GUATEMALA: ANTİGUA GEZİSİ-SON YAZI

Gezi Tarihi: 30.10.2010

img_0900-002

Sabah günün ilk ışıkları ile uyanıp, alelacele giyinip, kaldığımız oteli keşfe çıktık. Kaldığımız otel, Hotel Villa Colonial, sanki hala İspanyollar zamanında yapılmış hali ile duruyor. Bahçesi muhteşemdi. Civarda sabah şarkılarını söyleyen kuşlarla, rengarenk açmış, bir kısmını ilk defa gördüğüm çiçekler birbirlerini tamamlayan bir güzellik içindeler.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu küçük sabah gezimiz sonrası, valizlerimizi İstanbul’a kadar bir daha açmamak üzere kapattık. Kahvaltıyı takiben Antigua gezisi için otobüse doluştuk.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Antigua, 3 volkanın arasında bulunan bir şehir; Agua (su), Fuego (ateş) ve Acatenango Volkanları. Izgara planlı, en fazla çift katı geçmeyen evleri ve İspanyollar döneminden kalma yapıları ile film platosu gibi bir şehir. Renk renk boyanmış evleri ne kadar da güzeldi! Bazı gezginler için, gördükten sonra biz de dahil, burası Guatemala gezisinin olmazsa olmaz bir yeri. Gerçek Guatemala neresi diye sorsalar, birçok şehir akla gelebilir ama burası asla gelmez. Çünkü trafik ışıkları ve düzenli akan bir trafik var, elektrik dağıtım yer altına indirilmiş, çöpler düzenli olarak alınıyor. Sonuçta biz bu şehri çok sevdik ve kaldığımız zaman bize yetmedi. Antigua bu güzel gezi için iyi bir final yeri oldu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Antigua, İspanyolların bu ülkede kendilerini ve sömürdükleri Guatemala öz kaynaklarını güvende hissederek seçtikleri ve kurdukları ilk tercih şehri değil. O zamanlar, bundan önce iki şehri başkent olarak seçmişler ve kurmuşlar. Ancak coğrafi koşullar ve doğa buna müsaade etmemiş ve bugünkü Antigua 1543 yılında kurulmuş. 1773 yılında şehir büyük bir depremle yıkılmış, bunun üzerine de başkent bugünkü başkent olan Guatemala City’e taşınmış. Şehirdeki resmi binalar azalmasına karşın, halk burayı tamamen asla terk etmemiş ve 1830’lardan sonra da şehir eski canlılığına tekrar kavuşmuş. 1979 Yılında da UNESCO bu şehri dünya kültürü mirası listesine almış.

IMG_0766.JPG

Şehir gezimize ilk olarak anıtsal şehir kapısını gezerek başladık. Bu kemerli kapıdan bakınca karşıda Aqua Volkanı gözüküyor. Çok hoş kareler aldık.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonra ise La Merced Kilisesine gittik. Dış görünüşü sarı beyaz boyalı ve Barok tarzı inşa edilmiş olan kilisenin ilk yapımı 1548 yılına gidiyor. Ancak kilise büyük depremde ağır hasar görünce 1767’de yapılan yeni kilise bugünkü görünümünde yapılmış. Kilise içinde bulunan dini figürleri, Yortu zamanında (Santa Semana) bu kiliseden çıkartıyorlarmış. Yani Yortu kutlamaları bu kiliseden başlıyormuş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonra şehrin merkezine indik. Merkezde Parque Central (Merkez Park) var. Burası hem turistler ve hem de yerli halk için buluşma merkezi. Burada banklara oturun, Antigua çevrenizden aksın, siz de seyredin.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu parkın ortasında bulunan çeşmenin bugünkü hali 1936 yılında yapılmış ve 1738 yılı yapımı orijinalinin reprodüksiyonuymuş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu parkın karşısında bulunan Palacio de Los Capitanos (Kaptanlar Sarayı) İspanyolların, bir zamanlar Chiapas’dan, Kosta Rika’ya kadar alanı yönettikleri bir saraymış. 1760’lara kadar da bu böyle devam etmiş. Bugün ise artık kullanılmıyor. Turizme bile çok az bir bölümü açık ve yenileme çalışmaları var.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Parkın doğu tarafında Katedral var. 1542 yılında yapılmış ve 1668 yılında tahrip olmuş. 1669 da yeniden yapılırken, 1680 de bu sefer depremle hasar görmüş. 1773 de ise yıkılmış ve 1780 ve 1820 yılları arasında ise sadece kısmi bir tamirat görmüş. Bugün gezdiğiniz alan orjinalinin çok az bir bölümü. Daha çok yıkımdan arta kalan kısımları geziyorsunuz. Ancak bizim için bu bile, buranın zamanında çok heybetli bir katedral olduğunun göstergesi oldu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonra ise Las Capuchinas Manastırını gezdik. Burasının açılış tarihi 1736 yılı ve İspanya’dan gelen rahibeler tarafından idare edilmiş. Avluda çok büyük bir çeşmesi var. Arka tarafa doğru ise içinde 18 adet küçük odanın bulunduğu kule tarzında bir yapısı ile benzersiz bir dini yer. Çok güzel bir bahçesi var ve burada ilk defa gördüğüm renkte bir kelebek peşinde epey bir zaman geçirdim.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Buradan sonra Katedralin arka tarafına kurulmuş olan yerel bir pazara girdik. Ama bugün öğlene kadar gezip, sonra İstanbul’a doğru yola çıkacağımızdan pek zamanımız yok. Hızlı geçtik. Bu arada öğle yemeği zamanı geldi ama biz birkaç kişi bu kentin sokaklarını arşınlamayı tercih edip öğle yemeğini atladık. Böylece 2 saat kadar daha bir zamanımız var. Çok doğru bir tercih yaptığımızı düşünüyorum. Bu kent gerçekten harika. Sokakların, evlerin her tarafında bir özellik, bir güzellik buluyorsunuz.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Ana grupla iki saat sonra buluşup, bu sefer Kahve plantasyonunun nasıl yapıldığını gösteren bir müzeye doğru yöneldik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Guatemala dünyanın en kaliteli Arabica cinsi kahve üreticisi ülke olma konumunda. Bu müze kahvenin ekiminden, meyve haline gelene ve daha sonra toplanıp işlendikten sonra fincanımıza doldurulana kadar olan tüm aşamaların sergilendiği bir müze.  Küba’da kahve bitkisini görmüştüm ama burada olaya iyice hakim oldum.

Sonrasında ise Madrid aktarmalı İstanbul dönüş uçağımıza binmek üzere yola düştük.

Evet, kocaman bir 17 gün geldi ve geçti. Hemen her gezi sonrası vücudumda bir yorgunluk ama ruhumda bir dinginlik hissederim. Daha dönüş yolunda gezinin muhasebesini yapar ve Allah sağlık verirse, imkanlarımız dahilinde bir sonraki rotayı kafamda kurmaya başlarım. Zaten bir gezgin de başka ne yapabilir ki?

Gezime ortak olan tüm sanal gezginlere teşekkür ederim.

Gezekalın ve aydınlık kalın..

Dr Ümit Kuru

İlk yayın tarihi: 11.12.2010 Saat 14:34

Gözden geçirilmiş son yayın tarihi: 25.11.2016 Saat 07:42

GUATEMALA: ATİTLAN GÖLÜ-ANTİGUA GEZİLERİ

 Gezi Tarihi: 29.10.2010

IMG_2062.JPG

San Pedro, Toliman ve Santa Clara (Atitlan) Yanardağlarının aktif oldukları dönemde oluşan Atitlan Gölü, verdiği manzaralar ve kıyılarındaki köylerinde yaşayan yerli halkla, turistler için tam bir cennet köşesi. Orta Amerika’nın bu en derin gölünün dibi tam olarak araştırılmamıştır. Maksimum derinliğinin 340 metreleri bulduğu düşünülüyor.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sabahın ilk ışıkları ile kalkıp, Atitlan Gölü kıyısında bulunan otelimizde kaldığımız odanın balkonundan göle baktık. Yakın bir zaman da yağan şiddetli yağmurlar nedeni ile göl suları yükselmiş ve otelin kıyısında bulunan kamelya sular altında kalmış. Ancak sabah manzarası muhteşem. Atitlan Gölü, İtalya’daki Como Gölü ile karşılaştırılıyor. Ama bence burası belki oradan daha güzel çünkü bu gölün her bir köyünde ayrı bir güzellik ve özellik mevcut. Gezimizin en güzel destinasyonlarından bir tanesi burası oldu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Kahvaltı sonrası tekneye bineceğimiz limana geldik ve teknemizi beklemeye başladık. İskeleden manzara daha da büyüleyici hale geldi. Daha sonra hem iç kabinleri ve hem de dışarıda oturmaya müsait olan yerleri ile teknemiz geldi. Tekneye binerek geziye başladık.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Masmavi renkteki suları ile Atitlan Gölü, bizi daha başlangıçta güzelliği ile esir aldı. Gecelediğimiz Panajachel Köyü dışında, San Pedro, Santiago, San Antonio, Palopo köylerine günlük turlar yapılıyor. Burada iki köyü iyice gezdik; Santiago ve San Antonio köyleri. Bu köylerin her ikisinde de farklı bir Maya halkı alt topluluğu var. Köylerden bir tanesinde hemen herkes mavi çizgili bir bluz giyerken bir diğerinde başka bir renkte giysi giyiliyordu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu şekilde giyinme İspanyollar zamanından beri geliyormuş. Bir köyün halkı İspanyollara yardımcı olduğundan, İspanyollarca bir örnek giydirilirken, bir diğer köyün insanları İspanyol esaretine karşı çıktıkları için farklı bir tek tip elbise içine sokulmuş. Bu giyinme şekli o zamanlardan beri devam ediyormuş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yaklaşık bir saat süren bir tekne seyahati sonrası İlk köy olan San Antonio’ya vardık. İskeleden iner inmez bizi satış yapmaya çalışan yerli halk karşıladı. Bu Maya halkı alt grubu Tzutujil’ler olarak adlandırılıyor Ellerinde rengârenk kumaşlar ve tek tip giysileri, güler yüzleri ile çok güzellerdi. Burada da insanlar fotoğraf çektirmek istemiyorlar. İzin isteyip fotoğraf aldık.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Burada ilk önce bir dokuma tezgahını ziyaret ettik. Bir bayan bize dokuma tezgahının başında nasıl dokuma yapıldığını gösterdi. Tabii ki arkasından satışlar geldi. Bu köylere has doğal boyalardan tekstil ürünleri mevcut ve ucuz sayılırlar. Ayrıca pazarlığa da açıklar.

IMG_0457.JPG

Daha sonra ise yokuş yukarıya çıkarak Katolik kilisesinin önüne geldik. Burası San Thomas Kilisesi ve kilise içi balonlarla süslenmiş. Yani o mistik hava buraların kiliselerinde pek yok.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Buradan karşıdaki göl ve volkan manzaraları çok güzel gözüküyor. En erkeni bundan 150.000 yıl önce patlamış olan volkanların tepeleri sanki kesilmiş gibi gözüküyor.  Kilise gezisi sonrası, bu sefer yokuş aşağıya doğru inerek ve yol boyu fotoğraf çekerek teknemize bindik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sonraki köy olan Santiago’ya gelince ilk karşılaştığımız manzara, yağan yağmurlarla yükselmiş suların, bu köyün parkını ve iskele kenarında bulunan dükkanları gölün içine katmasıydı. Bir zamanlar park olan yerde şimdi çocuklar yüzüyorlardı.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Çocuklara oyun olsun da, ister su da ister toprak da fark etmiyor. Biri ağacın tepesinde oturmuş yüzenleri seyrediyor, diğeri ise arkadaşına su sıçratma peşinde.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu köy civarındaki yerleşim yerlerinde 2005 yılında patlak veren kasırga sonucu olan toprak kayması sonrasında yüzlerce insan yaşamını ve daha fazlası da evlerini yitirmiş. Burada yaşanan bir diğer insanlık dramı da 1960-1996 yılları arasında yaşanan Guatemala iç savaşında burasının da kötü şekilde etkilenmesiydi. Bu köyü, solcu gerillalara destek verdiği için cezalandıran hükumet askerleri çok sayıda insanın ölümüne neden olmuşlar.

IMG_0531.JPG

Köye girişte peşimize takılan yaşlı bir satıcı teyzeden, kafasında sarılı olan başlığın, nasıl sarıldığını öğrendik. Uzunluğu metrelerce olan bu ince kuşağın, bir şapka haline getirilmesi çok ilginçti. Bu köy halkının giysisi, diğer gezdiğimiz köy halkının giydiğinden farklı. Kadınların bluzları hapishane parmaklıkları gibi yukarıdan aşağıya çizgili ve mavi renkte. Bu köyün isyankarlığı İspanyollar  zamanından beri varmış ve İspanyollarda onlara bu hapishane kıyafetini uygun görmüşler.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Bu köyde ilk gittiğimiz yer “Sigara içen tanrı” nın tahtadan heykelinin bulunduğu evdi; Onu İspanyollar San Simon, İspanyollarla karışmış yerli halk (Ladino’lar, melez Mayalar), Maximon ve Maya halkı ise Rilaj Maam (Reel ah Mam) olarak adlandırıyor. Ağzında sigara veya puro ile gördüğümde çok şaşırdığım bu varlığın adına kim ne derse desin, “sigara içen tanrı” Guatemala’nın dağlık bölgelerinde çok saygı duyulan, tapılan ve kendisine hediyeler getirilen bir ilahi kişilik. Maya tanrılarının, Guatemalayı fetheden İspanyol komutan Pedro de Alvarado’nun ve İncilden Yahudaların bir karışımı olduğuna inanılan bir ilah. Bu tanrı bazen bir resim içinde, bazen de tahta bir heykel içinde sembolize edilmiş. Guatemala’nın hemen her dağlık alanında bu figürü bulmak mümkünmüş. Bu heykel veya resim her yıl bir evden diğerine taşınırmış ve yeni sahipleri de bu tanrıya bakmakla yükümlüymüş. Tabii ki bu arada gelen tüm hediyelerde bu yeni eve getirilirmiş. Hediyelerin en makbulleri sigara, alkol, puro ve meyveler olurmuş. Aşağıda internetten bulduğum bir fotoyu yazıya ekledim.

Santiago’da Sigara içen Tanrı, tahta bir heykelle sembolize edilmiş. Bu heykelin bulunduğu evi küçük bir ücret karşılığı geziyorsunuz. Yerden yaklaşık 1 metre boyunda olan bu tahta heykele ağzında kocaman bir puro ile tanrı benzetmesi yapmak biraz hayal gücünü zorlamak olacak ama zaten aklımızı bu konularda zorlamıyor muyuz? Bu heykelin yanında Hazreti İsa resmi ile ona eşlik ediyor ve sanırsınız ki Hazreti İsa’dan önce “sigara içen tanrı” geliyor. İçeride heykelle fotoğraf çektirmek “giriş ücretinden pahalı ve ortamın ışığı da yeteri kadar uygun değil” düşüncemle fotoğraf çekmedim. Ama şimdi düşününce ışığı da, parasını da zorlamalıydım diyorum. Bazen gezilerde bu konularda dumura uğruyorum.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Lokal bir Pazar içinden geçerek, Iglesia Parroquial Santiago Apostol Kilisesine gittik. Burada avluda genişçe bir alan var içinde pek bir özellik yok ama içeride giydirilmiş haldeki kutsal din büyükleri çok ilginçti. Her bir heykel grubu ayrı giysiler içinde ve bu farklı grupların giydirilmesi ve temiz tutulması ile bazı varlıklı aileler ilgilenirmiş.  İçerisi yine bir panayır gibi; Balonlar ve tüllerle dolu. Kilisenin Altarı 3 volkanı temsil eden, 3 parça oyma tahtadan yapılmış. Bu altarın 1976-1981 yılında yapılmış olan restorasyonu sırasında, restorasyonu yapan sanatçılarca Kolonyal dönemin klasik dini motifleri yerine, Maya inancına ait figürler konmuş.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Daha sonra tekneye doğru dönüşe geçtik ama yol boyu küçük küçük galeriler var. Bunlardan bazılarında yerel sanatçıların yaptığı çok güzel yağlı boya tablolar var. Bir diğer dumura uğradığım yerde burası oldu. Çok beğendiğimiz bir resmi pazarlık edeceğiz diye almadım.  Oralara kadar gidecek olan arkadaşlar siz siz olun eğer beğendiğiniz bir yağlı boya olursa, benim gibi kaçırmadan alın derim.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Sonraki hedef ise karşı kıyıda bulunan ve çok güzel olan bir lokantada yemek yemek oldu.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Atitlan tekne gezimiz sonrası bu sefer tepeden Atitlan Gölüne ve volkanlar ait panoramik fotoğraflar alıp 104 km ötede bulunan Antigua’ya doğru hareket ettik.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Antigua’ya vardığımızda artık akşam olmuştu. Bu şehirde kolonyal dönemden kalma hemen hemen tüm yapılar otele çevrilmiş. Biz de bu otellerden bir tanesine yerleşip, gece yemek yiyeceğimiz restorana doğru yola çıktık. Bu gece bizim artık son gecemiz ve bir gezgin büyüğümüzün sipariş verdiği şaraplarla kadeh kaldırıp geziyi kazasız belasız bitirmenin mutluluğunu hep beraber paylaştık.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Antigua sokaklarını kısaca gezdik ve otelimize döndük.

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Yarın artık tüm gezimizin son günü olacak. Çok güzel olan ve tadının damağımızda kaldığı konusunda herkesin hemfikir olduğu Antigua’yı gezeceğiz.

IMG_0675.JPG

Gezekalın ve aydınlık kalın…

Dr Ümit Kuru

İlk yayın tarihi: 11.12.2010 Saat 01:49

Gözden geçirilmiş son yayın tarihi: 24.11.2016 Saat :12:21