• Arşivler

  • Diğer 531 aboneye katılın
  • Mart 2013 den beri

    • 378.071 ziyaretçi
  • Temmuz 2023
    P S Ç P C C P
     12
    3456789
    10111213141516
    17181920212223
    24252627282930
    31  

Ortaya Karışık Orta Amerika: Kanalın Ülkesi; PANAMA-Gamboa Reserve Alanı/Portobelo

Adını, Kristof Kolomb’un İspanyolca adından alan Colon, Panama’da bir liman şehri. Hem Panama Kanalını gezdiğimiz gün, hem de Portobelo gezimizde buradan geçtik. Panama’nın fakir bölgelerinden olan şehir, Panama Kanalı’nın Atlantik tarafında yer alıyor.

Portobelo İspanyolca güzel liman anlamındaki “Puerto Bello” kelimesinden geliyor. Portobelo, 1597’de İspanyollar tarafından kurulmuş ve kısa sürede Peru altın ve gümüşünü İspanya doğru yola çıkarmak için Karayip kıyısındaki liman olarak kullanılmış. Tarihsel olarak önemli bir yer. 1980’de UNESCO , yakınlardaki San Lorenzo Kalesi ile birlikte buradaki İspanyol surlarını Dünya Mirası Alanı olarak belirlemiş.

Portobelo’da bulunan Iglesia de San Felipe İspanyolların Panama’dan ayrılmadan önce yaptıkları son kilise olarak biliniyor. Bir Roma Katolik kilisesi. Aslında 17. yüzyılda da burada bir kilise olmasına rağmen gördüğümüz hali 1814 yılında inşa edilmiş.

Iglesia de San Felipe, “Kara Mesih (Cristo Negro) Kilisesi” olarak da biliniyor. Her 21 Ekimde kutlanan Kara Mesih Festivalinde bu heykel kiliseden çıkartılıp çıplak ayaklı, saçını kazıtmış ve mor renkli elbise giymiş erkeklerce sokaklarda gezdiriliyormuş. Hikayesi olan ve ilginç bir kilise.

Kilise yanından ilerleyerek Portobelo surlarını ve kalesini gezebilirsiniz.

Öğle yemeği için Portobelo da sahilde olan mekanlardan bir tanesinde yemek yemek iyi bir fikir olabilir. Biz de Portobelo’da öğle yemeğimizi yedik.

Portobelo ve San Lorenzo surları, Panama’nın Atlantik kıyısında birbirinden yaklaşık 80 kilometre uzaklıkta yer alıyorlar. Portobelo’nun askeri yapıları, Panama limanlarına Karayipler kısmında bir güvenlik koruması sağlarken, San Lorenzo’daki tahkimatlar Chagres Nehri ağzını koruyordu.

İspanyollar için Chagres Nehri Peru’daki altının nakli için çok önemliydi. Bu nehir boyunca taşınan altın ve gümüş Atlantik kıyısındaki limanlardan İspanya’ya naklediliyordu. Ancak altın ve gümüşün kokusunu alan korsanlar 1560 civarında Panama kıyılarına saldırmaya başladılar. İspanyollar bu yolu korumak için Chagres Nehri’nin ağzında San Lorenzo Kalesini inşa etmişler.

Çalışma 1601’de tamamlanmış. Devasa kalenin planları İtalyan mühendis Baptist Antonelli tarafından yapılmış. San Lorenzo kalesi, Chagres Nehri’nin girişine hakim bir konumda, yüksek bir resifin üzerine inşa edilmiş.

Ayva ağacı cinsinden bir ağacın adı olan Gamboa, Panama’da en beğendiğim yerlerden birisi oldu. Aslında Gamboa Panama programımızda yoktu. Panama Kanalı boyunca yapılacak olan tarihi tren hattındaki yolculuk pandemiden beri kapalı olduğundan, onun yerine programa Gamboa Rezerv Alanı gezisi alınınca burasını öğrenmiş olduk. Şahsen son güne kadar tren yolculuğunun yapılabilmesini diledim durdum ve yapılamayacağını öğrenince de çok üzüldüm. Bugün hala bu tren yolculuğunu yapamadığımız için üzgünüm. Ama Gamboa Rezerv Alanını görmeseydim daha fazla üzülürdüm. Oralara kadar gitmişseniz iki aktivite de programınızda yer bulsun. Gamboa Rezerv Alanı mutlaka ziyaret programınızda olmalı ve bu parkın içinde bulunan otelde kalmanızı tavsiye ederim.

Gamboa, Panama Kanalı çalışanlarını ve bakmakla yükümlü oldukları kişileri barındırmak için inşa edilen birkaç kalıcı kanal bölgesi kasabasından biriymiş. Chagres Nehri’nin, Gatun Gölüne açıldığı keskin bir kıvrımda yer alıyor. Kasaba sakinleri olan işçilerin yerini zamanla Amerikan askerleri almış. 1999 yılında Amerika, Panama Kanalı idaresini terk edince Gamboa’da evler boş kalmış. Bugün tek tip evleri boş halde görüyorsunuz.

Gamboa Rezerve Alanında otel kafeteryasında manzaraya karşı kahve içme sonrasında orkide ve kelebek çiftliği, amfibi havuzu ve tembel hayvan (sloth) barınağı ziyaretlerimiz oldu. Gamboa’da ben bir tam günümü rahatlıkla geçirebilirdim.

Önce tembel hayvan barınağı ziyaretimizden başlayalım. Tembel hayvan (Sloth) görmek için Kosta Rika ve Panama ormanlarının ağaç dalları arasında bakındık durduk. Bazı yerlerde de doğal ortamlarında gördük. Ama ağacın en tepesinde, yaprakların ardında ve sadece poposundan görebildik. Yüzünü bir türlü görmek mümkün olmadı.

Burada barınakta dokunma mesafesinde tembel hayvan görmek mutlu etti doğrusu.

Tembel hayvan barınağını Panamerikan Koruma Derneği (APPC) idare ediyor. Doğada korunma ve kurtarılmaya muhtaç tembel hayvanlara kendileri adamış olan, ihtiyaç varsa onları tedavi ve rehabilite etmek, zamanı gelince de doğaya salmak amacında olan bir dernek.

Bu hayvanlar görüntüleri benzese de ne maymun ne de ayıdırlar. Tembel hayvanlar karıncayiyen ve armadillo ailesinden kabul ediliyorlar. Dünyada var olan 6 türden 3 tanesi Panama’da yaşıyor. Adı üstünde dünyanın en tembel, en yavaş hareket eden hayvanları.

Kelebek çiftliği ise çok sayıda kelebeği görebileceğiniz bir çiftlik. Bol renkli büyüklü küçüklü çok sayıda kelebek ortalıkta geziyor. Hangisini fotoğraflayacağınızı şaşırıyorsunuz. Panama’ya endemik olan 200 tür kelebekten yaklaşık 20 türe burada yaşam alanı sağlanmış.

Kurbağa havuzunda olan türlerin çoğunu Kosta Rika da doğada görme şansını yakalamıştık. Ama burada son kez onları bir arada görmek de güzel oldu.

Gamboa’da saydıklarım dışında da karşınıza bir anda huming bird ya da tukan çıkabilir. Ortalık kuş severler için de bir cennet.

Bu son yazı ile Panama gezimiz ile ilgili son notlarımı ve fotoğraflarımı sizlerle paylaşmış oldum. Gezmekten eksik kalmayalım…

Sağlıkla ve mutlukla gezekalın..

Dr Ümit Kuru

25.07.2023

Ortaya Karışık Orta Amerika: Kanalın Ülkesi; PANAMA-Panama City

Panama’nın idari, siyasi, ticari ve bankacılık başkenti Panama City gezisini ayrı bir bölüm olarak anlatmakta fayda var. Biz Panama gezimizde bu güzel şehrin merkezinde kalıp buradan civar bölgelere gezilerimizi de yapabildik.


Mutlaka öncesinden de yaşayan yerliler vardı ama Panama City’nin kuruluş yılları 1519 İspanyol dönemine kadar gidiyor. İspanyollar stratejik bir bölge olarak gördükleri bu alana kurdukları şehri, Peru’daki İnka İmparatorluğunu fetih seferler için başlangıç ​​noktası olarak kullanmışlar. İspanya’nın Amerika’dan çıkardığı altın ve gümüş, Nombre de Dios ve Portobelo limanlarına bu şehirden geçilerek yollanmış. Bu nedenle Panama City hep önemli bir şehir olmuş.

Panama City’nın ilk kurulduğu yer UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesinde yer alan ve bugünkü eski Panama City (Casco Viejo) olarak kabul edilen yerden 8 km ötede bulunan arkeolojik Panama Viejo. Panama Viejo’da ayakta kalan binaların sayısının azlığı karşısında şaşırmamak elde değil. Doğrusu bazen UNESCO Kültür Mirası Listelerinde yer alan eserler bende hayal kırıklığı yaratıyor. Ancak Panama City arkeolojik şehir alanını, birazdan anlatacağım bilgi ile gezerseniz o zaman bu toprakların sizde farklı hisler yaratacağını biliyorum.

Şehrin kaderini çizen Henry Morgan ünlü bir korsan. 17. yüzyıl ortalarında bölge Amerika yerlilerinin öz varlıklarını sömüren İspanyolların egemenliğinde bulunuyor. Ancak İngiltere ve Fransa gibi devletler de İspanyolların bu zenginlik kaynaklarına göz dikmiş ve zenginlikten pay ister haldeler. Bununla birlikte İspanyollarla, Karayip Denizinde doğrudan savaşa girecek durumda da değiller. İşte burada çözüm olarak Galli bir korsan olan Henry Morgan ve korsan arkadaşları devreye giriyor. İngiltere korsanlara bir belge vererek, yağma konusu İspanyol gemileri ve zorunlu olduğu hallerde İspanyol egemenliği altındaki Amerika Kıtası şehirleri olmak üzere korsanlığa izin veriyor. Bunun bir diğer koşulu yağmalanan mallardan İngiltere’ye pay vermek. İşte Panama City’nin Henry Morgan’la hikayesi bu aşamada kesişiyor. Korsanlara yetki verilerek denizde devletler adına paralı askerlerden oluşan filo kurma fikri daha sonra da devam etmiş. Henry Jennings, Benjamin Hornigold, Kara sakal lakaplı Edward Thatch, Kara Sam lakaplı Samuel Bellamy ve kadın korsan Anne Bonny yetkilendirilen korsanlardan en meşhurları. Yazılan o ki İngiltere, İspanya, Fransa ve diğerleri bu konuda korsanlara tam 1662 yetki belgesi vermişler.

1671’de sonradan “Sir” lakabı verilecek olan korsan Morgan Panama City’i işgal ediyor. Çoğunluk görüşüne göre Henry Morgan şehri tamamen yakıp yıkıyor. Bazıları ise şehrin Henry Morgan’ın eline geçeceğini anlayan İspanyol komutanın barut depolarının uçurulmasını emretmesi nedeni ile yıkılıp yandığını ileri sürüyor. Son görüşte yabana atılır gibi değil. Çünkü Henry Morgan’a “Sir” lakabı verilse de kendisi saklanan zenginliklere ulaşmak için işkence yapması ile de meşhur. İspanyollar ele geçmektense bu yolu tercih etmiş de olabilirler.

Arkeolojik alan içinde bir müze de var. Alanın en kıymetlisi bence bu müze. İçeride önemli eserler sergileniyor.

Benim bu alandaki bir diğer favorim ise müze önünde bulunan Ateş Ağacı. Her açıdan çok güzeldi. Özellikle alanda ayakta kalan bir kaç eserden biri olan eski Panama Katedralinin kulesi tarafından çok güzel fotoğraflar veriyor.

Bu alanı gezdikten sonra 8 km ötede bulunan Eski Şehri (Casco Viejo) gezmeye gidebilirsiniz. Panama City’nin bu bölgesi tipik kolonyal tarz evleri ile yürümekten zevk alacağınız bir bölge. Geziye katedralin bulunduğu Plaza De La Independencia‘dan başlayabilirsiniz.

Buradan kolonyal binalar arasından sahile doğru yürüyerek Central Hotel Panamá Casco Viejo, Ulusal Tiyatro binası, Plaza Simón Bolívar gibi önemli yerleri ziyaret edebilirsiniz.

Yol boyunca Panama şapkası alabileceğiniz mağazalar ve güzel bir içecek eşliğinde dinlenebileceğiniz mekanlar göreceksiniz.

Cinta Costera Viyadüğü, bir karayolu köprüsü ve yaya köprüsünden oluşan 2,5 kilometre uzunluğundaki deniz viyadüğü. Panama Şehri’nin tarihi ve hükümet bölgesi olan Casco Viejo’yu çevreliyor. Bunu en güzel olarak tepesinde bir kafeteryaya oturacağınız gökdelenden görebiliyorsunuz.

Panama City hem eskiyi hem yeniyi, hem zenginliği ve hem de fakirliği bir arada görebileceğiniz bir şehir. Ama bunu en iyi şehrin tepesinden anlayabiliyorsunuz. Biz de bir gökdelenin (P.H. Bay View Marañon) en üst katında yerleşik bir restorana çıkıp (El Faro del Casco Antiguo) kokteylerimizi içerken altımızda uzanan şehri seyretmeyi ihmal etmedik.

Tarihi eski şehirden (Casco Viejo) çıkınca yapılabilecek aktivitelerden bir diğeri balık pazarına uğramak olmalı. Burada hem ziyaret yapıp ve hem de “ceviche” yiyerek karnınızı doyurabilirsiniz. ​​

Ceviche narenciye ve baharatlarla marine edilmiş balık veya kabuklu deniz hayvanlarından oluşan bir yemek. Buraya has değil tabii ki. Doğrusu ben çok sevmedim ama beğenenlerimiz vardı.

Balık pazarını da ziyaret ettik. Ama bence öğle sonrası yaptığımız ziyaretin çok da bir anlamı yoktu. Balık pazarlarındaki o hareketliliği ve renkliliği görmek için sabahın erken saatlerinde orada olmak gerekiyor. Öğle sonrasında gittiğimizde hem çok az sayıda açık tezgah vardı ve hem de çok az sayıda balık alıcısı vardı. Olay öğlene kadar zaten bitiyor.

Panama City’de ziyaret edilecek önemli yerlerden bir diğeri de Biomuseo. Panama’nın flora ve faunasının biyolojik çeşitliliğini sergileyen müzenin içini maalesef gezemedik. Biz oradayken kapalıydı. Bilbao’daki Guggenheim Müzesi ve Paris’teki Louis Vuitton Vakfı gibi dünyanın en ikonik binalarından bazılarının mimarı olan Frank Gehry‘nin çarpıcı ve renkli bir projesi burası.

Binanın dışını ve renkliliğini, bahçesinin güzelliğini ve Pasifik’te balık avlamak için yukarıdan denize dalış yapan pelikanları izlemek bile bize keyif verdi. Biomuseo, Gehry’nin Latin Amerika’daki ilk projesiymiş. Müze sonrasında Causeway Amador’a devam edip Sabroso Panama‘da yemek yiyebilirsiniz. Biz bu mekanın yemeklerini de, ambiyansını da beğenmiştik.

Bu yazıda son olarak bahsedeceğim kısım ise Panama yerlilerinin dans ve şarkıları eşliğinde Tinajas Restoranda yediğimiz akşam yemeği olacak.

Bu mekanda yediğimiz yemek çok iyi ve doğru zamanda düzenlenmiş bir organizasyondu. Son gecemizde Panama yerlileri bize dansları ile güle güle dediler. Panama City’e gelmişseniz bir akşam yemeğinizi burada yemenizi tavsiye ederim

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

21.07.2023

Ortaya Karışık Orta Amerika: Kanalın Ülkesi; PANAMA-Panama’nın Yerli Halkı/Tusipono Embera Köyü

Panama’ya kadar gitmişseniz yapılacak önemli aktivitelerden bir tanesi Panama yerli kabilelerini ziyaret etmek olmalıdır. Panama nüfusunun yaklaşık %12 kadarlık bölümünü yerli halklar oluşturuyorlar. Bu yerli halklar, genellikle gruplar halinde belirli alanlarda yaşıyorlar. Bu alanlara “Comarca” deniyor. Panama yerli halkları arasında Embera yerlileri, önemli olanlarından sayılıyor. Biz de Panama gezimizde bu halkın bir köyünü, Tusipono Embera Köyünü, ziyaret ettik.

Embera-Wounaan (Choco) halkı, Panama’daki ana yerli gruplardan birini temsil ediyor. Diğer büyük gruplar ise Kuna, Ngobe-Bugle (Guayami), Bribri ve Naso (Teribe) olarak adlandırılıyorlar. Emberaların Panama’daki nüfusu yaklaşık olarak 33000 kişi. En büyük Embera grubu (yaklaşık 22.000 kişiyle neredeyse 48 topluluk) Kolombiya ve Panama arasındaki sınırda Darien Yağmur Ormanlarında yaşıyorlar. Embera halkının bir grubu hep Darien Yağmur Ormanlarında yaşarken, 1960’lardan başlayarak bazı Embera yerlileri Panama Kanalı havzasına göç etmişler. Chagres Nehri boyunca (Parará Puru, Embera Drua, Tusípono Embera ve Ella Puro) ve Gatun Gölü (Embera Quera) kıyılarında köyler kurmuşlar.

Tusipono Embera Köyü yağmur ormanlarının ortasında, Chagres Nehri’nin kıyısında yer alan küçük geleneksel bir köy. Bu köyün yerlileri olan Emberaları ziyaret ederek geleneklerini, giyim tarzlarını ve el becerilerini gözlemleyeceğiz. Bizlere geleneksel danslarını ve müziklerini icra edecekler. Embera topluluğu tarafından hazırlanan öğle yemeğine katılacağız.

Tusipono Embera, başkent Panama City’den yaklaşık bir saat uzaklıktaki Chagres Ulusal Parkı‘ndaki Chagres Nehri (Panama Kanalı’nın ana su sağlayıcısı) boyunca yer alıyor.

Otelden grup olarak ayrılarak Chagres Nehri kıyısındaki ilkel bir tekne biniş yerine gittik. Sığ sularda sürmek üzere altı düz olarak yapılmış ve arkasında garip motorlu, uzun geleneksel teknelere ¨Piragua¨ deniyor. Köye varmamızın tek yolu bu teknelerle nehirde 1 saatlik yolculuk yapmaktan geçiyor.

Kıyıda sıralar halinde dizilmiş tekneleri ile Embera yerlilerini bizleri beklerken bulduk. Grup iki tekneye dağıldı. Teknelere yerleştikten sonra zaman zaman iyice sığlaşan nehirde yol aldık. Panama gezimizin de artık sonları olduğundan yağmur ormanlarının ağaçları arasında ya da kıyıda yerleşik kuş, timsah, maymun, iguana ne görebilirsek görmeye çalışarak nehirde ilerledik. Sonunda köyün limanına vardık.

Bizi kıyıda kaval ve davul çalan iki yerli ile şarkılar söyleyen diğer yerliler karşıladı. Yaşlılar hariç köyün neredeyse tüm halkı bizi içtenlikle selamladılar ve büyük konuk çardağına alındık. Köyün bu çardağının üç yanına tezgahlar kurulmuş ve tezgahların üstüne hediyelik eşyalar satılmak üzere dizilmişlerdi. Kaçınılmaz şekilde tüm tezgahlar gezildi. Hediyelik eşyalar alındı ya da sonradan alınmak üzere göze kestirildi. Hediyelikler arasında ben en çok Tagua ağacının kestaneye benzer tohumundan yapılan küçük heykelcikleri beğendim.

İki tane de satın aldım. Başka herhangi bir yerde bu tür bir hediyelik görmemiştim ya da dikkatimi çekmemişti. Doğal boyalar kullanılmış örme sepetler de diğer alınabilecek eşyalardı ama yer kaplayınca alamadık.

Daha sonra köyün mutfağı diyebileceğim çardağa geçtik ve bize burada Emberalar hakkında bilgi verildi. Köyün kadınlarının ve erkeklerinin geleneksel giysileri anlatıldı.

Köyün en yaşlı kadını sepet örme tekniklerini anlattı. Sonra da yemek faslına geçtik. 

Patacones (kızarmış muz) ve kızarmış balıktan oluşan tipik yemeklerini palmiye yaprağı lifleri içinde sunuyorlar. Bu yemekle çok doymayı beklemeyin! Ama o yemek hazırlanma ve sunum ritüelini izlemek keyifli oluyor.

Yemek sonrasında önce köyün diğer evlerini ve köyün kalanını gezdik. Köydeki evlerin sayısı toplamda onu geçmez. Bu arada kıyıya yanaşan tekneden köyün okula giden çocuklarının indiklerini de gördük. Köyün ergenleri, gelenekleri ve yaşamlarını turistlere pazarlayarak gelir elde ederlerken, çocuklar modern yaşamın içinde eğitimlerine devam ediyorlar.

Yemek sonrasında yeniden büyük çardağa geçip dans gösterilerini izledik. Danslarına eşlik ettik. Sonra da onlarla vedalaşıp köyden teknelerle ayrıldık. Kıyıda hemen her gün aynı ritüelleri bıkmadan tekrarlayan yerlilerin el sallayışlarına aynı şekilde karşılık verdik.

Tusipono Embera Köyü yerli topluluğunun insanları bugünlerde bir milli parkta yaşıyorlar. Buralarının henüz bir milli park olmadığı zamanlarda çiftçilik yapmak, ürün yetiştirmek, avlanmak ve balık tutmak serbestmiş. Panama Hükumeti Chagres Ulusal Parkını kurarak araziyi korunan bir alan haline getirdiği zaman, burada yaşayan Embera halkının avlanmasına veya herhangi bir ürün yetiştirmesine izin verilmemiş. Sadece balık tutmalarına izin verilmiş. Ana yemeklerinin balık olmasının nedeni de buymuş. Sadece balık tutarak izole halde yaşam hem Embera halkının asimile olmasına ve hem de gelenek ve kültürlerinin yok olmasına neden olacağından Panama Hükumeti bu köylerde turizmi teşvik eden projeler hazırlamış.

Kültürlerini bir gelir kaynağı olarak turistlerle paylaşmak için örgütlenmeleri sağlanmış. Yerli Embera halkı yaşam tarzlarını, el sanatlarını turistlere nasıl pazarlayacaklarını zamanla öğrenmişler. Bizlerde bugünkü gezimizde bu pazarlamadan fazlasıyla memnun olarak köyden ayrıldık.

Gezekalın

Dr Ümit Kuru

19.07.2023