
Tüm Afrika kıtasının yaklaşık %30’luk kısmını kaplayan ve dünyanın en büyük sıcak çölü olma özelliğini taşıyan bir çöl var; Adı Sahra Çölü. Tam 9 milyon km² büyüklüğünde ve dünyanın ikinci büyük kıtası olan Afrika Kıtası’nın ortası ile kuzeyini ayırıyor. “Sahra“, Arapça kökenli bir kelime ve “Çöl” anlamına geliyor. Ancak sonradan “Sahra” özel bir ada dönüşmüş. Sınırları doğuda Kızıldeniz’den, kuzeyde Akdeniz’e ve batıda Atlas Okyanusu’na kadar uzanıyor. Güneyde ise 6 adet Afrika ülkesi ile sınırlı. Çölden sonra yarı kurak bir iklim kuşağına sahip güneydeki bu bölgeye Sahel Bölgesi deniyor. Toplamda ise 11 ülkenin Sahra Çölü ile teması var.

Tartışmalı Batı Sahra Bölgesi’nin dahil edilip edilmemesine göre değişmekle birlikte, Fas topraklarının yaklaşık %45’i Sahra Çölü’ne dahildir. 266.000 km² yüzölçüme sahip ve tamamı Sahra Çölü içinde olan Batı Sahra topraklarını çıkartırsak, Fas’ın güney ve güneydoğu çöl bölgeleri (Zagora, Errachidia, Guelmim gibi) yaklaşık olarak 50.000–70.000 km² bir alanı kaplar. Yani Batı Sahra’yı çıkartsak 446.500 km² yüzölçümüne sahip Fas topraklarının ortalama 7 ila 8’de biri Sahra Çölü içindedir.

Fas’da Sahra Çölü turları için ön plana çıkan birkaç yer var. Bunlardan ilki, en bilinen ve kolay erişilebilir olanı Merzouga-Erg Chebbi Çölü, diğeri ise Erg Chebbi’den 40 km uzaklıktaki Erg Chigaga Çölü. Sonuncusu daha geniş kumullara sahipse de, ulaşımı daha zor. “Erg” kelimesi Arapça’da “Kumul” anlamına geliyor. Kumullar tüm çölün yalnızca yaklaşık %15’lik oranını meydana getiriyor. Yani çölde her tarafta ince kumulların var olduğunu düşünmeyin. Arapça “Hamada” ise “Kayalık” anlamına geliyor. Rüzgar çöldeki küçük boyutlu malzemeyi süpürünce, aşınma sonucu geride havalandıramadığı iri malzeme kalıyor. Geride yığılı kalan by malzemeye “Hamada” deniyor.

Çöle kar yağar mı? Evet! Yağabiliyor ve yakın tarihte 3 kez yağmışlığı var. 2024 yılı ekim ayında çölde 2 gün süren şiddetli yağmurlardan gölcükler oluşmuş. Bizim Rabat ve Fez’de yağmura yakalandığımız zaman, burada da yağmur yağmış. Sahra Çölü mineraller bakımından o kadar zengin ki Amazon Bölgesi’ndeki bitkiler bile Sahra Çölü’nden gelen rüzgârla besleniyor. Her yıl yaklaşık 40 milyon tonluk kum, Sahra Çölü’nden Amazonlar’a rüzgarla yolu ile taşınıyor. Seyahat eden kum tanelerindeki fosfor, Amazonlar için gübre görevi görüyor.

Fas gezisi, Sahra Çölü’nde en azından bir geceyi geçirmeden asla tamamlanmamalı. Biz de gezinin o kısmını yapmaya çalıştık. Çölün gün batımı da, gün doğumu da, gece karanlığında gökyüzündeki yıldızlarını sayması da, deve sırtında gezmesi de ya da jiple kumullarda safari yapması da başka bir zevktir. Daha önce bu zevki başka ülke çöllerinde tatmışlığımız olmuştu. En son Umman’da çöl gezimiz olmuştu.

Fez gezimizin hemen ardından Merzouga-Erg Chebbi’de çöl gezimizi gerçekleştirmek için yollara düştük. Yol çok uzun. Orta Atlas ve sedir ormanları içinden geçerek İfran ve Azrou yoluyla Erfoud’a ulaşacağız. Midelt ve sonrasında Yüksek Atlas Dağlarını geçtikten Merzouga’ya ulaşacağız. Merzouga, Cezayir sınırının 55 km yakınındaki bir köy. Bu köyün halkının en büyük kazancı bölgeye gelen turistler. Yani 50 km’ye 5 km ölçülerindeki Erg Chebbi kumullarından para kazanıyorlar. Genelde bu çölde Tuaregler denen ve Berberi dili konuşan bir halk yaşıyor. Ama bu halk sadece Fas’da değil Afrika’nın başka ülkelerinde de yaşıyorlar

Yaklaşık 8 saat yol yaparak 465 km sonra Merzouga’da bizi bekleyen jiplere binip, kalacağımız çöl kampına ulaşacağız. Burada gün batımı için develer sırtında yolculuk yapıp kumul tepelerinde gün batımını izleyeceğiz. Sonra da akşam yemeği ve çölde ateş çevresinde Berberi müziği dinleyeceğiz. En azından kağıt üzerindeki programımız bu şekilde.

Rehberlerimizin akşamdan aldıkları kararla sabahın çok erken saatlerinde Fez’den yollara düştük. Amaç erkenden alana varıp programda olan deve sırtında gün batımı kısmını uygulayabilmek. Yağmur bugün yok ve hava pırıl pırıl güneşli. Yağmur yok ama aksilik var! Yolculuğun daha bir saati ancak dolmuş ve İfran’a bile ulaşamamıştık ki otobüsümüz ciddi bir arıza yaptı ve yollarda kaldık. Yeni aracın gelmesini yaklaşık 2 saat bekledik. Tur firması yeni otobüs getirtti. Ona eşyaları taşıyıp tekrar yollara düştük. Otobüs bozulması ve “İfran’da bir kahve içelim moralimiz düzelsin” derken epey vakit kaybetmiş olduk. İyi ki sabahın çok erken saatinde yollara düşmüşüz. İfran, Fas’ın dağlık bölgelerinden ve yemyeşil bir yer. İfran’dan biraz daha yol yapıp da yükseklere çıkmaya başlayınca, ağaçların tepelerinde daha önceden yağan karları gördük. Bu ortamdan çöle geçiş ne kadar da inanılmaz!


Yol gerçekten çok güzel manzaralara sahipti. Biz de manzaranın keyfini çıkartmaya bıraktık kendimizi. O yemyeşil ormanlık, tepelerinde kar olan dağ manzaraları, zamanla yerini çorak araziye bırakmaya başladı. Yolun kalan kısmını ne kadar hızlandırmaya çalışsak da gün batımında kumullara deve sırtında gitmek hayal oldu tabii ki.



Merzouga’da otobüsten inip jiplere dağılsak ve yola düşsek de, 35 km ötedeki kampa ve kumullara gün batımı için ulaşmak mümkün olmadı. “Gün batımını bari kaçırmayalım” dendi ve yolda jiplerden inip “erg” yerine “hamada” da şampanya patlatarak gün batımını seyrettik.




Sonunda akşamın ilerleyen saatlerinde kamp alanımıza vardık. Geceleme için seçilen kamp güzel bir yerdi. Djellaba veya jillaba denen uzun giysileri yataklarımızın üstlerine bırakmışlar. “Adettendir diyerek” bizler de bu yerel giysileri giydik.

Yemek ve sonrasında ateş başında berberi müziği dinledik. G’naui denen vurmalı çalgıların ağırlıklı olduğu müzik türünü çoğunlukla Senegal’li müzisyenler yaparlarmış. Bizimkiler onlardan mı bilemedim ama müzik yapanların çoğu bize restoran kısmında bizlere yemekte hizmet veren arkadaşlardı. Çıtırdayan alevlerin rahatlatıcı etkisi, yanık Afrika ezgileri, günün yorgunluğu ve yolun stresi derken erkenden gözlerimiz kapandı. Uykuya çekildik.


Sabah gün doğmadan uyandırılıp, kahvaltı yapmadan develere binmek üzere kampın arkasına yönlendirildik. Gökte, ucundan biraz yenmiş dolunay haline yakın ay var. Ortamın aydınlanmasına onun da katkısı var. Yaklaşık 7/8 develik küçük bir kervan yapıldı. Her bir deveye bir kişi yerleştik. Önde, lider deveyi çekerek yön veren Berberi arkadaş, gün daha ağırmadan yollara düştük. Kendinizi, dolaştırılan sünnet çocukları gibi hissetseniz de kumullar üstünde deve sırtında dolaşmak çok güzel bir duygu. Çöl gemisi denen develer müthiş hayvanlar. Yaklaşık yarım saatlik bir gezinin ardından kumul tepesine ulaştık ve gün doğuşunu beklemeye başladık.


Gecenin karanlığından, gün doğumuna geçerken kumulların rengi de değişip duruyor. Ufuk çizgisinde güneşin ilk ışıkları ortaya çıktıkça biz de civarın güzelliğinin farkına varmaya başlıyoruz. Güneşin ilk ışıkları altında kumulların rengi kızıla dönüyor. Sonra da kızıllık gittikçe sarıyla yer değiştiriyor. Harika bir deneyim.

Bir an dünkü otobüsün bozulması ile kaybedilen zaman sonucu çöl kumullarında gün batımını kaçırdığımıza fena hayıflandım. Çölde iki gece geçirmek yerine, öğle geç saatlerde kampa varıp “gün batımı” ve ertesi gün “gün doğumu” yapmak isterdim. Jip safari benim açımdan ihmal edilebilirdi. Bizimkisi “Çölde bahtsız bedevi şansı” oldu. Sonradan yeni gelen otobüs de Marakeş yolunda bozulunca “İyi ki çölde kutup ayısına rastlamadık!” dedik. Kötü tesaadüf oldu.
Çölde kalabildiğimiz kadar kaldık. Kumullarda çocuklar gibi şendik. Herkes, bir diğerine bol bol pozlar verdi. Ortamı fotoğraf karelerimize hapsettik. Çölde fotoğraf çekmeyi hep sevmişimdir. Güneş iyice yükselip, ayı gökyüzünden kovunca kampa geri döndük. Fas gezimizde en güzel kahvaltılardan birisini burada yaptık. Sonra da toparlanıp Marakeş’e doğru yollara düştük.
Fas’da çöle ulaşmak uzun ve zahmetli. Ancak mutlaka deneyimlemeniz gereken bir gezi parçası. Biz kolay kolay gezdiğimiz yere bir daha gitmiyoruz. “Zaman ve para kısıtlı, farklı yerlere kullanmak gerekir” diye düşünüyoruz. Ama bu gezi yazısını yazarken, çöl fotoğraflarına bakarken kendi kendime “Acaba bir daha mı bu geziyi yapsak?” diye sormadım değil…

Fas yazısında artık sona yaklaştık. Gezekalın
Dr Ümit Kuru
14.05.2025






