• Arşivler

  • Diğer 531 aboneye katılın
  • Mart 2013 den beri

    • 378.064 ziyaretçi
  • Ağustos 2023
    P S Ç P C C P
     123456
    78910111213
    14151617181920
    21222324252627
    28293031  

Odlar Diyarı Azerbaycan: Bakü Çevresi- Qobustan Devlet Tarihi Sanat Koruma Alanı

Bakü Azerbaycan’ın başkenti. Sadece Azebaycan’ın değil ama aynı zamanda Kafkasya’nın en büyük şehri, en önemli kültür ve ticaret merkezi olarak kabul ediliyor. İzmir’in kardeş şehri Bakü’nün 2 milyon civarında nüfusu var. Benim gördüğüm en güzel şehirlerden bir tanesi. Bakü içini birkaç bölümde anlatmak gerekiyor. Bu nedenle onu sonraya bıraktım. Önce Azerbaycan’ın 2007’den beri UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi içinde yer alan Qobustan (Kobustan-Gobustan) Devlet Tarihi Sanat Koruma Alanı gezimizle başlamak istiyorum. Zaten Azerbaycan’a vardığımız ilk gün otelde aracımızı teslim aldıktan sonra ilk gezimizi de oraya yaptık.

Kobustan Devlet Tarihi Sanat Koruma Alanı, Bakü’den 65 km uzakta olan bir rezerv alanı. Azerice Qobustan ama bazı yerde Türkçesini Kobustan, bazı yerde Gobustan diye buluyorsunuz. Ben bundan sonra sadece Kobustan Rezerv Alanı yazayım, siz de “Qobustan Devlet Tarihi Sanat Koruma Alanı” anlayın lütfen. Bakü’de o gün çok bulutlu ve kapalı bir havaya denk geldik. Yağmurlu bir havada bu açık hava müzesini dolaşmak hiç hoş olmayacaktı. Ama benim esas korkum yağmur nedeniyle bu rezerv alanı çevresinde bulunan başka bir doğal güzelliği ziyaret edemeyebilme olasılığımızdı.

Volkan Çamuru Photo by Uzeyir_Mikayilov

Azerbaycan, ülke genelinde geniş alana yayılmış çamur volkanlarına sahip. Dünyadaki 700 çamur volkanından 350’si Azerbaycan topraklarında bulunuyor. İşte Kobustan Rezerv Alanı yakın çevresinde bu çamur volkanlarından güzel örnekleri ziyaret etme olasılığınız var. Biz de bu çamur volkanlarından bazılarını görmek istiyorduk ve programa da koymuştum. Bu alanlara yağmur yağmadığı zamanlarda bir ihtimal aracınızla gidebiliyorsunuz. Ama yağmurlu zamanlarda ancak 4*4 çeker araçlarla gitmeniz gerekiyor. O bile problem olabiliyormuş. Bu nedenle havanın kapalı olmasına razıyım ama yağması kötü olacaktı. Hava bize o gün Kobustan Rezerv Alanını, ahmak ıslatan tarz yağmurla gezmemize müsaade etti. Ama korktuğum başıma geldi ve öğleden hemen sonra şiddetlenen yağmur, yukarıda fotoğrafını gördüğünüz çamur volkanlarına gitmemize izin vermedi. Biz de 4*4 araçlı şoför kiralamaya çalıştık. Ama Azeri şoför bizden öyle bir fiyat talep etti ki doğrusu daha ilk günden ayak üstü kazıklanmak da işimize gelmedi. Başka zamana görmek nasip olsun diyelim artık! Ama siz Kobustan Rezerv Alanına ziyaret planladığınızda havanın müsaade ettiği ölçüde çamur volkanları gezisi mutlaka yapın.

Bugüne sığdırabileceğiniz yol üzeri bir başka ziyaret ise Bibiheybat Cami ziyareti olabilir. Bu ziyareti yaptık. Aşağıda ayrıntıları var.

Yaklaşık 60 dakika süren bir araba yolculuğu ile Kobustan Rezerv Alanına vardık. Aracınızı park yerine bırakıyor ve öncesinde müze ziyareti yapıyorsunuz. Müze binasının hemen önüne küçük bir parkta ilkel dönemde insanların yaşadıkları kulübeler ve kullandıkları düşünülen objelerden bir alan kurmuşlar.

Müze giriş ücreti kişi başı 10 Manat (bundan sonra AZN kullanacağım). Buna müze gezisi ve Büyüktaş Dağı gezisi dahil. Biz müze ve alan ziyareti için rehber de istedik. Çok da iyi yapmışız. bu sayede Mukaddes Zeynalova ile tanışma şansını edindik. Onun sayesinde önemli bir alanı değerli bilgiler edinerek gezdik.

Azeri Türkçesinde “gobu/kobu” kelimesi “vadi, boş, yarı çöl” anlamına geliyor. Kobustan aslında milyonlarca yıl boyunca su, hava, rüzgar, depremler ve volkan patlamalarının meydana getirdiği düzensiz geometrik şekilli araziyi ifade etmek için verilmiş bir adlandırma. Bu alanı iyi anlamak için onun milyonlarca yıl önceki halini hayal etmek gerekir. Seyir terasından bakınca çok uzaklarda görülen Hazar Denizi bir zamanlar üzerinde gezdiğimiz bu tepelere kadar uzanırmış.

Onun içindir ki bu alandaki kaya formasyonu rüzgar, su gibi dış etkilere çok açık olan kireçtaşından oluşuyor. Kayaların içinde bazen deniz kabuklarını görebiliyorsunuz. Bu nedenle de kolay şekillenebilir, kırılabilir bir kaya formasyonu var. Bu aynı zamanda üzerine kolayca çizim yapılabilecek düz duvarlarında varlığına işaret ediyor. Binlerce yıl önce adamların elinde kağıt kalem yoktu ki! Sevinçlerini, korkularını, saygılarını, yani duygularını ve gündelik işlerini duvarlara kazıdılar. Kaya sanatını yarattılar.

Bu alandaki petroglifleri ilk defa 1939 yılında İshak Caferzadeh tanıtmış. Ama bilimsel kazılar 1948 yılında başlamış. İshak Caferzadeh Azerbaycan arkeolojisi ve etnografyasının öncülerinden bir bilim adamı. Müze gayet güzel bir şekilde organize edilmiş. Müzede alanla ilgili olarak hem bilgilendirme tabelaları ile hem de video gibi görsel araçları kullanarak bilgilendiriliyorsunuz. Müze içinde o zamanki yaşamdan örneklerde sunulmuş, balmumundan insan ve hayvan heykelleri yapılmış. Kazılarda çıkan objeler ayrıca sergileniyor. Petroglifleri alanda kaya üzerine çizili halde gördüğünüzde neye benzediğini tasvir etmeniz zor olabiliyor. Burada ise sembollerin anlamı belirgin çizgiler halinde güzel anlatılıyor.

Daha sonra müzeden çıkarak ve rehber eşliğinde patika yolu takip ederek alanı gezmeye başladık. Bu alanda tarihi 20000 yıl öncesine kadar giden petroglifler bulunuyor. Hem de 3, 5, 100 tane filan değil. Binlerce petroglif Büyüktaş Dağı, Küçüktaş Dağı ve Çingir Dağ‘da bulunan kayalar üzerine tasvir edilmişler. 1000’e yakın kaya üzerinde yaklaşık 10000 petroglif ortaya çıkarılmıştır. Petroglif bir kaya sanatı biçimi olarak, bir kaya yüzeyinin bir kısmını kazarak, oyarak veya aşındırarak oluşturulan bir tasvir biçimi.

ilkel sanatın gelişme dönemi kabul edilen Üst Paleolitik (40.000-15.000 yıl önce), Mezolitik (MÖ XIII-VIII bin yıl), Neolitik (MÖ 7.-6. binyıl) ve takip eden sonraki dönemlere ait çizimlerde yaban atları, yabani geyikler, kadın ve erkek savaşçılar, av sahneleri, şaman tasvirleri, tekneler ve üstünde insanlar, keçiler, domuzlar, ok ve yay, Azerbaycan dansı Yalli yapan insanları anımsatan toplu insan tasvirleri kayalara kazınmışlar. Çoğu yerde en eski tasvirler, daha yeni dönemde yapılan tasvirlerle kaplanmış. Bu nedenle bazen çizimler birbiri içine karışmış. Doğa ve zaman ise petrogliflerin bir kısmını silmiş.

Alanın en büyük mağarası Ana Zağa Mağarası. Burada en az 20000 yıl öncesinden insanların yaşadıklarını hayal etmek insanı heyecanlandırıyor.

Öküzler Mağarası alanda bulunan bir diğer mağara. Adı üstünde bu mağarada duvarlara çizili bolca öküz, keçi petroglifleri mevcut.

Alanda bulunan bir diğer ilginç obje ise büyük ve tek parça halinde bir taş. Bu taşa “kaval taşı” deniyor. Yerden üç ayak üstünde yükseltilmiş ve içi boşluklarla dolu bu taş ses çıkartmaya, daha doğru terimle müzik yapmaya yarıyor. Bu “şarkı söyleyen taş”, kullanılan en eski vurmalı çalgı olarak kabul ediliyor. Ava gitme öncesi toplanma ve dans ritüellerini yerine getirmek için çağrı amaçlı kullanıldığı düşünülüyor.

Alandan çıkışa doğru bir başka ilginç bulduğum şey ise Kobustan kayaları ve büyük taş parçaları üzerinde çok sayıda yarımküre şeklinde açılmış kase çukurlardı. Bu alanda yaşayan erken insanlar mağaraların yakınında yere gömülmüş büyük ve düz kayaları taşlarla döverek oymuşlar. Büyük su havuzlarını (ya da kaseleri) yapmışlar.

Bu kaseler yağmur suyuyla doldurulurmuş ve bu kaselerde biriken su bir sonraki yağmura kadar da insanların su ihtiyacını karşılarmış. Yağmur suyunun her taraftan kaselere akması için kayanın üzerinde derin oluklar açmışlar. Araştırmacılar aynı zamanda bunların hayvanların kurbanlık kanlarını toplamak, kızgın çakıl taşlarının yardımıyla yemek pişirmek için kullanılan en eski kaplar olabileceğini de düşünüyorlar.

Alandan çıkmadan önce son gördüklerimiz ise 16-17. yüzyıllara ait olduğu düşünülen taş sandukalardı. Bu sandukaların yanında eski kazı evi bulunuyor. Orada seyir terasından alanın son görüntülerini aldık.

Kobustan Rezerv Alanı gezisi sonrasında alan içinde bulunan kafeteryada yorgunluk kahvelerimizi içtik. Sonra da rehberimizle birlikte arabamıza binip yakında bulunan ve taşa kazılmış bir Latin yazıtı görmeye gittik.

Altı satırdan oluşan bu yazıtta, 84-96 yılları arasında İmparator Domitian hakimiyeti döneminde XII. Roma Lejyonu Fulminat’ın Azerbaycan’da, Hazar Denizi kıyılarında bulunduğu yazıyormuş.

Qobustan (Gobustan-Kobustan) Devlet Tarihi Sanat Koruma Alanı, Azerbaycan gezinizin olmazsa olmazı olmalı ve Bakü’ye gidilmişse mutlaka gezilmeli. Bu tarihi açık hava sanat galerisini anlatımları ile güzelleştiren Mukaddes Zeynalova’ya bir kez daha teşekkür ederiz.

Bibiheybat Cami gezimizi Gobustan gezimiz sonrasında Bakü’ye dönerken yaptık. Aslına bakılacak olursanız gezdiğimiz cami 1990 yılında yapılan bir cami. Ama bu cami yerinde, 1936 yılında dine karşı mücadele veren Rus Komünist rejiminin yıktığı eski bir cami gerçekten varmış. Yıkılan cami 13. yüzyılın ortalarında Şirvanşahlar döneminin 28. hükümdarınca yaptırılmış.

Cami Hz Muhammed’in soyunan gelen Hakimah hanımın türbesinin üstüne inşa edildiğinden kutsal kabul ediliyor. Ziyaret ettiğimiz cami ise yıkılan caminin aynısı niteliğinde yapılmış. Caminin içindeki tahta kafeste Hakimah hanımın hizmetçisi Heybat’da gömülü.

Bibiheybat ismi de ondan geliyor. Haydar Aliyev 1998’de restorasyon çalışmasını başlatmış. Cami 1999 yılında bitirilmiş. Külliyesi ise 2008 yılında tamamlanmış.

Bibiheybat Cami gezimiz sonrasında Bakü’ye döndük. Döndüğümüz vakitte Bakü’de trafik çok yoğundu. Bilmediğimiz Bakü yollarında şehrin diğer ucundaki Ateşgah’a gitmek mantıklı gelmedi. Bir de hava hala kapalı. En iyisi program değişikliği yapıp, şehitlik tarafını gezmekti. Biz de öyle yaptık. Ama Bakü anlatımı başka zamana olsun.

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

25.08.2023