• Arşivler

  • Diğer 531 aboneye katılın
  • Mart 2013 den beri

    • 378.201 ziyaretçi
  • Aralık 2025
    P S Ç P C C P
    1234567
    891011121314
    15161718192021
    22232425262728
    293031  

Kültürlerin Karıştığı Ülke: Fas-Fez/1

Bu yazımda sizlerle Fas’ın önemli bir şehri olan Fez Şehri ile ilgili paylaşımlarda bulunacağım. Önce “Fes’mi Fez’mi? Hangisi doğru?“diye siz de benim gibi sorgularsanız, “ikisi de yanlış değil” derim. Ama ben başa takılan “fes” ile karışmasını uygun görmediğimden “Fez” diye devam edeceğim. Yeri geldi anlatayım; Osmanlı’nın bir alışkanlığı Berberi ülkelerini, başkentlerine göre adlandırırmış. Tunus, Cezayir ve Trablus (Libya) bu isimlendirmelerin örnekleri. Fas ülkesini de, başkenti Fez’den (Fas) alıntılayarak isimlendirmiş ve biz de o şekilde adlandırmaya devam ediyoruz. Batı Avrupa dillerinde ise Fas ülkesi için adlandırma, diğer tarihi başkent Marakeş’ten bozma “Morocco“‘ şeklinde yapılıyor.

Chouara Tabakhanesi Fez / FAS GEZİSİ 2025

Fez, Fas’ın üçüncü büyük şehri. Bugün resmi başkent olmasa da Fas’ın manevi ve kültürel başkenti olarak kabul ediliyor. Fez, Fas tarihinde 8. yüzyıl sonları-10. yüzyıl başlarında Fas topraklarında hüküm süren ve 789 yılında Fez Şehrini kuran İdrisi’ler ve 13.-15. yüzyıllar arasında hüküm süren Merinid’ler döneminde olmak üzere iki kez resmi başkentlik yapmış. Wattasiler döneminde de başkent olarak kalmaya devam etmiş. Aleviler döneminde ise (modern dönemde Rabat başkent olana kadar) başkentlik ünvanı Fez, Meknes ve Marakeş şehirleri arasında değişip durmuş. Şehir en önemli gelişimini Merinid Hanedanlığı döneminde göstermiş. Fez şehri 1981 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilmiş.

Fez Kraliyet Sarayı (Dar al -Makhzen)-Fez / FAS GEZİSİ 2025

Fez şehri aslında bir gün içinde gezilebilecek bir şehir değil. Fez gezimize sabahın erken saatlerinde başlamamıza rağmen bugüne kadarki Fas gezimizde peşimizi bırakmayan yağmurun en şiddetlisine ve uzun sürenine de bu şehrin gezisinde denk geldik. Fez şehir gezimize ilk olarak Fez Kraliyet Sarayı (Dar al -Makhzen) ziyareti ile başladık.

Fez Kraliyet Sarayı (Dar al -Makhzen)-Fez / FAS GEZİSİ 2025

Sarayın orijinal kuruluşu, 1276’da Merinid Hanedanı’nın kraliyet kalesi olan Fes el-Jdid’in (Yeni Fez) kuruluşuna kadar uzanmakta. Günümüz Fas’ında kraliyet saray yapılarının çoğu Alevi döneminden (17.-20. yüzyıllar) kalma. Fez’deki sarayın geniş arazisi, çok sayıda özel yapıya, avluya ve bahçeye ev sahipliği yapıyor. Daha önce yazdığım gibi Fas’ta halen kullanılan kraliyet saraylarına ziyaret yasak. Yani sarayı içeriden göremedik. Sadece dışarıdan ve ana kapılar önünden fotoğraf alınabiliyor. Biz güneybatıda Mellah (yahudi mahallesi) yakınlarındaki Place des Alaouites’teki son derece süslü 20. yüzyıl kapılarını ziyaret edebildik ve fotoğrafladık. Ziyaret ettiğimiz kapılar, modern Fas işçiliğinin mükemmel bir parçası olarak kabul ediliyor. Ayrıntılı mozaik çini işçiliği, oyma sedir ağacı ve geometrik desenlerle kaplı yaldızlı bronz kapılar çok göz alıcı. Diğer alternatif ise sarayın kuzeydoğuda bulunan Eski Mechouar‘daki (Avlu) ana giriş kapısı.

Daha sonra şehri tepelerden gören bir noktaya, Borj Sud (Güney Kulesi)‘ne çıktık. Borj Nord gibi, Borj Sud’da 1582 yılında dönemin Saadi Sultanı tarafından inşa ettirilmiş. Başkenti Marakeş olan Saadiler, Fez’deki yönetimlerine karşı önemli bir direnişle karşılaşmışlardı. Kale şehrin etrafında inşa ettikleri birkaç kaleden biriydi.

Borj Sud’dan (Güney Kulesi) Fez Panoraması-Fez / FAS GEZİSİ 2025

Bu kuleler, Fes el-Bali‘nin (eski şehir) huzursuz nüfusunu kontrol altında tutmak ve şehri dış saldırılardan korumak için tasarlanmışlar. Bizim buraya gelmemizin en önemli nedeni ise cepheden ve tepeden Fez Şehri’ni fotoğraflayabilmekti. Ancak bu tepede yağmurun ve şiddetli rüzgarın en kötüsüne denk geldik. Ne kırılmadık şemsiye, ne de ıslanmadık giysimiz kaldı. Alanı erken terk etmek zorunda kaldık. Hiç istediğim gibi bir panorama seyri ve fotoğraflaması olamadı. Fez Şehri’nin açık ve net bir havada üç bölümünü de yukarıdan görmek ve üzerine ayrıntılı konuşmak iyi olurdu; İdrisiler döneminden kalma Fes el Bali (Eski Fez), Merinid’ler döneminden kalma Fes el-Jdid (500 yıl sonra hemen yanına inşa edilen “Yeni Fez”) ve Fransızlar döneminden kalma Villes Nouvelles bölgeleri.

Fez Şehri geleneksel yöntemlerle devam ettirilen el sanatları ile de önemli. Deri tabaklama, seramik işleri, zellij mozaik fayans işleri hala eski yöntemler devam ettirilerek yapılıyor. Fas gezimizde bir çok yerde, alt duvarlarda, tabanlarda, minarelerde zellij (veya zillij) denen mozaik ve her biri sanat eseri düzeyindeki seramik çömlek, tabak, bardak vs işleri gördük. Fez bu işlerin en güzel ve özgünlerini gördüğümüz ve hediyelik olarak en ucuzlarını alabildiğimiz yer oldu. Fez gezi günümüzde Noji Pottery and Tiles Handmade adlı bir atölyeyi ziyarete götürüldük.

Zellij Mozaik Fayans İşleri-Fez / FAS GEZİSİ 2025

Zellij gerçekten zor ve zahmetli bir iş. Tek tek elle yontulmuş fayans parçalarının bir araya getirilmesi ile yapılıyor. Zellij, Bizans mozaik sanatının, İslami sanata etkisi ile ortaya çıkmış. Fas ve Cezayir mimarisinde, Tunus’taki erken İslam eserlerinde ve Endülüs’ün (İber Yarımadası’nda) tarihi anıtlarında sıkça uygulanmış. 15. yüzyıldan sonra geleneksel mozaik sanatı zellijin, günümüzde de üretilmeye devam ettirildiği Fas hariç, çoğu ülkede modası geçmiş.

Zellij Ustasının Çalışmasını Gösterir Videodur. İnce işçiliği İzlemenizi Tavsiye Ederim.

Zellij yöntemi ile yapılan eserleri çeşmelerde, alt duvarlarda, cami minarelerinde bolca görüyorsunuz. Bir zamanlar bölge ülkelerinin hepsinde uygulanan sanat, günümüzde eski usullerle belirgin olarak Fas’da ve Fas içinde de Fez şehrinde devam ettiriliyor.

Ben zellij tarzı ile yapılan çeşmeler bayıldım. Tek tek kesilen küçük ve genellikle farklı renklerde mozaik parçalar çeşitli desenler oluşturmak için bir araya getiriliyor. Özellikle çeşitli çokgenlerden oluşan ışın yayan yıldız desenleri gibi ayrıntılı İslami geometrik motifler kullanılıyor.

Gezdiğimiz atölye gerçekten çok büyük. Zellij işlerinin, seramik çömlek ve tabak boyamanın bölümleri ayrı ayrı. Her bir bölümü gezdik. Alışveriş yaptık ve Fez gezimize devam ettik.

Seramik Boyama Ustası-Fez / FAS GEZİSİ 2025

Sıra Fez Şehri’nin gezi programımızdaki yıldız yeri Fez Medinası‘nı gezmeye geldi. Kelimenin tam anlamıyla “medina“, “şehir” demekse de, aslında savunma duvarı ve labirent benzeri bir düzene sahip olan İslam şehirlerinin eski kasabasını ifade etmek için kullanılıyor. Bu labirentler herhangi bir istilacının yönünü bulmasını zorlaştırmak için savunma amaçlı olarak bilinçli tasarlanmışlar.

Fez Medinası 1.200 yıldan uzun bir süre önce, şu anda şehrin içinden geçen nehrin sağ kıyısında kurulmuş. Kısa bir süre sonra da diğer kıyıya yayılmış. Bu tarihi mekan, çok sayıda yönetim değişikliği, sayısız dönüşüm, özellikle de duvarların yeniden inşası gibi aşamalardan geçmiş. 300’den fazla mahalleye ve 9000’den fazla da sokağa ulaşana kadar büyümüş.

Fez Medinası, dünyanın en büyük ve en eski kentsel yaya bölgelerinden (araçsız alanlar) birisi. İkinci gezi yerimiz olan tabakhaneye ulaşmak için Medina’nın dar sokaklarının içine girdiğimiz zaman kaotik bir ortama daldığımız çok belliydi.

Tayfun Çalkavur Fotoğrafıdır-Fez Medinası / FAS GEZİ YAZISI 2025

Kaos, Medina’nın ayrılmaz bir parçası. Kendine göre ve özgün bir güzelliği var! Emin olun sizler turist olarak Medina halkının umurunda bile değilsiniz. Onlar yüzyıllardır sürdürdükleri gibi olağan yaşamlarının koşuşturmaları içinde hayata devam ediyorlar. Bizim Kapalıçarşı’daki gibi düzeni burada beklemeyin. Ortam, sizde sakın hayal kırıklığı yaşatmasın. Burada düzensizliğin bir düzeni var. Keyfini çıkartmaya çalışın!

Nereye bakacağımızı, nereye gideceğimizi, neyin fotoğrafını çekeceğimizi, arkamızdan gelen seslerin hangisini önemseyeceğimizi bilmeden en fazla 3 kişinin yanyana geçebileceği dar sokaklarda ilerlemeye başladık.

Fez Medinasında ilk ziyaret yerimiz 11. yüzyıldan kalma ve dünyanın en eski tabakhanelerinden biri olma ünvanını taşıyan Chouara Tabakhanesi oldu.

Chouara Tabakhanesi‘ne tepeden bakmak için deri satan mağazaların içlerinden geçmeniz gerekiyor. Tabakhaneyi yukarıdan fotoğraflamak için dükkanı dolduran ve dar merdivenleri çıkan turist kalabalığı ile dükkanda satış için müşteri ile temas halinde olan deri satıcılarının birlikteliği de kaotik ortamın bir parçası. Kim, ne için orada? Ayırt etmek zor.

Fez Şehri ilk kurulduğu andan itibaren tabakhaneler bu civarda bulunuyor. 15. yüzyılda Oued Fez (Fez Nehri) civarındaki Medina’da 100 civarında tabakhane bulunuyormuş. Burada işlenen deriler Irak’da Bağdat pazarı başta olmak üzere, civar ülkelere de satılırmış. Günümüzde Fez şehrinde 3 tane tabakhane var. Sidi Moussa Tabakhanesi de en az Chouara Tabakhanesi kadar eski tarihlere gidiyor. Şehrin kuzeyinde bulunan Ain Azliten Tabakhanesi de 18. yüzyılın sonunda kurulmuş.

Chouara Tabakhanesi-Fes / FAS GEZİSİ 2025

Tabakhaneye girerken elinize hemen bir nane sapı tutuşturuyorlar. Tabakhaneye yukarıdan bakan balkona çıktığımda kesif bir koku burnuma çarpsa da, fotoğraf çekimi için bir o köşeye, bir bu köşeye koşuştururken zamanla kokuya alıştım.

Chouara Tabakhanesi-Fes / FAS GEZİSİ 2025

Şehrin kuruluşundan bu yana, tabaklama endüstrisi ilk yüzyıllarda olduğu gibi sürekli olarak aynı şekilde faaliyet gösteriyormuş. Bugün şehirdeki eski tabakhaneler başlıca turistik yerlerden sayılıyor. Aynı zamanda Fez için dericilik de hala önemli bir ihracat yolu.

Tabakhanede çok sayıda yuvarlak taş kaplar bulunuyor. Bu kaplarda deriler yumuşatılıp boyanıyor. Taş küvetler farklı renkli boyalar ve beyaz sıvılarla dolu. İnek, koyun, keçi ve deve derileri kullanılıyor. Sert derileri temizlemek ve yumuşatmak için önce inek idrarı, güvercin dışkısı, kireç, tuz ve sudan oluşan çeşitli karışımlardan yapılan bir dizi beyaz sıvıya batırılıyor. Bu işlem 2-3 gün sürüyor. Bu işlemle aynı zamanda derilerin boyaları kolayca emecek hale getirilmesi de amaçlanıyor.

Deriler daha sonra yine taş küvetler içinde, kırmızı için haşhaş, mavi için çivit ve turuncu için kına gibi doğal renklendiriciler kullanılmış olan boyama solüsyonlarına batırılıyorlar. Boyamadan sonra deriler güneşte kurutuluyorlar. Elde edilen deri, çanta, giysi, ayakkabı artık ne yapılacaksa, zanaatkarına satılıyor. Deri üretim sürecinin tamamı yalnızca el emeği ile yapılıyor. Yöntem ortaçağdan beri korunmuş.

Tabakhanelerin bir kötü tarafı atıkları ve yarattıkları güçlü kötü kokular nedeniyle çevre kirletici olmaları. Bu sistem daha ne kadar sürdürülebilir tabii ki bilemiyorum.

Konuyu burada kessek iyi olur. Çünkü yazı uzadı. Geride daha ilginç konular da var. Onlara da yer kalsın.

Gezekalın…

Dr Ümit Kuru

09.05.2025

Kültürlerin Karıştığı Ülke: Fas-Volubilis

FAS’DA UNESCO KÜLTÜR MİRASI LİSTESİNDEKİ ANTİK KENTE DOĞRU

Şafşavan’dan yola çıkarak ve yine çok güzel manzaralarla dolu bir yolu takip edip, yaklaşık 3 saat (160 km) sonra Volubilis Antik Kenti‘ne vardık. İzole olması ve yaklaşık bin yıldır işgal görmemiş olması nedenleriyle Volubilis, özgün bir antik kent olarak kabul ediliyor. Sadece kalıntılarıyla değil, aynı zamanda şehir içindeki yazılı tarihi kanıtlarının büyük zenginliğiyle de Kuzey Afrika’daki en önemli ziyaret yerlerinden bir tanesi. Tüm bu nedenler onun UNESCO Kültür Mirası Listesine alınmasına da neden olmuş.

Volubilis Antik Kentine Doğru Yoldan Manzaralar-FAS GEZİSİ 2025

Bu antik kent hakkında epey kaynak okudum. Konu, konuyu açtı. Deştikçe altından tarihin mezarlığına gömülmüş krallıklar, ihanete uğramış devrik krallar, duruma göre taraf değiştiren kabileler, milat öncesinin emperyalist taktikleri, müşteri krallık kavramı, Sezar ve Kleopatra çıktı. Geziyi anlatmaya geçmeden önce bu bilgilerin bir kısmını sizlerle paylaşmak isterim.

Volubilis Antik Kenti, Meknes’in yaklaşık 33 km kuzeyinde verimli bir ovanın ortasında bulunuyor. Volubilis ismi antik metinlerde de geçiyor. Zaten bölgede MÖ 11. yüzyıldan beri yaşayan Berberi ve yarı göçer kabileler var olmuşlar. Volubilis ismi de muhtemelen Berberi dilindeki “Oualili” kelimesinden türemiş. Bu kelime “Oleander” yani “Zakkum” bitkisinin yerel halkın dilindeki ismine karşılık geliyormuş. Zakkum, bölge ve yakınlarında bol miktarda yetişen bir bitki. Kent ismi Arap kaynaklarında ve sitenin erken dönem Arap paralarında ‘Walila‘ olarak değişikliğe uğramış. 19. yüzyıldan itibaren kalıntılar ‘Ksar Faraoun’, yani “Firavunların Kalesi” olarak da bilinmiş.

Antik Dönem Kuzey Afrika Krallıkları

Moritanya ve Numidya adları ile tarihte yerini almış iki antik krallık var. “Krallık” diye anılsalar da, bu iki devlet insanları aslında kökenleri Berberi kabul edilen insanların oluşturduğu yarı göçer kabileler. Bunların birbirleri ile komşulukları ve tarihsel süreçte zaman zaman birbirleriyle ilişkileri ve bolca da düşmanlıkları olmuş. Önce Fenikeliler, 6. yüzyıldan itibaren de Kartacalılar bölgeyi kolonize etmişler. Bu kabilelerin insanları Kartaca ordusu için çok iyi süvari askerleri bile olmuşlar. İşte zakkum çiçeğinden ismini alan Volubilis‘in ortaya çıkması o dönem Kartacalılar zamanına kadar gidiyor.

Volubilis Antik Kent Girişi FAS GEZİSİ 2025

Numidya Krallığı günümüz Cezayir’inin doğu ve orta kesimlerinde, Moritanya Krallığı ise günümüz Fas’ının kuzeyi ve Cezayir’in batısında yaşayan kabilelerinin krallıkları olarak geçiyor. Kartaca kolonize ettiği Kuzey Afrika toprakları üzerinden iki kıta arasındaki deniz ticaretinin kaymağını yerken, ortaya bir rakip çıkıyor; Roma İmparatorluğu.

Milattan önce 3. ve 1. yüzyıllar arasında başlayan ve Kartaca ile Roma arasında yüzyılı geçkin süren Pön Savaşlarından ikincisinde bu bölge kabileleri önemli rol oynamışlar. Birisi (Moritanya) Kartaca müttefiki olmuş ve hep de öyle kalmış. Numidya ise başlangıçta Kartaca ile müttefikken, sonradan Roma ile müttefik olmuş (Artık Roma nasıl kandırdıysa!). Roma ve müttefiki Numidya Krallığı savaşlarda galip gelerek Kartaca’yı yenmişler. Zaman içinde de Kartaca tarihin sahnesinden silinmiş. Numidya Krallığı’nın ödülü de Moritanya Krallığı’nın toprakları olmuş (MÖ 202 yılları).

I. Juba

Bölge, Roma’nın vasılı olan Numidya Krallığı altında gelişmeye başlamış. Moritanya zeytin başta olmak olmak üzere tahıl, mermer, kereste ve hayvancılık bakımından oldukça üretken bir bölgeymiş. Bu topraklardan Roma’ya, arenalarda kullanılmak üzere vahşi hayvanların ticareti bile yapılıyormuş. Moritanya kıyıları, antik çağda çok değerli olan salyangoz bazlı bir boya olan Tyrian moru üretmesiyle de ünlenmiş. Biliyorsunuz mor renk o dönemler için elde edilmesi zor bir renktir ve Roma soyluları da giysilerinde bu renk oldukça soyludurlar!

Kuzey Afrika’nın bu bölge topraklarındaki Roma egemenliği, yerel yönetimle bir tüccar zihniyeti ilişkisi düzeyinde kalmış. Roma, kendisinin atadığı ve kendisi adına bölgeyi yöneten Numidya’nın hiçbir zaman kendine rakip olacak kadar büyümesine de izin vermemiş. Bu durumda emperyalist bir devlet ne yaparsa Roma’da onu yapmış; Bölmüş ve yönetmiş. Sezar, Berberi Kabileleri yeniden birleştirme gayretine girişen Numidya Kralı I. Juba‘yı savaşta yenmiş, oğlu II. Juba‘yı bebekken Roma’ya götürmüş ve bölgeyi ilhak ederek yeniden bir düzen vermiş. Bölgeye atanan ve Roma’ya tabi yöneticiler üzerinden ticari bir ilişki temelinde “müşteri krallık” ve “müşteri kabileler” ortaya çıkmış.

Yetim bırakılmış ve bebek halde Roma’ya götürülmüş II. Juba, Roma’da tam bir Romalı gibi yetiştirilmiş. II. Juba Julius Sezar ve daha sonra da büyük yeğeni Octavian (geleceğin imparatoru Augustus) tarafından büyütülmüş. Kendisi gibi bir başka yetim olan ve Mısır Kraliçesi Kleopatra ile Roma İmparatoru Mark Antony’nin kızı olan prenses Kleopatra Selene ile evlendirilmiş. Böylece Sezar’ın yendiği ve kendini öldüren devrik Numidya Kralının oğlu Juba II, Augustus’un damadı da olmuş. Hem Juba II ve hem de Selene Kuzey Afrika asilleriydi. Her ikisinin ebeveynleri de Roma’ya yenilmişti ve kendilerini öldürmüştü. İkisi de öksüz kalmış ve Roma’ya götürülüp bir zafer töreninde gösterilmiş ve sonrasında da ebeveynlerinin düşmanlarının evinde Roma geleneklerini öğrenerek büyümüştü. Roma İmparatoru Augustus, II. Juba’yı Moritanya Kralı ilan etmiş ve bölgeyi kendisi adına yönetmek üzere, bebekken çıkarıldığı topraklara, geri yollamış. Bu iki soylu ve yetim çoçuk, Volubilis başta olmak üzere, bölgenin kaderini değiştirmiş.

Capitoline Tapınağı-Volubilis FAS GEZİSİ 2025

Volubilis Kenti gelişimi esas olarak Kral II. Juba’nın (MÖ 29-MS 23 civarı) Augustus tarafından Numidya’ya yerleştirilmesinden sonra olmuş. O zamana kadar Kuzey Afrika toprakları uzun süredir Roma kontrolü altındaydı. Juba, saltanatının başlarında başkentini yakınlardaki Moritanya’ya taşımış ve çabalarını bu bölgeye yoğunlaştırmış. Artan ve Roma tarafından sağlanan güvenlik sayesinde (Patronaj-Müşteri Krallık sistemi) bölgenin nüfusu ve refahı MS ilk iki yüzyılda önemli ölçüde artmış. Juba ve Kleopatra’nın yönetimi altında Moritanya Krallığı modernleşmiş ve gelişmiş. Çift, Moritanya topraklarını refaha kavuşturmuş ve bölge daha da önemli bir ticaret merkezi haline gelmiş. Roma ve Augustus’a bağlılıklarından da bir an bile vazgeçmeyen Juba ve Kleopatra, 35 yaşında Selene hayatını kaybedene dek Moritanya Krallığı’na başarılı bir şekilde hükmetmişler. Aralarında Volubilis’in de bulunduğu birkaç yerli şehir iyice gelişmiş. Ancak Atlas Sıradağları’nın ötesine geçmeyi düşünmeyen ve doğal sınırlarını burası kabul eden Roma, Berberi nüfusun çoğunluğunun bulunduğu iç kısımlardaki Berberi halka dokunamamış. Buraları Roma medeniyetinden ve nimetlerinden pek etkilenmeyerek potansiyel isyan bölgeleri olarak kalmışlar.

Volubilis Antik Kenti Girişi- FAS GEZİSİ 2025

Roma İmparatorluğu bu! Sınırları içerisinde fazla büyümüş, biraz palazlanmış ve kendi başına bağımsız hale gelebilecek topluluk, devlet olmasını, birilerinin fazlaca sivrilmesini filan istemez. Juba’nın oğlu Moritanyalı Ptolemy, MS 40’ta İmparator Caligula tarafından öldürüldüğünde, II Juba’nın hanedanlığı da, Moritanya Krallığı da sona erdirilmiş. Arkasından gelen Berberi isyanı ise Roma tarafından bastırılmış. Bu isyana, büyük muhtemeldir ki Volubilis, Roma taraftarı olarak destek vermiş. İşte bundan sonra Volubilis, imtiyazlı ve daha zengin Volubilis olmuş. Statüsü, “Municipium” (belediye) rütbesine yükseltilmiş. Yani yeni oluşturulan Roma Eyaleti Moritanya Tingitana‘nın bir belediyesi olmuş. Volubilis halkı, kısmen de olsa Roma vatandaşı haklarına kavuşmuş. Halka vergi ayrıcalıkları gelmiş, evler Roma zengin evleri gibi mozaiklerle kaplanmış. Tapınaklar, bazilikalar, hamamlar, zafer takları hep bu dönemden sonra ortaya çıkmış. Yani Volubilis Romanizasyona uğramış; Romalılaştırılmış”.

Adliye Bazilikası-Volubilis FAS GEZİSİ 2025

Volubilis, 285 yılları civarında yerel kabilelerin eline geçmiş ve Roma İmparatorluğu’nun güneybatı sınırında olması ve savunulamaz olması nedeniyle Roma tarafından bir daha da asla geri alınamamış. En az 700 yıl daha, önce Latinleştirilmiş bir Hıristiyan topluluğu, ardından erken bir İslami yerleşim yeri olarak yerleşim görmeye devam etmiş. 8. yüzyılın sonlarında, Fas’taki İdris Hanedanının kurucusu İdris bin Abdullah’ın başkenti olmuş. 11. yüzyılda iktidar merkezi Fez’e taşındıktan sonra Volubilis terk edilmiş. 18. yüzyıldaki büyük depremle şehir yerle bir olmuş. Meknes’i inşa etmek için taş malzeme arayan Alevi Hanedan yöneticileri, kaynak olarak Volubilis Antik Kentini bulmuşlar. Bundan sonra da depremin ve insanların hoyrat davrandığı bu antik şehir bir nevi ölüm uykusuna yatmış.

Volubilis Antik Kenti- FAS GEZİSİ 2025

Bu şehrin yeniden eski önemine kavuşması, ne ilginçtir ki, yeni emperyalist Fransa ile olmuş. 1915 yıllarında Fransız arkeologların kazıları başlamış. Fransız arkeolog grubu sitedeki Roma dışı diğer kalıntıları “atık” olarak kabul ederek alandan temizleyince ortaya büyük çoğunlukla Roma kenti olma özelliği ile bir kent çıkmış. Unutmamak lazım ki bir dönemde ilk Fas hanedanlarından İdrisilerin başkenti Volubilis’ti ve alanda mutlaka İslami dönemden daha çok eser de vardı. Bugün Volubilis’i gezerken çoğu yerde adeta yeniden inşa edilmiş bir şehir görüyorsunuz. Bazı mozaikler bile aslına uygun olarak yeniden yapılmış.

Özet olarak diyebilirim ki; Volubilis’i, bazilikası, tapınakları, mozaikli evleri ile bu topraklardaki bir Roma kenti olarak düşünebilirsiniz. Doğrusu ben de alanı gezerken böyle düşünmüştüm. Ancak aslında konuyu bu şekilde değerlendirmemek gerekir. Volubilis, Moritanya Krallığı sona erdirildikten ve Moritanya Tingitana Eyalet düzenine geçildikten sonraki 250 yıl boyunca Roma şehri olmanın gerektirdiği birçok özelliği kazanmış. Bu nedenle Volubilis’i bir Roma şehrinden ziyade, “Romalılaştırılmış” bir şehir olarak tanımlanmak daha doğru olacaktır. Kuzey Afrika’daki Timgad, Lepcis Magna gibi antik şehirler eksiksiz ve oldukça muhteşem denen Roma şehrileri olsalar da, Volubilis bunlardan biri değildir.

Roma İmparatorluğu sınırlarında kentsel gelişmeyi ve Romalılaşmayı (Romanizasyon) göstermesi ve Roma ile yerli kültürler arasındaki ara bir kültürü göstermesi bakımından olağanüstü bir öneme sahip bu antik kenti sizlerle gezmeye başlayabilirim artık.

Volubilis Antik Kenti 42 hektarlık bir alanı kaplıyor. Kentin yazılı kaynaklardaki varlığı MÖ 3. yüzyıla kadar, alandaki arkeolojik kalıntılar ise en erken 2. yüzyıla kadar uzanıyor. Fez ve Meknes imparatorluk şehirleri arasında, Moritanya Krallığının idari merkezi olan Volubilis, aynı zamanda Roma İmparatorluğu’nun en uzak şehirlerinden biri olarak görülüyordu. En kalabalık zamanında 20.000’den fazla sakine ev sahipliği yapıyormuş. Zeytinyağı başta olmak üzere çeşitli ürünlerden elde edilen gelirlerle Kuzey Afrika’da o dönemin en zengin yerleşkelerinden biri kabul ediliyor. Kent zamanında müthiş bir mimari zenginliğe sahip olması yanında, aynı zamanda Roma, Mağribi, Pön (Kartaca), Arap-İslam ve Hıristiyan kültürlerinin etkilerini de barındırmaktaydı.

Capitoline Tapınağı-Volubilis FAS GEZİSİ 2025

Geziye Capitoline Tapınağı‘ndan başladık. Yazıtlara göre bu tapınak 219 yılında eyalet valisi tarafından yaptırılmış ve Roma İmparatoru Macrinus’a adanmış. Tapınak, Roma tanrıları Jüpiter, Juno ve Minerva’nın heykellerini barındırıyormuş.

Romalılara göre tapınak, içinde barındırdığı tanrının (Jüpiter) evi olarak kabul ediliyor ve içindeki heykel, onun yaşayanlar arasındaki gerçek varlığını gösteriyordu. Tapınağın karşısında, inananların önünde toplandığı kurban sunağı var.

Volubilis Adliye Bazilikası- FAS GEZİSİ 2025
Volubilis Adliye Bazilikası- FAS GEZİSİ 2025

Volubilis’in en görkemli binası Adliye Bazilikası. Batı cephesi, yarım daire biçimli bir kemerle örtülü ve sütunlarla ayrılmış sekiz bölmeyle foruma açılıyor. Bazilikanın işlevi, atanmış Roma Baş Yargıçlarının yönetim binasıydı. Belediyenin yönetimiyle yakından bağlantılıydı. Bu binanın önünde toplantıların yapıldığı forum vardı.

Decumanus Maximus, Volubilis / FAS GEZİSİ 2025

Decumanus Maximus, Volubilis antik kentinin doğu-batı yönündeki ana caddesiydi. Her iki tarafında kaldırımlar vardı, kemerli revaklar ve dükkanlarla çevriliydi. En prestijli evler, Decumanus Maximus’un üzerindeki dükkan sıralarının arkasında yer alıyordu. Yolda taşlar altında, o dönem için çok ileri seviyede sayılabilecek temiz ve atık su kanal sistemi bulunuyordu.

Decumanus Maximus, Volubilis / FAS GEZİSİ 2025

Site içinde geziye devam ettikçe zafer takına geliyorsunuz. Volubilis’teki Caracalla Zafer Takı, MS 216 tarihi civarında Volubilis sakinlerine Roma vatandaşlığı bahşeden ve onları vergi ödemekten muaf tutan İmparator Caracalla’nın onuruna dikilmiş.

Caracalla Zafer Takı-Volubilis FAS GEZİSİ 2025

Volubilis hamamlar bakımından da döneminin ileri gelen kentlerinden bir tanesi. Aşağıda ise, Decumanus Maximus üzerinde halka açık çeşmeyi görüyoruz.

Volubilis Antik Kentinde zengin evleri çok gösterişliler. Volubilis’teki Desultator Evi gezdiğimiz mozaik evlerden ilki oldu. Bu mozaikte “PISCAT” (balık tutuyor) yazısıyla zenginleştirilmiş bir balık tutma sahnesi görüyoruz.

Desultator Evi-Volubilis FAS GEZİSİ 2025

Mozaik evlerin en görkemlilerinden birisi “Uyuyan Ariadne ile karşılaşan Dionysos/Baküs’ü gösteren bir sahnenin çerçevelendiği zemin mozaiği ile Süvari Evidir. Bu evin adı, kazılarda bu evden çıkartılan bronz bir atlı heykelden geliyor.

Atlet Evi Volubilis’te ziyaret ettiğimiz bir diğer zengin evi oldu. Mozaikte bir atlet, geriye doğru eşeğe binerken tasvir ediliyor.

Atlet Mozaiği Evi-Volubilis / FAS GEZİSİ 2025

Decumanus Maximus’un diğer tarafında kısmen restore edilmiş Sütunlu Ev‘i ziyaret etik. Bu evin girişi oldukça görkemli. Büyük dairesel havuzu, bükülmüş sütunları ve başlıklarıyla dikkat çekiyor.

Sütunlu Ev- FAS GEZİSİ 2025
Sütunlu Ev- FAS GEZİSİ 2025

Volubilis Antik Kenti, Fas gezimizdeki pek çok yer gibi eksik ve gezmekle tadı damağımızda kalan yerler arasında oldu. Zaman darlığı ile alanda görebileceğimiz başka yerleri göremeden alandan son fotoğraflarımızı çekerek ayrıldık.

Hayatımızda iki şeyi yanyana getirmek ne kadar zor; Para ve zaman. Gezmek için paranız olsa, çalışırken zamanınız olmuyor. Sayılı gün gezmek ne kadar üzücü!

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

10.05.2025

Kültürlerin Karıştığı Ülke: Fas-Tanca/Chefchaouen

IŞIK OYUNLARI ALTINDA CAPE SPARTEL GEZİSİ

Rabat gezisi sonrasında 3 saat yol yaparak Tangier’e (Tanca) vardık. Tanca, Atlas Okyanusu ile Akdeniz‘in birbirlerine kavuşma noktasında, Cebelitarık Boğazı‘nın güney tarafında olan bir Fas kenti. Bizim programa göre Herkül Mağaraları ve Spartel Burnu (Cape Spartel) gezileri sonrası Tanca’da otel konaklamamız olacak. Ertesi gün de Chefchaouen‘e (Şafşavan) doğru yollara düşeceğiz.

Rabat’dan ayrılmamız gecikince, Tanca’ya varışımızın gecikeceği de belli oldu. Dahası günün son önemli olayı Spartel Burnu’dan güneşi batırmak olunca, bir tercih yapılmak zorunda kalınıldı ve programda olan Herkül Mağaraları programdan çıkartıldı. Tura çıkmadan bu destinasyonu incelemiş, sadece “Ters ışık altında çekebileceğim fotoğraf (Mağara ağızından denize doğru bakınca Afrika kıtası haritasını andırır bir görüntü veriyor) güzel olabilir” diye düşünmüştüm. Ama zaman darlığı ve gün batımında Cape Spartel’de olma gerekliliği olunca, Herkül Mağaralarını atlamayı o zaman da dert etmemiştim. Yazıyı hazırlarken aşağıdaki videoyu bulup izleyince bu önemsiz kısmın programdan çıkartılmasına üzülmedim.

Bunun yerine Tanca’da tarihi Amerikan Büyükelçiliği, Tanca Kasbah‘ı ziyaretlerini tercih edebilirsiniz. Çokça vakti olanlar ve doğa severler Cape Spartel’in 8,5 km kadar doğusunda olan, Ion Perdicaris‘in villasının da bulunduğu Perdicaris Parkını gezebilirler.

Lalla Abla Cami-Tanca / FAS GEZİSİ 2025

BİR ZAMANLARIN CASUSLAR KENTİ TANCA

Tanca’ya bilinen ilk yerleşimler Fenikeliler döneminin koloni yerleşimleri sırasında olmuş. Sonrasında Romalılar, Vizigotlar, Bizans, Araplar ve diğerleri bu stratejik bölgede hüküm sürmüşler. Erken dönem yerleşimleri, Berberi kabilelerinin kendi arasındaki ve krallıklar arası etkileşimlerin hikayeleri ilginç. Bu bölümü sonra anlatmam gerekti.

Tanca için Avrupalılar da birbirleri ile didişip durmuşlar. 17 yüzyılda Alevi Hanedanlığı İngilizlerin elinden Tanca’yı geri almış. Amerika Birleşik Devletleri’ni dünyada ilk tanıyan Fas Kralı olmuş. Amerika’nın ilk büyükelçiliği de 1821’de Tanca’da açılmış. Tanca, o kadar paylaşılamayan bir bölge olmuş ki, 1921 yılında Uluslararası Serbest Bölge ilan edilmiş. Bu dönemde Tanca, Fransa, İspanya, İngiltere, İtalya, Belçika, Hollanda, Portekiz ve daha sonra ABD gibi birçok ülkenin ortak denetimine girmiş. Fas’ın bağımsızlığı sonrasında ise nihayet ait olduğu yere, Fas Krallığına teslim edilmiş.

Tanca Sahili-FAS GEZİSİ 2025

Deniz trafiği, Avrupa-Afrika geçişleri açısından çok önemli Jeopolitik konumu ve Uluslararası Serbest Bölge Statüsü gibi faktörler, Tanca’yı 1923–1956 yılları arasındaki II. Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş dönemlerinde her devletten casusların cirit attığı bir kent haline getirmiş.

İbn i Battuta’nın Seyahat Rotası

Tanca’nın bir başka önemi Mağrip bilgini, kaşifi ve seyyah İbn i Battuta‘nın doğum yeri olması. Battuta 22 yaşında çıktığı seyahatlerini 29 yılda tamamlamış ve toplamda 120000 km yol yapmış. Bu anlamda Battuta, dünya tarihinin bilinen diğer önemli gezginleri olan Marco Polo ve Zheng He’ye kilometre bazında ciddi fark atmış.

Tanca’ya girince doğrudan Cape Spartel‘e doğru yöneldik. Öğle sonrası saatlerinde hava bize bir kıyak çekti. Otobüsle yol alırken yağmur kesildi ve bulutlar dağıldı. Herkül Mağaraları’na gidemedik ama gün batımında Spartel Burnu’ndan güzel manzara fotoğrafları çekeceğimizi umuyoruz. Afrika kıtasının kuzeydeki en uç noktalarından bir tanesi (en uç noktası Tunus’da) olan ve deniz seviyesinden 300 metre yükseklerdeki Cape Spartel’e, tepeye kadar tırmanan, geliş-gidiş tek şerit bir yolla çıkılıyor. Herkül Mağaraları da, Spartel Burnu’nun deniz seviyesinde bulunuyor.

Tepede gün batımına kadar epey bir vaktimiz var” diye düşünsekse de, tepeye kadar olan yoğun trafik nedeni ile az daha akşam karanlığına yakalanacaktık. Pazar günü olması nedeni ile sadece biz turistler değil ama Tanca’lı yerel halkta adeta tepeye akın etmiş. Güneş batımının neredeyse son zamanlarını yakaladık diyebilirim.

Cape Spartel-Tanca / FAS GEZİSİ 2025

Spartel Burnu’nun 360 metre yüksekliğindeki tepesinin adı Jebel Quebir. Fas Sultanı IV. Muhammed tarafından bu tepeye 1864 yılında bir deniz feneri inşa ettirilmiş. Gün batımında renk değişimleri ile fenerin çok güzel fotoğraflarını alabildik.

Konaklamamız Tanca’da oldu. Sabah erken kalkıp Tanca Kornişindeki otelin önünde kısa bir yürüyüş yaptık. Tanca, Kazablanka gibi yüksek ve modern binalarla dolu.

MAVİ ŞEHİRE DOĞRU

Rif Sıradağları’nı takip ederek 110 km ötede, bir sonraki gezi durağımız olan ve “Mavi Şehir” olarak da bilinen, Chefchaouen vardık. Bu şehrin ismini yazmak ve okumaK biraz karışık gelecektir. Bana geldi doğrusu. Şehir isminin söylenmesi Şafşavan, Şeşaven, Şefşaun ve yerlilerin dediği gibi kısaca Şaven şeklinde olabiliyor. Ben Şafşavan’ı sevdim ve onu kullanacağım.

Bu arada Şafşavan’a gidiş yolunun güzelliğinden bahsetmesem olmayacak. Yol boyu Rif Dağları manzarasının güzelliği, dağların yeşil örtü ile kaplı olması hepimizi çok şaşırtıyor. Böyle bir yeşil ortamından, çöl ortamına geçecek olmak ilginç geliyor. Yağmur bugün de peşimizi bırakmadı. Ama o bile zaman zaman, bu güzel ortama gökkuşakları ile katkıda bulunuyor.

Şafşavan-Yağmur Sonrası Gökkuşağı / FAS GEZİSİ 2025

PORTEKİZ SALDIRILARI İLE ORTAYA ÇIKAN ŞEHİR

Başlangıçta Şafşavan, 15. yüzyılda Fas’ın Kuzeybatı Bölgelerine saldırılar düzenleyen Portekiz askerlerinden korunmak amacıyla dağlar arasına küçük bir kasbah olarak inşa edilmiş.

Şehir 1471’de kurulmuş ve o zamanlar şimdiki Şafşavan Kasbahı’nın yerinde küçük bir kaleden ibaretmiş. Kale, bölgeyi Portekizli istilacıların olası saldırılarından korumak için inşa edilmiş. Portekiz o dönemlerde Fas’ın kuzey şehirlerine ve kasabalarına saldırılar düzenliyormuş. Şafşavan, İber Yarımadasından kaçan Müslümanlar, Yahudiler ve bölgede yaşayan kabileler için sığınma ihtiyacından kurulmuş. Zamanla Şafşavan büyümüş ve gelişmiş.

Şafşavan Şehri Girişi-FAS GEZİSİ 2025

ENDÜLÜS’ÜN SONU, BİR ŞEHRİN DOĞUŞU

İspanyolcada “Yeniden fetih” anlamına gelen “Reconquista” İber Yarımadasındaki Hristiyanların, yarımadadaki Müslümanların varlıklarını, yani Endülüsü, ortadan kaldırma amaçları ve çabalarına verilen isimdir. 1492’de en son Gırnata (Granada) Sultanlığı’nın yenilmesi ile İber Yarımadasında müslüman göçü başlamış. Önce Müslümanlar (Müdeccenler) ve Yahudilerin sonra da Moriskoların Kuzey Afrika’ya göçü, 1492 yılından 1614 yılına kadar sürmüş. Bu yıllar içinde gelenlerden bir kısım göçmen Şafşavan’a yerleşdikçe şehir de büyümüş.

Şafşavan Şehri Kurucusu Moulay Ali Bin Raşid’in Türbesi / FAS GEZİSİ 2025

Şafşavan benim Fas gezisinde en çok etkilendiğim yer oldu. Otobüsümüzü park ettiğimiz yerden Şafşavan Medinasına girdiğimiz kapıya ulaşana kadar bile 47000 kişilik bu küçük şehirden ve insanlarından etkilendim. Medina içi mavi evler ve her yerin temizliği ise beni büyüledi.

Şafşavan sokaklarında gezerken, bir zamanların Endülüsü’nü geziyoruz hissine kapılıyorsunuz. Sanki bu şehirde eski dönemlerden bir oyun oynanıyor, şehrin kendisi bir dekor. Bu dekor üstünde oynan oyunda her insanın, her canlının, bolca gördüğümüz kedilerin bile kendilerine verilmiş birer rolleri var. Sizi kimse umursamıyor, onlar kendi rollerine odaklanmışlar.

Şehrin 1471’deki kurucusu olan Moulay Ali Bin Raşid (Yukarıda fotoğrafı olan ve medinaya doğru yürürken önünden geçtiğimiz türbede yatıyor) bu şehri müdeccenlere ve moriskolara açmakla ne iyi etmiş. Yerlerinden göç edenlerde, göç ettikleri yerlerden bir parçalarını getirmişler.

Chefchaouen evlerinin mavi renge boyalı duvarları meşhur. Duvarların neden maviye boyandığına dair popüler bir teori, mavinin akrep ve sivrisinekleri uzak tuttuğudur. Mavinin gökyüzünü ve cenneti sembolize ettiği ve manevi bir hayat sürmeyi hatırlattığı da söylenir.

Şafşavan Medinasına ana giriş kapısı:Bab el Ain / FAS GEZİSİ 2025

ZAMAN TÜNELİNE, CHEFCHAOUEN MEDİNASINA GİRİŞ

Şafşavan Medinasına girdiğimiz ana kapının ismi Bab el Ain. Bab El Ain ismi “Göz kapısı” anlamına geliyormuş. Bunun sebebi kapının, muhafızların Medine’yi gözetlemesine imkan veren iki katlı bir yapı olmasıymış. 15. yüzyıldan kalma bej kumtaşından bir kapı. Mullay Bin Rashid döneminde inşa edilmiş.

Dar sokakların iki tarafına dizilmiş mavi evlerin arasından geçerek ilk durağınız olarak Hauta Meydanına (Plaza el Hauta) geliyorsunuz. “Küçük Meydan” olarak da bilinen bu meydanda ortada dört tarafı kör kemerli ve süslü bir çeşme bulunuyor.

Şafşavan Medinası-Plaza el Hauta / FAS GEZİSİ 2025

ŞAFŞAVAN MEDİNASI’NDA ÖTEKİLERİN MAHALLESİ; MELLAH EL JEDİD

Medina’da gideceğiniz bir diğer yer Yahudi Mahallesi (Mellah el-Jedid) olmalı. Mellah terimi, Fas şehir ve kasabalarında Yahudiler için belirlenmiş ayrı fiziksel alanları temsil ediyor. Başlangıçta kelime, Yahudilerin 15. yüzyılda zorla yaşamaya zorlandığı Fez şehrindeki bir bölgeyi tanımlamak için kullanılıyordu. Ancak daha sonra ve daha da geniş anlamda Yahudilerin yaşadığı, onları Müslümanlardan ayıran mekansal bir sınırla çevrili resmi ve resmi olmayan alanlar için kullanılmaya başlandı. Yüzyıllar boyunca “mellah” kelimesinin anlamı daha da genişledi ve yalnızca alanları değil, sakinlerini ve topluluklarını da tanımlamak için kullanılır oldu.

Fas’ın genelinden biraz farklı olarak Şafşavan’da yerel Yahudilerin çoğu, 18. yüzyılda sultanın emrine kadar medinanın sınırları dışında ikamet ediyordu. Yahudilerin şehir surları içindeki mellaha geç taşınması nedeniyle bu alan Mellah el-Jedid veya “yeni mellah” olarak biliniyor. 1631’de başlayan Alevi yönetimi altında Yahudiler, Fas’ta 250’den fazla farklı yerleşim yerinde yaşıyordu. İslam dünyasındaki herhangi bir ülkedeki en büyük Yahudi yoğunluğunu Fas’ta oluşturuyorlardı. Geçtiğimiz yüzyılda Fas’taki Yahudilerin çoğu Avrupa ve İsrail’e göç etmiş olsa da, bazıları hala orada kalıyor. 

Chefchauen’in tam ortasında Place Outa el Hammam yani Ana Meydan yer alıyor. Chefchauen Medinası’nın dar sokaklarına kıyasla nispeten geniş ve meydanda bir sürü açık hava restorantı var.

Place Outa el Hammam-Şafşavan / FAS GEZİSİ 2025
Place Outa el Hammam-Şafşavan / FAS GEZİSİ 2025

Bu meydanda aynı zamanda Kasbah ve Ulu Cami‘yi de göreceksiniz. Ulu Cami, Chefchaouen’in en eski camisi. Cami minaresinin sekizgen gövdesi ve Ali ibn Abdullah Errifi (Sultan Moulay İsmail döneminde Tanca valisi ) tarafından inşa edilen minarelerin tarzına genel benzerliği nedenleri ile caminin17. yüzyılın sonlarına ait olduğuna inanılmakta.

Ulu Cami-Place Outa el Hammam-Şafşavan / FAS GEZİSİ 2025

Meydanda bulunan Chefchaouen Kasbah’ı, yüzyıllar boyunca birkaç kez restore edilmiş Fas’taki önemli bir tarihi anıt. Tarihi boyunca valilerin ikametgahı, askeri cephanelik ve hapishane olarak kullanılmış. Günümüzde Kasbah, etnoloji müzesine, bir iç bahçeye, çeşmelere ve avlulara ev sahipliği yapıyor. Kasbah’ın tepesinden görülen manzaranın da muhteşem olduğu ve Chefchaouen Şehrinin ve çevredeki dağların panoramik bir görüntüsünü sunduğu söyleniyor. Ama biz içeride vakit kaybetmektense, mavi renkli şehrin sokaklarını gezmeyi tercih ettik.

Şafşavan Kasbahı-FAS GEZİSİ 2025

Bu meydanda şehiri gezmek, yemek yemek ve alışveriş için serbest zamanımız oldu. Biz de ara sokaklara dağılıp bol bol fotoğraf aldık.

“BOYNUZA BAK”: CHEFCHAOUEN

Bu güzel mavi şehirde aklımız kaldı. Şehir Rif Sıradağlarının iki tepesi yamacına kurulduğundan ve uzaktan bakınca bu tepelerin boynuzu andırması nedeni ile, anlamı “Boynuza bak” olan Chefchaouen kelimesi şehire isim olarak uygun görülmüş. Şehire karşı tepeden bakan bir yerden çektiğim fotoğraf, bu ismin şehir için doğru bir seçim olduğunun kanıtı değil mi?

Şafşavan Panoraması-FAS GEZİSİ 2025

Fas’ta gezdiğimiz bugün, aslında Volubilis Antik Kenti gezimiz de oldu. Volubilis’i yazarken çok zorlandım. Konu dallandıkça dallandı ve uzadı. Volubilis özelinde Fas tarihinin önemli bir kısmını, Fas topraklarındaki Berberi Kabileleri, Kartaca ve Roma İmparatorlukları etkileşimlerini, bu topraklar ve insanları üzerine olan yansımalarını irdelemeden Volubilis’i anlatmak eksik kalacak. Bu nedenle Volubilis Antik Kentini ayrı bir bölümde anlatmaya karar verdim.

Yani o zamana kadar Gezekalın…

Dr Ümit Kuru

03.05.2025

Kültürlerin Karıştığı Ülke: Fas-Rabat

Kazablanka’da sabah ki Hasan II Camisi gezimiz sonrasında Fas’ın siyasi başkenti Rabat‘a doğru yollara düştük. Fas’ın Atlas Okyanusu sahillerini takip edip, yaklaşık 90 km (1.5 saat) yol yaparak Rabat şehrini gezeceğiz. Kendiniz Fas gezisi yapıyorsanız Kazablanka-Rabat arasını hızlı trenle de kat etme şansınız var. O da yaklaşık 1 saat 15 dakika sürüyor. Rabat’ta bir de havalimanı var. İstanbul’dan Rabat’a belirli günlerde Air Arabia ile uçuşlar mevcut.

Fas’ın kuzeybatı kıyısında Bou Regreg Nehri‘nin denize döküldüğü yerde bulunan Rabat’ın kentsel nüfusu 550000 ve çevre belediyelerle birlikte nüfusu 1.900.000 (2022 yılı) civarında. Şehrin içinden geçen Bou Regreg Nehri şehri ikiye bölüyor; Nehrin sağ kıyısında banliyö kasabası olarak hizmet veren Salé ve sol kıyısında Rabat kısmı. İkisi birlikte bir Metropol oluşturuyorlar.

Nisan ayı Fas’ta kurak mevsim olarak kabul ediliyor. Uzun süredir, sulu-kurak mevsim demeden yağmur yağmayan Rabat’a, kardeş şehri İstanbul’dan bereketi sanki biz götürdük! Rabat’ta bulunduğumuz gün ile birlikte, takip eden 2 günde Fas’ta ciddi yağmura yakalandık. Bu da gezimizi kötü etkileyen bir başka faktördü. Havalimanında başlayan bagaj gecikmeleri, Rabat ve sonrasında yağmura yakalanmalar ve iki defa otobüs bozulması gezi grubumuz içinde, “Aramızda abdestsiz birileri var” yorumlarına yol açtı. Kimdi? ya da kimlerdi? Yakalayamadık tabii ki 🙂

Fas’ın tarihinde 4 tane imparatorluk başkenti olmuş; Fez, Marakeş, Meknes ve Rabat. Rabat’ın Salé kısmı Fenikeliler döneminden beri yerleşim almış. Sonrasında Roma, Vizigot, Bizans yerleşimleri var. Salé yerleşim yeri 5. yüzyılda terk edilmeye başlanmış ve Müslüman Araplar 7. yüzyılda bölgeye geldiklerinde çoğunlukla harabe halinde bir yerleşim yeri bulmuşlar. 10. yüzyılda Kurtuba Emevileri veya bölgedeki Berberi müttefikleri, güneyden gelecek diğer Berberi kabilelerine karşı savunma için bu bölgede bir ribat kurmuşlar. Bu ribat büyük ihtimalle şu anki Oudayas Kasbah’ın (Udayas veya Oudaias Kasbah) bulunduğu yerdeymiş. Rabat ismi de etimolojik olarak Arapça “ribat” kelimesinden geliyor. “Ribat” kelime olarak “İslami bir üs veya tahkimat” anlamındaymış.

RABAT'TA ZELLİJ MOZAİK SANATI İLE YAPILAN ÇEŞME-FAS GEZİSİ 2025

Muvahhid Hanedanı Halifeleri (özellikle Yakup El Mansur) burada eskiden bulunan ribat üzerine şehri daha da genişletmek ve yeni bir müstahkem imparatorluk başkenti inşa etmek için büyük bir projeye girişmişler. Bu proje, kalıntıları arasında Hasan Kulesi‘nin de bulunduğu devasa bir cami inşası ve şehrin batı duvarındaki önemli bir kapı olan Bab er-Rouah ve günümüzde Bab Oudaya (veya Bab al-Kabir) olarak adlandırılan Kasbah kapısı gibi yeni görkemli yapıların inşasını da içeriyormuş.

Ancak Yakup El Mansur’un ölümünün ardından cami ve diğer eserler tamamlanamadan yarım kalmış. Kasbah’ın kendisi terk edilmiş, başkent de Marakeş olarak kalmış. Merinid Hanedanlığı döneminde Salé kasabası daha önemli hale gelmiş.

YAKUP EL MANSUR DÖNEMİNDE BAŞLANAN VE TAMAMLANAMAYAN CAMİ PROJESİ-RABAT 2025

17. yüzyılda Portekiz Kralı, ülkelerinde yaşayan Moriskoları (1500’lerde Endülüs tamamen yok edildikten sonra İber Yarımadası‘nda kalmış ve Hristiyan olmaya zorlanmış Müslüman ve Yahudi topluluğuna verilen ad) sınır dışı etmiş. Moriskolar da Rabat ve Salé’yi yurt edinmişler. Burası “Berberi Korsanları” (Salé Rovers) için bir sığınak haline gelmiş. Hatta bir dönem bu korsanlar Salé Cumhuriyeti adı ile bir yönetim bile kurmuşlar. Alevi Hanedanlığı döneminde ise burası korsan yuvası olma özelliğinden kurtulmuş.

Fransızlar 1912’de Fas üzerinde bir himaye kurduğunda, Rabat idari merkez olmuş. Fas 1955’te bağımsızlığını kazandığında ise Rabat başkent kabul edilmiş. Rabat’ın tarih içindeki gelişimi ve değişimi de bu şekilde olmuş.

OUDAYAS KASBAH-BAB OUDAYA- RABAT / FAS GEZİSİ 2025

Rabat’a varınca ilk olarak Udayas Kasbah gezimizi gerçekleştirdik. Udayas Kasbah, Rabat’taki diğer yerlerle birlikte UNESCO Dünya Mirası Alanı olarak listelenmiş. Kasbah, adını Udayas Kabilesinden alıyor. Arap kökenli Udayas kabilesi, Fez kentinden bir dönem kalıcı olarak kovulmuş. Bu kabile insanları, daha önce ıssız olan Rabat’taki kasbah’a yerleşmişler. Bu kabile yerleşiminin ardından, 19. yüzyılda kasbah bu isim ile ilişkilendirilmeye başlanmış.

UDAYAS KASBAH-RABAT / FAS GEZİSİ 2025

Kasbah’da bulunan anıtların üst (kuzey) kısmı daha çok Muvahhid Hanedanlarından Yakup El Mansur dönemine (12. yüzyıl), alt kısmı ise Alevi Hanedanları dönemine (18. yüzyıl) aitler. Biz geziye yukarıdan, Kasbah’ın Büyük Kapısından (Bab Oudaya veya Bab al-Kabir (“Büyük Kapı”)) başladık.

BAB OUDAYA-OUDAYAS KASBAH – RABAT / FAS GEZİSİ 2025

Fas’da antik şehir surlarında, kasbahlarda anıtsal ve törensel kapılar bulunuyor. Rabat’ta da Bab Oudaya, Bab er-Rouah gibi törensel kapılar var. Bab Oudaya büyük ölçüde törensel nitelikte kullanılan bir kapı olarak kabul ediliyor. Rabat şehir surlarındaki süslü batı kapısı olan ve aynı zamanlarda inşa edilen Bab er-Rouah‘ın aksine, gerçek savunma kuleleriyle çevrili değil. Kapının her iki tarafında at nalı kemer giriş mevcut. At nalı kemerlere, Mağribi kemeri veya anahtar deliği kemeri de deniyor.

BAB OUDAYA DEKORATİF AYRINTILAR – OUDAYAS KASBAH – RABAT / FAS GEZİSİ 2025

Kapı kemeri üstünde, Fas mimarisinde yaygın olarak görülen ve darj wa ktaf (birbirine geçmiş geometrik şekillerden oluşan kavisli bir bant desen) denen desenler ve Kuran ayetlerinden bazı alıntılar yazılmış. Palmiye ağacının yelpaze biçimindeki yapraklarını andıran çiçekler ve kabuklu tarak desenler köşelere serpiştirilmiş. Muvahhid veya Fas mimarisinde çok nadir görülen bir motif olan yılan balıklarını temsil eden motifler de kapı süslemelerinde mevcut. Bu kapı Fas mimarisinin en güzel örneklerinden birisi kabul ediliyor.

BAB OUDAYAS – OUDAYAS KASBAH – RABAT / FAS GEZİSİ 2025

Udayas Kasbah’da irili ufaklı çok sayıda kapı var. Her biri de bir şekilde ince ince işlenmiş. Ancak bu kapı gerçekten insanda farklı duygular yaratıyor. Gezimizin yerel rehberi ve yıllardır Fas’da yaşayan birisi olarak sevgili Handan Atamer Engin‘in bu kapı hakkında daha önce yazdığı bir makaleyi çok beğendim. Bazı bölümlerini sizlerle de paylaşayım;

“İlk bakışta sadece bir kapı değil bu; bir çağın taşlara kazınmış iradesi gibi. 12. yüzyılda, kudretli Almohad Sultanı Yacoub al-Mansour tarafından inşa ettirilen bu devasa giriş, Rabat’ın tarihi Oudaya Kasbahı’nın bekçisi. Kollarını sonsuz bir zarafetle açmış gibi duran Bab Oudaya, ziyaretçilerini sadece bir sur içine değil, adeta tarihin derinliklerine davet ediyor. Kapıya yaklaşırken önce sessiz bir heybet çarpıyor insana. Krem renkli taşları zamanla yumuşamış; yılların, rüzgârın, yağmurun sabrıyla adeta dokunulmaz bir güzellik kazanmış. Üzerindeki geometrik motifler, yıldız desenleri ve zarif Kufik yazılar, gözleri her detayda bir başka hikâyeye çekerken, kapının çevresini saran büyük kemerler sanki geçmişten bugüne açılan zaman koridorları gibi. Bu kapının önünde durup başını kaldırdığında bir şeyi daha anlıyorsun: Burası yalnızca Rabat’ın değil, Fas’ın hafızasına da açılan bir eşik. Sanatın ve kudretin nasıl zarif bir uyumla bir araya gelebileceğinin sessiz bir ispatı gibi Bab Oudaïa. Ne bir kelime eksik, ne bir taş fazla. Ve anlıyorsun ki: Bazı kapılar sadece bir yerden bir yere değil, bir çağdan bir ruha açılır.”

Kapıdan geçtikten sonra kasbahın dar sokaklarında ilerliyorsunuz. Kimi zaman, daha sonra göreceğimiz Chefchaouen (Şafşaven) Medinası sokaklarındaki evler gibi mavi, kimi zaman da Fez şehrinin evleri gibi beyaz renkte boyanmış evler arasından geçiyorsunuz. Camiler yine sanki bir köşeye saklanmışlar, kapıda “Müslüman olmayanların girişi yasaktır” yazısını görmezseniz, kafayı kaldırıp kare minareyi fark etmezseniz caminin varlığından haberiniz olmayacak.

OUDAYAS KASBAH CAMİSİ -RABAT/FAS 2025

Evler ve dar sokaklar arasından geçerek bir terasa geliyorsunuz. Bu terastan bakınca, zamanında savunma toplarının mazgallarında bulunduğu surları, Bou Regreg Nehrinin Atlas Okyanusu’na kavuşmasını, karşı sahilde Salé yerleşim yerini görüyorsunuz.

UDAYAS KASBAH DA TERASTAN GÖRÜNÜM RABAT/ FAS GEZİSİ

Teras gezimiz sonrası, artık satıcıların dükkanlarına dönüşmüş evler arasından geçerek, Café des Oudayas (Café Maure) diye bilinen bir kafede mola verdik.Burada manzaraya karşı bir kahve veya nane çayı içmenizi tavsiye ederim. Nane çayını isterseniz şekerli, isterseniz şekersiz içebilirsiniz.

CAFE DES OUDAYAS-OUDAYAS KASBAH-RABAT / FAS GEZİSİ 2025

Buradaki son hedefimiz kasbah içindeki Endülüs Bahçesi oldu. İsmi bizi daha eski zamanlara götürse de, Udayas Kasbah’ın içinde yer alan bu bahçeler, 20. yüzyılın başlarında, 1915-1918 yılları arasında Fransız himayesi döneminde inşa edilmiş.

OUDAYAS KASBAH ENDÜLÜS BAHÇELERİ – RABAT / FAS 2025

17. yüzyıldan kalma Endülüs Bahçesi 8.400 metre uzunluğunda. Ancak bu alandaki en eski kalıntılar 12. yüzyıla yani Muvahhidlere tarihleniyor.

Bugünkü yeşil alan, eski sultan bahçelerinin yerinde bulunuyormuş. Begonvil ve narenciye ağaçları gibi çeşitli ağaç ve bitkilere ev sahipliği yapan bir bahçe gezmek size huzur verecektir.

Bahçelerin içinde bir de Oudayas Sarayı Müzesi‘ni bulacaksınız. Ülkenin en eski halka açık müze alanlarından birisiymiş. Kalıcı koleksiyonunda ülkenin çeşitli gelenekleriyle ilgili müzik aletleri, Rabat’ta yapılmış oryantal halılar ve yüzyıllar boyunca Fas toplumunun çeşitli ritüellerini anlatan kostümler bulunuyormuş. Biz gezmedik ama varlığından bilginiz olsun. Vaktiniz varsa müze gezmek iyidir.

Kasbah gezimiz ardından, Rabat Kornişi‘ne doğru yürüyüşe geçtik. Udayas’ın çapraz paralelinde Rabat Medinası mevcut. Burasını da, daha iyi örneklerini göreceğimiz için ziyaret etmedik. Medina hevesimizi Fez ve Şafşaven (Chefchauen) şehirlerine saklıyoruz.

Rabat Kornişi, Bou Regreg Nehri kıyısında blunuyor. Nehirde kanocuları, ağ atmış balıkçıları, karşı kıyıya yolcu taşıyan tekneleri göreceksiniz. Yağmur da biraz ara verince keyfimiz yerine geldi, biz de ortamın keyfini çıkardık.

Kıyı boyundaki restoranlardan bir tanesini seçtik ve deniz ürünlerinden oluşan menümüzü sipariş ettik. Fas ekmekleri çok lezzetliler. O yuvarlak ekmeklere doyamadık. İki kişilik deniz ürünü menüsü ve salata, 3 kişiye çok bile geldi. İçecekler dahil menü için yaklaşık 20 EUR karşılığı Dirhem ödedik.

Yemek sonrasında hedefimiz Hasan Kulesi ve V. Muhammed Türbesi ziyaretlerini gerçekleştirmek.

V. MUHAMMED TÜRBESİ VE HASAN KULESİ ZİYARETLERİ – RABAT / FAS 2025

Rabat’ın başlıca turistik mekanlarından biri olarak kabul edilen V. Muhammed Türbesi, şu anki Fas Kralı VI. Muhammed’in babası olan II. Hasan ve büyükbabası olan V. Muhammed‘in mezarlarına ev sahipliği yapıyor.

V. MUHAMMED TÜRBESİNE GİRİŞ – RABAT / FAS GEZİSİ 2025

Türbe, Fas bağımsızlığının babası V. Muhammed’in anısına, oğlu II. Hasan’ın emriyle inşa edilmiş. Proje, Vietnamlı bir mimar tarafından tasarlanmış ve 400 Faslı zanaatkarın yardımıyla gerçekleştirilmiş. Yapımı tam 10 yıl sürmüş ve 1971 yılında tamamlanmış.

UNESCO Dünya Mirası Alanı ilan edilen büyük beyaz mermer türbe, desenli fayanslar ve oymalı sıva ile dekore edilmiş. Beyaz mermerden inşa edilen türbe 3,5 metrelik bir platform üzerinde duruyor. V. Muhammed Türbesi’nin dışı, bazı bölgelerde İtalyan Carrara mermeri ile döşenmiş.

Kraliyet lahitlerinin bulunduğu odanın üzerindeki bir galeriden Fas’ın iki kralının mezarlarını görebiliyorsunuz. Beyaz Pakistan oniksinden oyulmuş V. Muhammed’in lahdi, merkezi kısımda ve çok sayıda Fas bayrağıyla çevrili. Büyük sedir ağacından yapılmış türbe tavanı altın varakla süslenmiş.

Ortadaki lahitin iki tarafında halefi II. Hasan ve diğer oğlu Moulay Abdullah’ın tabutları var. Türbenin içindeki duvarlar, renkli fayanslar ve zellij döşeme mozaikler ve Kur’an hat sanatına dayanan geometrik şekillerle dekore edilmiş.

Kraliyet Muhafızları siteyi sürekli olarak koruyorlar. Bir imamın günde 24 saat Kur’an’dan ayetler okuduğunu göreceğimiz yazıyorsa da, biz orada iken bu olaya şahit olmadık. İnanıyorum ki yapılıyordur mutlaka.

V. Muhammed Türbesi aslında içinde V. Muhammed Camii ve Fas’taki mevcut hanedanlık olan Alevilerin tarihine adanmış bir müze de dahil olmak üzere bir binalar topluluğundan oluşuyor.

Hasan Kulesi (Faslılar onu Güzel Kule olarak da adlandırıyorlar) Rabat’ın en önemli simgelerinden bir tanesi. 12. yüzyılda Yakup el-Mansur, yukarıda bahsettiğim proje dahilinde yaptırılmasını emretmiş. Bugün 45 metre yüksekliğinde olan kule bitirilebilseydi 80 metreleri bulacaktı. Binanın başlangıçta Irak’taki Samarra Camisinden sonra dünyanın en büyük ikinci camisi olması planlanıyordu. Ancak Yakup el Mansur eserinin tamamlanmasını göremeden öldü. 1755’teki Lizbon depremi, yarım yapılanlar inşa edilen her şeyi yıktı. Yakup el-Mansur’un 1195’teki hayali olan eserden günümüze sadece anıtsal Hasan Kulesi ve planlanan caminin mimari sütun yapısı kaldı.

Bazı tarihçiler Yakup el Mansur’un Rabat’ı yeni imparatorluk başkenti yapmayı amaçladığının en önemli işareti olarak bu kuleyi kanıt gösteriyor. Çünkü kulenin parçası olduğu muazzam büyüklükteki caminin, o dönemdeki seyrek Rabat nüfusuyla orantısız olduğu kabul ediliyor. Tamamlanabilseydi Kordoba’daki Ulu Cami’den daha büyük olacakmış. Bazıları ise bunun Batı’daki İslam krallığının eski başkenti olan görkemli Kordoba Camisine rakip olmak amacıyla yapıldığını söylüyor.

Hasan Kulesi, Marakeş’teki Koutoubia ve Sevilla’daki Giralda ile aynı mimari stile sahip. Bunun nedeni üçünün de aynı mimarın, Ahmed İbn Baso‘nun eseri olmasıdır. Hasan Kulesi, üç kardeş kulenin üçüncüsüdür. Kule için İspanya’nın Sevilla kentindeki Sevilla Katedrali’nin çan kulesi “Giralda’nın İkiz Kardeşi” tanımlaması yapıldığını da okudum. Giralda’nın kule fotoğrafı da gerçekten mimari olarak Hasan Kulesi’ne benziyor. Giralda’nın kulesinin üçte ikisi, Berberi mimarlarca yapılmış. Yani bu tanımlama bence çok güzel uymuş. Ama Hasan Kulesi tamamlanamadığı için bence “Giralda’nın Şanssız İkiz Kardeşi” tanımlaması daha çok yakışıyor.

HASAN KULESİ – RABAT / FAS 2025

Hasan Kulesi, Kral V. Muhammed’in 1955’te Fas’ın bağımsızlığını kazanmasından sonra ilk cuma namazını kıldığı simgesel yer olarak da tarihte yerini almış.

Rabatta ziyaret edilecek diğer yerler Dar al-Makhzen (Kralın Sarayı) ve Chellah Nekropolü olabilir. Kral Sarayı sadece dışarıdan fotoğraflansa iyi olurdu ve yeterdi. Zaten içeriye giriş de yasak. Ama Chellah Nekropolü’nü ziyareti yapmayı arzu ederdim. Tüm bunlar için de gecelemeyi Rabat’ta yapmanız ve sabah erkenden geziye çıkmanız gerekecektir.

Rabat gezimiz sonrasında Herkül Mağaraları ve Cape Spartel ziyaretleri ile geceleme yapacağımız Tanca’ya (Tangier) doğru yola çıktık.

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

29.04.2025

Kültürlerin Karıştığı Ülke: Fas-Kazablanka

İstanbul’un tüm dünyada, protokollerle karşılıklı imza atarak kardeş kent olduğu 39 ve aralarında Kazablanka‘nın da bulunduğu 20 tane kentle işbirliği sözleşmesi bulunmakta. Kazablanka (İspanyolca: Casablanca (Beyaz Ev anlamında) Fas’ın batısında, Atlas Okyanusu kıyısında yer alan bir liman kentidir. Aynı zamanda 3.900.000 kişilik nüfusu ile Fas’ın en büyük şehri ve ekonomik başkentidir.

Kazablanka bizim Fas gezimizde İstanbul’dan uçakla gelip ayak bastığımız ilk Fas kentiydi. Gezimizde yaşadığımız ilk aksilik de Kazablanka Havalimanında kaybettiğimiz zamandı. Umre’den dönen Fas vatandaşı hacı kafilesi dolu THY tarifeli uçağı ile Kazablanka’ya gidip, bir de yavaş işleyen (pasaport kontrol görevlisi, bagaj dağııtım görevlileri gibi) sistemle karşılaşınca havalimanında yaklaşık 2,5 saat kaybettik.

Kazablanka denince hepimizin aklına başrollerini Humphrey Bogart ve Ingrid Bergman’ın oynadığı, 1942’de gösterime giren efsanevi Hollywood filmi Kazablanka gelir. Yukarıda paylaştığım kısa video daki “Play it, Sam” sahnesi, filmden hafızalarımıza kazınmış önemli bir sahnedir. Gerçi Kazablanka filminin sadece konusu Fas-Kazablanka’da geçiyor, film ise Amerika Birleşik Devletleri-Kaliforniya’da çevrilmiş. Kazablanka’da bulunan meşhur Rick’s Cafe’nin, filme ithaf edilen ismi ve dekoru dışında filmle hiç bir alakası yok. Şehrin tüm kaosundan uzakta güzel bir ortamda menüsü zengin, servisi muazzam bir yemek için gidebilirsiniz. Gruptan da giden arkadaşlarımız oldu ve memnun kaldılar. Sadece burada yemek yedikten sonra “Kazablanka filminin çevrildiği Rick’s Cafe’de yemek yedim, içki içtim demeseniz” doğru olur. Buraya gidecekseniz önceden rezervasyon yaptırmanız şart.

KAZABLANKA RİCK’S CAFE-ATİYE ÇALIM FOTOĞRAFLARIDIR.

Kazablanka’nın bugünkü yerinde 12. yüzyılda Anfa adlı bir Berberi köyü varmış. 15. yüzyılda korsanların merkezi durumuna gelen köy, 1468’de Portekizlilerce yakılmış. 1515’te bölgeye dönen Portekizliler burada kelime anlamı “Beyaz Ev” olan Casa Branca adlı bir yerleşim yeri kurmuşlar. 1755’te bölgede büyük hasara yol açan Lizbon Depreminden sonra boşaltılan kent, 18. yüzyılın sonlarında Alevi Hanedanlığından Sultan Sidi Muhammed bin Abdullah‘ın emriyle yeniden kurulmuş. Daha sonra kente Kazablanka (Casablanca) adını veren İspanyol tüccarlar ve öteki Avrupalılar buraya yerleşmeye başlamışlar. 1907 yılında Fransızlar Kazablanka’yı işgal etmişler. Fransız himayesinde burası çok önemli bir liman kenti olmuş. O dönemden sonra da Fransız mimarisi şehre hakim olmaya başlamış.

HENRİ PROST İSTANBUL’U PLANLARKEN

Fransız yönetiminde şehrin tasarımını Fransız mimar Henri Prost gerçekleştirmiş. Fransız mimar ve şehir plancısı Henri Prost Fas’ta Kazablanka, Fes, Marakeş, Meknes, Rabat gibi şehirlerin planlamasını gerçekleştirmiş. Bu ünlü planlamacıyı Mustafa Kemal Atatürk özel davetle Türkiye’ye çağırıp, 1935 ile 1951 yılları arasında İstanbul’un nazım planını hazırlatmış. O dönemlerde Henri Prost sayesinde İstanbul modern bir mimari ve şehir planına kavuşmuş. Otelimiz M Kamal ve Muhamed Al Quari Caddelerinin kesişme yerinde olduğundan, bu dönemden kalma Art Nouveau binalarının iyi örneklerine yakındık. Gezimizde sonradan göreceğimiz Fas şehirlerine pek benzemeyen, yüksek katlı ve modern binalarla dolu Kazablanka’nın bu kısımları galiba şehrin de en sevimli yerleri. Belki haksızlık ediyorum ama Kazablanka benim için soğuk ve sevimsiz bir şehir oldu. Şehir, nispeten sınırlı tarihi mirasına rağmen yine de kültürel veya mimari ilgi çekici unsurlardan tamamen de yoksun değil.

KAZABLANKA’DA FRANSIZ MİMARİ ÖRNEĞİ BİNA-FAS GEZİSİ 2025

KAZABLANKA FAS GEZİSİ 2025

Kazablanka II. Dünya Savaşı sırasında stratejik bir liman olarak değerlendirilmiş ve 1943 yılındaki Kazablanka Konferansına ev sahipliği yapmış. Bu konferansta Churchill ve Roosevelt savaşın gelişimini tartışmışlar. Ayrıca İkinci Dünya Savaşı sırasında Amerikan hava üssünün bulunduğu Kazablanka, Avrupaya olan Amerikan hava saldırılarının destek ve tedarik noktası olarak da rol oynamış. Yandaki fotoğrafta gözüken Hotel Excelsior‘da İngilizler karargahlarını kurarlarken, Birleşmiş Milletler Meydanındaki diğer otel olan Hyatt Regency’de Amerikan askerleri karargah kurmuşlar.

KUTSAL KALP KATEDRALİ-FAS GEZİSİ 2025

Yoldan geçerken araç içinden gördüğümüz Kazablanka’daki Kutsal Kalp Katedrali (Cathédrale Sacré-Coeur), Arap Birliği Parkı içinde olan eski bir Katolik mabedi. Günümüzde ibadethane olarak kullanılmayan eski katedralde sergiler ve kültürel etkinlikler düzenleniyor.

Fas’da kralın bilinen 26 adet kraliyet sarayı varmış. Fas’da kraliyet sarayları halkın ziyaretlerine kapalı. Sadece dışarıdan görebiliyorsunuz. Marakeş’deki Bahia Kraliyet Sarayını içeriden gezebiliyorsunuz, biz de gezdik. Ancak Bahia Sarayı emekli edilmiş. Yani aktif kraliyet saraylarından değil. Kazablanka içinde Habous Meydanı’na yakın olan küçük bir kraliyet sarayı mevcut. 1920’lerde yapılan bu sarayı ancak dıştan ve heybetli kapısı için ziyaret edebilirsiniz.

KAZABLANKA MEDİNASI-FAS GEZİSİ 2025

Kazablanka Medinası eski şehir merkezidir. 1770 yılında Fas geleneksel mimarisine göre yeniden inşa edilmiş. “Kazablanka Medinasına akşam vakti gitmeseniz iyi olur” dedikleri için gitmedik. Fes şehrindeki medina başta olmak üzere gezimizin diğer medinalarına göre kayda değer değilmiş.

Kazablanka’da bir gece konaklamamız sırasında otelimize yakın Birleşmiş Milletler Meydanında gezdik, kafelerine oturup bir şeyler içtik. Bunun dışında havalimanından şehre gelirken ve Hassan II Cami gezimiz dışında otobüsle gelip, giderken ne gördüysek onunla kaldık.

EL HANK DENİZ FENERİ-FAS GEZİSİ 2025

Camiye otobüsle giderken, adını dikildiği noktadan alan, El Hank Deniz Fenerini gördük. Fener, 51 metre yüksekliği ile Fas’ın en yüksek deniz feneri. 1920 yılında hizmete girmiş ve daha önce tehlikeli sayılan limana ulaşımı kolaylaştırarak, Kazablanka kentinin gelişmesine katkı sağlamış.

HASAN II CAMİSİ-KASABLANKA FAS GEZİSİ 2025

Kazablanka Hasan II Camisi‘ne ev sahipliği yapıyor. Zaten Kazablanka’da da ziyaret etmeyi ihmal etmemeniz gereken tek yer burası. Fransız mimar Michel Pinseau tarafından tasarlanmış, okyanus kıyısında yer alan cami, kapalı alanda 25.000 kişiye, cami dış duvarları içerisinde 80.000 kişiye hizmet verebiliyor. Kuzey Afrika’nın en büyük 2. ve dünyanın en büyük 14. aktif camisi olma özelliğini taşıyor.

Camiyi, Fas Kralı V. Muhammed’in ölümünden sonra oğlu II. Hasan tasarlamış. Bina, İslami ve geleneksel Mağribi Fas mimari unsurlarını harmanlıyor.  Rabat’taki tamamlanmamış cami ve Marakeş’teki  Koutoubia Camisi gibi diğer Fas yapılarında bulunan  unsurları sergiliyor.

Cami kısmen karada, kısmen de Atlas Okyanusu’nun üzerinde inşa edilmiş. Cami bittikten sonra tuzlu su, caminin deniz kısmındaki beton bölümlere hasar vermiş. Yani cami bittikten kısa bir süre sonra restorasyona alınması gerekmiş.

1980 senesinde Fransız firma, eski Fas kralının 60. doğum gününe (1989) yetiştirilmek üzere cami inşasına başlamış. Cami açılışı ancak 1993 yılında gerçekleştirilebilmiş. Ülkenin ekonomisini zorlayan maliyet için halkan yardım istenmiş. Yaklaşık 12 milyon Fas’lı da yardımda bulunmuş. Cami inşaatının tahmini bedeli 800 milyon dolar.

Caminin minaresinin uzunluğu tam 210 metre. Bittiği zaman dünyanın en uzun minaresiymiş. Ama bu ünvanını sonradan sonradan yapılan daha uzun minareler nedeni ile kaybetmiş. Cami minaresinden akşamları başlatılan, yön olarak Mekke’yi gösterip, 30 km kadar uzağa ulaşabilen laser ışını salınımı da caminin benzerszi bir diğer özelliği. Cami minareleri Fas’da kare planlı.

Cami dışında bu alanda bulunan diğer yapılar arasında bir medrese, Fas Tarihi Müzesi, konferans salonları ve kütüphane bulunmakta. Camiyi sadece dışarıdan gezdik. Fas’da cami içlerine sadece Müslüman olanlar girebiliyorlar. O da sadece namaz saatlerinde olmak üzere. Fas’da Hasan II Camisi, Müslüman olan ve olmayan herkese ziyarete açık. Cami içine belirli sayıda ve mutlaka rezervasyonla olmak şartıyla ziyaretçi alınabiliyor.

Cami gezisi sonrasında Atlas Okyanus’u kıyısında bir kafeye sabah kahvesi içmeye gittik. Gün batımı ile meşhur Kazablanka Kornişi gezisi niyetine buradan Kazablanka manzarasının keyfini çıkarttık. Buradan Kazablanka güzel görünüyor.

Kahve ve manzara sonrasında otobüse doluşup, Rabat şehrine doğru yollara düştük. Fas gezimiz aslında daha yeni başlıyor sevgili Sanal Gezginler….

Gezekalın.

Dr Ümit Kuru

28.04.2025