
Gezilecek çok yeri olan ancak bizim hakkını yeteri kadar veremediğimiz Marakeş kentini anlatmaya başlayalım. 1060 (veya 1070) yılında kurulmuş Marakeş, Murabıt ve Muvahhid Hanedanlarına başkentlik yapmış. Tarih bu kadar eski olunca da Marakeş’de pek çok ziyaret edecek yer bulabileceğinizi tahmin edebilirsiniz. Fas’ın turizm başkenti Marakeş, çok sayıda turiste ev sahipliği yapan egzotik, sizi yorabilen bir koşturma ve hareketlilik içinde olan, gecesi gündüzü farklı bir şehir.

Düzenli şehir olarak ilk kuruluşu Murabıtlar Hanedanlığına dayanıyor. Muvahhidler, Murabıtları tarih sahnesinden silerken şehri tamamen yıkmış, yakmışlar. Murabıtlardan kalan her şeyi yerle bir eden yeni yönetimin kendisi Marakeş’i anıt eserlerle donatmış. Şehrin etrafı surlarla çevrilmiş, birçok İslâm beldesinde olduğu gibi, sokakların açıldığı bir ana meydan ve pazar yeri oluşturulmuş. Sonradan gelen Portekizliler, İspanyollar ve son olarak Fransızlar burada kendilerinden izler bırakmışlar. Şehrin geçmişindeki tüm bu halkların varlığı, şehrin mimarisinde bugün hala görülebilen zengin bir kültür karışımına yol açmış.


Maceralı yolculuğumuz sonrasında Marakeş’e girer girmez doğrudan Argan yağı ve bitkisel ürünler satan Herboristerie Bab Agnaou adlı bir mağazaya götürüldük. Otobüs bizi Bab Agnaou adlı zamanın medinasının ana kapılarından biri olan kapının önünde bıraktı.


Grup halinde gezilerde bu tip mağaza ziyaretleri beni rahatsız ediyor. Buralarda çok vakit kaybı oluyor. Biz dahil, hepimiz bazı ürünlerden çokça satın aldık ama belki daha da fazlası ile yaklaşık 1 saatimiz bu mağazada geçti. Mağaza akşam saat 19:00’a kadar açık. Ama gezi yerlerinin kapanış saati 17:00-18:00. Sizler bu mağaza işini gezi sonrasına, kapanış saatine yakın yaparsanız, dar vakit gezi programınız varsa kazancınız olur.

Argan yağı, zeytin ağacına benzeyen Argan ağacının, sert kabuklu meyvelerinin çekirdeklerinden elde edilen değerli bir ürün. Ticari değeri çok yüksek. Argan Ağacı, Fas’ın güneybatı yani Souss-Massa Bölgesi‘nin (Agadir, Essaouira,Taroudant çevresi gibi) yarı çöl ikliminde kireçli topraklarda yetişen endemik bir ağaç. Günümüzde geleneksel yöntemlerle elde edilen argan yağı ”sıvı altın” olarak da biliniyor. Yağı elde etmek için meyvenin çekirdekleri soyulup, iç kısımları öğütülüyor. Ortaya çıkan hamurumsu bir macun su katılarak yoğuruluyor ve ortaya yağ çıkıyor. Macunun üzerinde biriken altın rengindeki yağ ise meşhur argan yağı. Son yıllarda oldukça artan popülerliği sebebiyle bu ağaçların yaşadığı bölge UNESCO tarafından korunma altına alınmış.

Vitamin yönünden zengin, antioksidan içeriği yüksek olan argan yağının içeriğinde bulunan yağ asitleri saçı ve cildi besleyip nemlendirirmiş. Özellikle cildin yaşlanmasını geciktirip, cilt elastikiyetini arttırdığını, yara iyileşmesini hızlandırmaya yardımcı olduğunu söylediler. Faslılar Argan yağını kozmetik yanında yemek için de kullanıyorlar. Anlatılanlardan, okuduklarımdan anladığım ve çıkarttığım özet argan yağının her derde deva olduğu. Bunun dışında bu mekanda safran gibi diğer bitkisel ürünler de var. mağazada argan yağı, markalı ürün olarak satılıyor. Civar pazarlarda daha düşük fiyata satın almanız da mümkün. Ancak sahte yağlarla karşılaşmanız da mümkün.

Herbalist mağazası gezisi sonrasında alelacele Bahia Sarayı‘na doğru yola çıktık. Yaklaşık bir kilometre mesafe ve 15 dakika kadar yürüme var. Bu arada Saadi Türbeleri meğerse bulunduğumuz yere 5 dakika mesafedeymiş. Gezi öncesi ve gezi boyu buraya ziyareti ayarlamaya çalışırken, bu kadar yakında olduğumuzu hem söylemediler ve hem de ben fark edemedim. Herbalist dükkana gireceğime, Saadi Türbelerine girmeyi isterdim doğrusu. Aşağıda internetten bulduğum fotoğrafı paylaştım. Siz orayı ziyareti ihmal etmeyin derim. Saadi Mezarları, 1554’ten 1659’a kadar Fas’ı yöneten Saadi Hanedanlığına dayanan bir mezar ve türbe kompleksi. Mezarlar, 1917’de Fransızlar tarafından, Fas’ı işgalleri sırasında yeniden keşfedilmiş ve restore edilerek 1917’de ziyarete açılmış. Kapanış saati 17:00 gözüküyor.

Surlar içerisinde kalan bir zamanların kasbahı içinde yürümeye başladık. Kasbah şehrin medinasının güney kısmında yer alıyor. 12. yüzyıldan beri var olan şehir surları, hem şehrin medinasını ve hem de kasbahını korumuş. Surların toplam uzunluğu 19 km. Bu surlar ilk yapıldığı zaman kırmızımsı renkli topraktan yapıldığı için şehir surlarına dışarıdan bakanların şehire taktığı isim “Kırmızı şehir” olmuş.


Moulay El Yazid Kasbah Camisi önünden de geçerek Bahia Sarayına vardığımızda saat 18:00’i geçmişti. Rehberlerimiz rica etseler de kapıdan içeri girmek mümkün olmadı. Sarayın ziyaret için sabah açılış saati 08:00 kapanış saati 17:00.

Giremediğimiz sarayın kapısından ayrılıp Marakeş Şehri’nin kuruluşundan beri ana meydanı olmuş ve tarihi, Marakeş’in kuruluşuna dayanan Jemaa el-Fnaa‘ya doğru yürüyüşe geçtik. Bu arada bir başka Marakeş gezi noktası olan El Badi Palace (El Badi Sarayı) da buraya 450 metre mesafede.

El Badi Sarayı, Saadi hanedanından Sultan Ahmed el-Mansur tarafından yaptırılmış ve saltanatının büyük bölümünde inşaatı ve süslemesi devam etmiş. İtalya’dan Mali’ye kadar birçok ülkeden ithal edilen malzemelerle dekore edilen saray, resepsiyonlar için kullanılmış ve Sultan’ın zenginliğini ve gücünü sergilemek için tasarlanmış. Saray, 1603’te el-Mansur’un ölümünden sonra ihmal edilmiş ve sonunda Saadi Hanedanının düşüşüyle harabeye dönmüş. Değerli malzemeleri, özellikle mermerleri sökülmüş ve Fas’taki diğer binalarda yeniden kullanılmış. Biz tabii ki burayı da gezemeden yakınından geçmekle yetindik. Sabah 09:00 akşam 17:00 arası ziyarete açık.


Riad Zitoun Lakdim Caddesi‘ni takip ederek şehrin her daim karnaval havasındaki meydanına yaklaşık 1 km kadar yürüdük. Yol üstünde zamanın Yahudi mahallesinden de (mellah) geçtik.



Jemaa el-Fnaa, Marakeş Şehri’nin sosyal ve kültürel hayatının tam kalbinde bulunuyor. Başlangıçta bir ticaret merkezi ve kervanlar için bir buluşma noktası olan bu yer, bölgedeki tüccarların mal ve bilgi alışverişinde bulunmak için bir araya geldiği hareketli bir pazar yerine dönüşmüş. Bu meydan, zaman içinde kıyametteki toplanmayı andıran bir kalabalığa ev sahipliği yaptığından ötürü, “Jemaa el-Fnaa”, yani “Kıyamet Meydanı” adıyla anılmaya başlanmış. İsim kaynağı olarak bir diğer iddia ise 16. yüzyılın sonlarında meydanda inşa edilen ve tamamlanmadan yıkılan bir camiye atıfta bulunarak “yıkılmış cami” veya “yok oluş camisi” anlamına gelmesidir.

Her türlü satıcının, sihirbazın, yılan oynatıcısının, falcının, aklınıza gelemeyecek her türlü satıcının ve yemek yeme mekânlarının iç içe ve aynı anda yer aldığı meydan, günümüzde turistlerin de ana uğrak yeri konumunda. Meydanda Arap ve Berberî kültürünün yansımalarını görmek ve yaşamak mümkün. Fas’ın şarkıları ve ezgileri de, meydanın her yanından kulağınıza çalınıyor.


Alan büyük bir panayır alanı gibi. Meydanda her türlü yerel müzikler çalan müzisyenleri, yılan oynatıcılarını, maymun eğiticilerini, kınayla dövme yapan insanları, saç kesen kadın erkek berberleri görebiliyorsunuz. İnsan nereye ve neye bakacağını şaşırıyor.

Bu meydanda ve ara sokaklarda satılık olarak ne arıyorsanız bulabiliyorsunuz. Sizin anlayacağınız ortama tatlı bir kaos hakim. Bir süre sonra burası sizi yormaya başlıyor. Fas genelde güvenli bir ülke kabul ediliyor ama bu kalabalık ve dünyanın her tarafından insanın bulunduğu ortamda sağınıza, solunuza, ceplerinize dikkat etmenizde fayda var.



Jemaa el-Fnaa şehrin en önemli cazibe merkezi ve günün her saatinde ziyaret edilebiliyorsunuz. Okuduğum yazılarda önemle altı çizilen bir not vardı; Bu meydanı hem sabah hem de akşam ziyaret edip nasıl değişim gösterdiğini görmemizi tavsiye ediyorlar. Gün batımında Marakeş’in ana meydanı dönüşüyor ve sabah tezgahları yerini, ziyaretçilerin Faslı müzisyenlerin geleneksel müzikleri ve çeşitli gösterileri eşliğinde akşam yemeği yiyebilecekleri yiyecek tezgahlarına bırakıyormuş.

Meydanda bir süre serbest zaman verildi. Gezdik, kafelerde kahvelerimizi içtik. Sonra da otobüse bineceğimiz Kutubiye Camisi önüne doğru yürüyüşe geçtik.

Kutubiye Camisi, Marakeş’in en önemli camisidir ve 1158 yılında tamamlandığında İslam dinine mensup insanların en büyük ibadethanelerinden biriydi. Muvahhidler Hanedanlığı döneminden kalma bu ilk inşa edildiği dönemde, cami çevresinde çok sayıda kitap tezgahı bulunması nedeniyle ismi Kitapçılar Cami olarak adlandırılmış. Caminin en dikkat çeken özellikleri, İspanya’daki Sevilla Katedrali’nin çan kulesi olan Giralda’ya çok benzeyen 69 metre yüksekliğindeki minaresi ve bölgeye özgü kırmızı taştan yapılmış rengidir.


Bugün ikinci kez yaşanan otobüs bozulmasının moral bozukluğunu hafifletmek adına gezi firması programda olmayan bir jest yaptı ve Marakeşin en önemli yemekli gece şovlarından Chez Ali’ye yer ayırttı. Bu gerçekten güzel geldi. Çok kalabalık bir sanatçı grubu ile ve görselliği çok yüksek bir gösteri izledik.

Marakeş’in hemen dışında yer alan Chez Ali kompleksinde şov daha kapıdan girerken başlıyor. Sizleri kapıda atlılar karşılıyor. Yemek salonları numaralandırılmış ve bir arena çevresine dizilmiş. Bize ayrılan salona giderken yol boyunca saat 21:00 den sonra izleyeceğimiz gösterilerin sanatçıları bizleri selamladılar. Binbir Gece Masalları atmosferinde, yöresel lezzetlerin tadına bakacağımız ve folklorik gösterilerle dolu büyülü bir geceye yemek yiyerek başladık.




Fas’daki son akşam yemeğimiz sonrasında kompleksin ortasındaki arena çevresinde yerimizi aldık ve gösteriyi izlemeye başladık. At üstündeki akrobatları, uçan halı ve müzik gösterilerini ve en sonda da havai fişekleri hayranlıkla izledik. Bence Marakeş’e geldiğinizde bir geceyi bu gösteriye ayırmalısınız.




Evet Sanal Gezgin Dostlarım..
Fas ile ilgili bir bölüm kaldı. Sonra bu bölüm de kapanacak.
Bugün büyük önder Mustafa Kemal Atatürk‘ün, arkadaşları ile birlikte bir ulus yaratmak için vereceği mücadelenin ilk günü olan 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basışını anıyoruz. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız hepimize kutlu olsun. Çok güvendiği Türk gençliğine armağan edilen bir günde ,19 Mayıs’ta doğmuşum. Yani bugün bana daha da anlamlı. Bugün Ülkemizin onun fikirlerine, her zamankinden daha çok ihtiyacı var.
Gezekalın
Dr Ümit Kuru
19 Mayıs 2025
