• Arşivler

  • Diğer 531 aboneye katılın
  • Mart 2013 den beri

    • 378.111 ziyaretçi
  • Kasım 2025
    P S Ç P C C P
     12
    3456789
    10111213141516
    17181920212223
    24252627282930

Bir Ülke, İki Zaman: Güney Kore / Seul-2. Gün

Bugünkü programımız Gyeongbok Sarayı’nın (Gyeongbokgung) Gwanghwamun Kapısı’ndan saraya girip, sarayın avlusundaki nöbet değişimini izlemek ile başlayacak. Seul’un trafiği gerçekten berbat. Otel ile hedef arasındaki 1,5 kilometrelik yol için bile, otobüsle neredeyse yarım saat seyahat etmek zorunda kaldık. Yürüsek 20 dakika tutuyormuş.

Törenin başlamasına daha yarım saat var ve henüz sarayın geniş avlusunda pek kalabalık yok. Bir daha gündüz gözü ile Gwanghwamun Meydanı‘nı, dolayısıyla ünlü Amiral Yi Sun-sin‘in ve Büyük Kral Sejong‘un heykellerini ziyaret etme şansını bulamayacağız korkusuyla tören başlamadan önce meydanı hızlıca gezmeyi gruba teklif ettim. Böyle de yaptık. Neredeyse koşar adım sarayın kapısından, heykellerin bulunduğu meydana doğru yöneldik.

Kral Sejong, Kore halkı tarafından sadece bir hükümdar değil, halkının eğitimini, refahını ve kimliğini düşünen aydın bir lider olarak hatırlanıyor. En çok, Kore alfabesi Hangıl’ı oluşturmasıyla tanınıyor. Kore alfabesinin oluşması Kore’yi Çin’in etkisi altından çıkartmaya ve ulusal kimliğine kavuşmasına neden olan önemli bir olay. O dönemde okuryazarlık yalnızca soylular arasında yaygın. Çünkü resmi yazı dili Çince (Hança) ve öğrenmesi de çok zor.

Sejong, halkın kolayca okuyup yazabilmesi için “herkesin bir günde öğrenebileceği kadar kolay” bir yazı sistemi geliştirilmesini emretmiş. Hangıl’ın icadı, Kore halkını kültürel olarak özgürleştirmiş ve eğitimde eşitliği sağlamış. Hanedanlığın 4. Kralı Sejong döneminde güneş saati, su saati, yağmur ölçer gibi aletler de keşfedilmiş. Yani bu kralın dönemi, Joseon Hanedanlığının altın çağı kabul ediliyor.

Amiral Yi Sun-sin’in heykeli de bu meydanda bulunuyor. Bu arada belki gereksiz bir bilgi ama Korece isimler yazılırken soyadı başa yazılıyormuş. Ben ilk gördüğümde yanlış yazılmış diye düşündüm ama meğerse Korece’de Soyadı başa yazılır ve büyük harfle başlarmış. Sonra ad yazılır ve o da büyük harfle başlarmış. Ada eklenen diğer isim ise küçük harfle başlarmış. Yani amiralin adının son kısmı olan “sin” küçük harfle yazılmalı. Kore halkı için cesaretin, sadakatin ve vatanseverliğin sembolü haline gelen bu heykel 1968 yılında dikilmiş. Japon işgallerine (1592–1598, İmjin Savaşı) karşı ülkesini kahramanca savunan Amiral Yi Sun-sin’in anısını yaşatmak için dikilmiş.

Daha sonra nöbet değişimi törenini izlemek için Gyeongbok Sarayı Gwanghuwamun Kapısına doğru yürüdük. Avluya girince bir de ne görelim? Alan tıklım tıklım ve fotoğraf çekilebilecek tüm güzel alanlar kapılmış. Buraya biraz daha erken gelmemiz lazımmış. Şimdiki aklım olsa otelden 1.5 km uzaktaki Gwanghuwamun Meydanına kadar yürüyerek gidip, meydanı gezip, 20 dakika öncesinden saray avlusunda, önlerde yerimi kapardım. Tören sonrası saraydan çıkıp, Bukchon Hanok Köyü’ne yürüyerek gitmemiz gerekiyor.

Şimdi gelelim saray avlusunda gerçekleştirilen ve Joseon döneminde olduğu gibi, günümüzde de hala sürdürülen tören hakkındaki izlenimlerime.

Saray Nöbet değişimi Seul’de bulunan 5 Joseon dönemi sarayından sadece Gyeongbok ve Deoksu Saraylarında yapılıyor. Bunlar idari saray olarak kabul edilmişler. Changdeok Sarayı daha çok kralların özel yaşam alanı ve bu nedenle burada nöbet değişim töreni gerçekleştirilmiyor.

En büyük Joseon sarayı olan Gyeongbok Sarayı’nda nöbet değişim töreni, Gwanghwamun Kapısı önünde yapılıyor. Pazartesi hariç her gün sabah 10:00 ve öğleden sonra 14:00 saatlerinde bu tören gerçekleşiyor.

Muhafızlar, geleneksel Joseon dönemi kıyafetleriyle (renkli zırhlar, şapkalar, mızraklar) yürüyüş yapıyorlar. Geleneksel müzik enstrümanları eşliğinde bayraklar taşınıyor. Kraliyet muhafız komutanının emriyle nöbet değişimi gerçekleşiyor. Tören yaklaşık 20 dakika sürüyor. Mistik tarafı da olan gösteriyi izlemek, Seul’de bir turistin yapması gereken aktivitelerden. Tören Sonrasında muhafızlarla fotoğraf çekilmesi aşaması geliyor. Aşağıda bu tören sırasında benim ve Ömer Sökmenoğlu arkadaşımın çektiği videolardan yapılmış bir kolajı paylaşıyorum.

Gezi grubumdan arkadaşlarım bu yazının çeşitli aşamalarına katkıda bulunuyorlar. Yani Ümit Kuru’nun dostları, hep beraber bu geziyi yazıyorlar…

Grubumuzdan sevgili Ayşegül Başoğlu’nun bu törende çektiği fotoğrafları da aşağıda sizlerle paylaşıyorum.

Tören sonrası, restore edilmiş geleneksel Kore evlerini görebileceğimiz Bukchon Hanok Köyü‘nü ziyaret ettik. Bukchon Hanok Köyü, Seul’ün merkezinde yer alan ve geleneksel Kore mimarisi olan “hanok” evlerinin korunduğu tarihi bir mahalledir.

İsminin kaynağı, Gyeongbok Sarayının kuzeyinde yer alması (buk = kuzey demek).  Bu köy hem yerli halk ve hem de turistler için zamanın durduğu, geleneksel Kore kültürünün yaşadığı ve hissedildiği çok özel bir yer. Bu köyü veya saraydaki töreni izlerken ziyaretçilerin yaptığı bir aktiviteden daha bahsetmem lazım.

Buralar gezilirken turistlerin bir kısmı geleneksel Kore giysileri olan Hanbokları giyiyorlar. Bu kıyafetleri kiralayan dükkanlar var. Ortalama 20-25 dolar civarında kiralama parası ödemeniz halinde bu giysilerle ortamda gezebiliyorsunuz. Günlük programımız yoğun olunca bu aktiviteye gezimizin bugünü hiç girmedik.

Bukchon Mahallesinin geçmişi, Joseon Hanedanlığı dönemine (14.–15. yüzyıl) dayanıyor. Bukchon, Gyeongbok ve Changdeok sarayları arasında yer aldığı için, geçmişte soylular, devlet yetkilileri ve kraliyet ailesine yakın kişiler buralarda yaşamışlar.

Evler, doğayla uyumlu, avlulu, ahşap, kiremit çatılı geleneksel hanok stilinde inşa edilmiş.

Modernleşmeyle birlikte birçok hanok yıkılmış olsa da, Bukchon’daki evler koruma altına alınmış ve restore edilmiş. 900’den fazla korunmuş hanok evi varmış. Mahalleyi gezmeye başlarken, önce yokuş yukarıya doğru çıkılıyor. İkonik fotoğraf çekme noktası da mahallenin en tepe noktası. Buradan aşağıya doğru çekilen fotoğraflar çok güzel oluyor ama insan kalabalığından sokağı boş yakalamanız pek mümkün değil.


Hanok evleri ahşap, taş, kağıt (hanji), toprak gibi doğal malzemelerle yapılmış. Evlerde geleneksel yerden ısıtma sistemi (Ondol) var.

Evler mahremiyet ve doğayla uyumu sağlayacak şekilde avlulu ve duvarlı yapılılar.

Mahalle sakinleri, mahallelerine turistlerin bu kadar yoğun ilgi göstermelerinden şikayetçiler. Çoğu zaman ev sahipleri fotoğraf çekilmesinden hoşlanmadıklarını belli edebiliyorlar.

Bukchon Hanok Köyü gezimiz sonrasında günün diğer gezisini Insadong Caddesine yaptık. Seul’deki Insadong Caddesi, Güney Kore’nin en ünlü kültürel ve turistik noktalarından birisi. Joseon Hanedanı döneminde (1392–1897) burası resmi sanatçılar ve kaligrafikerlerin bölgesi olarak biliniyormuş. Bugün hala bu dükkanlardan oldukça fazla bulunuyor.

Japon sömürge döneminde birçok antika ve sanat eseri burada toplanmış. Cadde 2000’li yıllarda kültürel koruma altına alınarak restore edilmiş.

Insadong Caddesi Kaligrafi dükkanları, seramik ve porselen atölyeleri, Kore maskeleri, kağıt işleri (Hanji), geleneksel kıyafetler (Hanbok), antika satan galerilerle dolu. Biz bu caddede yemek yiyecek bir mekana girdik ve öğle yemeği işini orada hallettik.

Kore gezimde, nedense, bir tek bu caddeyi gezmek bana vakit kaybı geldi. Belki de Insadong’da doğru yerde ya da doğru zamanda değildik. Bu aktivite sonrasında N Seul Tower‘a gitmek üzere yola çıktık.

Namsan Tower olarak da bilinen ve Namsan Dağı, Jung-gu bölgesinde kurulu N Seul Kulesinin yüksekliği 236 metreyi buluyor. Namsan Dağı’nın, zirvesiyle birlikte deniz seviyesinden yüksekliğini de hesaba katarsak, kule yerden 480 metre yükseklikte bulunuyor diyebiliriz. Kulenin inşasına 1969’da başlanmış. Tamamlanması 1971 ve halka açılışı ise 1980 yılında olmuş. Mülkiyeti ve işletmesi özel bir Kore firmasında. Genelde sabah 10:00 – akşam 23:00 arası açıktır.

Kule işlevi dışında, aynı zamanda turistik, kültürel ve romantik bir cazibe merkezi. Özellikle gece aydınlatmalarıyla, Seul siluetinin ikonik bir parçası. Seul’ün panoramik manzarasını izlemek için de en popüler yer. 360 derece manzara sunan gözlem katları sayesinde, Seul’ün tüm yönlerini kuşbakışı olarak görebiliyorsunuz.

Kuleye teleferikle çıkmanızı ama mutlaka yürüyerek inmenizi tavsiye ederim.İnişi yeşillikler içinde ve her bölümde farklı Seul manzarası eşliğinde oluyor. Teleferik ile tepeye, yani kuleye çıkış yaklaşık 10 dakika kadar sürüyor. Teleferik yavaş yavaş yükselirken, altınızda küçülen Seul’un değişik manzaralarına hayran olacaksınız.

Teleferikten indikten sonra karşınıza kule, zamanında şehrin güvenlik durumunu dumanla etrafa duyurma amaçlı olarak kullanılan işaret bacaları (aşağıda fotoda gözüken tuğladan bacalar) ve “Aşk Kilitleri (Locks of Love)” denen platform çıkacak.

Binlerce kilidin bulunduğu teras aynı zamanda kulenin en çok selfie çekilen bölümüymüş. Gruptan arkadaşlardan “kale kilitlerini” oraya asanlar oldu.

Aşk kilidi takılmış bir çok yer gördüm ama bu kadar çok kilidin bir arada bulunduğu yeri ilk defa görüyorum. Bu alanda son fotoğrafları aldıktan sonra grup ikiye ayrıldı. Bir grubun başında ben olduğum halde, merdivenleri kullanarak aşağıya indik. Kalan diğer grup ise yine teleferikle aşağıya indiler.

Eğer yürüme ile ilgili bir sıkıntınız yoksa mutlaka yürüyerek aşağıya inmenizi tavsiye ederim. Çok sayıda ama yormayan merdiven ile aşağıya iniş, bizim gibi fotoğraf için çok durmayla bile, 30-45 dakika sürüyor. Aşağılara indikçe manzara değişiyor. Doğru yerlere seyir terasları yapmışlar. Aslında buralar, eski Seul’un sur duvarlarının bulunduğu yerler

Bir not daha ekleyerek konuyu kapatayım; İnişinizi tamamlayıp, merdivenleri bitirince karşınıza bir arkeolojik alan çıkacak. Burası Seul’un en eski şehir surlarının bulunduğu kazı alanı. Burayı da kısacık gezmeniz de sakınca yok. Teleferiğe bindiğiniz noktaya dönmek için ise ana yola indikten sonra sağa dönüp, aşağıya doğru biraz yürümeniz gerekiyor.

Gün batımı ve gece saatleri, kule manzarasını izlemek için en ideal zamanlar diye yazılıyor. Kule ışıklandırmasında sürdürülebilir enerji ve çevre dostu aydınlatma teknolojileri kullanmışlar. Gece yanan LED sistemi, hava kirliliği uyarılarını da gösterecek şekilde programlanmış ve rengi duruma göre değişiyor.

Bir sonraki gezi durağımız olan Jogyesa Tapınağı‘nın anlatımına geçmeden önce N Seul Kule gezimizle ilgili hazırladığım kısa videoyu izlemenizi öneririm. Size planlayacağınız gezinizde yardımcı olacaktır.

Kore gezimizde çok tapınak gezdik sayılır. Gezimizin Jeju Adası bölümüne kadar neredeyse her gün bir ya da bugün olduğu gibi bazen iki tapınak gezmişizdir. Hepsinin ayrı bir özelliği ve kendilerince güzellikleri vardı. Ama gezimizin 2. günü Seul’de gezdiğimiz Jogyesa Tapınağı, gezdiğimiz tapınaklar içinde en çok sevdiklerimizden oldu.

Bir de tapınak bahçesinde piknik yapan çocukların etkinliklerine denk geldik ki bu da olaya, bizim açımızdan, ayrı bir hava kattı.

Bu tapınak, Kore Budizminin Jogye Tarikatı‘nın ana tapınağı olarak kabul ediliyor. Jogye Tarikatı, Kore’deki Zen (Seon) Budizmi geleneğinin ana temsilcisi ve hem tarihi, hem de günümüzdeki konumu açısından Kore Budizminin en önemli kolu kabul ediliyor.

Çin’den gelen bu öğreti 7-8. yüzyıllarda Kore’de yayılmaya başlamış. 9. yüzyılda Zen Budizmi Kore’de iyice yerleşmiş. Bu gelenek içinde, Kore turumuzda bazılarını gezeceğimiz, “Nine Mountain Seon Schools (Dokuz Dağ Seon Okulu)” ortaya çıkmış. Tarihte, Goryeo ve Joseon dönemlerinde, Budizm devlet tarafından zaman zaman baskı altına alınmış.

20. yüzyılda, Japon sömürgesi sırasında Kore Budizmi büyük zarar gördü. Tarikatlar bastırıldı, tapınaklar dönüştürüldü. 1945’te Japon yönetiminin sona ermesiyle birlikte Jogye Tarikatı, geleneksel Kore Seon Budizmini yeniden canlandırmak amacıyla kuruldu. Yani Jogye Tarikatının tarihi kökleri çok eski olsa da, 1930’larda Japon sömürge döneminden kurtulduktan sonra yeniden organize olmuş. Güney Kore’de Budizm inancının en görünür yüzü bu tarikattır ve yaklaşık 10 milyon takipçisi olduğu tahmin ediliyor (Güney Kore nüfusunun yaklaşık %20’si).

Tarikatın felsefik temeli, zihinsel aydınlanma için temel uygulama olan meditasyon yapılmasıdır. Tarikat içinde Mahayana Sutraları (özdeyişleri) okunur ve tapınaklarda halka açık ayinler, atalara saygı seremonileri yapılır.

Seul’de bulunan ve bizim bugün gezeceğimiz Jogyesa Tapınağı tarikatın merkez tapınağı ve sembolik kalbidir.

Tapınak, bizim gezdiğimiz gün, çocuklar için mi bu kadar şirin hale büründürülmüştü? Yoksa hep mi böyledir? Bilemiyorum! Süslenmiş şirin Buda heykelleri, çiçeklerle kaplanmış yunus ve ördek maketleri ortamın ciddiyetini biraz bozuyor. Yere yaydıkları örtülerde oturup kumanya tarzı yemeklerini bakıcıları eşliğinde yiyen anaokulu çağında onlarca çocuk da ortama başka bir şirinlik veriyor.

Ana tapınak binasının ahşap işlerine bayıldım. Pencerelerdeki ahşap oymalar tam bir sanat eseriydi.

Bugünün en önemli gezi yerlerinden birisi de Jongmyo Tapınağı olacak. Türkçe’ye tapınak diye çeviriyoruz ama aslında burası bir mabed. Tam İngilizce adı da “Jongmyo Shrine”. Burası UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki önemli yerlerden. Kore’de ikinci günümüzde, ikinci UNESCO eserini ziyaret ediyoruz.

Jongmyo, günümüze kadar korunmuş en eski ve en otantik Konfüçyüs kraliyet mabedidir. Joseon Hanedanlığı’nın (1392-1910) atalarına adanmış olan mabet, 16. yüzyıldan beri mevcut haliyle varlığını sürdürmekte ve eski kraliyet ailesinin üyelerinin öğretilerini içeren tabletlere ev sahipliği yapmaktadır.

14. yüzyıldan beri Konfüçyüsçü bir geleneğe dayanan müzik, şarkı ve dansı bir araya getiren ritüel törenler (Jerye veya Jeryeak), burada hâlâ gerçekleştiriliyor. Jongmyo Tapınağı, Joseon Hanedanı döneminde ölen kralların ve kraliçelerin ruhlarının onurlandırılması ve anılması için yapılmış.

Jongmyo Mabedi rehberle gezmek zorunlu. Mekana, Kore’de çok önem verdikleri ve saygı duyulan bir yer olduğu, bize rehberlik eden bayan rehberin her halinden belliydi. Tapınağa giden yol üç bölümlü. Ortadaki yol yalnızca ruhlar için ve buradan kimsenin yürümesine izin verilmiyor. Diğer iki yol ise kral ve katılımcılar için.

Jongmyo Tapınağı’nın mimari özelliği sade ve simetrik olması ki bu da Konfüçyüsçü sadelik ve saygı anlayışını yansıtıyor. Ortamda çok ruhani bir atmosfer var. Çok sessiz ve huzurlu bir yer.

Jeongjeon (Ana Tapınak Binası) en önemli yapı. 19 bölmeden oluşuyor ve her biri bir kral ve kraliçesine adanmış. Uzunluğunun 100 metreyi aşması ile dünyada cephesi en uzun Konfüçyüsçü tapınak binası burası diye söyleniyor.

Yeongnyeongjeon (Ruhların Dinlendiği Yer), ana binaya ek olarak yapılan ikinci mabed yapısı. Yine burada da kral ve kraliçelerin ruh tabletleri bulunuyor.

Joseon krallarına adanmış yıllık atalara saygı töreni, Jongmyo Jerye, her yıl mayıs ayının ilk pazar günü bu tapınakta düzenleniyor. 600 yıldan uzun süredir kesintisiz yapılan ritüellerden birisi. UNESCO, bu töreni Somut Olmayan Kültürel Miras olarak da tanımıştır. Yukarıdaki bağlantıda bu törenin bir internetten bulduğum bir videosu var.

Daha sonra Dongdaemun Tasarım Plazaya (DDP) gitmek üzere otobüse doluştuk. Dongdaemun bölgesinin merkezinde yer alan DDP, tasarımla ilgili gösteriler, konferanslar, sergiler ve diğer etkinlik ve toplantılar için önemli bir mekan olarak hizmet veriyor.

Eskiden bu alanda bir stadyum bulunuyormuş. 1925 tarihli bu stadyum, 1988 yılında artık terk edilmiş. Bu alana ikonik ve modern tasarımlı bir bina yapılması fikrinden hareketle 2007 yılında stadyum yıkılmış. Binanın açılışı 2014 yılında yapılmış. Ancak bu stadyuma ait iki adet projektör binanın arkasında hala duruyor

Dünyaca ünlü mimar Zaha Hadid tarafından tasarlanan DDP, dünyanın en büyük alışılmadık mimari yapılarından. DDP beş salondan oluşuyor: Sanat salonu, müze, tasarım laboratuvarı, tasarım pazarı ve Dongdaemun Tarih ve Kültür Parkı.

Akşam yemeğimizi Ashley Queens adlı bir yerde, açık büfe olarak aldık. Çok güzel suşileri vardı. Tavsiye edebileceğim bir yer. Daha sonra da Myeongdong Caddesinden yürüyüşle otelimize döndük. Yazarken bile yoruldum. Bugün amma çok gezmişiz!

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

7.11.2025

Bir Ülke, İki Zaman: Güney Kore / Seul-1. Gün

Girişiydi, genel bilgileriydi derken Kore gezimizin gün ve gün anlatımına başlama zamanı geldi. Buyrun bakalım İstanbul Havaalanında grubun buluşmasından, Seul’e varış ve ilk gün gezilerimizin hikayesine!

Geziye 14 kişi ile başladık ve şükürler olsun ki 14 kişi sağsalim bitirebildik. Mutlu gittik ve çok mutlu döndük. Gezi organizasyonu, gezinin rehberliği ve yönetimi gayet güzeldi. Bu nedenle tur programımızı istediğimiz şekliyle organize eden tur firması sahibi Özgür Gülün‘e ve programı eksiksiz gerçekleştirip, bilgilerini bizlerle paylaşarak rehberliğimizi yapan Seden Edgü‘ye teşekkür etmemiz gerekiyor.

On saatlik uçuşumuza biraz gecikmeli olarak başladık. Asian Air koltuk araları biraz dar ama ikram kısmı fena değildi. Uçak içi eğlencelik bölüm ise, bence, Asian Air’de tam bir felaket. Seul Incheon Havaalanı’na varışımız da beklenenden 1 saat kadar geç oldu. Bu gecikme ince ince hesaplanmış ama biraz sıkışık olan programımızı, daha da sıkıştırdı. Bugün yol yorgunluğumuzda,işin bonusu olacak.

Yerel rehber Adela, bizi elinde Hoşgeldiniz “Ümit Kuru ve Dostları” tabelası ile karşıladı ve Kore içindeki seyahatimiz de böylece resmen başlamış oldu. Havaalanından, Seul’e kadar yaklaşık 1,5 saatlik bir yolumuz oldu ve ayağımızın tozu ile ilk gezi yerimiz olan Seul’deki Kore Ulusal Müzesini ziyarete gittik.

Yongsan semtindeki Ulusal Müze, Güney Kore’deki, Kore tarihi ve sanatının amiral gemisi müzesi ve sadece Kore’nin değil ama aynı zamanda Asya Kıtasının da en büyük müzelerinden bir tanesi. Müze çok büyük ve müzenin kurulu olduğu tepeden, karşıdaki N Seul Tower gözüküyor. Müze, pazartesileri hariç, her gün 10:00-18:00 arası açık. Kore gezisine buradan başlamak, gezilecek ülke hakkında bir fikir sahibi olmak için çok doğru bir tercihti. Aslında Kore’nin İmparatorluk Hanedanlığı, ilk müzeyi 1909 yılında saray içinde kurmuş. 1945 yılında kurulan ulusal müzenin çekirdeğini, bu ilk müzedeki eserler oluşturmuş. 2005 yılında da müze bugünkü yerine taşınmış.

Müzeyi yaklaşık 1 saat kadar gezebildik. Çünkü esas olarak Changdeokgung Sarayı ve Saklı Bahçesini ziyaret etmemiz ve oradan da Nanta Show’un saat 17:00 deki gösterisine yetişmemiz gerekiyor. Bu güzel müzeyi koştura koştura gezmek zorunda kaldık.

Kore Ulusal Müzesinde altı kalıcı sergi bölümünde 12.000’den fazla eser sürekli olarak sergileniyormuş. Müzede Düşünen Bodhisattva, Goryeo Seladon Ajurlu Brülör, Gyeongcheonsa Tapınak Alanı’ndan On Katlı Pagoda ve Silla’dan Altın Taç gibi Kore’nin önemli tarihi ve ulusal hazineleri bulunuyor.

Ben özellikle Üç Krallık Dönemi arkeolojik eserlerinin yer aldığı bölüme, 1. kata vakit ayırdım. Gyeongju’daki Silla Krallığı’ndan kalma göz alıcı altın taç da bu müze sergileniyordu ama ziyaretimizde müzedeki yerinde olmadığından onu göremedik.

2. kattaki hat ve resim salonlarının bazıları da geçici olarak kapalıydı. 3. kat ise Buda Heykellerinin bulunduğu kat ve bu kata ait tek kare bile fotoğraf çekmeye vaktim olmadı. Düşünceli Budha Heykelini bile koşturmaktan atlamışım. Kore Ulusal Müzesi’nin birinci katında yer alan ve yanda fotoğrafını gördüğünüz 10 katlı Gyeongcheonsa Pagodası’nı fotoğraflayarak müze gezisini tamamladık. Müzenin resmi web adresi www.museum.go.kr/MUSEUM/main/index.do. Buradan müzenin durumunu önceden takip edebilir ve son durum hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz. Ben bu kısmı önceden neden yapmadım, anlamadım.

Müzenin hızlıca gezilmesi sonrasında Changdeokgung Sarayı‘na doğru yola çıktık. Seul’de hem tarihi hem de kültürel açıdan önemli olan 5 tane kraliyet sarayı bulunuyor. Bu saraylar, Joseon Hanedanı döneminden kalma ve ziyarete açık. Seul’deki kraliyet saraylarının isimleri sırası ile şunlar; Gyeongbokgung, Changdeokgung, Changgyeonggung, Deoksugung, Gyeonghuigung. Biz bu saraylardan Changdeokgung’u ilk gün gezeceğiz. Gyeongbokgung‘da 2. gün nöbet değişimini izleyeceğiz. Otelimize gelip giderken ise Deoksugung‘un kapısının önünden geçip, duracağız. Tarih boyunca en az dört farklı dönemde (Baekje Krallığı, Joseon Hanedanı, Kore İmparatorluğu ve modern Güney Kore) başkentlik yapmış olan Seul’e saraylar şehri demek yakışır.

Korece “Gung”, Türkçe’de “Saray” anlamına geliyor. Gyeongbokgung, Joseon Hanedanlığının en eski, en büyük ve ana sarayıdır. Türkçe “Fazileti Parlayan Saray” anlamına gelen Changdeokgung, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesinde olan bir eser ve burayı gezerek, aslında Kore’deki ilk UNESCO Listesi eserini de ziyaret etmiş olacağız. Kore ziyaretimiz boyunca 12 tane UNESCO Listesi eserini gezeceğiz. Kore’de toplamda 17 tane UNESCO Kültür ve Doğa Mirası Listesi eseri bulunuyor.

Changdeokgung, Seul’deki en büyük saray olmasa da, hem yerlileri hem de yabancıları büyüleyen sade güzelliğiyle ve “Gizli Bahçesi (Secret Garden)” ile ünlü. Saray pazartesileri hariç her gün 09:00-18:30 saatleri arasında gezilebiliyor. Eğer ulusal kıyafetler (Hanbok) içinde sarayı gezerseniz, giriş ücreti ödemezsiniz. Aşağıda bu sarayın gezilecek yerlerinin bir listesi mevcut.

  1. Donhwamun Kapısı …………………….9. Nakseonjae Salonu…………..17. Gwallamjeong Köşkü
  2. Geumcheongyo Köprü……………..10. Yeonghwadang Köşkü……..18. Ongnyucheon Deresi
  3. Injeongmun Kapısı…………………….11. Buyongjeong Köşkü……….. 19. Yeni Seonwonjeon Tapınağı
  4. Injeongjeon Salonu ………………….12. Buyongji Göleti………………………..
  5. Seonjeongjeon Salonu ……………13. Juhamnu Köşkü……………………….
  6. Huijeongdang Salonu………………14. Aeryeonji Göleti………………………
  7. Daejojeon Salonu……………………..15. Yeongyeongdang Salonu………
  8. Seongjeonggak Salonu…………..16. Seonhyangjae Salonu…………….

İlk olarak Joseon Kralı Taejong, 1412 yılında burayı ikinci saray olarak inşa ettirmiş. Saray 1592’de Hideyoshi istilası sırasında Japon birlikleri tarafından yakılıp, yıkılmış. 19 yıl sonra, Joseon Hanedanlığı’nın 15. Kralı, sarayı yeniden inşa ettirmiş ve burası daha sonra kraliyet ikametgahı ve hükümet merkezi olarak hizmet vermiş.

1907’den itibaren Kore’nin son İmparatoru, soldaki fotoğraftaki Kral Sunjong, 1910’daki istifasından sonra bile, 1926’daki ölümüne kadar Changdeokgung’da ikamet etmiş. Nitekim kraliyet ailesinin son üyeleri 1989’a kadar burada yaşamışlar.

Sarayda mimari olarak Joseon dönemine özgü, doğayla uyumlu mimari tarzı benimsenmiş. Binalar, topografyaya göre asimetrik şekilde inşa edilmiş. Saray bu özelliğiyle Gyeongbokgung’dan ayrılıyor. Orada saray yerleşimi Çin etkisindeki Konfüçyüsçü düzen anlayışına uygun olarak simetrik bir eksen üzerine kurulmuş. Ana eksen üzerinde kralın resmi görevlerini yürüttüğü yapılar sıralanıyor. Gyeongbokgung’da mimari yapılar ana kapı Gwanghwamun’dan başlayarak kuzeye doğru sıralanan bir eksen üzerine, güney-kuzey doğrultusunda yerleştirilmiş (Bu düzen, doğu felsefesinde “doğal düzen”i simgeliyor).

Kore geleneksel saray mimarisinde yapılar taş temeller üzerine inşa edilmiş ahşap strüktürlerden oluşuyor. Eğimli, zarif çatı hatları ve renkli süslemelerle dikkat çekiyor. Zamanında tek bir çivi bile çakmadan, ahşabı anahtar ve kilit sistemi ile geçmeli şekilde inşa etmişler. Binaların ısıtılması “Ondol” denen bir sistemle alttan ısıtma şeklinde oluyor. Yani yerden ısıtma sistemi tarihte ilk olarak Korelilerin icadı ve arkeolojik bulgular, ondol benzeri ısıtma sistemlerinin Kore Yarımadası’nın kuzey bölgelerinde —özellikle günümüz Kuzey Kore’sindeki yerleşimlerde— MÖ 1000 civarında kullanıldığını gösteriyormuş. Mutfak ocağından çıkan duman, taş kanalların altından geçerek taş zemini ısıtıyor. Isı, mutfaktaki ocaktan (agungi) çıkan dumanla üretiliyor ve yer altındaki kanallardan geçerek dışarı atılıyor. Bu arada zemin ısınıyor. Atasözlerini seven bir arkadaşımın sözleri ile Ondol için Koreliler şöyle derlermiş; “Sıcak Taş Sıcak Kalptir”.

Zeminin ısıtılması,kültürel olarak yere oturma ve yer yatağında yatma geleneğini doğurmuş. Yukarıda size hem geleneksel olarak Kore ondol sistemi ve hem de geçme ahşap yapı kuran bir ustanın videosunu paylaşıyorum. Bu usta küçük bir evin, sadece küçük bir odasını geleneksel yöntemlerle yapıyor. Bunu bir de sarayın dev ahşap kapı ve yapıları için düşünürseniz, geçmişte nasıl bir ustalık ve iş gücü uygulandığını anlayabilir ve zamanın ustalarını takdir edebilirsiniz.

Sarayın en ilgi çekici ana bölümleri; Sarayın ana giriş kapısı ve 1412’de inşa edilmiş olan Donhwamun Kapısı. Bu kapı, Kore’deki en eski ahşap saray kapılarından birisi. Kapıdan girince 1411 yılında inşa edilmiş Geumcheongyo Köprüsü üzerinden geçiyorsunuz. Bu, Seul’de günümüze ulaşan en eski taş köprülerden biridir.

Changdeokgung üç alandan oluşur: İdari bölüm, yaşam alanları ve gizli bahçe. Injeongmun Kapısı’dan, resmi törenlerin ve taç giyme merasimlerinin yapıldığı ana bina olan Injeongjeon (Taht Salonu)’a giriliyor. Bu kapı ilk olarak 1418 yılında inşa edilmiş. Mevcut kapının ise Injeongjeon’un yeniden inşa edildiği 1745 yılında inşa edildiği varsayılmakta.

Pyeonjeon, Joseon Hanedanı döneminde kralın günlük işleriyle ilgilendiği, resmi olmayan toplantılarını yaptığı küçük salon veya ofis anlamına geliyor. Kralın günlük işlerini yürüttüğü çalışma binası ise Seonjeongjeon diye adlandırılıyor. ‘Seonjeong’, ‘siyaseti ve eğitimi yaygınlaştırmak’ anlamına gelir ve Seonjeongjeon, kralın resmi ofisidir (Pyeonjeon).

Kral ve tebaası Seonjeongjeon’da devlet işlerini tartışırken, kralın solunda ve sağında oturan tarihçiler, Sacho adı verilen toplantının içeriğini kaydederlermiş.

Sarayın merkezinde “Huijeongdang” adlı kral konutu ve hemen arkasında, “Daejojeon” adlı bir kraliçe konutu bulunuyor. Genellikle saraydaki her binanın çatısında bir çıkıntı bulunur, ancak Daejojeon’da bu çıkıntı yoktur. Bu, Daejojeon’un nerede olduğunu gösteriyor. Bu Korece isimleri akılda tutmak mümkün olmayacaktır ama en azından yazımın bir bölümünde kayıtlı şekide kalsın istedim. Sonuçta bu yapıları gezdik mi? Evet, gezdik ve fotoğrafladık!

Daha sonra sarayın “Gizli Bahçe” denen bölümünü gezdik. Bu bölüm saraydan ayrı olarak ve ayrı bir ücretlendirme ile geziliyor. Gruplar için randevu ile gezme yapılıyor. Gezecek grubun başına mutlaka bir saray rehberi veriliyor ve gezi o şekilde tamamlanıyor.

Bahçe gerçekten çok güzeldi. Nanta Show saatine yetişmenin verdiği sıkıntı ile bu kısmı da daha hızlı gezmek zorunda kaldık. Aslında reberli gezi yaklaşık 1 saat sürüyor, biz yarım saate sığdırmaya çalıştık. Yine de hızlıca tüm bölümleri gezebildik.

Gizli bahçede belirli dönemlerde yapılmış göletler, pavyonlar mevcut. Ortam gerçekten çok güzel ve bu güzel saraya kadar gelmişken, gizli bahçeyi gezmeyi de asla ihmal etmeyin derim.

Saray ve gizli bahçe gezilerimizden sonra Myeong-Dong Caddesi‘nde bulunan Nanta Tiyatrosu‘na gitmek için yola koyulduk. Myeong-Dong, “Parlak mağara” anlamına geliyor. Burası, Seul’un ana alışveriş, geçit töreni ve turizm bölgelerinden biri olup çoğunlukla ticari bir alan olarak kullanılıyor. 2011, 2012 ve 2013 yıllarında bu cadde dünyanın en pahalı dokuzuncu alışveriş caddesi olarak listelenmiş. Bölge katedrali, Nanta Tiyatrosu ve bir de sokak lezzetleri ile ünlüdür.

Yorgunluktan artık iyice düşmemize rağmen, Myeong-Dong Caddesinde kısa bir yürüyüş sonrası Nanta Tiyatrosundaki şova yetişebildik. Nanta Show, Song Seung-Whan tarafından yaratılan ve geleneksel “samul nori” ritmini içeren sözsüz bir komedi gösterisi. Adından da anlaşılacağı gibi samul nori, dört geleneksel Kore müzik aletiyle icra edilir: Küçük bir gong (kkwaenggwari), daha büyük bir gong (jing) , kum saati şeklinde bir davul (janggu) ve buk adı verilen bir fıçı davul ile icra ediliyor.

Seul’deyseniz, Nanta Shovu mutlaka seyretmelisiniz. Tam adıyla Cookin’ NANTA, Seul’de uzun yıllardır sahnelenen, müzik, dans ve mizahı birleştiren dünyaca ünlü bir sahne gösterisi. Söz olmamasına rağmen, sanatçıların mimikleri, akrobatik hareketleri, performansları muhteşemdi.

Gösteri, bir restoran mutfağında çalışan dört şefin hikâyesini anlatıyor. Gösteri, patronun mutfağa gelip şeflere “Bu akşam saat altıya kadar büyük bir düğün yemeği hazırlayacaksınız!”demesi ile başlıyor. Ama hazırlık için çok az zaman kalmıştır ve mutfak tam bir kaos içindedir. Gösteri boyunca şefler sebze doğrarken, tencerelere vururken, tabakları dizerken ritim tutar, mutfaktaki her eşyayı (bıçak, kepçe, tava, şişe, tahta kaşık) birer müzik aleti gibi kullanırlar. Komik aksilikler yaşanır ve aralarında küçük yarışmalar yaparlar. Zamanla mutfakta çalışmak onlar için kaostan, eğlenceye dönüşür.

Yaklaşık 1,5 saat süren bir performans izliyorsunuz. Pazartesi Cuma: 17:00 ve 20:00 saatleri arasında günde iki kez, cumartesi günleri saat 14:00, 17:00 ve 20:00 olmak üzere 3 kez ve pazar günleri 14:00 ve 17:00 arasında olmak üzere günde iki kez gösteri var. Bu şovun bir diğer benzeri de Jeju Adası’nda sergileniyor. Seul’de gidemezseniz ve belki yolunuz düşerse orada da seyredebilirsiniz.

Gösteri sonrasında, Myeong-Dong Caddesinde sokak aralarında tezgahlarını açmış sokak lezzetcileri arasından geçtik. Artık sınırlarımızın sonlarındayız. Daha önce randevusu alınan ve aynı cadde üzerindeki tipik bir barbekü restoranına grupça girdik. Kore barbeküsü, soju-bira ikilisi ve Kore mezeleri ile ilk buluşmamızı burada gerçekleştirdik. Herşey tek kelime ile nefisti.

Sonrasında otelimize yerleştik. Grubun diğer üyelerini bilmem ama biz neredeyse bavul açmadan yatağa düşmüşüz. Bir süre sonra ve gecenin ters bir vakti, maalesef Türkiye saatine kurulu biyoritmimizle, Seul’de kargalar bile uyanmadan, dikildik ayağa. Yeniden uyumalar ve uyanmalarla sabahı zor ettik. Tabii ki sonunda uyuya kalmışız. Gezi hayatımızda ilk defa yeni günün gezisinin başlamasına 15 dakika kala uyandık. Kahvaltı edemeden, yeni bir gezi gününe merhaba dedik..

Gezekalın..

5.11.2025

Dr Ümit Kuru

Bir Ülke, İki Zaman: Güney Kore / Genel Bilgiler ve Gezi Sonrası Öneriler

Sevgili Sanal Gezginler ve Güney Kore’ye seyahat niyetine girmiş olan dostlar..

Kore gezimiz öncesi derlediğim genel bilgileri ve gezimiz boyunca edindiğim deneyimlerimi başlıklar halinde aşağıda sizlerle paylaşmak isterim. Bu yazının Kore gezinizde sizlere çok yardımı olacağına, seyahate başlamadan gereken bazı hazırlıkları daha ülkedeyken yapmanızı sağlayacağına ve gezdiğiniz ülkeyi anlamanıza yardımcı olacağına eminim. Doğrusu ben her seyahat öncesi bu tür hazır ve “hap” halindeki bilgileri ararım. Ne yazık ki eskiden çok fazla bulamaz ve eksikliğini çok hissederdim. Günümüz seyahat yazılarında artık daha fazla beklediğim türden yazılar bulabiliyorum ama yine de çok değiller. Bu yazıyı sıkıcı ve uzun bulsanız da, bu yönden değerlendirmenizi isterim.

GÜNEY KORE İÇİN EN UYGUN AYLAR HANGİLERİDİR? SAKURA ZAMANI SARARAN YAPRAKLAR?

Güney Kore’yi gezmek için en uygun dönemler genellikle ilkbahar (nisan–mayıs) ve sonbahar (eylül–ekim) ayları olarak biliniyor. Nisan-mayıs ayları Seul, Busan ve Jeju’da sakura zamanıdır (Kiraz çiçekleri).Bu zamanda ortalık pembemsi beyaz bir renge bürünür. Bu nedenle bu mevsimde ülkeyi ziyaret eden turist sayısı biraz fazla olur ve oteller nisbeten pahalıdır. Biz gezimizi sonbaharda Kore’de olacak şekilde düzenledik.

Eylül-ekim ayları Kore’de havanın serin, daha az yağışlı olduğu dönemdir. Ekim sonlarına doğru sonbahar, ağaçların cinsine göre, yaprakların rengini kızartır ya da sarartır. Biz Ekim ayı ortalarında geziye başladık. Yaprakları beklediğim kadar sarı ya da kırmızı bulamadım. Güney Kore yemyeşil bir ülke. Ağaçlar yapraklarını yeni yeni kızartıyor ve sarartıyordu. Kore’nin güneyini gezip, İstanbul’a dönüş için tekrar Seul’e geldiğimizde yapraklar daha sarı renkli, akçaağaçlar yapraklarını yeni yeni kızartmışlardı. Yukarıda Naime’nin akçaağaçların kızarmış yaprakları ile fotoğrafı, gezinin son gününde çekildi. Bizden sonraki 7-15 gün içinde yaprakların rengi iyice sonbahar renklerine bürünecekti. Gezi işleri her zaman önceden planlandığı gibi olmuyor. Bazen o kadar akçaağaç içinde, kızarmış yaprakları ağaç aramanız gerekecek, ve o tek bir ağacı bile buldu mu sevineceksiniz.

GÜNEY KORE SEYAHATİ İÇİN VİZE GEREKLİ MİDİR?

Kasım 2025 itibarıyla Güney Kore’ye seyahat edecek herkesin, muafiyeti olanlar hariç, elektronik vize alması gerekiyor. Yeşil pasaporta sahip olanların da bu vizeyi alması isteniyor. Muafiyet uygulanan kişiler ise giriş tarihinden itibaren, 17 yaştan küçük ve 65 yaştan büyük olanlar olarak tarif ediliyor. Bu muafiyete sahip olanların, ayrıca bir varış formu (arrival form) doldurması bekleniyor. Bu form uçakta dağıtılıyor ya da Seul’e vardığınızda, pasaport öncesi, havaalanında alınabiliyor.

K-ETA (Korea Electronic Travel Authorization) için resmi bağlantı adresi: https://www.k-eta.go.kr. Bunun dışındaki siteler genellikle aracı firmalar ve fazladan ücret talep edebiliyorlar. Aman bu kısma dikkat edin ve arama motoruna “kore vizesi” yazdığınızda karşınıza çıkan sponsorlu ilk aracı firma sitesine para kaptırmayın. Garantisiz iş yapmayın.

Bu vize için 10.000 Kore Wonu (KRW) yani yaklaşık 7–8 ABD Doları ödenmesi ve bunun da kartla yapılması gerekiyor. K-ETA formu aşama aşama dolduruluyor. Yanınızda biyometrik vesikalık fotoğrafınızın ve pasaportunuzun bulunması gerekiyor. Form elektronik ortamda yolladıktan sonra, genellikle 24–72 saat içinde sonuç alınıyor (Bize aynı gün onay gelmişti). Ancak siz yine de seyahatten en az 15-30 gün önce bu elektronik vize için başvurun derim. Bu vize onaylandığı tarihten itibaren 3 yıl geçerlidir. Ancak eğer pasaportunuzun geçerlilik süresi 3 yıldan kısa ise vizeniz, pasaportunuzun son kullanma tarihine kadar geçerli oluyor. Bu süre içinde aynı pasaportla birden fazla kez ülkeye giriş yapılabiliyor. Vize işleri resmi ve değişebilen konular olduğundan, her seferinde vize prosedürlerini yeniden kontrol etmenizi ve buradaki paylaştığım bilgilere değil, resmi sitedeki bilgileri dikkate almanızı öneririm.

GÜNEY KORE’YE NASIL GİDİLİR ?

İstanbul Havaalanından, Seul’e (Incheon Uluslararası Havaalanı) doğrudan uçuşlar var. Türk Hava Yolları, Korean Air ve Asian Air bu uçuşları doğrudan yapan firmalar. Uçuşumuzu, fiyat daha uygun diye, Asian Air ile yaptık. Gidişimiz 10.5 saat, dönüşümüz ise 12 saat kadar sürdü. Hem gidiş ve hem de dönüş uçuşları zamanında oldu. Tabii ki beklemesi daha uzun olabilen, ancak belki daha ucuz başka uçuş da bulabilme şansınız var. Bizim gezilerde, bu kadar vaktimiz olmadığından doğrudan uçuşları aramak tercihimiz oluyor.

GÜNEY KORE HAKKINDA GENEL VE KISA BİLGİLER

Güney Kore’nin başkenti Seul. Ülkenin yüzölçümü yaklaşık 100.000 km² ve 2025 yılı tahmini nüfusu yaklaşık 52 milyon. Seul’ün nüfusu 9,4 milyon ama Seul’e bağlı periferik bölgeler olan Incheon ve Gyeonggi Eyaleti ile birlikte düşünüldüğünde nüfusu yaklaşık 26 milyon kişiye ulaşır. Bu da Seul metropol alanını, dünyanın en kalabalık şehir bölgelerinden biri yapıyor. Bunun bir diğer anlamı, Seul’de trafik bir felaket! Bir noktadan diğerine ulaşım zaman alabiliyor. Otobüsler için ayrılmış ayrıcalıklı yollar biraz turist otobüslerini rahatlatsa da yeterli değil.

İnsanları çok yardımsever. Güvenli bir ülke. Gece gündüz tek başımıza da sorun yaşamadan gezebildik. Akşamları sokaklarda olmayı, iş çıkışı toplanıp yemeyi, içmeyi seviyorlar. İçki tüketiyorlar ve genetik olarak bir enzim eksikliği nedeni ile çabuk sarhoş oluyorlar. Ama çevreye rahatsızlık vereni gezi boyu görmedim.

Ülke, başkanlık tipi demokratik cumhuriyet şeklinde yönetiliyor. Kore’nin dünya çapında ve çok güçlü bir eğitim sistemi var. Ancak rekabete dayalı sınavlar ve sıkı eğitim sisteminin, çocukları ve aileleri çok zorlaması nedeni ile ülkede intihar vakaları da görülebiliyor. Sistemin bu hali şikayetlere konu olabiliyor.

Güney Kore ulusal bayrağı Joseon Hanedanlığı döneminden beri benimsenmiş. Ortada eşit olarak ve kusursuz bir dengeyle ikiye bölünmüş tegık çember yer alıyor. Bu çember birbirine karşıt olan ama kusursuz bir uyum ve denge oluşturan evrensel güçleri yani yin ve yang‘ı temsil ediyor. Üstteki kırmızı bölüm yang’ı alttaki mavi bölüm yin’i simgeliyor.

Bayrağın dört köşesindeki üçlü çizgiler karşıtlık ve uyumu anlatır. Sol üst köşedeki çizgiler cennet ve gökyüzünü, sağ üst köşedeki çizgiler suyu, sol alt köşedeki çizgiler ateşi, sağ alt köşedeki çizgiler ise yeryüzünü temsil ederler. Bayrağın beyaz fonu, Kore halkının katıksız saflığını ve barışsever kişiliğini anlatır. Bayrağın bütünü, Kore halkının evrenle uyum içinde yaşama ülküsünü simgeler.

KORE’DE PARA DEĞİŞİMİ

Kore para birimine Won (KRW) deniyor. Biz orada iken 1 Amerikan Doları’nı 1400-1440 Won ile değiştirebiliyorduk. Kore’de harcamalarınızı Won dışında başka bir para birimi ile yapmanız pek mümkün değil. Mümkün olsa da kurdan çok zarar edersiniz. Onun için en iyisi paranızı daha havaalanındayken, az da olsa, bozdurmanızdır. Yemek, içecek, alışveriş derken ülke parası gerekebiliyor. Şehir içindeki exchange bürolarından, oranı iyi olanlardan da istediğiniz kadar bozdurmanız uygun olur. Kredi kartlarınızı da rahatlıkla kullanabiliyorsunuz.

KORE’DE İNTERNET KULLANIMI

İnternet altyapısı dünyanın en hızlılarından birisi olan ülkede, otellerde ve bazı alanlarda ücretsiz wifi bağlantısı var. Buradan giderken aktifleştireceğiniz e-sim uygulamalarınızı kullanabildiğiniz gibi, oradan kiralayabileceğiniz internet boxlarını yanınızda taşıyarak da internet kullanım işinizi halledebilirsiniz. Bizim grupta çoğumuz son yöntemi tercih etti ve yerel rehberden bizim adımıza internet boxlarından kiralamasını istedik. Havaalanında karşılanma sonrası bu kutular bize verildi ve gezi boyu onları kullandık

15 günlük sınırsız internet için 50.700 won (yaklaşık 1500 TL) ödeme yaptık. Aynı kutuya 4 kişi bağlanıp, ücreti bölüşme şansınız da var. Ancak paylaşımcılar birbirlerinden ayrılınca internet bağlantınız kopabiliyor. Bu nedenle bu yöntem özellikle beraber gezecek aileler veya aynı odayı paylaşacak gezginler için uygun. Büyüklüğü, yukarıda fotoğrafta gördüğünüz gibi, avuç içi kadar. Günlük 2 gb internet kullanımı için, 15 gün boyunca 37.700 Won ödemek de bir seçenek.

KORE GEZİNİZDE KONAKLAMA

Otelimizi Myendong Bölgesinden seçtik. Burada iki ayrı otelde, 4 gece konaklama yaptık (özellikle Courtyard by Marriott Seoul Namdaenum oteli çok beğendik). Kahvaltılar bizimkilerden biraz farklı. Beyaz peynire düşkünlüğünüz varsa yanınızda götürmenizi tavsiye ederim. Odaların tuvaletlerinde, klozetlere oturmak tam bir keyif işi. Oteller çoğu turistik yerlere yakındı. Metro istasyonu yakınımızdaydı. Tur otobüsü ile uzak yerleri, yürüyerek ise kısa mesafeleri gezdik. Hanımla ben bu gezi boyunca 120 km yol yürümüşüz. Yerel halkın içinde olmak ve onlara dokunmak, bize her zaman keyifli gelmiştir ve bir ülke insanlarını tanımanın en güzel yolu yürüyerek gezmektir.

Elektrik prizleri Türkiye’dekilerle aynı (Tip C ve Tip F). Bu nedenle Türkiye’den Güney Kore’ye giden birisinin genellikle dönüştürücüye ihtiyacı olmaz. Bizim kaldığımız otellerin odalarında da bolca priz bulunuyordu.

KORE SEYAHATİNİZDE YÖN BULMA YÖNTEMLERİ

Güney Kore, kendilerinin Doğu Denizi olarak kabul ettikleri denizi, Japon Denizi diye yazmaları üzerine Google’a ambargo uyguluyor. Google Map gibi haritalar, Güney Kore içinde veya dışında arama yaptığınızda sağlıklı çalışmayacaktır. Bu nedenle buradan gitmeden Kakao Map ve Naver Map gibi uygulamaları telefonlarınıza indirmeniz uygun olacaktır. Kakao Map, Kore içinde yön bulmanızda daha iyi çalışacaktır. What’s Up yazışmalarımızı sorunsuz yaptık. Ama sorun olursa diye buradan gitmeden Kakao Talk‘u indirmiştik. Gerçi onu kullanmaya gerek de kalmadı. Bazı yerlerde mutlaka tercümeye ihtiyacınız olacak. Burada da google lensi kullanmanız veya diğer tercüme uygulamalarını gitmeden telefonunuza yüklemeniz iyi olacaktır. Özellikle kırsalda olmak üzere, herkesle de İngilizce anlaşmak mümkün olmayabiliyor.

KORE’DE YEMEK KONUSU:”LİTTLE LİTTLE İNTO THE MİDDLE” YAPILAMIYOR!

Kaldığımız bölgede çok sayıda yemek yiyebileceğimiz restoran bulunuyordu. Yorumlarda yüksek puan alan restoranlar için mutlaka önceden rezervasyon yaptırın. Yoksa dışarıda beklemeniz gerekecektir. Masalara oturdunuz mu, hepinizden sipariş vermeniz bekleniyor. “Ben tok geldim, yancıyım ve sadece içeceğim” ya da “Üç kişiyiz, iki kişilik barbekü istiyoruz” gibi istekleriniz karşısında önce şaşkınlıkla yüzünüze bakıyorlar, sonra da kibarca kabul etmediklerini ifade ediyorlar. Bazen oturmadan mekanı terk etmek, ya da oturmuşken masadan kalkmak zorunda kalıyorsunuz. Yani Cem Yılmaz’ın tabiri ile “Little little into the middle” diye bir talep, Güney Kore’de de geçerli değil.

Kore yemekleri için uzunca ve ayrıca bir bölüm yazmam gerekir. Ama hemen söyleyeyim ki Kore mutfağı çok güzel. Barbeküleri müthiş. Andong’da yediğimiz tavuk menüsü inanılmaz lezzetliydi. Busan ve Jeju Adasında balık ve deniz ürünlerinin çeşitliliği karşısında şaşırmamak mümkün değildi. Denizden ne çıksa yiyorlar. Ekmek ancak kahvaltıda var ve o da ruhsuz tost ekmeği oluyor. Bekleyeceğiniz gibi ekmek niyetine pirinç var.

Sojularını, bizim rakıya değişmem ama bira içine katılmış soju (Bira ile sojunun karıştırılmasıyla yapılan içkiye “somaek” deniyor.) iyi gidiyor. Genelde 1/3-1/4 oranında bir karışım yapılıyor (bira kısmı fazla oluyor).

KORE’DE ALIŞVERİŞ VE KOZMETİK KONUSU

Kore’de alışveriş denince akla hemen kozmetik ve ginseng gibi ilaçlar geliyor. Sokaklarda yürürken, her köşe başında karşınıza çıkan kozmetik mağazaları, ülkenin güzellik anlayışını bir yaşam biçimine dönüştürdüğünün bir göstergesi. Kadın-erkek cilt bakımına gösterilen özen, Korelilerin parlak, pürüzsüz ve sağlıklı tenlerinin sırrını açıklıyor. Cilde özen göstermek Kore’de bir kültür ve bu kültürü yakından görmek isteyenler için kozmetik mağazaları adeta küçük keşif alanları gibi.

Kore kozmetiği, doğadan gelen içerikleri bilimsel formüllerle buluşturmasıyla dünyada öncü bir yere sahip. Ayrıca birçok ürün, küresel piyasaya çıkmadan önce Kore’de tanıtılıyor. Bu yüzden de güzellik trendlerini kaynağından yani Kore’de keşfetme şansınız olabiliyor.Kozmetik ürünlerin ihracat değeri: 2023 yılında yaklaşık 7,5 milyar ABD doları olmuş. Toplam mal ihracatındaki payı: %1 civarında ve GSYH içindeki payı: Yaklaşık %0,3–0,5 düzeyinde. Bu oranlar düşük gibi gözükse de, kozmetik için ülkeye gelen azımsanmayacak kadar fazla turizm hareketini göz önüne alırsanız çarpan etkisinin fazla olduğunu anlıyorunuz. Kore, dünyada kozmetik ihracatında ilk 3 arasında yer alıyor (Çin, Fransa, ABD ile birlikte). Grupta konu ile ilgili hanımlarımız fiyatların çoğu zaman Türkiye’ye göre daha uygun olduğunu iddia ettiler ve benim sevgili eşim dahil hanımlar tarafından çokça kozmetik ürün satın alındı.

Kozmetik olsun, ginseng gibi ilaçlar olsun alt ve orta düzey ürünleri her yerden satın alabiliyorsunuz. Olive Young adlı mağazalar zinciri orta düzey ürünler için en çok rağbet edilen mağaza oldu. Neredeyse her adım başında, irili ufaklı bu mağazalardan karşınıza çıkıyor.

Üst düzey kozmetik ve ginseng ürünler için ise randevu alarak bazı firmalarla görüşmeye ve ürün görmeye gidiliyor. Bizimkiler orta düzey kozmetik ürünlerle yetindiler. Ancak üst düzey ve daha saf ginseng ürünler için Seul’deki büyük bir mağazadan (Donghwangtosan) randevu alındı. Orada Kore ginsengi hakkında bilgiler aldık. Ürünlerin fiyatı gerçekten can yakıcı. Ama anlatılana göre de Kore ginsengi çok kıymetli ve son ürün haline gelmesi çok zahmetli.

Kore ginsengi (Panax ginseng), dünya genelinde “en güçlü ve saf ginseng türlerinden biri” olarak kabul ediliyormuş. Onu diğer ginseng türlerinden (Çin, Amerika, vb.) ayıran birkaç önemli fark varmış. Kore’nin nemli yazları ve soğuk kışları, ginseng köklerinin yoğun besin ve saponin (ginsenosid) biriktirmesini sağlıyormuş.

Ginsengin enerji artırıcı ve bağışıklık güçlendirici etkilerini sağlayan bileşiklere “Ginsenosid” deniyor ve Kore ginsengi, Çin veya Amerika ginsengine göre daha yüksek ginsenosid çeşitliliğine ve oranına sahip diye yazılıyor (yaklaşık 37 farklı bileşik tespit edilmiş). Ginseng ekildikten altı yıl sonra hasat edilebiliyor. Ginseng kökleri işlenip kurutularak ilaç haline getiriliyor. Ginsengin, krem, maske, serum, çay, macun, toz ve kapsül gibi bir çok formu bulunabiliyor. Özelikle enerji verici ve bağışıklık sistemine katkıları nedeni ile ginseng içeren ürünler satın alınabiliyor.

Bunlar dışında grup arkadaşlarım Uniqlo mağazaları ile ayakkabı mağazalar zinciri olan ABC Mart mağazalarından da epey bir ürün satın aldılar. Bendeniz ise epey karlı bir şekilde Canon fotoğraf makinası satın aldım. Fotoğraf makinası ve bilgisayar-ipad gibi ürünlerin fiyatları ülkemize göre daha uygun görünüyor. Yine de ihtiyacınıza göre, önceden fiyat araştırması yaparak, alışverişe çıkmanızı tavsiye ederim.

Mağazaların bazıları hemen tax free uyguluyorlar. Ama bir kısmı ise faturanızı kesiyor, formunu dolduruyor ve Incheon Havaalanından vergi için kesilen paranızı geri almanızı istiyorlar. Yani mutlaka pasaportlarınız yanınızda olsun. Ben fotoğraf makinamın vergi iadesini havaalanındaki ofisten aldım. Makina gibi pahalı ürünlerin paketini açmamanız isteniyor. Paketin de havaalanında görevliye gösterilmesi için yanınızda olması gerekiyor. Vergi iadesi için tercih edilmesi gereken en iyi yöntemin, kredi kartına paranın iadesi olduğu söylendi ama ben USD olarak parayı geri aldım. Kararı sizin vermeniz gerekiyor.

KISASINDAN KORE TARİHİ

Gezilerim nedeni ile çok rehber tanıdım ama aralarından birkaç tanesinin yeri bende çok ayrıdır. İlk Kore yazımı paylaştığımda bir rehber arkadaşımdan mesaj aldım. Japonya gezisinden tanıdığım ve o bölgeler hakkındaki bilgisine çok güvendiğim sevgili Huriye Yılmaz‘ın mesajında, Kore hakkındaki ifadeleri aynen şöyleydi;

Kore, Çin ve Japonya ikileminin arasında kalmış ve dolayısıyla tarih boyunca da onlardan çok etkilenmiş. Bu açıdan Kore için “Balinaların arasındaki karides “ifadesi de kullanılmış. Bu iki büyük ülkenin etkisi altında Kore, tarih boyunca bu zamana kadar gelmiş ve bir anlamda da acıların ülkesi olmuştur.” Kore tarihini aslında bundan daha güzel özetlemem mümkün olmazdı.

Güney Kore tarihini, Kore Yarımadasının tarihinden ayırmak zordur. 20. yüzyıl sonrası gelişmeler, ülkeye tarihi kimliğini kazandırmış. Aslında milattan önce 2500 yıllarından beri Kore Yarımadasında yaşayan uygarlıkların varlığı (Gojoseon) biliniyor. Milat sonrası 1. yüzyılda Çin’in Han Hanedanlığı ile yapılan savaşlar sonrası yıkılan Gojoseon Krallığı, 3 krallık dönemine (Goguryeo, Baekje, Silla Krallıkları) yerini bırakmış. Bu krallıklar sırası ile hüküm sürdükten sonra zaman zaman Çin, zaman zaman da Japonların saldırıları altında tarih sahnesinden silinmişler. 918-1392 yılları arasında önce  Goryeo Hanedanlığı, 1392– 1897 yılları arasında da Joseon Hanedanlığı Kore yarımadası ve civarında hüküm sürmüşler. 1897–1910 yıllarında Kore İmparatorluğu ilan edilmiş 1910 yılında da Japonya, 1945 yılına kadar sürecek şekilde Kore’yi ilhak etmiş. Bu dönemde Kore halkı çok eziyet görmüş ve halka asimilasyon uygulanmış. 1950-1953 yılları arasında ise Çin ve Amerika’nın etkisi ile Kore’nin Güney ve Kuzey Kore olarak bölünmesine neden olan savaş yaşanmış.

Bu bölümü de bitirdik. Girişi yapmak zordur, genel bilgileri vermek ise uzun ve maalesef sıkıcıdır. Ancak bu temel bilgiler olmadan nereyi gezdiğinizi ve nasıl gezeceğinizi bilemezsiniz. Bu nedenle bu kısım bir gezgin için çok önemlidir. Aman dikkatle okuyun!

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

04.11.2025

Bir Ülke, İki Zaman: Güney Kore

GEZI YAZISINA GİRİŞ

Gezi sonrası ilk yazıya başlamak hep zor olmuştur; Hangi başlığı seçmeliyim ki, herkesin ilgisini çeksin?”, “Gezilen ülkeyi veya şehri en iyi anlatmanın yolu nedir?”, “Yüzlerce fotoğraf arasından hangilerini seçeyim ki, o fotoğraflar okuyucularda gezme arzusu uyandırsın?”

Bu sorular bazen daha da uzuyor ve yazı dizisinin başlangıcını yapabilmem hayli zamanımı alıyor. Konuyu gün ve gün işlerken bu kadar zorluk yaşamıyorum. 18 Ekim-31 Ekim 2025 tarihleri arasında gezisini yapıp döndüğümüz Güney Kore yazısının başlangıcında da bu sorunu yaşıyorum. Şükürler olsun ki sonunda yukarıdaki başlığı uygun görüp, yazıma giriş bölümüne başlayabildim. Neden bu başlığı seçtiğime, eminim sizler de yazıyı okuduktan sonra hak vereceksiniz.

GÜNEY KORE GERÇEĞİ

Günümüz modern dünyasında bir Güney Kore gerçeğinin var olduğu hakkında, herhalde hiçbirimizin itirazı yoktur. Samsung, LG, Kia, Hyundai gibi global büyük Kore firmaları, K-Drama ve K-Pop gibi eğlence piyasasını etkileyen Kore yapımları tüm dünyaca biliniyor, kullanılıyor ve izlenip, dinleniyor. Özellikle Seul ve Busan gibi büyük şehirlerin neon ışıkları ve gökdelenleri, akıllı şehir uygulamaları, çok gelişmiş bilişim alt yapıları bu ülkenin günümüzdeki modern yüzünü temsil ediyorlar.

Seul’de bulunan Namsan Dağı’nın tepesine kurulu 236 metrelik Seul Televizyon Kulesi (N-Seoul Tower), 555 metre yükseklikte, 123 katlı ve dünyanın altıncı en yüksek binası Lotte World Tower, Busan şehrinde Songdo Plajında, deniz üzerinden 1,6 km boyunca yol alan Songdo Teleferik Hattı Güney Kore’nin modern yüzünün vücut bulmuş halleri olarak ortaya çıkıyorlar.

BİR ÜLKE, İKİ ZAMAN

Güney Kore’yi gezerken dikkatinizi çekecek bir başka gerçeklik, modernite ve zengin ekonominin yarattığı güç ve zenginlik simgeleri dev yapılar yanında Kore’nin geçmişi ve geleneklerinin de birikte yaşatıldığıdır.

Seul’de bulunan kraliyet saraylarında, hala eski kıyafetler içinde ve günde iki defa Joseon Hanedanlığı dönemindeki haliyle nöbet değişim törenleri yapılıyor. O dönemin giysileri içinde, ellerinde kılıçları ve mızraklarıyla askerler, bando takımı eşliğinde yürüyüşlerini yaparak tören alanına geliyorlar. Sarayın görkemli kapısının ardındaki avluda eski nöbetçileri yenileri ile değiştiriyorlar. Bu ana şahitlik ederken gökdelenlerin arasından başka bir zamana geçiş yaptığınızı hissediyorsunuz.

Canlı renkleri ve sade çizgileri ile karakterize geleneksel Kore kıyafetleri olan hanbokları giymiş çok sayıda koreli insanı sarayları, korunmuş eski Kore evlerinin bulunduğu Bukchon Hanok Köyü gibi mahalleleri veya Andong-Hahoe Halk Köyü‘nü gezerken göreceksiniz. Zaten yerli-yabancı tüm turistlerden bu kıyafetleri giyenler de saray ve müzeleri ücret ödemeden gezebiliyorlar. Yani gelecek içinde geçmişi yaşamak ve yaşatmak, Kore’de bilinçli bir tercih.

Seul ve Jeju Adasında her gösterileri yıllardır kapalı gişe oynanan K-Drama ile K-Pop karışımı Nanta Show adlı bir tiyatro var. Bu gösteride kepçe, bıçak ve kaşık gibi sıradan mutfak aletleri ve çöp bidonlarıyla, Kore geleneksel samul nori ritmini içeren sözsüz bir performans icra ediliyor. Yani 1997 yılında ilk olarak sahneye konan modern sanat gösterisi içine yedirilmiş, geleneksel Kore müzik ritmine şahitlik edebiliyorsunuz.

Seul’de Myendong Caddesi‘nde Nanta Show Tiyatrosunun da içinde bulunduğu sokağa adımınızı atar atmaz sizleri sokak lezzetlerini tatmanız için davet eden yiyecek satıcılarının tezgahları karşılıyor. Bu davetlerden herhangi birine rahatça ve güven içinde katılmanızı tavsiye ederim. Tezgahların,ışıl ışıl olduğunu, sunulan lezzetlerin geleneksel Kore mutfağı olduğunu göreceksiniz.

İŞİN ÖZÜ

Yukarıda yazdıklarımdan anlayacağınız bu güzel ülkeyi gezerken, hem günümümüzün en modern ve ileri teknolojisi ile gündelik yaşama ve hem de kıyafetleri, müziği ve yiyecekleri ile geçmişin gelenek ve göreneklerine şahitlik ediyorsunuz. Yani Kore’deyken, iki zamanı bir arada yaşayabileceğiniz bir ülkede olduğunuz hissini yaşıyorsunuz.

Bunun en ironik ifadesini, Seul’ün idari ve tarihi merkezlerinden biri olan Gwanghwamun Meydanı‘da fotoğrafladığımı düşünüyorum. Yukarıdaki fotoğrafımda Kore’yi Japonlara karşı başarıyla savunan büyük denizci ve komutan Amiral Yi Sun-sin’in heykelini görüyorsunuz. Kore tarihinin bu büyük komutanı, sanki karşı gökdelende dev ekranda geçen reklamları izliyor. Tesadüfen çektiğim bu karede büyük komutan bir kozmetik ürünün reklamını seyrediyordu. Bu fotoğraf geçmişin, geleceğin içine dahil edilmesinin fotoğrafı değil midir sizce?

Kozmetik demişken Kore’nin bir kozmetik cenneti olduğunu yazmama gerek yoktur sanırım. Çoğunlukla gezgin, azıcık alışveriş ruhuna sahip bir grubuz. Ama bizim gruptan bile, satın aldıkları kozmetik ve ilaçlar için boş bavulla gelip dolduranlar ya da yeni bavul alanlar oldu. Kore yemekleri ise tamamen farklı bir yazıyı gerektiriyor.

KORE’NİN SİZE SUNACAĞI ÇOK ŞEY VAR

Kore’nin sizlere sunabileceği çok şeyi var ve bu sunumlarını da en doğru ve çarpıcı şekilde yapıyorlar. Ziyaret ettiğiniz yerde bir performans varsa kaçırmamanızı ya da programınızda yoksa bile var olanı izleme şansını yaratmanızı öneririm.

Daha önce sarayların önündeki nöbet değişim törenlerinden bahsetmiştim. Seul’e yakın sayılacak Suwon şehrine gidince Hwaseong Sarayı önünde belirli saatlerde sunulan Dövüş Sanatı gösterisini izlemeyi kaçırmayın ve kalenin surlarında yürüyüşünüzü mutlaka yapın.

Sabah gezdiğiniz tarihi yerleri, bir de geceleri ışıklandırılmış hali ile gezmeye çalışın. Seul’de Gyeongbokgung Sarayı Gwanghwamun Kapısı‘nın, Gyeongju‘da Woljeongyo Köprüsü‘nün ve Donggung Sarayı’nın gece ışıklandırılmış halini görmek için çaba gösterin. Gece ışıklandırmalar her zaman çok güzel oluyor.

Kore çok güvenli bir ülke. Gece yalnız bile olsanız, korkmanızı gerektirecek bir durum olmuyor. Son derece yardımsever ve saygılı insanlar.

Gyeongju’da Woljeongyo Köprüsü’nün aşağıdaki gündüz ve gece ışıklandırma ile çektiğim fotoğrafıları anlatmak istediğimin belgeleridir.

Kore müzeciliğin en iyi yapıldığı ülkelerden bir tanesi. Seul’deki ve Gyeongju Ulusal Müzeler başta olmak üzere, müzeleri ziyaret etmeyi sakın ihmal etmeyin.

KORE’DE TAPINAKLARIN HEPSİNİ AYNI OLARAK GÖRMEYİN

Kore hem Budizm’e ait tapınaklar ve hem de Konfüçyüs inanış biçimine uygun akademiler bakımından önemli bir ülke. Tapınaklar bilinçli olarak doğanın içinde, çoğunlukla suyun yanında huzur dolu bir ortamda seçilip, inşa edilmişler. Bunlardan önemli olanlarından bazılarını gezmeniz yerinde olur.

Tapınakların hepsi aynı olur” diyerek bir tanesini, özellikle en yakınınızdaki gezip, bırakmayın. Tarikatların tapınakları, dağ tapınaklarının özellikleri farklı olabiliyor. Kimisi kurulduğu yerin cennet gibi bir ortam olması açısından, kimisi en eski ahşap yapıda olması bakımından, kimisi de tek parça kayaya oyulması yönünden farklı tapınaklar.

Gezimizde tapınak konaklaması da yaparak, Budist inanış biçiminde inananların, bir gecelik de olsa, yaşamlarına şahitlik ettik.

KORE’NİN DOĞAL GÜZELLİKLERİ

Kore’nin sizlere sunacakları arasında müthiş doğal güzellikleri de olacaktır. Ülkemizde alışık olmadığımız doğaya saygının en güzel örneklerini görmek için bile Kore’ye gidilebilir.

Ulsan şehrinde Ahopsan Bambu Ormanı, Daewangam Parkı ve Jeju Adası‘nda Seonsan Peak ve Hallim Park yürüyüşlerimiz çok güzellerdi. Sizlere de mutlaka bu deneyimleri yaşamanızı tavsiye ederim.

GÜNEY KORE BİR GEZGİNİN MUTLAKA GÖRMESİ GEREKEN BİR ÜLKE

Yazımın bu bölümüne son vermeden önce, 14 kişilik bir grup olarak, Güney Kore’ye çok güzel bir gezi yaptığımızı rahatlıkla söyleyebilirim. Farklı zamanların, geçmişle geleceğin, bilinçli bir tercihle bu ülkede yaşatıldığını bilmenizi isterim. Programı kendimiz belirledik ve standart tur programlarına göre benzersiz olduğunu iddia edebilirim. Sakın ola Japonya-Kore ortak programları ile yetinmeyin; Hem Kore’ye ve hem de Japonya’ya yazık edersiniz.

Artık hangi firma ile gittiğimizi bloğumdaki yazılarda belirtmiyorum ama doğrudan mesajla soran olursa yönlendirebilirim. Genelde hizmetten ve rehberlikten memnun kaldığımızı söyleyebilirim.

Evet sevgili sanal gezginler ve potansiyel Güney Kore yolcuları! Buyrun bakalım Gezekalın’ın yeni macerasını dinlemeye ve izlemeye..

Gezekalın

03.11.2025

Dr Ümit Kuru