Silla Krallığı döneminde 7. yüzyılda kurulmuş olan çok önemli bir tapınak. Tapınağın adı, “Nirvana Balığı Tapınağı” anlamına geliyormuş. Bu ad bir efsaneye dayalı ve buna göre altın bir balık gökten dağın tepesindeki kuyuya düşüyor ve kuyu hiç kurumuyor. Tapınak, 1592–1598 yıllarında Japon istilası sırasında büyük ölçüde tahrip edilmiş, 1613 yılında restorasyon çalışmaları başlatılmış. Mevcut yapıların çoğu bu döneme dayanıyor.

Sansa Tapınakları, Kore Budizmi içinde özel bir manastır geleneğini temsil ediyor. Bunlar şehirden uzak, dağların derinliklerinde kurulmuş, Seon (Zen) Budizmi geleneğine dayanan, klasik Sansa yapı düzeni gösteren, sürekli aktif keşiş yaşamının devam ettiği manastırlar. Çok görkemli değillerdir ve bu tapınaklarda ahşap yapıya, doğayla uyuma önem veriliyor. Kore’de 100’den fazla Sansa tipi tapınak varmış ve günümüzde bunların içinden yaklaşık 25–30 tanesi gerçek “geleneksel Sansa düzenini tamamen koruyan” tapınaklar olarak kabul ediliyormuş. Beomeosa Tapınağı da aslında sansa tapınaklarından bir tanesi sayılıyor. UNESCO bu tapınaklar arasından 7 tanesi sansa tapınaklarını en iyi temsil edenler olarak Dünya Kültür Miras Listesine aldı. Bunlar, içlerinde Beomeosa’nın da olduğu geniş sansa tapınaklar grubunu “en iyi temsil eden örnekleri” olarak kabul ediliyor. Beomeosa çok eski, önemli ve yapısal olarak sansa tapınakları özelliklerini göstermesine rağmen çok büyük, genişletilmiş, tarih içinde defalarca yeniden inşa edilmiş, şehirleşmeye daha yakın bir konumda olması gibi nedenlerle UNESCO listesi içinde değil. Busan’a yakın Tongdosa Tapınağı UNESCO listesi içinde. Eğer buralara kadar gelmişseniz ve daha tipik bir sansa tapınağı ziyaret etmek isterseniz programınıza Tongdosa Tapınağı’nı dahil edebilirsiniz.

Beomeosa Tapınağına doğru yürürken dikkatimizi ilk çeken kaplumbağa biçimli kaidelerin üzerinde dikili taş steller (anıt taşlar) oldu. Altta “kaplumbağa kaidesi ” ve üstünde “bulut veya ejderha motifli taş kapak birlikte geleneksel Kore anıt mimarisini temsil ediyormuş. Kore’de bu tür yapılar genellikle önemli keşişleri, kraliyet destekçilerini veya tapınağa büyük katkı sağlayan kişileri anmak için yapılıyor. Stellerde genellikle tanınmış keşişlerin hayat hikâyeleri, başarıları ve öğretileri yer alıyor.

Sansa tapınaklarında yapısal ortak bir özellik tapınakta karşımıza çıkan ilk kapı “tek sütunlu kapı” oluyor ve buna Korece Iljumun veya Jogyemun deniyor. Beomeosa Tapınağında da ilk olarak bu kapı karşımıza çıktı. Taş sütunların ahşap sütunlarla uyum içinde olduğu Jogyemun Kapısı, Joseon Hanedanlığı’nın orta dönem mimari tarzını yansıtır. Yandan bakıldığında dört sütun (veya bazen iki sütun) yatay bir çizgide durduğundan, tek bir sütun tarafından destekleniyormuş gibi görünüyor. Bu nedenle bu kapılara tek sütunlu kapı deniyor. Yapı, aydınlanmaya giden tek yolu simgeliyor. Bu kapının 1614 yılında inşa edildiğine inanılıyor ve Ulusal Hazine listesindedir.

Tapınak içinde yürümeye devam ettikçe ikinci bir kapıya geliniyor. Bu kapı da Kore sansa tapınaklarının ortak yapısal özelliklerinden ve bu kapıya Cheonwangmun Kapısı deniyor. Bu kapıda kapının iki tarafında da ikişer tane olmak toplam 4 adet ahşap göksel tanrı heykeli bulunuyor. Bunlar dört yönü yönetiyorlar ve görevileri kötü ruhları kovmak.

Bu kapı ilk olarak 1699 yılında inşa edilmiş. Ancak ne yazık ki Aralık 2010’da kundaklama sonucu kapı yıkılmış. Mevcut kapı 2012 yılında yeniden inşa edilmiş.

Sonraki tapınak bölümü ise tapınağın ana salonu (Daeungjeon) ve avlu kısmı. Ana salonun önündeki merdiven, hem Silla Hanedanlığı hem de Joseon Hanedanlığı’nın karakteristik özelliklerinin benzersiz bir birleşimini sunuyor.

Mevcut Daeungjeon, 1592’deki Japon İstilası sırasında tamamen yanmış. 1614 yılında yeniden inşa edilmiş.

Ana salonun önünde üç katlı taş pagoda geç Birleşik Silla dönemine ait özellikler taşımaktadır. Daeungjeon Salonu girişindeki taş fenerler, Birleşik Silla döneminin tipik tarzını yansıttıkları için tarihi değere sahip. Üst ve alt ayak taşlarına simetrik olarak lotus çiçekleri oyulmuş.

Avluda kenarlarda bir zamanlar bayrak direklerini desteklemek için kullanılan taş direkler hala duruyorlar.

Beomeosa Tapınağı çıkışı bir dini etkinlik olduğunu gördük. Meydanda geleneksel Kore kıyafetleri içinde sandalyelere oturmuş insanlar sahnede konuşma yapan bir rahibe kulak vermişlerdi.

Kore’de tapınaklarda bu tür özel bir etkinlik varsa mutlaka yiyecek içecek bir şeyler sevabına dağıtılıyor. Bizim ekip gezi boyu bu tür beleş dağıtımlara denk geldiyse asla kaçırmadı ve mutlaka nasiplendi.

Bugünün Busan’daki son gezisi ise Jagalchi Balık Pazarı. Bu pazar Kore’nin en büyük deniz ürünleri pazarı ve Busan’ın simgelerinden birisidir. Her daim hareketli ve canlı ama özellikle sabahları 07:00-11:00 saatleri arasında daha da canlı. Hafta sonları ise kalabalık oluyor.

Çeşitli balıklar, kabuklular, ahtapot, yengeç, deniz salyangozu, deniz kestanesi artık aklınıza ne gelirse ve denizden ne çıkarsa ,açık ve kapalı pazar bölümlerinde hem toptan ve hem de perakende satış yapılıyor. Bu yaşıma kadar hiç görmediğim kadar fazla çeşitte deniz canlısı yüzlerce tezgahta ya da su dolu akvaryumlarda görücüye çıkartılmışlar.

Burası sadece deniz ürünü satılan bir yer değil ama aynı zamanda pazarda bir balık veya deniz ürününü seçtiğinizde hemen orada pişirtip yiyebileceğiniz de bir yer. Busan’a özgü çok popüler bir yemek yeme şekli.

Pazarın simgesi rengarenk önlükleriyle ünlü balıkçı teyzeler (Jagalchi Ajummaları). Zaten pazardaki en büyük enerjiyi de onlar oluşturuyor.

Jagalchi’nin kökeni Joseon Hanedanlığının son dönemine (1800’lerin sonu) dayanıyormuş. O dönem balıkçılar küçük kayıklarıyla kıyıya yanaşıp taze avladıkları balıkları hemen orada satarlarmış. Jagalchi, Japon işgali döneminde daha organize bir balık pazarı görünümü kazanmış. Japonların etkisiyle deniz ürünlerinin işlenmesi ve pazarlanması gelişmiş.

Kuzey-Güney Kore savaşı sırasında Busan Güney Kore’nin geçici başkenti olmuş ve milyonlarca mülteci bu kente akın etmiş. Savaştan kaçan birçok kadın, hayatta kalmak için burada balık satmaya başlamış. Bugünkü “Jagalchi Ajumma” (balıkçı teyzeler) kültürü de işte bu dönemde doğmuş. 1960’larda Jagalchi çevresi iyice büyümüş ve Busan yönetimi bölgeyi resmi balık pazarı olarak düzenlemiş. Geleneksel pazar eskiyince 2006 yılında yerine yeni, büyük, çok katlı modern bir kompleks inşa edilmiş. Ünlü balık pazarı, dünden bugüne değil ama onlarca yıl içerisinde gelişerek bugünkü haline gelmiş.

Renkli balık pazarında epey bir dolaştıktan sonra yakında bulunan Lotte AVM’ye girdik. Ben fotoğraf makinası fiyatlarına bakayım dedim. Burada sadece bir yerde aradığımı buldum ama esas alışverişi kule karşısındaki caddede yerleşik fotoğraf makinacılardan yaptım. Zoom İn diye bir mağazadan, Türkiye piyasasından ve Lotte Tower’dan daha düşük bir fiyata yeni bir Canon fotoğraf makinam oldu. Bir de üstüne 104 USD vergi iadesi aldım. Vergi iadelerini bazı dükkanlar hemen yapıyor ama bazıları da fatura ve belge dolduruyor, havalimanında paranızı alıyorsunuz. Satın aldığınız paketli elektronik eşyaları, vergi iadenizi alana kadar orijinal paketinden asla çıkartmayın. Vergi iadesini alırken sorun yaşayabilirsiniz.

Daha sonra otelin bulunduğu bölgeye geri döndük. Akşam yemeği kısmını civarda bulunan Hint restoranda yemek yiyerek halledelim dedik. Ama Kore gezimizin en kötü yemeği ve en berbat servisi ile karşılaştık. Sonunda yine sokak lezzetlerine yöneldik.

Busan güzel bir şehir. Doğası, tarihi ve yakın çevresi ile bir gezgine sunacağı çok şey var. Yarın Busan’a devam ederiz.

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

15.11.2025

Bir Ülke, İki Zaman: Güney Kore / Ulsan-Busan/ 7. Gün

Konaklama yaptığımız Golgulsa Tapınağı’nda ertesi sabah aktiviteler devam etti. Gezi grubumuzun genelinin ruhu çocuk, gönlü genç ama bedeni nasıl desem? Biraz yaşlandı. Haydi herkesi katmayayım ve kendim adına konuşayım! En azından benim için öyle oldu. Gonglar çalmış, bizleri sabah aktivitelerine çağırmışlar ama ya duymadık ya da duymaza yattık ve kalkmadık. Bir gencimiz gongla kalkmış, giyinmiş ve ayine de yetişmiş. Aşağıda yazılanlar, onun anlattıkları temelinde tarafımdan oluşturuldu. Yani pratiği başka gezginden ama teorisi benden oldu

Katılan arkadaşımın ifadeleri ile “gong” sesi ile yapılan çağrıya gidenlerle önce rahibler eşliğinde saygı ritüeli yerine getirilmiş. Sutralardan okumalar yapmışlar ve arkasından topluca secdeye kapanma hareketleri (Korece “bae”) yapılmış.

Secdeye varma hareketi, Buda’ya, Budist öğretiye (Dharma) ve Budist rahip topluluğuna (Sangha) saygı ve tevazu göstergesi olarak yapılan yere kapanma eylemi. Aynı zamanda içsel arınma pratiği olarak kabul ediliyor. Önce eller göğüs hizasında birleştiriliyor (avuç içleri birbirine dönük, başparmaklar hafifçe yukarıda). Ellerle yapılan bu hareket Buda ve öğretiye olan bağlılığı simgeliyor.

Sonra dizler yere değdiriliyor. Ardından vücut öne doğru eğilerek eller, dirsekler ve alın temas edecek şekilde yere kapanılıyor. Bu duruş, “benliğin yere inmesi” yani egonun teslimiyeti anlamına geliyor. Kalkarken eller tekrar göğüs hizasında birleştiriliyor. Nefes kontrolüyle yavaşça ayağa kalkılıyor. Her hareket bilinçli nefesle yapılıyor (nefes alırken kalkmak, verirken eğilmek gibi). Secdeye gelinerek ruhsal arınma, egonun teslimi, zihni ve bedeni birleştirme amaçlanıyor. Saygı ve minnettarlık ifade ediliyor.

Secdeye gelmek genellikle 3, 33 veya 108 defa tekrarlanıyor. Budizme göre insanların deneyimlediği dünyevi arzuları, aynı zamanda kusurları vardır. Bu kusurlar kibir, takıntı, şiddet vb. olarak sıralanıyor ve tam 108 tane kusur listeleniyor. Hatalar yapan insanlar acılarından kurtulmak ve aydınlanmak için bu 108 dünyevi unsurdan arınmalıdır. 108 defa secde hareketi, insanın 108 dünyevi kusurunu arındırdığına inanıldığı için yapılıyor.

Bizim namazdaki secdeye varma hareketine çok benziyor değil mi?

Sabah bu dua ve secde hareketleri sonrasında 10 dakikalık “sessiz meditasyon” yapılmış. Geleneksel olarak meditasyon sırasında Lotus (bacakları çapraz ve ayakları karşı uylukların üzerine yerleştirilmiş şekilde) veya yarım lotus pozisyonunda oturuluyor. Sırt dik, omuzlar gevşek, eller dizlerin önünde kucakta birleştiriliyor (sol el sağ elin üstünde, başparmaklar birbirine hafif değecek şekilde oval formda). Dikkat nefese yönleniyor ve “alıyorum” ya da “veriyorum” diye düşünmeden, sadece farkında olmaya çalışıyoruz.

Bu sessizlik meditasyonu sonrasında tapınağın avlusunda yapılan 20 dakikalık “yürüyüş meditasyonu” ile Golgulsa Tapınağı’ndaki sabah aktiviteleri bitmiş oldu. Sabahın bu erken tapınak aktivitesine nöbetçi gezginimizi temsilci olarak yolladığımızı söylemiştim. Sabah tapınak kahvaltısında ise grup olarak tam kadro kahvaltıdaydık.

Öğleye kadar tapınakta zamanımız var ama yapacak şeyimiz yok denecek kadar az. Kahvaltı sonrasında kayaya oyulmuş Oturan Buda heykeline kadar hep birlikte tekrar yürüdük. Bu sefer hava güneşli. Ortam dün olmayan ama bugün olan güneş ışınları ile çok güzel gözüküyor.

Sonra odalarımıza geçtik ve yatakları topladık. Çarşaf, yastık kılıfları ve verilen giysileri alıp resepsiyona teslim ettik. Otobüsümüz vaktinden erken gelince çok da oyalanmadan Ulsan şehrine doğru yola çıktık. Yaklaşık 2 saatlik bir yolumuz var.

1,1 milyon nüfuslu Ulsan, güneyde Busan’a ve kuzeyde Gyeongju’ya komşudur. Suwon şehri Samsung şirketi ile anılırken Ulsan şehri Hyundai ile anılıyor. Ulsan, Hyundai Motor Company tarafından işletilen dünyanın en büyük otomobil montaj fabrikasına ve yine Hyundai Heavy Industries tarafından işletilen dünyanın en büyük tersanesine ev sahipliği yapıyor. Yani bu şehir Güney Kore’nin önemli bir endüstri şehri.

Biz Suwon’a nasıl Samsung merkezini görmeye gitmediysek, Ulsan’a da Hyundai şirketlerini görmeye gitmedik. Amacımız Daewangam Parkı‘nda yürüyüş yapmak. “Daewangam” Korece’de kelime anlamıyla “Büyük Kral Kayası” demek (Daewang: “Büyük Kral, Am: Kaya veya kayalık). Bu isim, genellikle Goryeo veya Silla krallarıyla ilgili efsanelerle bağlantılı. Bir zamanlar bu park, Ulgi Parkı olarak adlandırılıyormuş. Ancak 2004 yılında parkın ismi Kral Munmu ve kraliçesinin bölgeyle ilgili efsaneleri onuruna değiştirilmiş.

Rivayete göre Silla Kraliçesi (kimi yerde Kral yazılıyor) Munmu, ölümünden sonra ülkesini korumak için bir deniz ejderhasına dönüşmek istemiş. Ejderha’ya dönüşen Munmu’nun ölümden sonra bile krallığının güvenliğini sağladığı söylenir. Efsaneye göre, kıyıda kaya oluşumlarının etrafındaki deniz yosunlarının yokluğu ejderhanın eseridir ve suları sonsuza dek berrak tutar. Ejderha kafasına benzetilen Daewangam Kayası’nın onun ruhunu simgelediğine inanılıyor. Biz parkın girişinden, o kayaya kadar yürümeye niyetliyiz. Bu mesafe yaklaşık 2 km kadar tutuyor. Bugünün en önemli ve tek aktivitesi de bu olduğundan zaman problemimiz yok.

Daewangam, Kore’nin doğu kıyısında yer alan bir sahil parkı. Parkta çam, sakura ağaçları, manolya, kamelya, ve forsythia ağaçlarından oluşan bir orman ve bu orman içinden geçen güzel bir yürüyüş parkuru var. Bu parkı Güney Kore programını yaparken, Ahopsan Bambu Ormanı ile birlikte fark etmiş ve gezi programına almıştım. Doğu Denizi’ne bakan bu park içinde bir deniz feneri (Ulgi Feneri) bulunuyor. Bu yöndeki yüyüşümüzün son noktası olan Daewangam Kayası anakaraya demir bir köprü ile bağlanıyor. Biz ekip olarak işte bu güzel yolu yürüyeceğiz. Bu noktadan sonra da Ulsan’da liman bölgesinde bizi bekleyen otobüsümüze doğru bir yürüyüş daha yapacağız.

Yürüyüşünüze başlamadan önce parkın girişindeki ofisten mutlaka bir park haritası edinin. Girişten sonra kısa bir yürüyüşle asma köprüye geleceksiniz. Daewangam Parkı Asma Köprüsü, Ulsan’daki ilk asma köprüdür. 303 metre uzunluğunda inşa edilen köprü, Daewangam Park’taki Hatgaebi ve Surubang kıyı yollarını birbirine bağlıyor. Köprü, ara destekler olmadan tek seferde kıyıdan kıyıya bağlanmakta ve şu anda ülkedeki asma köprüler arasında en uzun açıklıklı olanıdır. Bu köprü Hyundai Şirketinin şehre bir hediyesi. Finansmanı o şirketten olmuş. Deniz üzerinde bir köprü olduğu için Daewangam çevresindeki kıyı manzarasının tadını çıkarmayı unutmayın.

Asma Köprüyü geçtikten sonraki yürüyüşümüz bizi deniz fenerinin bulunduğu yere ulaştırdı. Parkur buraya kadar çok rahat yürünebiliyor.

Yolun sonunda, denize uzanan Daewangam Kayası’na bağlanan bir yaya köprüsü var. Bu köprüden geçip kayalıklara ulaşmak parkın en etkileyici noktası. Günün bu saatinde ortamda çok gezgin var.

Rota boyunca deniz manzaralı seyir terasları, dinlenme alanları ve fotoğraf noktaları bulunuyor.

Sonunda ejderhaya benzetilen ve tarih boyunca kendisine efsanevi görevler yüklenmiş kayalara ulaştık.

Kayadan ters tarafa, kıyıya doğru manzaranın keyfini çıkartıp, birkaç fotoğraf karesi de bu yönden aldık ve geri dönüşe geçtik.

Kıyıyı takip ederek Ulsan’da limana ulaştık. Yürüyüşü kolay ve çok keyifli bir yoldu. Bence bu parkta yürümek için Busan’a olan rotamızı değiştirmeye değdi doğrusu.

Ulsan’da rehberlerle buluşma sonrası otobüse yerleşip, Busan’a doğru yola çıktık. Yaklaşık 1 saat kadar yolumuz var. Busan’a varınca doğrudan otelimize gidip yerleştik. Tapınak konaklamasında duş alma şansımız olmamıştı. Biraz da alışık olduğumuz konfor dışı ortamda uyuyamamanın verdiği yorgunlukla yemek öncesi biraz dinlenmek iyi geldi. Sonra hep beraber yemek için dışarıya gittik. Rehberlerimizin yer ayırttığı bir restorana gidip kimimiz deniz ürünü ve kimimiz de et yemeği menülerimizi yedik. Menüler değişiyor ama yemekte soju ve bira ikilisi pek değişmiyor.

Yemek sonrası çevreyi tanımak amacı ile yürüyüşe çıktık. Önce Sahile yürüdük ve sonra da Busan sokak lezzetçilerinin bulunduğu sokağı keşfettik.

Bugünümüzün de sonuna geldik. Yarına Busan gezilerimizi anlatmaya başlarız.

Bir güne iki yazı sığdı. Aferin bana!

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

13.11.2025

Bir Ülke, İki Zaman: Güney Kore

GEZI YAZISINA GİRİŞ

Gezi sonrası ilk yazıya başlamak hep zor olmuştur; Hangi başlığı seçmeliyim ki, herkesin ilgisini çeksin?”, “Gezilen ülkeyi veya şehri en iyi anlatmanın yolu nedir?”, “Yüzlerce fotoğraf arasından hangilerini seçeyim ki, o fotoğraflar okuyucularda gezme arzusu uyandırsın?”

Bu sorular bazen daha da uzuyor ve yazı dizisinin başlangıcını yapabilmem hayli zamanımı alıyor. Konuyu gün ve gün işlerken bu kadar zorluk yaşamıyorum. 18 Ekim-31 Ekim 2025 tarihleri arasında gezisini yapıp döndüğümüz Güney Kore yazısının başlangıcında da bu sorunu yaşıyorum. Şükürler olsun ki sonunda yukarıdaki başlığı uygun görüp, yazıma giriş bölümüne başlayabildim. Neden bu başlığı seçtiğime, eminim sizler de yazıyı okuduktan sonra hak vereceksiniz.

GÜNEY KORE GERÇEĞİ

Günümüz modern dünyasında bir Güney Kore gerçeğinin var olduğu hakkında, herhalde hiçbirimizin itirazı yoktur. Samsung, LG, Kia, Hyundai gibi global büyük Kore firmaları, K-Drama ve K-Pop gibi eğlence piyasasını etkileyen Kore yapımları tüm dünyaca biliniyor, kullanılıyor ve izlenip, dinleniyor. Özellikle Seul ve Busan gibi büyük şehirlerin neon ışıkları ve gökdelenleri, akıllı şehir uygulamaları, çok gelişmiş bilişim alt yapıları bu ülkenin günümüzdeki modern yüzünü temsil ediyorlar.

Seul’de bulunan Namsan Dağı’nın tepesine kurulu 236 metrelik Seul Televizyon Kulesi (N-Seoul Tower), 555 metre yükseklikte, 123 katlı ve dünyanın altıncı en yüksek binası Lotte World Tower, Busan şehrinde Songdo Plajında, deniz üzerinden 1,6 km boyunca yol alan Songdo Teleferik Hattı Güney Kore’nin modern yüzünün vücut bulmuş halleri olarak ortaya çıkıyorlar.

BİR ÜLKE, İKİ ZAMAN

Güney Kore’yi gezerken dikkatinizi çekecek bir başka gerçeklik, modernite ve zengin ekonominin yarattığı güç ve zenginlik simgeleri dev yapılar yanında Kore’nin geçmişi ve geleneklerinin de birikte yaşatıldığıdır.

Seul’de bulunan kraliyet saraylarında, hala eski kıyafetler içinde ve günde iki defa Joseon Hanedanlığı dönemindeki haliyle nöbet değişim törenleri yapılıyor. O dönemin giysileri içinde, ellerinde kılıçları ve mızraklarıyla askerler, bando takımı eşliğinde yürüyüşlerini yaparak tören alanına geliyorlar. Sarayın görkemli kapısının ardındaki avluda eski nöbetçileri yenileri ile değiştiriyorlar. Bu ana şahitlik ederken gökdelenlerin arasından başka bir zamana geçiş yaptığınızı hissediyorsunuz.

Canlı renkleri ve sade çizgileri ile karakterize geleneksel Kore kıyafetleri olan hanbokları giymiş çok sayıda koreli insanı sarayları, korunmuş eski Kore evlerinin bulunduğu Bukchon Hanok Köyü gibi mahalleleri veya Andong-Hahoe Halk Köyü‘nü gezerken göreceksiniz. Zaten yerli-yabancı tüm turistlerden bu kıyafetleri giyenler de saray ve müzeleri ücret ödemeden gezebiliyorlar. Yani gelecek içinde geçmişi yaşamak ve yaşatmak, Kore’de bilinçli bir tercih.

Seul ve Jeju Adasında her gösterileri yıllardır kapalı gişe oynanan K-Drama ile K-Pop karışımı Nanta Show adlı bir tiyatro var. Bu gösteride kepçe, bıçak ve kaşık gibi sıradan mutfak aletleri ve çöp bidonlarıyla, Kore geleneksel samul nori ritmini içeren sözsüz bir performans icra ediliyor. Yani 1997 yılında ilk olarak sahneye konan modern sanat gösterisi içine yedirilmiş, geleneksel Kore müzik ritmine şahitlik edebiliyorsunuz.

Seul’de Myendong Caddesi‘nde Nanta Show Tiyatrosunun da içinde bulunduğu sokağa adımınızı atar atmaz sizleri sokak lezzetlerini tatmanız için davet eden yiyecek satıcılarının tezgahları karşılıyor. Bu davetlerden herhangi birine rahatça ve güven içinde katılmanızı tavsiye ederim. Tezgahların,ışıl ışıl olduğunu, sunulan lezzetlerin geleneksel Kore mutfağı olduğunu göreceksiniz.

İŞİN ÖZÜ

Yukarıda yazdıklarımdan anlayacağınız bu güzel ülkeyi gezerken, hem günümümüzün en modern ve ileri teknolojisi ile gündelik yaşama ve hem de kıyafetleri, müziği ve yiyecekleri ile geçmişin gelenek ve göreneklerine şahitlik ediyorsunuz. Yani Kore’deyken, iki zamanı bir arada yaşayabileceğiniz bir ülkede olduğunuz hissini yaşıyorsunuz.

Bunun en ironik ifadesini, Seul’ün idari ve tarihi merkezlerinden biri olan Gwanghwamun Meydanı‘da fotoğrafladığımı düşünüyorum. Yukarıdaki fotoğrafımda Kore’yi Japonlara karşı başarıyla savunan büyük denizci ve komutan Amiral Yi Sun-sin’in heykelini görüyorsunuz. Kore tarihinin bu büyük komutanı, sanki karşı gökdelende dev ekranda geçen reklamları izliyor. Tesadüfen çektiğim bu karede büyük komutan bir kozmetik ürünün reklamını seyrediyordu. Bu fotoğraf geçmişin, geleceğin içine dahil edilmesinin fotoğrafı değil midir sizce?

Kozmetik demişken Kore’nin bir kozmetik cenneti olduğunu yazmama gerek yoktur sanırım. Çoğunlukla gezgin, azıcık alışveriş ruhuna sahip bir grubuz. Ama bizim gruptan bile, satın aldıkları kozmetik ve ilaçlar için boş bavulla gelip dolduranlar ya da yeni bavul alanlar oldu. Kore yemekleri ise tamamen farklı bir yazıyı gerektiriyor.

KORE’NİN SİZE SUNACAĞI ÇOK ŞEY VAR

Kore’nin sizlere sunabileceği çok şeyi var ve bu sunumlarını da en doğru ve çarpıcı şekilde yapıyorlar. Ziyaret ettiğiniz yerde bir performans varsa kaçırmamanızı ya da programınızda yoksa bile var olanı izleme şansını yaratmanızı öneririm.

Daha önce sarayların önündeki nöbet değişim törenlerinden bahsetmiştim. Seul’e yakın sayılacak Suwon şehrine gidince Hwaseong Sarayı önünde belirli saatlerde sunulan Dövüş Sanatı gösterisini izlemeyi kaçırmayın ve kalenin surlarında yürüyüşünüzü mutlaka yapın.

Sabah gezdiğiniz tarihi yerleri, bir de geceleri ışıklandırılmış hali ile gezmeye çalışın. Seul’de Gyeongbokgung Sarayı Gwanghwamun Kapısı‘nın, Gyeongju‘da Woljeongyo Köprüsü‘nün ve Donggung Sarayı’nın gece ışıklandırılmış halini görmek için çaba gösterin. Gece ışıklandırmalar her zaman çok güzel oluyor.

Kore çok güvenli bir ülke. Gece yalnız bile olsanız, korkmanızı gerektirecek bir durum olmuyor. Son derece yardımsever ve saygılı insanlar.

Gyeongju’da Woljeongyo Köprüsü’nün aşağıdaki gündüz ve gece ışıklandırma ile çektiğim fotoğrafıları anlatmak istediğimin belgeleridir.

Kore müzeciliğin en iyi yapıldığı ülkelerden bir tanesi. Seul’deki ve Gyeongju Ulusal Müzeler başta olmak üzere, müzeleri ziyaret etmeyi sakın ihmal etmeyin.

KORE’DE TAPINAKLARIN HEPSİNİ AYNI OLARAK GÖRMEYİN

Kore hem Budizm’e ait tapınaklar ve hem de Konfüçyüs inanış biçimine uygun akademiler bakımından önemli bir ülke. Tapınaklar bilinçli olarak doğanın içinde, çoğunlukla suyun yanında huzur dolu bir ortamda seçilip, inşa edilmişler. Bunlardan önemli olanlarından bazılarını gezmeniz yerinde olur.

Tapınakların hepsi aynı olur” diyerek bir tanesini, özellikle en yakınınızdaki gezip, bırakmayın. Tarikatların tapınakları, dağ tapınaklarının özellikleri farklı olabiliyor. Kimisi kurulduğu yerin cennet gibi bir ortam olması açısından, kimisi en eski ahşap yapıda olması bakımından, kimisi de tek parça kayaya oyulması yönünden farklı tapınaklar.

Gezimizde tapınak konaklaması da yaparak, Budist inanış biçiminde inananların, bir gecelik de olsa, yaşamlarına şahitlik ettik.

KORE’NİN DOĞAL GÜZELLİKLERİ

Kore’nin sizlere sunacakları arasında müthiş doğal güzellikleri de olacaktır. Ülkemizde alışık olmadığımız doğaya saygının en güzel örneklerini görmek için bile Kore’ye gidilebilir.

Ulsan şehrinde Ahopsan Bambu Ormanı, Daewangam Parkı ve Jeju Adası‘nda Seonsan Peak ve Hallim Park yürüyüşlerimiz çok güzellerdi. Sizlere de mutlaka bu deneyimleri yaşamanızı tavsiye ederim.

GÜNEY KORE BİR GEZGİNİN MUTLAKA GÖRMESİ GEREKEN BİR ÜLKE

Yazımın bu bölümüne son vermeden önce, 14 kişilik bir grup olarak, Güney Kore’ye çok güzel bir gezi yaptığımızı rahatlıkla söyleyebilirim. Farklı zamanların, geçmişle geleceğin, bilinçli bir tercihle bu ülkede yaşatıldığını bilmenizi isterim. Programı kendimiz belirledik ve standart tur programlarına göre benzersiz olduğunu iddia edebilirim. Sakın ola Japonya-Kore ortak programları ile yetinmeyin; Hem Kore’ye ve hem de Japonya’ya yazık edersiniz.

Artık hangi firma ile gittiğimizi bloğumdaki yazılarda belirtmiyorum ama doğrudan mesajla soran olursa yönlendirebilirim. Genelde hizmetten ve rehberlikten memnun kaldığımızı söyleyebilirim.

Evet sevgili sanal gezginler ve potansiyel Güney Kore yolcuları! Buyrun bakalım Gezekalın’ın yeni macerasını dinlemeye ve izlemeye..

Gezekalın

03.11.2025

Dr Ümit Kuru