Tuna Nehri Akmam Diyor
Kenarımı Yıkmam Diyor
Ünü Büyük Osman Paşa
Pilevne’den Çıkmam Diyor
……………………
Yukarıdaki türkü sözlerinde geçtiği gibi, türkülere konu olmuş Tuna Nehri, Almanya’nın Kara Orman Bölgesinden doğup 2857 km yol kat ederek, Romanya’nın Kara Orman Sığlığından Karadeniz’e dökülüyor. Avrupa’nın Volga Nehrinden sonraki ikinci en uzun nehri. Tuna Nehri, Romanya dahil 19 ülke ile temas ediyor. Karadeniz’e ulaşmadan önce nehir 3 ana kola ayrılıp,4178 km² lik Tuna Deltası‘nı şekillendiriyor.
Avrupa’nın Volga, Kuban Deltalarından sonra en büyük üçüncü ve dünyanın ise 22. büyük deltası. Ama esas önemli yanı ise 5400 üzerinde bitki ve hayvan türü ile dünyanın biyolojik çeşitlilik bakımından üçüncü ve Avrupa’nın ise en önemli deltası olması. Geniş sazlık alanları, lagünleri, tuz gölleri, tatlı su alanları, ağaçlıkları ile çok özel bir bölge burası. 1990 Yılında UNESCO tarafından Doğa Mirası listesine alınmış. Yani geziye Romanya’nın UNESCO listesi içindeki bir yeri ile başlıyoruz.
Tuna Deltası’nı gezmek izne bağlı . Yani kendi başınıza da, turla da gitseniz Danuba Delta Biosphere Reserve Authority (DDBR- http://www.ddbra.ro/en/ddbra-map) denen bir bölümden izin almanız gerekiyor. Zaten Tuna Deltası içinde 19 su, 7 kara yolunu takip etmenize izin var. Diğer bölümlere izin verilmiyor.
Tuna Deltasının büyük bölümü Romanya toprakları içinde bulunuyor. Delta üç ana kola ayrılıyor. Chilia, Sulina ve Sfantu Gheorghe bölgeleri.
Romanya tur programını yaparken başlangıçta 9 günlük bir gezi planlamıştım. Ancak Romen rehber George mutlaka Tuna Deltasında kalıp, deltanın güzelliklerine şahit olmam gerektiği konusunda ısrar edince, 2 gün daha turu uzatma pahasına, programa ekledim. İyi ki de bunu yapmışım! Romanya’ya gitmişseniz mutlaka Tuna Deltasını programınıza ekleyin derim.
Bu arada unutmadan sizlere sivri sineklerden bahsedeyim; Yanınızda mutlaka sinek kovar sprylerden götürün. Elbiselerinizin üstünden bile sokuyorlar.
Tuna Deltasında Crişan Köyünde çok sevimli karı-kocanın işlettiği bir pansiyonda kaldık. Buraya ulaşmak biraz zahmetli oldu. Bükreş’den Tuna Deltasına düzenli feribot ya da hızlı botların hareket ettiği Tulcea‘ya, 3.5 saat kadar bir yolu araçla kat ettik. Tulcea’dan da hızlı feribotla 1 saatlik yol yaparak konaklayacağımız Casa Calin adlı pansiyona ulaştık. Pansiyon sahibi John çok deneyimli bir rehber. Tuna Deltasının tüm kanallarını, bir turist için ilgi çekecek tüm noktalarını çok iyi biliyor. Eşi ise harika bir ahçı. Pansiyon Tuna kıyasında sıcacık ve çok sevimli. Yataklar biraz sorun olsa da o ortamda hiç aramadık rahat yatakları.
Delta’yı ziyaret etmek, çok çeşitli etkinlikler ve gezi fırsatları sunduğu için oldukça keyifli bir süreç. Tekne ile doğal göller, vahşi yaşam, köy ziyaretleri ve unutulmaz bir gün batımı gezileri yapmak ve benim pek ilgimi çekmeyen balıkçılık başlıca aktiviteler..
Crişna’ya vardığımızda ilk günkü aktivitemiz gün batımı turu yapmak oldu. John’un kullandığı bot ile ana kanal boyunca bir süre gittik. Tuna Nehri kim bilir nereden sürüklediği kumlar nedeni ile çamur renginde akıyor.
Seyahat ettiğimiz ana kanal, Avrupa’nın Mega Projesi olan Karadeniz’den, Manş denizine planlanan kanal projesi kapsamında genişletilmiş. Tuna Nehri tarih boyunca gemiler için yol alabilecekleri derinlikte olmuş ama bu mesafe bir yere kadarmış.
Bu çılgın proje ile tüm Tuna, Main ve Ren Nehirleri ile Karadeniz’den Manş Denizi’ne yol açılmış. Nehir üzerinde büyükçe ağaç dalları da gezip duruyor, bu nedenle küçük teknelerin dikkat etmesi gerekiyor.
Daha sonra ana koldan içerilere doğru giriyorsunuz. İşte bu andan itibaren üzerinde yol aldığınız nehrin ve onun yarattığı güzelliklerin de farkına varıyorsunuz. Suyun rengi bile aniden değişiyor. Çamur renginden eser kalmıyor, berrak ancak su dibindeki yoğun bitki ve kökleri nedeni koyu bir renk alıyor. Bölgenin sakinleri olan pelikanlar ve balıkçıllar, yaban ördekleri, şanslıysanız kuğular, şahinler gibi türlü türlü kuşlar ortaya çıkıyor. Suyun üstü yer yer sarılı beyazlı nilüferler kaplı oluyor. John rehberliğinde sazlıklar arasından yol alıp gün batımını seyredeceğimiz göle ulaştık. Suyun üstünde nazlı nazlı süzülerek bizim gibi nefis bir gün batımı seyri yapan pelikanlarla birlikte güneşi batırdık.
Ertesi gün ise Tuna Deltasının diğer gezi yollarında tekne turu yaptık. Bu sefer erken saatlerde başlayan yolculuk akşamın geç saatlerine kadar sürdü. Kanallardan birinden girip diğerinden çıktık. Sazlıklar arasından dar yollar boyunca ilerledik. Hayatımda gördüğüm en geniş nilüfer tarlaları arasında yolculuk yaptık. Pelikan görmek bir süre sonra vaka i adiyeden oldu. Subtropikal iklimlerde görmeye alıştığım Roller (Gökkuzgun) cinsi bol renkli kuşları bile burada fotoğraflama şansım oldu. Müthiş güzel bir deneyimdi.
Deltayı ziyaret ettiğimde tekne gezisi kadar keyif veren başka bir aktivite ise Letea Köyü ve Ormanını ziyaret etmek oldu. Ormanın özelliği, Avrupa’daki tek subtropikal orman olması ve Akdeniz bitkileri içermesi. Ayrıca, bu bölge 2000’den fazla vahşi at popülasyonu ile Avrupa Kıtası’ndaki en büyük “vahşi at” nüfusuna ev sahipliği yapmakta.
Burada tekneden indik ve 2 çift atın çektiği bir gezi arabası ile köy içinde gezi yaptık. Çoğunluğunun kökeni Rus olan köyden sonra o özel orman içinde bir yürüyüş yaptık. Bir kısmı birkaç asırlık meşe, akkavak, ıhlamur, karaağaç, dişbudak gibi kıymetli ağaçlar arasından geçip kumluk tepelere vardık. Tuna Deltası sürekli olarak değişen bir coğrafya. Bu nedenle bir zamanlar deniz olan ve alüvyonlarla dolarak içeri bölgelerde kalan bu yerlerde kumullar oluşmuş.
En son Tuna’nın Karadeniz’e açılan bir kolu üzerinde Sulina‘ya kadar gittik. Sulina’ya kadar uzanan kanalın 20 km’lik bu kısmı, 1880-1902 yılları arasında kazılmış. Osmanlı’da bu işe para koymuş. Çavuşesku döneminde burada çok sayıda balık konserve edilen fabrika varmış. Bunların hepsi harabe halde şimdi.
Burada karaya çıkıp önce öğle yemeğimizi yedik Sonra da Sulina içinde bir yürüyüş yaptık. Sulina yeni kanal yapıldıktan sonra ticari bir merkez haline gelip dünyanın dört bir yanından insanların yaşadığı kozmopolit bir yer olmuş. Bunun en önemli göstergesi Sulina mezarlığı; Rus, Romen, Türk, Yunan, Yahudi, İngiliz başta olmak üzere bir çok milliyetten insanların gömüldüğü bir mezarlık burası. Bu mezarlığı gezdik. Rus, Türk ve Yahudi Mezarları yan yana. Bir de korsan mezarı mevcut. Sulina içindeki Ortodoks Kilisesi güzel.
Sulina gezisi sonrası, Tuna’nın bu kolunun Karadeniz’e açıldığı ve büyük bir deniz fenerinin olduğu uca kadar botla gittik. Buradan sonrası artık Karadeniz. Hemen kıyıda daha önce bu sularda batan bir Türk gemisinin batığı gözüküyor. Bu noktada Tuna Deltası’nın devam eden büyümesini ve bu büyüme içinde kaybolan Karadeniz’i net olarak görebiliyorsunuz. Tuna Nehri getirdiği alüvyonlarla önce setler yapıyor, sonra ise zamanla kapanan bu setlerle içeride hapis olan deniz suları ile tuz gölleri, lagünler, zamanla tatlı su gölleri ortaya çıkıyor. Bu bölümde yeni oluşan değişimi gözlemleyebiliyorsunuz. Buradaki büyük fener aslında kanalın bu bölümüne kadar olan üçüncü fener. Zamanla Tuna Deltası büyüdükçe, denizle irtibatı kesilen ve işlevi kalmayan eski fenerler yerine, yeni fener yapılmış. Bu tarihi eski fenerleri hem gidiş ve hem de dönüş yolunda gördük.
Günün sonunda tekne ve Sulina, Letea Köyü kıyı gezilerinden dönüp konakladığımız pansiyona geri döndük. Akşam yemeğimizi yedikten sonra biramı yudumlarken Tuna Deltası’nın her şeyi ile bana ne kadar hitap ettiğini düşündüm.
Romanya’da Tuna Deltasını mutlaka programlarınıza dahil edin ve bu özel alanı hakkıyla gezmeye gereken vakti ayırın derim…
Gezekalın..
Dr Ümit Kuru
21.06.2019 Saat 22:31