• Arşivler

  • Diğer 531 aboneye katılın
  • Mart 2013 den beri

    • 378.105 ziyaretçi
  • Aralık 2025
    P S Ç P C C P
    1234567
    891011121314
    15161718192021
    22232425262728
    293031  

Bir Ülke, İki Zaman: Güney Kore / Ulsan-Busan/ 7. Gün

Konaklama yaptığımız Golgulsa Tapınağı’nda ertesi sabah aktiviteler devam etti. Gezi grubumuzun genelinin ruhu çocuk, gönlü genç ama bedeni nasıl desem? Biraz yaşlandı. Haydi herkesi katmayayım ve kendim adına konuşayım! En azından benim için öyle oldu. Gonglar çalmış, bizleri sabah aktivitelerine çağırmışlar ama ya duymadık ya da duymaza yattık ve kalkmadık. Bir gencimiz gongla kalkmış, giyinmiş ve ayine de yetişmiş. Aşağıda yazılanlar, onun anlattıkları temelinde tarafımdan oluşturuldu. Yani pratiği başka gezginden ama teorisi benden oldu

Katılan arkadaşımın ifadeleri ile “gong” sesi ile yapılan çağrıya gidenlerle önce rahibler eşliğinde saygı ritüeli yerine getirilmiş. Sutralardan okumalar yapmışlar ve arkasından topluca secdeye kapanma hareketleri (Korece “bae”) yapılmış.

Secdeye varma hareketi, Buda’ya, Budist öğretiye (Dharma) ve Budist rahip topluluğuna (Sangha) saygı ve tevazu göstergesi olarak yapılan yere kapanma eylemi. Aynı zamanda içsel arınma pratiği olarak kabul ediliyor. Önce eller göğüs hizasında birleştiriliyor (avuç içleri birbirine dönük, başparmaklar hafifçe yukarıda). Ellerle yapılan bu hareket Buda ve öğretiye olan bağlılığı simgeliyor.

Sonra dizler yere değdiriliyor. Ardından vücut öne doğru eğilerek eller, dirsekler ve alın temas edecek şekilde yere kapanılıyor. Bu duruş, “benliğin yere inmesi” yani egonun teslimiyeti anlamına geliyor. Kalkarken eller tekrar göğüs hizasında birleştiriliyor. Nefes kontrolüyle yavaşça ayağa kalkılıyor. Her hareket bilinçli nefesle yapılıyor (nefes alırken kalkmak, verirken eğilmek gibi). Secdeye gelinerek ruhsal arınma, egonun teslimi, zihni ve bedeni birleştirme amaçlanıyor. Saygı ve minnettarlık ifade ediliyor.

Secdeye gelmek genellikle 3, 33 veya 108 defa tekrarlanıyor. Budizme göre insanların deneyimlediği dünyevi arzuları, aynı zamanda kusurları vardır. Bu kusurlar kibir, takıntı, şiddet vb. olarak sıralanıyor ve tam 108 tane kusur listeleniyor. Hatalar yapan insanlar acılarından kurtulmak ve aydınlanmak için bu 108 dünyevi unsurdan arınmalıdır. 108 defa secde hareketi, insanın 108 dünyevi kusurunu arındırdığına inanıldığı için yapılıyor.

Bizim namazdaki secdeye varma hareketine çok benziyor değil mi?

Sabah bu dua ve secde hareketleri sonrasında 10 dakikalık “sessiz meditasyon” yapılmış. Geleneksel olarak meditasyon sırasında Lotus (bacakları çapraz ve ayakları karşı uylukların üzerine yerleştirilmiş şekilde) veya yarım lotus pozisyonunda oturuluyor. Sırt dik, omuzlar gevşek, eller dizlerin önünde kucakta birleştiriliyor (sol el sağ elin üstünde, başparmaklar birbirine hafif değecek şekilde oval formda). Dikkat nefese yönleniyor ve “alıyorum” ya da “veriyorum” diye düşünmeden, sadece farkında olmaya çalışıyoruz.

Bu sessizlik meditasyonu sonrasında tapınağın avlusunda yapılan 20 dakikalık “yürüyüş meditasyonu” ile Golgulsa Tapınağı’ndaki sabah aktiviteleri bitmiş oldu. Sabahın bu erken tapınak aktivitesine nöbetçi gezginimizi temsilci olarak yolladığımızı söylemiştim. Sabah tapınak kahvaltısında ise grup olarak tam kadro kahvaltıdaydık.

Öğleye kadar tapınakta zamanımız var ama yapacak şeyimiz yok denecek kadar az. Kahvaltı sonrasında kayaya oyulmuş Oturan Buda heykeline kadar hep birlikte tekrar yürüdük. Bu sefer hava güneşli. Ortam dün olmayan ama bugün olan güneş ışınları ile çok güzel gözüküyor.

Sonra odalarımıza geçtik ve yatakları topladık. Çarşaf, yastık kılıfları ve verilen giysileri alıp resepsiyona teslim ettik. Otobüsümüz vaktinden erken gelince çok da oyalanmadan Ulsan şehrine doğru yola çıktık. Yaklaşık 2 saatlik bir yolumuz var.

1,1 milyon nüfuslu Ulsan, güneyde Busan’a ve kuzeyde Gyeongju’ya komşudur. Suwon şehri Samsung şirketi ile anılırken Ulsan şehri Hyundai ile anılıyor. Ulsan, Hyundai Motor Company tarafından işletilen dünyanın en büyük otomobil montaj fabrikasına ve yine Hyundai Heavy Industries tarafından işletilen dünyanın en büyük tersanesine ev sahipliği yapıyor. Yani bu şehir Güney Kore’nin önemli bir endüstri şehri.

Biz Suwon’a nasıl Samsung merkezini görmeye gitmediysek, Ulsan’a da Hyundai şirketlerini görmeye gitmedik. Amacımız Daewangam Parkı‘nda yürüyüş yapmak. “Daewangam” Korece’de kelime anlamıyla “Büyük Kral Kayası” demek (Daewang: “Büyük Kral, Am: Kaya veya kayalık). Bu isim, genellikle Goryeo veya Silla krallarıyla ilgili efsanelerle bağlantılı. Bir zamanlar bu park, Ulgi Parkı olarak adlandırılıyormuş. Ancak 2004 yılında parkın ismi Kral Munmu ve kraliçesinin bölgeyle ilgili efsaneleri onuruna değiştirilmiş.

Rivayete göre Silla Kraliçesi (kimi yerde Kral yazılıyor) Munmu, ölümünden sonra ülkesini korumak için bir deniz ejderhasına dönüşmek istemiş. Ejderha’ya dönüşen Munmu’nun ölümden sonra bile krallığının güvenliğini sağladığı söylenir. Efsaneye göre, kıyıda kaya oluşumlarının etrafındaki deniz yosunlarının yokluğu ejderhanın eseridir ve suları sonsuza dek berrak tutar. Ejderha kafasına benzetilen Daewangam Kayası’nın onun ruhunu simgelediğine inanılıyor. Biz parkın girişinden, o kayaya kadar yürümeye niyetliyiz. Bu mesafe yaklaşık 2 km kadar tutuyor. Bugünün en önemli ve tek aktivitesi de bu olduğundan zaman problemimiz yok.

Daewangam, Kore’nin doğu kıyısında yer alan bir sahil parkı. Parkta çam, sakura ağaçları, manolya, kamelya, ve forsythia ağaçlarından oluşan bir orman ve bu orman içinden geçen güzel bir yürüyüş parkuru var. Bu parkı Güney Kore programını yaparken, Ahopsan Bambu Ormanı ile birlikte fark etmiş ve gezi programına almıştım. Doğu Denizi’ne bakan bu park içinde bir deniz feneri (Ulgi Feneri) bulunuyor. Bu yöndeki yüyüşümüzün son noktası olan Daewangam Kayası anakaraya demir bir köprü ile bağlanıyor. Biz ekip olarak işte bu güzel yolu yürüyeceğiz. Bu noktadan sonra da Ulsan’da liman bölgesinde bizi bekleyen otobüsümüze doğru bir yürüyüş daha yapacağız.

Yürüyüşünüze başlamadan önce parkın girişindeki ofisten mutlaka bir park haritası edinin. Girişten sonra kısa bir yürüyüşle asma köprüye geleceksiniz. Daewangam Parkı Asma Köprüsü, Ulsan’daki ilk asma köprüdür. 303 metre uzunluğunda inşa edilen köprü, Daewangam Park’taki Hatgaebi ve Surubang kıyı yollarını birbirine bağlıyor. Köprü, ara destekler olmadan tek seferde kıyıdan kıyıya bağlanmakta ve şu anda ülkedeki asma köprüler arasında en uzun açıklıklı olanıdır. Bu köprü Hyundai Şirketinin şehre bir hediyesi. Finansmanı o şirketten olmuş. Deniz üzerinde bir köprü olduğu için Daewangam çevresindeki kıyı manzarasının tadını çıkarmayı unutmayın.

Asma Köprüyü geçtikten sonraki yürüyüşümüz bizi deniz fenerinin bulunduğu yere ulaştırdı. Parkur buraya kadar çok rahat yürünebiliyor.

Yolun sonunda, denize uzanan Daewangam Kayası’na bağlanan bir yaya köprüsü var. Bu köprüden geçip kayalıklara ulaşmak parkın en etkileyici noktası. Günün bu saatinde ortamda çok gezgin var.

Rota boyunca deniz manzaralı seyir terasları, dinlenme alanları ve fotoğraf noktaları bulunuyor.

Sonunda ejderhaya benzetilen ve tarih boyunca kendisine efsanevi görevler yüklenmiş kayalara ulaştık.

Kayadan ters tarafa, kıyıya doğru manzaranın keyfini çıkartıp, birkaç fotoğraf karesi de bu yönden aldık ve geri dönüşe geçtik.

Kıyıyı takip ederek Ulsan’da limana ulaştık. Yürüyüşü kolay ve çok keyifli bir yoldu. Bence bu parkta yürümek için Busan’a olan rotamızı değiştirmeye değdi doğrusu.

Ulsan’da rehberlerle buluşma sonrası otobüse yerleşip, Busan’a doğru yola çıktık. Yaklaşık 1 saat kadar yolumuz var. Busan’a varınca doğrudan otelimize gidip yerleştik. Tapınak konaklamasında duş alma şansımız olmamıştı. Biraz da alışık olduğumuz konfor dışı ortamda uyuyamamanın verdiği yorgunlukla yemek öncesi biraz dinlenmek iyi geldi. Sonra hep beraber yemek için dışarıya gittik. Rehberlerimizin yer ayırttığı bir restorana gidip kimimiz deniz ürünü ve kimimiz de et yemeği menülerimizi yedik. Menüler değişiyor ama yemekte soju ve bira ikilisi pek değişmiyor.

Yemek sonrası çevreyi tanımak amacı ile yürüyüşe çıktık. Önce Sahile yürüdük ve sonra da Busan sokak lezzetçilerinin bulunduğu sokağı keşfettik.

Bugünümüzün de sonuna geldik. Yarına Busan gezilerimizi anlatmaya başlarız.

Bir güne iki yazı sığdı. Aferin bana!

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

13.11.2025

Bir Ülke, İki Zaman: Güney Kore / Golgulsa Tapınağı Konaklama-6. Gün

Bugün grupça çok farklı bir deneyim yaşayacağız. Gezi hayatımız boyunca, dünya üzerinde çokça Budist tapınağı gezmişizdir. Tapınağın özelliğine göre tapınak ziyaretimizi yapar, rahipleri de göz ucumuzla süzeriz. En büyük derdimiz ise, onları en ikonik halleri ile, fotoğraf karelerimize hapsetmeye çalışmak olur.

Güney Kore ziyareti planlamasını yaparken, tapınakların çoğunda konaklama hizmetinin de verildiğini öğrenmiş ve bu konuda çok blog yazısı okumuştum. Bir Budist tapınağında rahipler “gece ne yaparlar ve nasıl yaşarlar?” sorusuna yanıt arama ve bu olaya bir gece de olsa şahitlik etme fikri bana cazip geldi. Biz de bir Budist tapınağı konaklaması yapmak ve bu deneyimi yaşamak istedik. Bunun için de Kore’ye gitmeden Andong şehrinde, Bongjeongsa Tapınağı’nı gözüme kestirmiştim.

Bu tapınak daha önce anlattığım gibi bir “Sansa-Budist Dağ Tapınağı” idi. UNESCO Listesinde ve doğa içinde, konaklama deneyimimiz için çok uygun bir tapınaktı. Sorun şu ki bu tapınağın sadece 16 kişinin aynı anda konaklayabileceği kadar odası vardı. Revaçta olan bu tapınak konaklamasına kayıtlar için temmuz ayına kadar beklememiz gerektiği söylendi. Ağustos ayında, lokal acentadan hala haber gelmeyince, tapınak konaklamasını başka bir tapınağa alma fikri ön plana çıktı. Böylece hiç olmazsa burada kalabilme şansını kaçırmamış olacaktık. Gyeongju’da Golgulsa Tapınağı konaklamamız için teyit alındı. Bu konaklama deneyimi ilginçti. Onu bugün sizlerle paylaşacağım.

Golgulsa Tapınağına gitmeden önce bugün iki yere ziyaretimiz olacak; Seokguram Kaya Tapınağı ve Bulguksa Tapınağı. Hava yine yağmurlu. Kore gezimizde 2 gün yağmura yakalandık, bir tanesi de bugüne denk geldi.

Seokguram Mağarası, bir inziva yeri ve Bulguksa Tapınak Kompleksinin bir parçası. Burası, 8. yüzyılda, Silla Kralı Gyeongdeok‘un hükümdarlığı döneminde inşası bitirilen, bin yıllık bir tapınak. Yapay bir mağara. Bulguksa Tapınağı, Kral’ın şu anki hayatındaki ebeveynleri için inşa edilmişken, Seokguram Kaya Tapınağı (Seokguram Grotto), önceki hayatındaki ebeveynlerine adanmış.


Hem kendisi hem de Bulguksa Tapınağı, Tohamsan Dağı‘ndadır. Ancak ikisi arasında yaklaşık 3 kilometre mesafe var. Mağara, Doğu Denizi’ne bakar ve deniz seviyesinden 750 metre yüksektedir. 1995’te Seokguram, Bulguksa Tapınağı ile birlikte UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne eklenmiştir. Dünyadaki en iyi Budist heykellerinden bazıları buradadır. Biz bugün Kore’deki 8. UNESCO Listesi alan ziyaretimizi bu tapınaklara yaparak tamamlayacağız.

Oraya ulaşmak için yaklaşık 10-15 dakika yürümeniz gerekiyor. Yağmurlu havada bu yol biraz eziyet gibi gözükse de bizler ortamdan memnunuz. Tabii ki güneşli bir ortamda burada yürümenin keyfi bir başka güzel olurdu.

Düz bir yol yürüyüşü sonrasında renkli fenerlerin bulunduğu bir alana ve tapınağa ulaştık. Buradan merdivenlerle yukarıdaki Seokguram Mağara Tapınağına çıkılıyor.

Hem zamanın yıpratıcı etkisinden ve hem de Konfüçyüsçü devlet anlayışının Budist Tapınakları yok sayan yaklaşımları nedenleriyle, bu mağara tapınak bir dönem çok harap hale düşmüş. Japonlar Kore’yi işgalleri sırasında mağara tapınağına restorasyon adı altında, istemeden de olsa, zarar vermişler. Bu restorasyon sırasında uygulanan hatalı teknik işlemler mağara ve heykellerin nemden zarar görmesine sebep olmuş. Neyseki artık günümüzde mağaranın nemden zarar görmesi engellenmiş ve doğru bir restorasyon uygulanarak mağara kurtarılmış.

Burası dışarıdan bakıldığında pek bir şeye benzemiyor olabilir. Ancak dışarıdan küçük ve tipik bir kore yapısı ve içeriden camekanlar ardındaki karanlık bir odada, Budist sanatının ve mimarisinin en büyük şaheserlerinden biri saklı. Derinlerde, dairesel bir odada oturan ve öğrencileriyle çevrili bir Bodhisattva (Aydınlanmış-gerçeğe ermiş Buda) figürü bulunuyor.

O dönemde yaygın bir korku olan, sinir bozucu Japon işgalcilerden Kore’yi koruması için heykel doğuya bakacak şekilde konumlanmış. Buda ve çevresindeki havari heykelleri camekanın arkasıda korunuyor.

Bu tapınakta fotoğraf çekmek yasaktı. Aşağıdaki fotoğraf internet paylaşımlarından alınmıştır.

Aynı güzel yoldan bu sefer geri dönerek Seokguram Tapınağı gezimizi tamamladık ve sonraki hedefimiz olan Bulguksa Tapınağı‘na doğru yola çıktık.

Bulguksa Budist Tapınağı, Kore Budizmi’nin Jogye Tarikatı’nın baş tapınağıdır. Dabotap ve Seokgatap adı verilen taş pagodaları, Cheongun-gyo (Mavi Bulut Köprüsü) ve iki yaldızlı bronz Buda heykeli gibi Ulusal Hazineler bu tapınakta bulunmaktadır.

Tapınak, Silla Krallığında Budist sanatının altın çağının bir şaheseri olarak kabul edilir. Tapınağın kayıtlarında, 528 yılında bu alana küçük bir tapınağın inşa edildiği yazılıyormuş. Mevcut tapınak inşasına 751 yılında başlanmış ve 774 yılında tamamlanabilmiş. Tapınağa “Buda Ülkesi Tapınağı” anlamına gelen Bulguksa Tapınağı adı verilmiş.

Tapınak Goryeo ve erken Joseon Hanedanlığı döneminde yenilenmiş. Imjin savaşları sırasında ahşap binalar Japonlarca yerle bir edilmiş. 1604’ten sonra Bulguksa’nın yeniden inşası ve genişletilmesi başlamış ve bunu 1805’e kadar yaklaşık 40 yenileme işleme izlemiş. Son olarak kapsamlı bir arkeolojik araştırmanın ardından, 1969 ile 1973 yılları arasında büyük bir restorasyon gerçekleştirilmiş ve Bulguksa Tapınağı bugünkü haline getirilmiş.

Tapınak daha girişten itibaren insanı etkiliyor. Heybetli bir kapıdan geçerek tapınağa giriş yapıyorsunuz. Daha sonra karşınıza büyükçe bir gölet çıkıyor.

Tapınağın ünlü taş yapıları, Silla Krallığı dönemindeki yapımından beri aynı şekilde korunmakta. Tapınağın girişi, (buraya Sokgyemun deniyor), tapınak kompleksinin içine giden çift bölümlü bir merdiven ve köprüye sahip. Merdiven 33 basamaklı. Cheongungyo (Mavi Bulut Köprüsü) adı verilen alt kısım, 6,3 metre uzunluğunda ve 17 basamağa sahip. Baegungyo (Beyaz Bulut Köprüsü) denen üst kısım ise 5,4 metre uzunluğunda ve 16 basamağa sahip. Bu merdivenler Leylak Sis Kapısı‘na (“Jahamun’a” ) çıkıyorlar.


Normalde tapınak alanında iki pagoda birden bulunması çok nadirken, bu tapınakta var. İki metre yüksekliğindeki üç katlı Seokgatap (Sakyamuni Pagodası), sade çizgilere ve minimal detaylara sahip, geleneksel Kore tarzı bir taş pagodadır. Seokgatap 13 asırdan daha eski. Dabotap (Çok Hazineli Pagoda) ise 10,4 metre yüksekliğindedir.

Ana salonun adı Büyük Aydınlanma Salonu‘dur (Daeungjeon). Bu salonun önünde ise biraz önce bahsettiğim iki pagoda bulunuyor. Salon, Sakyamuni Buda’yı barındırır ve ilk olarak 681 yılında inşa edilmiştir.

Biz bu güzel tapınağın kalabalık zamanına denk geldik. Sanki duyan gelmiş! Gelinmeyecek gibi de değil. Çok güzel bir tapınak burası. Etrafta keyifle gezmeye devam ettik.

Tapınağın arka ve yan taraflarını da mutlaka gezmelisiniz. Bu tapınağın çatı uçları, Silla Krallığı dönemindeki gibi yukarıya doğru belirgin derecede kalkık. Bahçede peyzaj düzenlemesi olağanüstü güzel. Bir de arka taraftaki dev çanı gözden kaçırmayın derim.

Tapınakların çoğunda gördüğümüz Lotus çiçeği şeklinde kağıttan renkli fenerler, arınmayı ve aydınlanmayı temsil ediyorlar. Üzerlerine, dilek ve dua yazılmış kağıtlar asılıyor.

Tapınak girişindeki havuzun farklı yönlerden birkaç fotoğrafını daha çekerek, bu güzel tapınağın gezisini sonlandırdık.

Konaklama yapacağımız tapınakta hem akşam yemeği ve hem de kahvaltı yapılacak. Tapınak yemekleri sadelikleri ile meşhur. Konaklama öncesinde yemeklerin tadının da, tuzunun da pek olacağını sanmıyordum. Tapınakta aldığımız yemekler sonrasında bu düşüncemin doğruluğu tescillendi. Bu nedenle tapınağa girmeden önce yiyeceğiniz güzel yemek, sizi ertesi güne kadar idare etmeli. Öğlenleyin güzel bir et galbi yedik. Galbi-jjim Kore usulü haşlanmış dana kaburga yemeği. Galbi, Korece kaburga anlamına geliyor. Domuzdan da galbi yemeği oluyor tabii ki.

Golgulsa Tapınağı, yaklaşık 1.500 yıl önce Hindistan’dan Kore’ye gelen bir keşiş tarafından, yakınlarda bulunan Girimsa Tapınağı ile birlikte kurulmuş.

Golgulsa, Kore’deki en eski mağara tapınağıdır. Aslında eskiye ait çizimlerde kaya tapınağın önünde ahşap bir binanın olduğu görülüyormuş. Ancak Joseon döneminin ortalarında ve sonlarında yandıktan sonra bu ahşap tapınak harabeye dönmüş.

Golgulsa’nın kayaya oyulmuş Oturan Buda heykeli, 9. yüzyılda Birleşik Silla Hanedanlığı döneminde kireçtaşı kayalığa oyulmuş. Golgulsa’nın baş Buda’sı olan ve kayaya oyulmuş Oturan Buda, Kral Munmu’nun su altındaki mezarına bakacak şekilde konumlanmış. Kral Munmu, Silla Hanedanlığında önemli bir kral. Genellikle Birleşik Silla döneminin ilk hükümdarı olarak kabul ediliyor.

Yaklaşık 70 yıl önce tapınağın yeniden inşasına başlanmış. Görüldüğü gibi aslında Golgulsa Tapınağı’nın, kayaya oyulmuş olan Buda kısmı ve çevresi hariç, kalan kısmı yeni sayılır. 1992’lerde faaliyete geçmiş ama 30 yıldır tapınak konaklama (templestay) hizmeti veren tapınak, bu alanda en eski olanı sayılabilir.

Golgulsa’da öğretilen, dünyevi acıları dindirmek ve aydınlanmaya ulaşmak için tasarlanmış, farklılık yaratan bir eğitim yöntemi de Sunmudo (veya Seonmudo) dövüş sanatıdır. Bu eğitimin amacı, zihin ve bedenin nefesle uyum içinde olmasıdır.

Kore’de, Ocak 2024 itibarıyla 17.141 kayıtlı Budist tapınağı bulunduğuna dair bir yazı buldum. Bu 17.141 tapınağın yalnızca 982’si Geleneksel Budist tapınağıdır. Kore’de geleneksel bir Budist tapınağı olmanın kriteri, tapınağın 100 yıldan eski olması ve Budist tapınağının gerçekten 100 yıldan eski olduğunu kanıtlayan belgelerin bulunmasıdır. Bu da Kore’deki kayıtlı tüm tapınakların yalnızca %5,7’sinin geleneksel tapınak olduğu anlamına geliyormuş Kore’de konaklama yapılabilen tapınak sayısı ise 150’nin üzerine ve ülkenin her yerinde konaklama yapılabilecek tapınak bulmak mümkün.

Tapınak konaklama (Templestay) programı ilk olarak 2002 yılında, Dünya Kupası’nın Kore’de yapıldığı zamanla başlamış. Program, insanlara Kore’nin geçmişinin ve bugününün ayrılmaz bir parçası olan Kore Budist kültürünü deneyimleme fırsatı sunmak amacıyla başlatılmış. Başlangıçta programa 32 tapınak katılıyormuş. 2025 yılına gelindiğinde bu sayı 150’yi geçmiş. Başlangıçta program pek yabancılara yönelik değilmiş. 2025 yılı itibarıyla yabancı uyruklular için 30 tane Templestay Programı uygulayan tapınak bulunmakta. Buna ait güncel bilgiye bu linke tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Grup olarak saat 14:00 gibi tapınağa giriş yaptık. Önce tapınağın resepsiyon binasına gidip kayıt olduk. Bize burada harita, uymamız gereken kurallar, program saat ve yerlerini gösterilen belgeler verildi. Sonra da giymemiz gereken kıyafetler dağıtıldı. Kıyafet olarak bir pantolon (kız-erkek herkese) ve yelek dağıtıldı.

Sonra da kalacağımız yerlere yönlendirildik. Kızlar ayrı, erkekler ayrı konaklayacağımız odalara dağıldık. Biz 4 erkek bir yerde, kızlar ise ikiye bölünmüş halde odalara yerleştik. Kızlar ranzadalar, biz erkekler ise yerlere yer yataklarımızı serdik. Çarşaf ve yorganları paylaştık. Odalarda ortak duş-tuvalet mevcut.

Bu bölümde sizlere tapınak kuralları hakkında bilgi vermem gerekir. Malum, daha önce bir Kore Budist tapınağına veya Tapınakta Kalma programına gitmediğimizden, tapınakta bizden ne beklendiğini bilmiyor olmamız gayet normal. Amacımız tabii ki Budist olmak değil! Bu inanışa sahip olanların günlük yaşamlarına, bir günlükte olsa dahil olup, onları izlemek istiyoruz. Bunun için de ortama biraz uymak, onlara saygı duymak ve kurallarını temelden de olsa bilmek gerekiyor. Bu yüzden, bir Kore Budist tapınağında görgü kuralları açısından bizlerden beklenen bazı şeyleri sizinle paylaşmak isterim.

Bir tapınakta ne giymeniz gerektiği, ilk bilmeniz gereken bilgidir. Bir Kore Budist tapınağı, Budistlerin ibadet ettiği kutsal bir yer olduğundan, ziyaretçiler uygun şekilde giyinmelidir. Bu da kıyafetlerinizin temiz, düzenli ve muhafazakâr olması gerektiği anlamına geliyor. Kolsuz üst giysiler, mini etekler veya kısa-uzun şortlar giyilmemelidir. Ayrıca, ağır makyajdan, güçlü parfümlerden veya abartılı aksesuarlardan da kaçınılmalıdır. Tapınak salonuna çıplak ayakla girmek yasak. Temiz bir çorapla salonda olmamız gerekiyor.

Ziyaretçilerin davranışlarına gelince, hem sessiz hem de başkalarına karşı dikkatli olunmalıdır. Bu nedenle, yüksek sesle konuşmanın, koşmanın, bağırmanın, şarkı söylemenin veya müzik çalmanın yasak olduğunu söylemeye gerek yok. Ayrıca, tapınak arazisindeyken alkol almaktan, et yemekten veya tütün içmekten kaçınılmalıdır. Son olarak, özellikle de tapınakta kaldıkları süre boyunca, erkekler ve kadınlar yakınlaşmaktan kaçınmalıdır. Bizler de hanımlar ayrı, erkekler ayrı kaldık.

İzin almadığınız sürece yapmamanız gereken bir şey, tapınak salonlarının içinde fotoğraf çekmektir. Gerçi bu kısım için kendimi epey bir zaman zorladım. Sonra çaktırmadan fotoğraf çekmeye çalıştım. Fark ettim ki tapınak ustaları ve öğrenciler birbirlerinin fotoğraf ve videolarını çekiyorlar, o andan sonra ben de çekmeye başladım. Size tavsiyem salonda en önde ve yanda bir yer seçmenizdir. Ayrıca, bir salona girmeden önce ayakkabılarınızı çıkarmanız gerekecektir. Salona girdiğinizde ve bunu yaparken kendinizi rahat hissediyorsanız, avuçlarınızı birleştirerek Buda’ya eğilmelisiniz. Salondan çıkarken de aynısını tekrarlamalısınız.

Salonun ortasındaki ibadet yeri yalnızca rahipler içindir. Bu yüzden genellikle merkezin sağında ve solunda insan grupları görürsünüz. Ayrıca, salonda uzanmamalı, sırtınızı ana sunağa vermemeli veya kapı girişinde oturmamalısınız. Son olarak, dua edenlerin önünden geçmemelisiniz.

Bir tapınak konaklaması ruhsal olarak canlandırıcı bir deneyim olabilirken, özellikle rahatlatıcı olmasını beklemeyin! Birçok tapınak konaklaması, katılımcıların günün aktivitelerine başlamak için sabah üçte uyanmasını gerektirir. Bunların hepsine de katılmanızı beklemiyorlar tabii ki. Grubumuz ilk tanışma ve oryantasyon kısmı ile Sunmudo gösterisine firesiz katılırken 108 secde, akşam ayini kısımlarında epey bir fire verdi. Sabah duasına ise gruptan sadece bir temsilci göndermekle yetindik. Bizim gezi grubunun da bazı sınırları var yani!

Tapınaktaki herhangi bir iç mekana girmeden önce ayakkabılar her zaman çıkarılır ve ayrılmadan önce odanızı temizlemeniz beklenir. Tüketeceğiniz kadar yemek almalısınız. Yemekleri tabağınızda bırakmanız ve çöpe atmanız hoş karşılanmıyor. Amaç aç kalmak değil, sadece israf etmemek. Bazı yiyeceklere artık aşına olduk ama özellikle tapınakta sebze veya diğer yiyeceklerden karşınıza bilmediğiniz bir tadın çıkma olasılığı var. İşte o zaman az da alsanız yemek arttırıyorsunuz. Yemek sonrası tabak çanaklarınızı sizlerin yıkamasını bekliyorlar.

Tapınakta ilk kez kalacaklar için ipuçları; Rahat çoraplar ve kolay çıkartılır ayakkabılar getirin. Her odaya girip çıktığınızda ayakkabı bağcıklarınızı yeniden bağlamak yorucu oluyor. Ortak duşları kullanırken terlik veya duş terliği kullanışlı olacaktır. Böcek kovucu özellikle yaz aylarında işe yarayabilir.

Her tapınak, kendine özgü konumu ve belirli ruhsal odak noktasına göre kendi programını ve aktivitelerini tasarlıyor. Ancak hemen hemen her tapınak konaklamasının içerdiği birkaç ortak aktivite var.

Bunlardan birisi meditasyondur. Tapınakta kalmanın gerçek keyiflerinden biri, zihninizi temizleme ve sadece var olmaya zaman ayırma şansıdır. Meditasyon aktiviteleri genellikle oturarak yapılır. Bazen tapınak arazisinde veya dışarıda güzel bir doğal noktada da meditasyon yapılabilir. Bu tapınakta olduğu gibi yürüyüş de bir meditasyon olabiliyor. Etkinliğe katılmış gruptan bir arkadaşımın ifadeleri ile sabahın erken saatinde gong sesi ile katılımcıların davet edildiği yürüyüş meditasyonunda adeta yürüyüş yeniden öğretiliyor, adım ve nefes ilişkisine dikkat çekiliyor. Bir rahip, zihninizi temizlemek için doğru duruşu size öğretiyor. Amaç zihni sakinleştirmek, bedeni eğitmek. Bu tapınakta Seonmudo’da bir tür meditasyon olarak uygulanıyor.

Her tapınak konaklaması secde etme veya eğilme eylemini içerir. Herhangi bir dua törenine katılmadan önce eğilmenin kesin görgü kurallarını ve hareketlerini öğretiyorlar. 108 secde, kişinin 108 acı kaynağından kurtularak bedenini ve zihnini arındırması için yapılıyor. Bu uygulamanın bütün amacı, iç gözlemi ve öz eleştiriyi teşvik eden fiziksel ve ruhsal bir egzersiz oluşturmak. Daha katı tapınaklar katılımcıların günde 108 secde etmesini beklerlerken, rahat tapınaklar bu konuda esnek olabilirler. Bizim gruptan sadece bir arkadaşımız 108 kez secde etmeyi başarabilmiş. Çoğu arkadaş yarı yolda secde etmeyi bırakmışlar. Utanarak söylemeliyim ki, secde kısmına gelindiğinde hanımla ben, yağmurun dinmesini fırsat bilip kaya Buda Heykeline doğru yürüyüşe çıktık. Olsun! Ayıplamayın lütfen. Bu da bir başka meditasyon şekli değil mi?

Birçok tapınak konaklama programında, bir rahibin size çay yapmanın ritüellerini öğrettiği geleneksel bir çay seremonisi bulunuyormuş. Çoğu zaman, çay seremonisi rahiple bir diyaloğu da içeriyor. Bizim program içinde bu kısım yoktu.

Diğer aktiviteler arasında açık havada yürüyüşler veya rehberli meditasyonlar, yiyecek toplama ve yemek pişirme dersleri ve tapınak fenerleri veya boncuk dizileri yapmayı öğrenmek de yer alabilir.

Tapınak Konaklama programına katılmak ilginç bir deneyimdi. Bir daha dener miyim? Yok! Bana şahsen bu kadarı yetti. Yeni heyecanlara ve deneyimlere bakalım!

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

13.11.2025

Bir Ülke, İki Zaman: Güney Kore / Gyeongju-5. Gün

Bugün ilk gezi yerimiz, dünden kalan Hahoe Folk Village olacak. Türkçe karşılığını, Hahoe Geleneksel Köyü veya Hahoe Halk Köyü olarak bulabilirsiniz. Hahoe, “ha hway” olarak telaffuz ediliyor. Nakdong Nehri, köyün etrafında doğal bir kıvrım yaparak akıyor ve köyü adeta bir yarım ada haline getiriyor. Bu nehirden esinlenerek köye “Hahoe” yani Türkçesi ile ‘Geri Dönen Nehir‘ adı konmuş.

Bu köy Joseon dönemi mimarisini, halk geleneklerini, değerli yazmalarını ve klan temelli köylerin eski geleneklerini koruduğu için Kore kültürünün önemli bir parçası kabul ediliyor. 2010 yılında Yangdong Halk Köyü ile birlikte Hahoe Halk Köyü, UNESCO Dünya Kültür Mirası alanı olarak listeye alınmış. Yani Kore gezimizin 5. gününde, 7. UNESCO alanı gezeceğiz. Joseon döneminden kalma Kore kırsal köy yaşamının yumuşak ritmini deneyimleyeceğiz. Köy denen çoğu yer, çok turistik ve yapay görünebilir ancak Hahoe’de, mekana canlılık hissi veren 230 köy sakini yaşıyor ve Joseon döneminin doğal ortamı özenle korunuyor.

Köyün tarihi 14.-15. yüzyıllara kadar gidiyor. Güney Kore’de yakın akraba aileler bir araya gelerek, Hahoe ve Yangdong adları ile kendi klanlarının köylerini kurmuşlar. Bu köylerin o dönemlerdeki önem ve saygınlıkları günümüze kadar ulaşmış durumda.

Hahoe Halk Köyü’nü Ryu Klanı kurmuş. Köydeki birçok yapının orijinalliği korunmuş ve köyün ortak ruhlarını onurlandırmak için düzenlenen bir şaman ayini olan Hahoe Maske Dansı Draması gibi halk sanatları devam ettiriliyor.

İngiltere Kraliçesi Elizabeth’in 1999’da ve ABD Başkanı George H. Bush’un 2005’te köyü ziyaret etmesiyle, köy daha da ünlenmiş. Yukarıdaki fotoğrafta, Kraliçe Elizabeth’in ziyareti onuruna dikilen ağacı görüyorsunuz.

Köy ziyaretimiz hakkında izlenimlerimi ise şu şekilde aktarabilirim; Sabah köye ziyarete gelen ilk grup biz olmuşuz gibi gözüküyor. Bu çok iyi bir şey. Çünkü köy ziyaretçi akını nedeniyle çok kalabalık olabiliyor. Bizim bu erken saatte, sakin ve sesiz bir ortamda köyü gezme şansımız olacak. Ayrıca fotoğrafik açıdan da köyün ya sabah ya da gün ışıklarının son saatlerine doğru ziyareti tavsiye ediliyor.

Köyün araçlara müsade edilen girişinde otobüsten indik ve burada giriş biletlerimiz alındı. Köy ziyareti 09:00-18:00 saatleri arasında olabiliyor.

Bu arada köye giden servis otobüsüne binmeden önce veya köy gezisi sonrasında, Kore ve dünyanın diğer ülkelerinden gelen maskelerden oluşan koleksiyonuyla Hahoe Maske Müzesi‘ni keşfetmeye zaman ayırın. Otoparkın yakınında maskeli dans gösterileri de (Byeolsingut Talnori) düzenleniyor. Bu gösteriye biz zaman olarak denk gelemedik. Sizlerin hem bu performans saatleri hakkında bilgi almak ve hem de köyün haritasını edinmek için turist ofisine danışmanızı tavsiye ederim.

Bizi köye götürecek olan ve çok sık ring sefer yapan köyün otobüsüne bindik. Köyü yürüyerek gezeceğimiz başlangıç yerinde de otobüsden indik. Girişte köy hakkındaki bilgilendirmeleri dinledik. Köye giderken ve köyü gezerken ilk dikkatimi çeken çeltik tarlaları oldu. Bazı tarlalarda hasat yapılmış, bazılarında ise hasat zamanı için bekleniyordu. Çeltik tarlalarının manzarasını hep sevmişimdir. Işığın bu güzel zamanında, çeltik tarlaları güzel fotoğraf veriyor. Bir de çeltik tarlasında hasat zamanı çalışanlara denk gelebilseydik iyiydi.

Köyde kiremit çatılı evleri aristokratlar, sazdan çatılı evleri ise sıradan köylüler kullanıyorlarmış. Bu ev stili Joseon Hanedanlığı’nın mimari stilleri olarak hala korunuyor. Adlarını aklınızda tutmanız belki imkansız olacak ama Wonjijeongsa Köşkü, Yeomhaendong Evi, Chunghyodang Evi, Yanglingdang Evi gibi zengin evleri ile köy kilisesi ve 600 yıllık zelkova ağacı köyde görmeniz gereken önemli yapılar.

Bilgilendirme ofisinden alacağınız bir harita ile köyü rahatça gezebilirsiniz. Yukarıda adlarını yazdığım evler bu haritada, yürüyüş rotası üzerinde numaralandırılmış şekilde belirtilmiş. Buna göre kendi rotanızı belirleyebilirsiniz. Nehir kenarına kadar yürüyebilir veya daha da çok vaktiniz varsa Hahoe Halk Köyünü yukarıdan en güzel görebileceğiniz yer olan Buyongdae Uçurumu‘na çıkıp, köyü yukarıdan fotoğraflayabilirsiniz. Aşağıda internette bulduğum ve bu noktadan çekilen bir fotoğrafı paylaşıyorum. Benim bu fotoğrafı çekmem için vakit zengini olmam lazım ki ben de ve grubumda olmayan tek şey de maalesef vakit. Bu tepeye ulaşmak için köy girişinden veya ziyaretçi merkezinden küçük bir tekneyle nehri geçmeniz, sonra da yaklaşık 10–15 dakikalık bir tırmanışla tepeye çıkmanız gerekiyor.

Biz önce köy kilisesinin bulunduğu yöne doğru yürümeye karar verdik. Yol üzerinde saman çatılı sıradan köy sakini evlerinden bolca görüyoruz. Kiremit çatıları ile aristokrat evleri daha nadir de olsa karşımıza çıkıyor. Bu yöndeki ilk soylu evimiz, 200 yıllık olan ve günümüzde de konaklama hizmeti veren Jisan Gotaek Evi oldu. Köyde bazı evler butik otel olarak konaklama hizmeti veriyorlar. Tabii ki geceliği en pahalı olanlar, aristokrat evleri.

Yürüyüş sonrası hedefimiz olan kiliseye ulaştık. Bu kilisenin tarihi hakkında net bir bilgi yok. Ancak mimari olarak çok aykırı bir kilise. İçinde özel bir şey yok ama dışı ilginç. Bu kilisenin çan kulesi ana yapıdan ayrı, yani çan kulesi bina dışında duruyor.

Kilise sonrasında, elimizde harita ve rehberlerimiz eşliğinde dar sokaklar arasında yürümeye devam ettik. KÖyü gezdikçe bana saman çatılı evler daha sevimli geldiler.

Hahoe Folk Village içindeki önemli tarihi bir konut da Chunghyodang Evi. Burası köyün en önemli ve gösterişli evi ve tahmin edeceğiniz gibi köyün de en saygın aristokrat ailesine ait. Yani “Yangban” sınıfından insanlara ait bir ev. Bu terim, Joseon Hanedanlığı döneminde toplumun asil, yönetici ve entelektüel sınıfını ifade ediyor.

Köyün en ünlü ağacı, 600 yıldan daha eski olan ve içinde “Samshin” Tanrıçasının yaşadığına inanılan zelkova ağacı. Samshin (Samshin Halmeoni) Kore mitolojisinde doğumun, doğurganlığın ve çocukların koruyucusu olan tanrıça olarak bilinir. “Samshin”, “üç tanrısal güç” anlamını taşıyor ve bu üç güç genellikle doğum, yaşam ve büyüme olarak yorumlanıyor. Bu ağaçın doğurganlığa yardımcı olduğuna inanılıyor. Geleneğe göre, dileğinizin tanrıça tarafından kabul edilmesi için bu kutsal ağacın etrafında üç tur atıp, ardından tanrıçaya olan dileğinizi küçük bir kağıda yazmanız ve bunu ağacın etrafındaki iplere bağlamanız gerekiyor. Samshin kültü, Kore’nin eski şamanist inançlarının bir parçası. Budizm’in yayılmasından sonra bile halk geleneklerinde güçlü bir şekilde yaşamaya devam etmiş.

Daha sonra köyün diğer evlerini ve kalan kısmını bir daire çizerek gezmeye devam ettik. Benim başka bir sevdiğim yer ise salıncakların bulunduğu bölüm oldu. Bizim grubun, yüreği çocuk gezginleri sıra ile salıncakların tadını çıkarttılar. Bu yazıları yazarken ve yazı fotoğraflarıma baktığımda, zaman zaman ” Ben niye yapmadım ki?” diye kendi kendime sorduğum anlar olmuştur. Bu fotoğrafta bana “Niye ben de sallanmadım ki?” dedirten fotoğraf oldu.

En son olarak Kore ve Japon kültürlerinde sonbaharın son güzelliği olarak anılan Tatar Yıldız Çiçeği (mor yıldız çiçeği) tarlaları arasından geçerek başladığımız yere dönmüş olduk. Otobüse binerek kendi aracımızın olduğu yere ulaştık. Bu köy, Güney Kore gezilerinizin olmazsa olmazı olmalı. Köyde yaklaşık 1,5 saat kaldık ama yetti mi? Hayır! Biz en baştan gezi planımızı yaparken bir tercih yaptık; “Little, little..Into the middle!

Daha sonra kendi aracımıza atlayıp Gyeongju Şehrine doğru yola çıktık. Yaklaşık 150 kilometre kadar yolumuz var ve yolculuk 2.5-3 saat sürecek. Araçta yakalandığımız yağmur, Gyeongju şehri gezimiz boyunca devam etti.

Güney Kore’nin tarih ve kültür açısından en zengin şehirlerinden birisi Gyeongju‘dur ve Kore’nin “açık hava müzesi” olarak bilinir. Bu şehrin bulunduğu bölge, M.Ö. 57–M.S. 935 yılları arasında hüküm süren, Silla Krallığı’nın başkentiydi. Silla, 7. yüzyıl sonlarında Kore yarımadasını ilk kez ve neredeyse tamamen birleştiren krallıktı. Yaklaşık bin yıl boyunca Kore Yarımadası’nın politik, kültürel ve sanatsal merkezliğini bu şehir yaptı. Gyeongju’nun bu uzun dönem boyunca geliştirdiği zengin miras, onun UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine girmesine neden olmuş. Yani biz bu şehrin kendisini gezerek, Kore’deki 8. UNESCO alanımızı da ziyaret etmiş olacağız. Gyeongju, hâlâ eski Silla döneminin havasını koruyor. Sokaklarda geleneksel çatı biçimleri, taş duvarlar ve tarihi kalıntılar yan yana görülüyor. Yazılana göre bahar aylarında (özellikle nisan ayında) Gyeongju kiraz çiçekleriyle çok etkileyiciymiş.

Bu şehirde ilk gezeceğimiz yer Tumuli Park-Daereungwon (te-rüng-won okunur) olacak. Tumuli Park-Daereungwon, Silla döneminden kalma höyük mezarlarından oluşan bir kompleks. Silla döneminin insanları, ölülerine höyükler inşa ederek saygı gösteriyordu. Bunların en büyükleri, elbette kraliyet ailesine ait olanlar. Gösterişli ve büyükler kraliyet ailesine ait olsa da, bu durum sıradan insanların da ölülerini gömerken, aynı gelenekleri izlemelerini engellemiyordu.

Çoğu mezarın tahta tabutu yer seviyesinin altındadır. Mezarların sağlam yapısı, yağmacıların erişimini zorlaştırmış ve bu sayede kalıntılarının birçoğu günümüze kadar iyi korunmuştur.

Tümülüs Park Kompleksinde Silla döneminden kalma 23 kral, kraliçe ve soyluya ait mezar bulunmakta. Bu höyüklerin çoğu kapalı ve yalnızca birkaç tanesi ziyaretçilere açık. Açık olanları da sadece dışarıdan görebiliyoruz. Bu mezarlardan çok azının kime ait olduğu ve tarihi belirlenebilmiş.

Daereungwon’daki tek ziyaret edilebilir mezar odası, 1973’te kazılan ve 5.-6. yüzyıllarda yaşamış bir Silla kralı ve eşine ait çift mezar.

Gyeongju’nun Tümülüs Parkı’ndaki en ünlü mezar da budur. Cheonmachong veya Türkçesi ile “Uçan At-Göksel At” Mezarı diye adlandırılır. Biz bu mezarı gezdik. Alan çok güzel düzenlenmiş. Mezar odası, tabut ve içinden çıkanların imitasyonları, bulundukları konumda sergileniyor.

Mezardan çıkarılan çok sayıda altın hazine Gyeongju Müzesi’nde sergilenmekte. Mezarda bulunan at zırhına çizilmiş uçan at resmi ise şu anda Seul’delki müzede sergileniyor. O resimde atın ayakları kanatlıdır. Bu ünlü resim, erken dönem Kore devletinde şamanizm ve at kurban etme fikirleriyle ilişkilendirilir. Bu höyük kazısında ahşap tabut odası, altın taç, at eyerleri, silahlar ve süs eşyaları bulunmuş.

Daha sonra alandaki diğer höyükleri dışarıdan gezdik.

Sadece Asya’da değil ama muhtemelen tüm dünyada hayatta kalan en eski gözlemevi unvanını elinde tutan Cheomseongdae (Çom-song-de diye okunur) Gözlem Kulesi‘ni yağmurun şiddetlendiği zamanda ziyaret ettik. Bu sade görünümlü ve zamanının bilimsel yapısının 632-646 yılları arasında inşa edildiği düşünülüyor. Taş bloklardan yapılmış ve yaklaşık 9 metre yüksekliğindeki yapının silindirik gövdesi yukarıya doğru gittikçe daralıyor.

Güney cephesinde kare şeklinde küçük bir pencere bulunuyor. Pencerenin alt kısmındaki bölüm toprak yapı ile dolu ancak üst kısmın içi boş. Bir düşünceye göre bu pencereden içeriye girilip gözlem yapılırmış. Yapının her taşında ve katmanında bilimsel bir gerçeklik olduğu iddia ediliyor. Şöyleki kulede bulunan 29 taş katmanı, bir ay (lunar sistem) ayındaki 29,5 güne karşılık gelir. Yuvarlak gövdenin 27 katmanı, ayın 27,3 günlük yörünge döngüsünü temsil eder. Pencerenin üstündeki ve altındaki 12 taş katmanı, yılın 12 ayını ve 24 mevsimsel bölümü sembolize eder. Gövdenin en alttaki altı katmanı sırasıyla 16, 15, 15, 16, 16 ve 15 taş levhadan oluşur. Bunlar, kış gündönümü, ilkbaharın başlangıcı ve ilkbahar ekinoksu dahil olmak üzere Kore mevsim takvimindeki çeşitli önemli olaylar arasındaki gün sayısını temsil eder. Son olarak yapıdaki 365 adet taş tuğla (çıkıntılı altı taş hariç ve iç kısımdaki bir taş dahil) yılın 365 gününü temsil etmektedir. Adının anlamı kelimenin tam anlamıyla ” Yıldızları Gözlemleme Platformu ” olarak tercüme edilen yapı, ilk olarak yaklaşan hava şartlarını tahmin etmek için kullanılmış. Daha sonra, kozmolojinin en eski biçimlerinden bazıları olan ekinoksları ve mevsimsel gün dönümlerini belirlemede rol oynamış.

Gerçekten ilginç bir yapıydı. Yine etrafta yağmur, çamur demeden getirilen çocuk dolu. Sanırım Kore’de sınıflarda ders yapılması kadar, sahada da bolca uygulamalı dersler oluyor. Tarihi ve doğayı yerinde öğreniyorlar.

Öğle yemeği için serbest zaman verdiğimiz saatlerde alanda bulunan diğer höyükleri, Gyerim Ormanlık alanını ve Banwolseong (Yarım Ay Kalesi) gibi alanları gezdik.

Gyerim, küçük bir ormanlık alandır. Adı tam anlamıyla “Horoz Ormanı” anlamına gelir. Tarihî ve efsanevi bir ormandır ve Kore kültüründe önemli bir yere sahiptir. Özellikle Silla Krallığı döneminin doğuşuyla ilişkilendirilir.

Koru, Gyeongju’nun merkezindeki eski Silla krallık sarayının (Banwolseong) yakınında yer alır. Yakınlardaki önemli yerler arasında Banwolseong Kalesi, Cheomseongdae , Gyeongju Ulusal Müzesi ve Kraliyet Mezarları Kompleksi bulunmaktadır. Tepeden baktığımızda alanın ne kadar geniş ve tarihi eserler bakımından ne kadar zengin olduğu kolayca anlaşılıyor.

Gyerim Ormanının hemen yanında eski Silla Krallığı saray kalıntıları yer alıyor. Burası, Silla döneminde kralların yaşadığı asıl saray alanıydı.

Gyeongju Ulusal Müzesi, Silla Krallığı’nın tarihini, kültürünü ve sanatını en kapsamlı şekilde sergileyen çok önemli bir müze. İlk olarak 1945’te Gyeongju İmparatorluk Müzesi adıyla kurulmuş. 1975 yılında da bugünkü adıyla ama yeniden düzenlenerek halka açılmış. Müze, UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Gyeongju Tarihi Alanları ile birlikte şehrin kültürel merkezlerinden biri. Gyeongju’ya gelmişseniz mutlaka gezmeniz gereken bir yer.

Ana Sergi Salonunda Silla dönemine ait altın taçlar, mücevherler, bronz aynalar, at koşum takımları gibi arkeolojik eserler sergileniyor.

Müzenin Sokguram Salonu, Bulguksa ve Sokguram’dan getirilen Budist heykeller, taş oymaları sergiler.

Wolji (Anapji) Salonu’nda, Donggung Sarayı ve Wolji Göleti kazılarında bulunan günlük kullanım eşyaları, seramikler, ahşap objeler sergileniyor.

Açık Hava Sergi Alanında, Silla dönemine ait taş pagodalar, fenerler, dev çanlar (özellikle Kral Seongdeok’un Büyük Çanı, Kore’nin en büyük bronz çanı) sergileniyor.

Müzede yaklaşık 1 saat kadar zaman geçirip sergilenen eserleri ziyaret etmeye çalıştık. Daha sonra da Bunhwansa Tapınağı‘na doğru yola çıktık.

Bunhwangsa Tapınağı, Silla Krallığı dönemine ait en eski Budist tapınaklardan biri. 634 yılında Silla Kraliçesi Seondeok döneminde inşa edilmiş.  Başlangıçta büyük bir Budist kompleksi iken günümüze sadece bazı yapıları ve ünlü taş pagodası ulaşmıştır.

Tapınak çok tarihi bir bölgede yer alıyor. Şimdi boş olan yan taraftaki arazide bir zamanlar devasa bir tapınak/saray inşa ediliyormuş. Ancak ne yazık ki bu kompleks tamamlanmadan önce yıkılmış. Bu sefer saldırı Japonların suçu değil, Moğollar’ın!

Bunhwang” kelimesi “Kokulu Sarı” anlamına gelir; Budist cennetin güzelliklerini simgeler. Üç Katlı Taş Pagoda Silla’da bilinen en eski taş pagodadır. “Tuğla görünümlü taş” tekniğiyle yapılmış (taşlar ince tuğla şeklinde yontulmuş). Aslen 9 katlı olduğu düşünülüyor, bugün sadece 3 katı günümüze ulaşmış.

Köşelerinde bekçi hayvan heykelleri (dört yönü koruyan figürler) bulunuyor. Pagodanın iç kısmında Buda heykelleri ve kutsal yazmalar saklandığı tahmin ediliyor. Bu tapınakta, UNESCO Dünya Mirası kapsamındaki Gyeongju Tarihi Alanları’nın bir parçası.

Woljeonggyo Köprüsü, Silla Krallığı döneminde, 8. Yüzyılda inşa edilmiş ahşap kemerli ve üstü kapalı büyük bir köprü. Orijinal köprü, 760’larda inşa edilmiş. Silla başkentinin güney ve kuzey bölgelerini bağlayan önemli bir yapı.

Joseon döneminde bakım görmediği için 14-15. Yüzyıllarda tamamen yıkılmış ve sadece taş temelleri kalmış. 2013–2018 yılları arasında tarihi kaynaklar ve arkeolojik bulgulara göre yeniden inşa edilmiş. Köprü ahşap yapılı, iki katlı kapalı köprü formunda.

Bu köprünün hem gecesi hem de gündüzünü fotoğraflamak çok zevkliydi. Ama bir tercih yapacaksanız gün ışıklarının kaybolmaya yakın olduğu zaman çok daha güzeldi

Akşam karanlığının çökmeye yakın olduğu zamana kaldık. Ancak Gyeongju’da daha ziyaret etmemiz gereken yerler bitmedi. Daha Gyeongju Gyochon Köyü’nü ziyaret edeceğiz.

Bu köy geleneksel hanok evleri, dar sokaklar ve taş duvarlarla tarihi bir atmosfer sunuyor. Aslında köyün konumu, Cheomseongdae Gözlemevi ve Tumuli Gongwon gibi Gyeongju’nun önemli turistik noktalarına yürüme mesafesinde. Bu köyü, Seul’de Hanok Mahallelerini gezdik diye programda biraz ihmal etmişim ama yanılmışım. Buraya daha çok vakit ayırmamız gerekirmiş. Aslında dürüst olmak gerekirse Gyeongju’da 1 gece daha fazla kalıp, daha raahat gezmemiz gerekirmiş.

Gyeongju Gyochon Köyü, özellikle Silla Krallığı mirasını yaşatan geleneksel bir hanok (Kore evi) köyüdür. “Gyochon” adı, Joseon döneminde burada bir Konfüçyüs okul (Gukjae Seowon) bulunmasından gelir. Kore’nin kültürel miras köylerinden biridir. Hem Joseon dönemi yaşamını, hem de Silla sonrası Gyeongju’nun aristokrat kültürünü yansıtır.

Choi Ailesi’nin Evi Köyün en bilinen evidir. Biz de ağırlıklı olarak bu evi gezdik. Choi ailesi, 9 kuşak boyunca Gyeongju’nun en etkili ailelerinden biri olmuş. İçeride geleneksel hanbok kıyafetlerle evi gezen başka bir turist kafilesi de vardı.

Artık akşamın karanlığı çöktü ve biz daha Donggung Sarayı ve Woljıpond Göleti’ni gezmeye gideceğiz. Gerçi akşam ziyaretine kaldığımız için hiç üzülmüyorum çünkü burası zaten gece ışıklandırması için gezilmesi gereken bir yer. Rehberlerimiz bu saate saray ve göleti gezmeyi iyi denk getirdiler.

Donggung Sarayı, 674 yılında Silla Kralı, Kral Munmu döneminde inşa edilmiş. “Donggung” kelimesi, Doğu Sarayı anlamına gelir ve burada Veliaht Prens’in yerleşim yeri bulunurdu. Saray, resmi törenler, yabancı elçilerin ağırlanması ve önemli devlet kutlamaları için kullanıldı. Sarayın yanındaki Wolji Göleti (Ay Göleti) o dönemde “Anapji” olarak biliniyordu. “Ay göleti” ismi, ay ışığının su üzerindeki yansımasından geliyor.

Zamanında saray kompleksi, tahta köşkler, tören salonları, misafirhaneler ve hizmetkâr alanlarından oluşuyormuş. Wolji Göleti boyutları ise 200 x 180 metreymiş. 1970’lerde göletin kurutulmasıyla çamur balçık içinden 30.000’den fazla eser çıkartılmış. Altın ve gümüş süs eşyaları, Seramikler ve pişmiş toprak figürler, ahşap levhalar, yemek takımları, ejder ve lotus motifli süslemeler göletin dibinden çıkartılmış. Bu buluntular Gyeongju Ulusal Müzesi’nde sergileniyor ve biz de sabah onları görmüştük.

Silla Krallığı’nın yıkılışından (935) sonra saray terk edilmiş ve gölet bakımsız kalmış. 1975’ten itibaren yapılan kazılar ve restorasyonlarla saray ve gölet günümüzdeki turistik görünümüne kavuşturulmuş.

Bu son gezimiz sonrasın Gyeongju şehir gezimiz bitse de, gecemiz daha çok sürprizlere gebeydi. Otelimiz şehrin tarihi yerlerine 6-8 km kadar uzakta, Bomun gölü kenarında olan Sono Calm Hoteldi. Akşam yemeği için otele yakın, göl kenarında dışarıdan pek de sevimli gelmeyebilecek bir restorana gittik. Adı Goobne Restoran olan bu yerde lokal rehberimiz tavuk sipariş etti. Bir süre sonra ortaya serili gazete kağıdı üzerine çeşitli şekillerde fırınlanmış, pişirilmiş ve soslanmış tavuklar geldi. Servis şekli itici görünse de grubun yemek sonrası ortak fikri hayatımızda bu kadar lezzetli bir tavuk yemediğimiz olduğuydu.

Üç veya dört defa daha tavuk siparişi verdik. Üzerine bir de deneme amaçlı pizza söylendi. Pizza da en az tavuk kadar lezzetliydi. Görüntüsü ne olursa olsun, yerel halkın da pek rağbet ettiği bu yerden çok memnun kaldık.

Çok yemek sonrasında yorgun olmamıza karşılık, sindirmeye yardımcı olsun diye göl çevresinde yürüyüş yapmaya karar verdik. Orada da bizi sürprizler bekliyordu. Biz Güney Kore’de olduğumuz sırada 28-31 Ekim tarihleri arasında APEC (Asya-Pasifik Ekonomik İşbirliği) toplantısı vardı. Bu toplantının merkezi de Gyeongju’ydu. Bu nedenle hem Woljeonggyo Köprüsü ve hem de otelin bulunduğu gölde ekstra ışıklandırma çalışmaları yapılmıştı. Biz de onlara denk geldik.

Günü bu şekilde bitirmek çok güzel oldu. Aşağıda Gyeogju gezimize ait bir video da hazırladım. Gezekalın sizlere daha ne yapsın..

Okuyalım ve yayalım lütfen..Bu bilgileri toplamanın , yaşadıklarımla birlikte harmanlamanın ve fotoğraflarla bir araya getirmek için ne kadar emek harcadığımı tahmin edemezsiniz sevgili dostlar..

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

12.11.2025

Bir Ülke, İki Zaman: Güney Kore / Andong-4. Gün

Bugün artık gezimizin Seul dışındaki kısmına başlayacağız. Seul’un hakkını verdiğimiz düşünülebilir. Kalan kısımı da Jeju Adası dönüşüne bıraktık. Kore güneyine yolculuk Busan’a kadar sürecek. Busan’da gezip, sonrasında Jeju Adası’na uçacağız. Orayı gezdikten sonra, Seul’e geri döneceğiz.

İlk durağımız bir Konfüçyüs Akademisi olan Dosan Seowon olacak. Seowon, Kore’de Joseon Hanedanı döneminde kurulmuş olan Konfüçyüsçü özel akademilere verilen bir isim. Bu kurumlar hem eğitim yeri, hem de bilginleri onurlandırmak için yapılan anı mekanları olarak işlev görmüşler. Yani öğrenciler bu akademilerde Konfüçyüs felsefesi, ahlak, tarih ve edebiyat üzerine dersler alır, burada muhafaza edilen ünlü bilginlerin tabletlerine (ruh levhaları) saygı gösterir ve belirli günlerde de saygı törenleri düzenlerlermiş.

Seowonlar, genellikle doğayla uyumlu, dağ ve nehir yakınlarına kurulmuş, sade ama zarif yapılar olmuşlar. Günümüzde Kore’de bunlardan az sayıda kalmış. Zaman zaman Güney Kore yerine, sadece Kore yazıyorum ama siz kastedileni anlıyorsunuzdur.

19. yüzyılda yapılan devlet reformlarıyla bu akademiler büyük ölçüde kapatılmış ve yok olmuş olsa da, günümüze kadar ulaşan bazıları tarihi ve kültürel miras olarak korunmaktalar. UNESCO, 2019 yılında “Kore Seowonları” başlığıyla dokuz Konfüçyüs akademisini Dünya Kültür Mirası Listesi’ne almış. Bu dokuz Seowon, hem doğayla uyumlu yerleşimleri, hem de Konfüçyüsçü ahlak ve eğitim anlayışını yansıtan mimarileri nedeniyle listeye girmişler. Andong Bölgesinde bu listeye giren 2 seowon mevcut; Dosan Seowon ve Byeongsan Seowon. Biz bunlardan ilkini gezeceğiz ve hakkında bilgi alacağız. Bu arada Kore’deki 5. UNESCO Kültür Mirası eserini de ziyaret etmiş olacağız.

Kasvetli ve zaman zaman da yağmur yağan bir havada, yaklaşık 220 km yol ve 3,5 saatlik bir zaman harcayarak Seul’den Dosan Seowon’a ulaştık. Yolda coğrafyanın değiştiğine, tarım alanlarının çoğaldığına şahit olduk. Bu akademi Andong Şehrinin 20 km kadar dışında bulunuyor. Otobüs bizleri girişte bıraktıktan sonra, akademiye doğru güzel bir doğa içinde yürüyüşe başladık.

Her seowonun temelinde bir kurucu bilge bulunuyor. Dosan Seowon’un temellerini de 1501–1570 yılları arasında yaşamış Koreli bilge Yi Hwang atmış. Kendisi, Konfüçyüsçülüğü Kore’ye derinlemesine yerleştiren en önemli düşünürlerden bir tanesi kabul ediliyor. Halen kullanımda olan 1000 won’luk banknotların üzerinde Yi Hwag’ın temsili bir resmi bulunuyor.

Kore’de bir dönem yaşamış bilge ve düşünürler, adları dışında kendi karakterleri veya yaşadıkları yerleri anlatan takma adlarla çağrılır ya da kendileri seçerlermiş. Yi Hwang’ın takma adı ise “Toegye“. Kore’ce “to”, dilimizde “geri çekilmek”gye”ise “dere” ya da “akarsu” anlamına geliyor. Dolayısıyla Yi Hwang‘a verilen “Toegye” lakabı, kelimesi kelime anlamıyla “Derenin kıyısına çekilen kişi” veya “Dereye çekilen bilge” anlamına geliyor.

Şair ve filozof olan Yi Hwang zamanının önemli tüm devlet sınavlarını geçip, kraliyet sarayına devlet memuru olarak girmiş. Önemli danışmanlıklar ve kral adına gizli müfettişliklerde bulunmuş. Taviz vermeyen dürüstlüğü ve ahlakı takdir görmüş. Ancak bir süre sonra saray içi entrikalara şahit olunca siyasetten uzak durmaya ve emekli olmaya karar vermiş. 1557 yılında Andong’da, Dosan Vadisinde dere kenarında, Dosan Seodang adlı küçük bir okul kurmuş. Toegye takma adının kaynağı da buradan geliyor. Ölümünden sonra öğrencileri bu okulu genişleterek, 1574 yılında günümüzde Dosan Seowon dediğimiz akademi hâline getirmiş.

Aşağı yukarı her seowonda benzer bazı yapısal özellikler bulunuyor. Yapılar, doğa içine kuruluyor ve manzaraya entegre ediliyor. Akademide ahşap direklerle desteklenmiş, sade ama zarif bir yapıda olan ve öğrencilerin eğitim aldığı bir ana bina, anıt ve tapınma alanı, öğrencilerin ve öğretmenlerin konakladığı küçük geleneksel evler bulunuyor.

Dosan Seowon özeline geri dönersek; Dere kenarından çok güzel bir yolu takip ederek akademiye geldik. Akademinin ön tarafı dereye, arka tarafı dağa yaslanmış durumda. Tam da bir seowonda olması gerektiği gibi. Akademiye ilk girişte, küçük bir lotus göletinin arkasında, buranın en eski binası, ve Toegye’nin ilk kurduğu küçük binayı yani ilk dersliği göreceksiniz.

Daha yukarıya doğru çıkınca karşınıza bir kapı ve kapının iki tarafında birer tane olmak üzere akademinin kütüphane binaları çıkıyor. Kütüphane binalarının ahşap ayakları, içerideki kitapları nemden korumak için yüksek tutulmuş. Kapının arkasında derslikler, öğretmen ve hocaların kaldıkları binalar, daha arkada belgelerin basıldığı bir matbaa bulunuyor.

Bir kapıdan daha geçilerek mutfak ve kiler gibi binaların bulunduğu yaşam alanlarına ulaşıyorsunuz.

Yan merdivenlerden aşağıya inerek, daha yeni olan bölümlere ve müzeye ulaştık. Müzeyi gezdik. Müze küçük olsa da gezilmeye değer.

Bahçede dereye bakan bölümde ortamın dinginliğinin, manzaranın güzelliğinin tadını çıkarttık.

Aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz derenin karşı kıyısında bulunan taş yapı Dosan Seowon’a ait. Buraya “Sisadan” deniyor. Sisadan, şiir sanatına adanmış anıt alanını ifade ediyor. “Si (şiir), sa (tapınak), dan (sunak)” kelimeleri yanyana gelerek, Şairlere adanmış sunak” veya “Şiir tapınağı” anlamına geliyor. Dosan Seowon kurucusu Toegye ve onun öğretileri yüzlerce yıldır devlet ve kraliyet düzeyinde saygı görmüş. Onun ölümünden tam 222 yıl sonra, 1870 yılında bu karşıda gözüken alanda, Kral Gojon bir sınav düzenlenmesini emretmiş. Yi Hwang (Toegye)’in öğretilerini yeniden canlandırmak ve Joseon’daki Konfüçyüsçü değerleri güçlendirmek amacıyla bu sınavın yapılması uygun görülmüş.

Dosan’da devletin izni ile yapılan bu özel sınava “Dosan Byeolgwa ” deniyor. Krallığın özel Konfüçyüsçü akademiler arasından, sadece biri için yaptığı bu sınav, Dosan Seowon’un bir öğrenim merkezi olarak devlet nezdinde hala çok saygı gördüğünü göstermesi ve Seowon kültürünün devlet düzeyinde onurlandırıldığı nadir örneklerden biri olması açısından önemli. O dönemde yapılan bu sınavla ve sadece bu akademiden yetişen 7228 öğrenci arasından, sınavı geçen 11 Dosan Seowon öğrencisi kralın hizmetine girmiş.

Ziyaret etmekten herkesin çok memnun olduğu bu akademiden çıkıp, yukarıda fotoğraflarını gördüğünüz bir başka cennet köşesine kurulmuş Bongjeongsa Tapınağı’nı ziyarete gittik. Bu tapınağa gitmemizin nedeni, onun Sansa Budist Tapınakları’na iyi bir örnek olması.

Sansa” terimi, Kore Yarımadası’nda dağlık alanlarda yer alan Budist manastır ve tapınaklar için kullanılıyor.
2018 yılında Güney Kore’deki yedi sansa tapınağı, bir seri yapı olarak UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine alınmış.

Bongjeongsa Tapınağı, Kore’nin en eski ahşap yapılarından birine sahip olmasıyla ünlü ve çok özel bir Sansa Budist tapınağı. Bu arada bu tapınağı gezerek 6. UNESCO Kültür Mirası eseri ziyaretimizi de yapmış olacağız.

Tapınak, Andong’un kuzeyindeki dağ eteklerinde, gür ormanların içinde saklı. Kalabalıktan uzak bu tapınakta olmak sessiz ve dingin bir ruh hali yaratıyor. Silla Krallık döneminde, 672 yılında yapıldığı, daha sonra birçok kez onarıldığı öne sürülüyor. Son büyük yeniden inşa, Goryeo Hanedanlığı döneminde, 1363 yılında gerçekleşmiş ve bu da Bongjeongsa’nın ana salonunun Kore’deki en eski ahşap bina olduğunu gösteriyor.

Hanedanlığın genel olarak Budizm karşıtı tutumuna rağmen, Joseon Krallığı döneminde, 1625 yılında da daha küçük bir yenileme çalışması yapılmış.

Bongjeongsa Tapınağı ana salonu, Kore’de kalan az sayıdaki Goryeo ahşap mimarisi örneğinden biridir. Sütun başlığı konsolları ve kavisli braketlerin kullanımıyla dikkat çeker.

Aslında biz ilk programımızda bu tapınakta konaklama yı planlamıştık. Ancak temmuzda belli olacak dedikleri yer durumu ağustos ayında hala belli olmayınca, başka bir tapınakta konaklamayı kararlaştırdık.Siz bu tapınakta gece konaklamayı planlayabilirsiniz. Bizim konakladığımız tapınak işlerin daha profesyonelleştirildiği bir tapınak gibi geldi bana. Bongjeongsa Tapınağı’nda gece konaklamak, işin özüne daha uygun olabilir belki.

Daha sonra Andong şehrine doğru yolumuza devam ettik. 168.000 nüfuslu küçük şehir Andong, bir kültür ve halk gelenekleri merkezi olarak biliniyor. Gezdiğimiz Dosan Seowon, Bongjeongsa Tapınağı ve gezeceğimiz Hahoe Halk Köyü gibi önemli yerlerin Andong’da bulunması nedeniyle bölge çok turist çekiyor.

Çevrede birçok gelenek yaşatılır ve en ünlü unsurlarından birinin, Andong maskeleri olduğu Halk Festivali, her yıl ekim ayı ortasında düzenlenir. Biz Andong’da hem öğle yemeği yiyeceğiz ve hem de Woryeong Köprüsü ziyaretimiz olacak.

Nakdong Nehri üzerinde, 2003 yılında yapılmasına rağmen, Andong’un simge yapılarından biri olarak kabul edilen Woryeong Yaya Köprüsü‘ne yemek sonrası gittik.

“Ayın gölgesi” anlamına gelen Woryeong Köprüsü Kore’nin ahşaptan yapılmış en uzun yaya köprüsüdür. 387 metre uzunluğundaki köprü, Andong Barajı’nın üzerinden geçer. Kore’ce -gyo köprü demek. Woryeonggyo denince Woryeong Köprüsü anlaşılmalıdır.

Woryeong kelimesi “ay ışığı gölgesi” gibi bir anlama gelir. Efsaneye göre 1500’lü yıllarda bir kadın, hastalanan kocası için kendi saçından ve kenevir ipinden “mituri” (kenevir ayakkabı) yapmış. Ancak kocası iyileşmeden vefat etmiş. Bu nedenle kadın mituriyi ve bir mektubu kocasının mezarına gömmüş. Bu hikaye köprünün mimarisine de yansımış: Köprünün uçlarında mituri şekline benzer platformlar yer alıyor. Köprünün merkezinde ise Woryeongjeong Köşkü bulunuyor.

Köprünün karşı tarafına geçince kendinizi ağaçlar arasında buluyorsunuz. Aslında burada çok güzel yürüyüş parkurları da var. Bizde var olmayan ise zaman!

Köprü hem gündüz hem de gece ziyaret edilebilir. Özellikle geceleri köprü ışıklandırmaları ve nehir üzerindeki ay yansımaları ile ortamın çok romantik olduğu yazılıyor. Bizim gece köprüye gelme şansımız konakladığımız yerin buraya olan uzaklığı nedeni ile mümkün değildi.

Kore’nin her yerinde modern ama ruhsuz gökdelenler bulabilirsiniz. Tepelik yerlerde duvarlarına, bazıları sanat eseri kabul edilebilecek kadar güzel resimlerin çizildiği, yan yana bitişik nizam az katlı evlerle dolu mahallelere “Daldongnae” deniyor. Bu mahallelere tepelerde olması nedeniyle ve aya yakınlığından hareketle “ay köyleri” de deniyor. Son adlandırma olayı, işin romantikleştirilme tarafı olsa gerek.

Güney Kore’nin yoksulluktan az çok kurtulmuş, neredeyse tüm şehirlerinde mevcut olan Daldongnaeler, son yıllarda Kore’nin trend sanat bölgeleri haline gelmişler.  Hayranlık uyandıran bu kültür köylerini gezerken renkli boya katmanlarının arkasındaki hikayelere bakmayı unutmamalıyız.  Çünkü Daldongnae bölgelerinde sanatın işlendiği ev duvarlarının ardında gerçek insanlar yaşıyorlar.

Kore’deki ünlü mural köylerinden bazıları şunlar; Gamcheon Kültür Köyü (Busan’da bulunan bu köy daldongnaelerin en ünlüsüdür. Bunu Busan’da gezeceğiz), Ihwa Mural Köyü (Seul), Dongpirang Mural Köyü (Tongyeong) ve Sungjingol Mural Köyü (Andong).


Sungjingol Mural Köyü, mural köyler (daldongnae) içinde daha sakin ve yerel ruhunu koruyan iyi bir örnek. Bugün ziyaret edeceğimiz son yer de burası olacak.

Başlangıçta gayriresmi bir yerleşim yeri olan köy, 2009 yılında başlatılan sanat projesi ve ardından gelen kentsel yenileme projeleriyle Andong’un en ünlü turistik yerlerinden biri haline gelmiş. Günümüzde köy, çok sayıda duvar resmine ev sahipliği yapıyor.

Bugün için programımızda Andong Hahoe Folk Village gezisi de vardı. Ancak benim reddetmeyeceğim bir teklifle, bu köyün gezisini yarına almayı teklif ettiler. Köye gidişimiz saat 17:00 civarı olacağından gezimiz de mecburen kısa kalacaktı. Bu köyün gezisi sabahtan daha da güzel olacağı ve daha rahat gezeceğimiz için ben de doğru yapılan teklifi kabul ettim.

Andong’da konaklayacağımız otele gidip, günü sonlandırdık. Güzel bir gündü. Zaten Güney Kore’de hangi günümüz kötü geçti ki?

10 Kasımdan dakikalar aldığımız bu anlarda, içimi yine bir hüzün kaplıyor. Modern Türkiye’nin yaratıcısı ulu önder Atatürk’ün ruhu şad olsun.

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

10.11.2025

Bir Ülke, İki Zaman: Güney Kore / Seul/Suwon-3. Gün

Bugün Seul dışında iki güzel yeri ziyaret edeceğiz. Gezilecek bu önemli yerler, Hwaseong Kalesi-Hwaseong Geçici Sarayı ve Namhansanseong Kalesi olacak (“seong” Korece “kale-hisar” anlamına geliyor). Daha sonra Seul’e döneceğiz ve Bongeunsa Tapınağı, Gangnam-gu Semti ve Coex Alışveriş Merkezi içindeki Starfield Kütüphanesi ile gezi gününü tamamlayacağız. Namhansanseong, daha az turist çeken daha bakir ve ama daha özgün bir kale. Sonbaharın sararmış, kızarmış yaprak manzaraları arasında, kale surları üzerinde yürüyüş yapmayı umuyorum. Hwaseong Geçici Sarayı önünde, geçmişteki Joseon askerlerinin eğitimlerine ait bir performans olan 24 Martial Arts Trials adlı gösteri de büyük bir merakla beklediğim olaylardan.

Seul’ün yaklaşık 30 km güneyinde bulunan Suwon, hem kültürel mirasıyla hem de sanayi ve teknoloji alanındaki önemiyle dikkat çekiyor. 1,2 milyon nüfuslu bu şehirde, dünya devlerinden Samsung Electronics’in genel merkezi bulunuyor. Bu yüzden bu şehir “Samsung City” olarak da anılır. Tabii ki biz Suwon’a, Samsung Electronics’i gezmeye gitmiyoruz. Amacımız 1997 yılından beri UNESCO Dünya Kültür Mirası listesindeki Hwaseong Kalesi’ni ziyaret etmek. Bu bizim Güney Kore’deki 3. UNESCO Dünya Kültür Mirası eserimiz olacak.

Saat 10’u biraz geçe Suwon’a vardık ve doğrudan kaleye geçtik. Burada grup ikiye ayrıldı. Bir grubumuz kalenin 5,7 km’lik kale surlarının bir kısmında yürüyecekler. Bir diğer grubumuz ise “kraliyet treni” denen elektrikli araçlarla kale içini gezecekler. İki grup daha sonra askeri gösteride buluşacaklar ve geçici sarayı gezecekler. Saat 11:00’de başlayacak ve yaklaşık yarım saat sürecek olan Joseon askeri eğitim performansı için de Hwaseong Geçici Sarayının önünde olmamız lazım.

Hwaseong kelime olarak “Parlak Kale veya Çiçek Kale” anlamına geliyor. Bu kale hem tarihi hem de mimari açıdan büyük öneme sahip. Joseon Hanedanlığının 22. Kralı Kral Jeongjo, babası Veliaht Prens Sado’nun anısını onurlandırmak için 1794-1796 tarihleri arasında kaleyi inşa ettirmiş. Prens Sado, yaptığı zalimlikler, sapkınlıklar ve delilikler nedeni ile babası tarafından ölüme mahkum edilmiş. Ama kral soyundan birisinin kanını akıtmak da yakışık almayacağından, veliaht prens bir pirinç sandığına kapatılarak ölüme terk edilmiş.

Jeongjo, babasına yapılan bu olayı unutamamış ve babasına adanmış bir şehir (Suwon) ve kale (Hwaseong) kurarak onun itibarını iade etmeye çalışmış. Aynı zamanda kraliyet merkezini Hanyang’dan (Seul’un eski adı), Suwon’a taşımayı düşünmüş. Başkenti taşıma eylemi hiç gerçekleşmemiş ama babası adına geçici bir saray yaptırmayı başarmış. Onun mezarını da buraya taşıtmış ve zaman zaman ziyaret ederek, geçici sarayda kalmış.


Kore’de, bu kale inşası öncesi, şehir veya kasaba için basit bir duvar örmek ve savaş zamanlarında insanların tahliye edilebileceği ayrı bir dağ kalesi yapmak, yöntem olarak tercih ediliyormuş. Bu kale, çevresinde surlarla, içinde savunma kalesi ve şehir merkezi unsurlarını bir arada içerecek şekilde planlanmış ve inşa edilmiş. Dört ana kapı, kasabanın kapıları olarak kullanılmış. Hwaseong Kalesi, geleneksel Kore mimarisi ile erken modern mühendisliğin birleşimini yansıtan nadir örneklerden biridir ve bu nedenle de UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi içine alınmıştır.

Dönemin ünlü bilim insanları kalenin yapımında görev almışlar. Kale inşasında o dönem için yenilikçi sayılacak mühendislik araçları olan makara sistemleri, vinçler ve kasnaklar gibi araçlar kullanılmış. Kalenin Changnyongmun (doğu), Hwaseomun (batı), Janganmun (kuzey, en büyük kapı), Paldalmun (güney) olmak üzere 4 ana kapısı var. Düşmanı gözlemlemek için gözlem kuleleri yapılmış. Savunma ve okçuluk için taretler ve nişan noktaları inşa edilmiş.

Kalede ilginç diğer bir yapı, bir örneğini gezimizin N Seul Kule bölümünde gördüğümüz, işaret kulesidir. Burada duman veya ateşle farklı sinyaller vermek için beş bacalı bir sistem var. Bacalardan bir tanesi yakıldığında barışı işaret eder, ikisi düşmanın görüldüğü anlamına gelir. Üç baca birden yakılırsa düşmanın yaklaştığını uyarır, dördü düşmanın şehre girdiğini ve beş sinyal yakıldığında ise savaşın başladığını bildirir. Yani beş bacadan duman çıkması “artık geçmiş ola” anlamına geliyor 😜 (fotoğraf maalesef internetten. Changnyongmun Kapısından başlayan surlarda koştur koştur yürüdük de, aşağıdaki fotoğrafı çekmek için biraz daha gitmedik 😔)

Kale içindeki Haeng Sarayı (Haenggung), Kralın geçici olarak konakladığı küçük bir saraydır. Kral hem savaş sırasında buraya sığınırmış ve hem de babasının mezarına ibadet ziyaretleri sırasında da burada konaklarmış. Günümüzde Nisan-Ekim ayları arasında kapının önünde düzenli olarak dövüş sanatları gösterileri de düzenlenmekte.

Kalenin Doğu Kapısı olan Changnyongmun Kapısı‘na yakın Yeonmudae Turist Merkezinde otobüsten indik ve yakında bulunan Suwon Hwaseong Turist Treni (Hwaseong Turist Tramvayı veya Hwaseong Kraliyet Treni) ile gidecek bir grup arkadaşımızı araçlarına bindirdik. Fotoğrafı yukarıda gözüken turistik araç, son Joseon İmparatoru Sunjong‘un arabası ve Joseon Hanedanlığı kraliyet tahtırevanından esinlenerek yapılmış. Kraliyet treni ile alınan kale turu yaklaşık 20 dakika sürüyor.


Benim de içinde bulunduğum grup ise, bu noktadan güneye doğru, kale surlarının bir kısmını yürümeye başladık. Tüm kale surlarını yürümeye kalksak, yaklaşık 3-4 saate gereksinimimiz olacak. Ama bizim o kadar vaktimiz yok. Bu nedenle kale surlarında kendimize göre bir rota belirlememiz gerekti. Doğrusu yürümeye mecbur kaldığım rota, yürümek istediğim kısım değildi. Bu kısım (fotosu yukarıda) zamanında (ve hala) okçuluk eğitimlerinin ve şimdilerde balonla yukarıdan kaleyi görme aktivitelerinin yapıldığı bölüm.

Yukarıda Hwaseong Kalesinin şematik planını görüyorsunuz. Ben başlangıçta Hwaseomun (Batı) Kapısı’ndan, Paldalmun Kapısı yönüne yürümek ve oradan da Haeng Sarayındaki aktiviteye yetişmek üzerine plan yapmıştım. Batı Kapısı yerine farklı bir kapıda bırakılınca, bu yürüyüşü saray gezisi sonrasında yapmak zorunda kaldım.

En çok önerilen yürüyüş rotası Hwaseomun Kapısı‘ndan Changnyongmun Kapısı‘na olan ve standart bir yürüyüşle 50 dakika süren yürüyüş rotası. Bu rota kale surlarının en güzel manzaralarını içeriyor ve düz bir zeminde gidiyor.

Muhafız köşkü, topçu köşkü (Hwaseong Kalesi’ndeki beş topçu köşkü arasında en yüksek olanıdır) ve muhafız karakolunun yanından geçiyor. Hwaseomun Kapısı, Hwaseo Parkı, Jangangmun Kapısı, Hwahongmun Sel Kapısı’na giden bu çok popüler bir yürüyüş rotasını, askeri eğitim performansı ve saray gezisi sonrası yaptık.

Daha sakin ama manzaranın en güzel olduğu rota olan Paldalmun Kapısı (Güney) yönünde, Paldalsan Dağına doğru olan yürüyüş rotası biraz yokuş içermesi ile zorlu.

Benim, yapabilen gezginler için önerim; Changnyongmun Kapısı‘nda Hwaseomun Kapısı yönüne doğru yürüyüş yapmanızdır.

Bu yürüyüş sonrasında Haeng Sarayı önünde saat 11:00’de olan askeri eğitim performansını yakalamanız ve sarayı gezmeniz güzel olur. Bu rota ile tüm önemli eserleri görmüş olacaksınızdır.

Artık size saat 11:00 Haeng Geçici Sarayı önünde izlediğimiz performansı anlatabilirim. Bu konuda önce benim ve gezi arkadaşım Ömer’in videolarından yaptığım kısa bir filmi paylaşayım.

Önce yakın dövüş, sonra mızraklar ve en sonda da kılıç kullanılarak gerçekleştirilen askeri gösteriyi gözümüzü kırpmadan izledik. Yaklaşık 30 dakika sürüyor. Gösteriyi önlerde ve iyi bir yerde izlemek için erkenden orada olmanız gerekiyor. Bu gösteriyi izlerken, çok güzel fotoğraflar çekebilirsiniz. Zamanın silahlarını kullanmakta ne kadar da ustalar!

Kore’de, Kral’ın başkent dışındaki şehirlerde konaklamak için kullandığı geçici saraylara “Haenggung” adı veriliyor. Suwon’da, Hwaseong Kalesinin geçici sarayının ismi de Hwaseong Haenggung. Joseon döneminde inşa edilen sayısız “haenggung” arasında, Hwaseong Haenggung, ölçeği ve işlevleri bakımından en iyisiydi ve etrafındaki sur kalesiyle birlikte siyasi ve askeri öneme sahipti.

“Yeni Yurt / Yeni Şehir Kapısı” anlamında “Sinpungnu” diye adlandırılan sarayın güzel kapısı, kralın bölgeye duyduğu bağlılığı simgeleyecek şekilde iddialı. Saray içinde resmi tören alanı ve saray dışından gelen yüksek rütbeli konukların konakladığı evler, kralın özel konutları ve davet salonları bulunuyor.

Saray gezisi sonrası, yukarıda bahsettiğim gibi önce sel kapısı kısımlarına yürüdük. Sonra da dere boyu aşağı yöne gittik. Haenggung-dong Mural Köyü içinden geçerek Hwaseomun Kapısı ‘ndan çıktık. Buradan da otobüse binerek diğer gezeceğimiz Namhansanseong Kalesi’ne doğru yola çıktık.

Biz öğle yemeğini Suwon’da yemedik. Ama ben size Suwon’da yemenizi tavsiye ederim. Suwon, bir tür soslu ızgara olan, galbisi ile meşhur (özellikle “wang galbi”-kaburga galbi). Suwon’da tavuk, özellikle bütün kızarmış tavuk (Tongdak) çeşidi de çok tercih ediliyor. Hatta Paldal-gu civarındaki caddenin ismi de “Tongdak (Tavuk) Caddesi”. Buradan gitmeden tavuk yemeyi ve hatta yiyeceğim yeri –Jinmi Chicken– bile seçmiştim. Gerçi Andong’da yediğimiz tavuğun üstüne bir tat olur muydu? Bilemeyeceğim!

Hwaseong Kalesi gezimiz ardından, günümüzde Güney Kore’nin egemenliğinin bir simgesi olarak görülen UNESCO Dünya Mirası listesindeki Namhansanseong Kalesini ziyaret edeceğiz. Kale, pazartesi günleri ziyarete kapalı. Bu kale haziran 2014’te UNESCO Dünya Mirası listesine alındı. Bizim Güney Kore’deki 4. UNESCO Dünya Kültür Mirası eseri ziyaretimiz, Namhansanseong Kalesi‘ne olacak. Yani biz bugün iki UNESCO eserini birden gezmiş oluyoruz. Ama önce öğle yemeği işini halletmeliyiz.

Öğle yemeğini kaleye yakın, salaş bir mekanda yedik. Gün gayet güzel geçiyor ve benim esas beklentim sararan yapraklar üzerimize düşerken Namhansanseong Kalesi’nin surlarında yürümek. Ama yaprakların o hale gelmesi için 10 gün daha gerekiyormuş.

Namhansanseong Kalesinin, özellikle doğa tutkunlarına sunabileceği çok şey var. Namhansanseong, muhteşem sonbahar yapraklarıyla yerli halk arasında özellikle popülermiş. Seul’e yakın, turist kalabalığından uzak ve en iyi sonbahar yapraklarını gözleyebileceğiniz destinasyonlardan biri tanesi burası.


Seul’ün yaklaşık 25 km güneydoğusunda bulunan Namhansanseong, Birleşik Silla döneminde 672 yılında Jujangseong Kalesi olarak inşa edilmiş ve daha sonra Joseon Hanedanlığı’ndan Kral Injo’nun hükümdarlığı sırasında, ulusal bir acil durum halinde Kral ve halkı için bir sığınak oluşturmak amacıyla 1626 yılında yeniden yapılandırılmış. Yani Namhansanseong, Joseon Hanedanlığı’nın acil durum başkenti olarak tasarlanmış. Savaş zamanlarında Hanyang’ın (Seul’un eski adı) saraylarının yerine hizmet vermek üzere inşa edilmiş.

Zamanında burası, kralın ofisi ve yaşam alanı, yerel yönetim salonu, Kraliyet Atalar Tapınağı, sunak, gölet, köşk ve arka bahçe’den oluşan, savunma kalesiyle çevrili, kendi kendine yeten bir saraydı.

Namhansanseong Kalesi’nin surları iyi korunmuş ve surların toplam uzunluğu 12,4 km. Bu kale iyi ve bakımlı yürüyüş parkurlarına da sahip. Süresi 1 saatten 3.5 saate kadar değişen 5 adet ana yürüyüş parkuru var. Bir de ormanın içine giren ara parkurlar var.

Biz bir grup arkadaş, bu parkurlardan bir tanesinde yürüyüş yapmayı daha Kore’ye gitmeden planlamıştık. Yaklaşık 60 dakika sürecek olan 3 km’lik ve 2 numaralı parkuru yürüyüş parkuru olarak tercih ettik. Alana girişte turizm ofisinde çok güzel haritalar bulabilir ve rotanızı seçerek, güzel bir ortamda yürüyebilirsiniz.

Benim bu rotada en sevdiğim kısım Batı Kapısından sonraki kısım oldu. Ah! Bir de yaprakların daha çok sarardığı zamana burada bu yürüyüşü yapabileydik ne kadar güzel olurdu.

Surlardan Seul’un ve Lotte World Tower’ın dev kulesinin karşıda gözüktüğü bir noktadan manzara çok güzeldi.

Bugünün diğer bir ziyaret yeri, 23 metrelik Maitreya Budha (Budist inanışına göre gelecekte dünyaya gelecek olan Budha) heykelinin bulunduğu Budist tapınak kompleksi Bongeunsa Tapınağı. Bongeunsa Tapınağı (Yüce Erdem Tapınağı (-sa eki Budist tapınak anlamındadır)), Silla Krallığı döneminde, 794 yılında inşa edilmiş. Tapınağın ilk kurulduğundaki ismi Gyeonseongsa imiş. Kelime olarak “Hakiki doğayı görme tapınağı” anlamına geliyor (Zen Budizminde aydınlanma kavramı).

Joseon Hanedanlığının bir döneminde Budizm devlet dini olmaktan çıkarılmış, yerine Konfüçyüsçülük (özellikle Neo-Konfüçyüsçülük) devlet ideolojisi haline getirilmiş. Ancak bazı krallar ve saray mensupları Budizm’i desteklemeye devam etmişler. Bu inancı devam ettiren bir kraliçe zamanında Gyeonseongsa Tapınağı restore edilmiş ve ismi Bongeunsa olarak değiştirilmiş.

Ad değişikliğinden sonra Bongeunsa Tapınağı, Budist faaliyetlerin merkezlerinden biri haline gelmiş. Joseon döneminde Budist rahiplerin resmi eğitim aldığı az sayıdaki tapınaktan birisi olmuş. Bongeunsa Tapınağı, tarih boyunca birçok değişim ve gelişim yaşamış. Özellikle 16. yüzyılda büyük bir restorasyon geçirmiştir ve bu restorasyon sırasında, tapınağın birçok yapısı yeniden inşa edilmiş ve yenilenmiş.

Günün son gezisi, Seul’ün en modern, yoğun ve en pahalı bölgelerinden birisi olan Gangnam’a olacak. Gangnam-gu, Han Nehri’nin güneyinde (“Gangnam” kelimesi kelime anlamıyla “nehir güneyi” demek) yer alan, lüks alışveriş mağazaları, Kore kahve zincirleri, tematik kafeler, üst sınıf restoranlar bulunduğu, eğlence sektörünün kalbinin attığı bir merkez. “Gangnam Style” (PSY, 2012) bu bölgenin modern, zengin ve şık yaşam tarzını şarkısı ile hicvederek anlatmış ve meşhur olmuştu.

Meydanda bulunan PSY’nin dünyaca ünlü K-pop şarkısı “Gangnam Style” anısına yapılan Gangnam Style heykeli önünde bir fotoğraf çektirdik. Bu yetmedi, aşağıdaki videoda olduğu gibi bir de Turkish Gangnam Style dansımızı ettik. Bu kadar gezmenin üstüne hala dans eder haldeyiz ya! Helal olsun bize…


Asya’nın en büyük alışveriş merkezlerinden biri olan Starfield Coex Mall bu semtte bulunuyor. BU merkez gerçekten de inanılmaz derecede büyük ve bu kadar yorgunluk üstüne içini gezmeye yeltenmedik bile. İçerisinde devasa bir akvaryum ve harika bir kütüphane var. Biz buraya sırf Starfield Library’i görmek için girdik.

2800 metrekare alan üzerine kurulu bu kütüphanede dijital ve yazılı olarak 70 binden fazla kitap bulunuyor. İnsanlar burayı sadece kitap okumak için değil aynı zamanda içindeki cafede buluşup oturmak için de kullanıyor. İçinizde birazcık olsun kitap sevgisi bulunuyorsa buradan çok zevk alacaksınız. İki kata yayılan ikonik raflar nedeniyle yürüyen merdivenle yukarı çıkarken çok dikkatli olmanız gerekiyor. Zira kitaplıkların kendine has güzelliği ve mekanın büyüleyici atmosferi dikkat dağıtabiliyor.

Yazarlarla buluşmalar, edebiyat tartışmaları, şiir dinletileri, konferanslar gibi çeşitli etkinlikler düzenli olarak gerçekleştiriliyor. Tüm bunlar Starfield Kütüphanesi’ni diğer kütüphanelerden ayırıyor ve artık bir gizli ipucu olmasa da kesinlikle Seul’ün en ikonik, mutlaka görülmesi gereken yerlerinden biri.

Otobüse binip bir grup otele giderken, biz Myeondong’da inip sokak lezzetleri ile karnımızı doyurmak istedik. Gecenin bu saatinde bile bu yazının fotoğraflarını seçerken, Seul’de bu sokak tezgahlarında yediğimiz ayaküstü yemeklerin lezzeti aklıma geldi.

Bugün iflah olmaz şekilde gezmeye devam ediyoruz. Seul’deki son gecemizde Cheonggyecheon (Çonggeçon diye okunuyor) Deresi’ne yapılan çevre düzenlemesini görmek ve biraz da orada yürümek istedik.

Bu dere, Seul’ün merkezinde, Gwanghwamun Meydanı ve Jongno bölgesine çok yakın bir yerde bulunuyor. Eskiden üzeri kapatılmış bir su yolu iken, 2000’li yıllarda büyük bir kentsel yenileme projesi kapsamında restore edilmiş ve bugünkü haline getirilmiş. Yaklaşık 11 km uzunluğunda ve yürüyüş yolları, köprüler, sanat enstalasyonları ve ışıklandırmalarıyla çok güzel bir şehir içi yürüyüş alanı. Akşamları da ışıklandırmaları ve ışık gösterileri ile ilginç bir yer oluyor.

Burada son noktadan çıkınca beni bir sürpriz bekliyordu; İki gecedir Gwanghwamun Meydanı‘nın gece görüntüsünü görmek istediğimi söyleyip duruyordum ama bana eşlik edecek gezgin bulamıyordum. Dere yatağından çıkınca kafamızı kaldırıp baktığımızda karşımızda Amiral Yu Sun sin Heykelini gördük.

Gece, ışıl ışıl meydanda heykeller ve sarayın kapısı nefis gözüküyordu. Doya doya seyrettik ve sonra yürüyerek otelimize geri döndük. Tüm gezi boyunca 121 km yol yürüdüğümü daha önce söylemiştim. Bunun 20 km’sini bugün yürümüşüm…

Ne yorucu ama ne güzel bir gündü be dostlar!

Gezekalın..

8.11.2025

Dr Ümit Kuru