Trenin beşik sallantısı hissi veren rahatlatıcı etkisi, pencereden devamlı akan huş ağacı, kızıl çam ağaçlarını takip etmenin verdiği yorgunluk ve içtiğimiz votka yan yana gelince gece çok güzel bir uyku çekmiş olarak uyandım. Geçen bölümde de yazdığım gibi ben bu Trans Sibirya treni ile seyahati, en azından bizim yaptığımız gibi 2000 km’ye yakın 30 saatlik kısmını, her gezgine tavsiye ediyorum.
Sabah kahvaltı ardından geceden kalan muhabbete devam ederek tren gezimizi İrkutsk İstasyonunda tamamladık. Bizi burada karşılayan yerel rehberimizin adı Oxana Trufanova. Aslında şehir gezimiz var ama hepimizin duş gibi bazı hijyenik ihtiyaçları ön plana çıkınca şehir gezisinin sadece Trubetskoy Müzesi kısmını yapmaya karar verdik. Bu müze saat 10’da açılıp akşam 17’de kapanıyor. Ertesi gün müze açılışını bekleyip zaman kaybetmektense, bugünden müzeyi gezmek ve yarına şehir gezisinin kalan kısmını erkenden yapmak daha uygun olacaktı. Otele girip, valizleri bırakıp çıktık. Bu arada yerel kıyafetleri ile bir bayan bizi elinde ekmek ve yaban mersininden yapılma bir meyve suyu ile karşıladı.
Önce Irkutsk Şehri hakkında kısa bir bilgi verelim; İrkutsk, Angara Nehri kenarına kurulu şirin mi şirin bir kent. Bir sanat, eğitim ve kültür kenti olması ile “Sibirya’nın Paris’i” olarak adlandırılan kentin esas önemi dünyanın en büyük tatlı su rezervi olan Baykal Gölüne çok yakın olmasından geliyor. Kentin merkezi, her ikisi de Angara Nehri kenarından başlayan ve birbirini dik kesen Karl Marks ve Lenin adlı caddelerin etrafında oluşmuş.
İrkutsk Şehri daha başlangıçta hepimizin gönlünü çalmayı bildi. Buradaki ahşap evlerin güzelliği gerçekten büyüleyici. Novosibirsk’deki gibi öyle göstermelik 3-5 adet de değil renkli boyalı oymalı panjur ve dam saçakları ile belki yüzlerce eski ev var bu şehirde. Henüz Novosibirsk’deki gibi bu eski evler beton yapılaşmaya kurban edilmemişler. Rehberimiz Oxana’ya “bu evlerden şehirde kaç tane var” diye sorunca sayısını bilemediğini söyledi. Kuruluş tarihi 1661 yılına kadar giden bu eski şehirdeki evlerin o dönemdeki hali ile kalması ve çok sayıda olmaları muhteşem bir şey. Novosibirsk’de bu evlerin yerini çok katlı beton binalar almış. Ben bu şehri bu eski ahşap evleri ile hatırlayacağım.
Bu kentin bir başka önemi Decembirist (Dekabrist-Aralık İsyancıları) denen ve 14 Aralık 1825 yılında Yüzbaşı Panov önderliğinde Çar 1. Nikolay’a karşı batı tipi bir parlamenter demokrasi için yönetim değişikliği isteme amaçlı isyan eden 121 subay ve aydının sürgün yeri olması. İsyancıların bir anlık kararsızlığı ve aralarındaki anlaşmazlık bu isyanın sonuçsuz kalmasına neden olmuş. Yakalanan isyancılardan ele başı olan 5 tanesi hemen ölümle cezalandırılırken kalanlar ise tüm hakları ellerinden alınarak bu kente sürgün edilmişler. Sürgünler zor yolculuk koşullarında ilk defa 1826 yılında bu kente gelmişler. Buradan da daha kırsal alanlara madenlerde ve inşaatlarda zor koşullarda çalışmaya yollanmışlar. 1856 Yılında Çar Alexander’ın taç takması şerefine bir kısmının Moskova ve St Petersburg’a dönmelerine izin verilmiş. Bir kısmının da kırsaldan Irkutsk Şehrine dönmeleri ve aileleri ile yaşamalarına izin verilmiş. Ancak bir kısmı zor koşullar altında çok sıkıntılar çekmişler ve hayatlarını kaybetmişler. Yine de bu aydın insanların geldiklere Irkutsk’a bilim, sanat ve eğitim alanlarında çok katkıları olmuş. Burada çalışmalarını ve eserlerini vermeye devam ederlerken, yöre halkının da eğitimine katkıda bulunmuşlar. Irkutsk’da bu insanların yaşadıkları bazı evler müzeye dönüştürülmüş.
İşte biz bu evlerden bir tanesini yani Sergei ve eşi Kontes Yekaterna Trubetskoy’a ait olanı gezdik. Yekaterna eşi sürgüne gönderildiği zaman onunla birlikte sürgüne gitmek istemiş. Ama Kontese önce bu izni vermemişler ve isyancı eşinden ayrılmaya teşvik etmek için boşanma kolaylığı sağlayan kanun bile çıkartmışlar. Buna rağmen Yekaterina eşi ile sürgüne gitmiş ve soylu hayatını ve tüm ailesini (çocukları dahil) geri de bırakmış. Birbirleri ile uzun süre görüştürülmeyen ancak çok sonraları bir araya gelebilen bu ailenin ancak 1945 Irkutsk’a dönmelerine izin verilmiş ve 1854 yılında da bugün gezdiğimiz ahşap evi inşa edebilmişler. Ne yazıktır ki bu vefakar kadın evin bitimini göremeden ölmüş. Rehberimiz Oxana’dan bu hikayeyi dinleyince bu evi bir başka gözle gezdik. Bu müze ev sabah saat 10 ile akşam saat 18 saatleri arasınnda gezilebiliyor. İçinde olayın hikayesinin anlatıldığı görseller, Sergie Trubetskoy’un cezaevi koşullarına ait objeler ve sonradan kazandıkları yaşam koşullarını gösterir eşyalar sergileniyor.
Yıllar sonra 2. Nikolay Rumanov’a karşı 1917 Ekim devrimini başaran Lenin, Çar ve ailesini , bir başka Nikolay’a ilk darbe girişimini yapan ama başarılı olamayan Dekabristlerin öcünü almak istercesine Sibirya’nın Tobolsk Şehrine sürmüştür.
Bu gezi sonrasında yemek yedik. Yemek sonrasında ise Karl Marks Caddesinde başından başlayan kısa bir gezi yapıp eski ahşap evleri fotoğrafladık. Her biri sımsıcak bu evlerin. Sonrada o meydanda bulunan cafelerden birine oturup bir şeyler içtik. Irkutsk’da kaldığımız Courtyard Marriot Otele doğru bir gece yürüyüşü yapıp günü sonlandırdık
Yarın Baykal Gölü gezisi var.. Beklerim..
Gezekalın
Dr Ümit Kuru
21.07.2015 Saat 01:16