Ateşin ve Buzun Yurdu İzlanda: İzlanda’ya Varış-Blue Lagoon

IMG_0030.JPG

İzlanda’ya Türkiye’den doğrudan uçuş yok. Biz önce Stokholm’e uçup, oradan İzlanda’ya geçiş yaptık. THY’na ait uçağımız saat 07:00’de Stokholm’e uçacak. Ancak ülkede yaşadığımız karmaşa ve OHAL uygulaması nedeni ile havaalanına gece saat 01:00 gibi gittik. Zaten havaalanına girişimiz 30 dakika sürdü. Eski memuriyetimin bendeki önemli kazancı olan yeşil pasaport, bu gezide eziyete sebep oldu. Yeşil pasaportlu olup da yurt dışına çıkacaklar olarak elimizde bir sürü evrakla ve ayrı bir bölüme alındık. Neyse ki sorun çıkmadan “yurt dışına çıkışında sakınca yoktur” damgasını biletlerimize vurdular. Geri kalan saatleri havaalanında geçirdik ve zamanında uçuşumuzu yaptık. Stokholm’de aktarmayı yapıp,  Icelandair’e ait uçakla Reykjavík‘in 50 km dışında bulunan Keflavik Havaalanına saat 15:00 gibi iniş yaptık. THY uçaklarının konforu gittikçe bozuluyor gibi. Koltuk aralarının darlığı iyice eziyet oluyor. İcelandair’in ikramı sıfır sayılır ama koltukları kesinlikle daha rahat ve koltuk araları daha genişti.

IMG_0004.JPG

İzlanda ilginç bir ülke. Havaalanında valizlerimizi aldıktan sonra elimizi kolumuzu sallaya sallaya ülkeye giriş yaptık.  Pasaportlarımıza ne girişte ve ne de çıkışta İzlanda damgası vuruldu. İzlanda’ya gittiğimize dair elimizdeki tek resmi belge Stokholm Arlanda-Keflavik Havaalanları arası uçuşu gösteren uçak bileti.

IMG_0038.JPG

Bizi havaalanında lokal acentenin gönderdiği araç şoförü Arnie ve tercüman olarak bize yardımcı olacak olan Nar geziden Meltem hanım karşıladılar. Aracımıza binip İzlanda seyahatimize başladık.  

P7230369.JPG

İzlanda ise bizi yağmur ve kapkara bulutlarla karşıladı. İzlanda’nın yağmuru bir garip. İnce ince yağıyor gibi gözüküyor ama bir bakmışsınız sırılsıklam olmuşsunuz. Hava 11 derece civarı. İstanbul’dan 35 derece sıcaklıktan gelince, giysiler yetersiz kaldılar. Yanımıza aldığımız kalınları geçirdik üstümüze.

İzlanda ile ilgili genel bilgileri daha önce yazdığım  ” İzlanda Dipnotları: İzlanda’ya Gitmeden Önce Genel Bilgiler ” başlıklı yazıda bulabilirsiniz. Altı çizgili bağlantıya tıklamanız yeterlidir.

IMG_0043.JPG

İzlanda’daki ilk aktivitemiz meşhur Mavi Kaplıca ‘ya (Blue Lagoon) olan ziyaretimiz olacak. Bu kadar stres, bekleme ve yorgunluk sonrasında kaplıcaya doğrudan gidip rahatlama iyi gelecek. 

IMG_0046.JPG

Blue Lagoon yolunda yol boyu lav tarlaları içinden geçtik. Sonradan göreceğim lav tarlaları yanında burası çok küçükmüş meğerse. Zamanında buraya dehşet saçan bu lavların bugünkü masumiyeti büyük bir tezat oluşturuyor. (Volkanlar ve lav hakkında genel bilgi için tıklayınız;  İzlanda Dipnotları: Volkanlar İzlanda’nın Şansı mı, Şansızlığı mı? )

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Havaalanından Mavi Kaplıca’ya (Blue Lagoon) varmak 23 km kadar yol yapmayı gerektiriyor (Reykjavik’den 47 km). Buraya grup halinde gidecekseniz önceden randevu alıp gitmek gerekiyor. Bizim randevumuz 16:30’da. 

IMG_0042.JPG

İzlandalılar tarih boyunca volkanlar ve seller aracılığı ile doğanın gazabına çok uğramışlar ve zarar görmüşler. Ancak ondan faydalanmayı da bilmişler. İzlanda’da tüm evlerin ısıtması ve soğutulmasında, elektrik elde edilmesinde Jeotermal Santraller kullanılıyor. 

İzlandaca kelime anlamı “Siyah Çayır” olan Svartsengi Jeotermal Güç Santraline, ısı kaybını önleyen borularla aktarılan ve yeraltından çıkan süper sıcak su, elektrik üretimi için santralde kullanıldıktan sonra, toprak zemini örten lav tabakası altından geçen boru sistemi ile şehre ve Mavi Kaplıca termal havuzuna yollanıyor.

IMG_0036.JPG

1976 yılında Jeotermal Güç Santralinin atık sularını toplamak için bir havuz yapılmış. 1981 yılında yerel halk bu suyun iyileştirici gücüne inanıp içine girmeye başlayınca, Mavi Kaplıca popüler bir yer olmuş. 1992 yılında bu kullanımı paraya çevirmek için de bir şirket kurulmuş ve tesis açılmış. Aslında İzlanda da çok sayıda kaplıca var ve burada olduğundan daha doğallar ve atık su da değiller. Ancak Blue Lagoon onlar içlerinde en organize edilmiş ve hizmet koşulları daha iyi olanı. Gezi boyunca kaldığımız otellerin bazılarında bile, dışarıda ve yuvarlak bir küvet irisi şeklinde termal su dolu havuzlar vardı. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Atık sularda yıkanmak biraz itici gibi geliyor. Ama burası, National Geographic tarafından dünyanın 25 harikası arasında gösterilmiş olan bir yer. Beş dönüm üzerine kurulu olan suni göl her yıl 400.000 kişi tarafından ziyaret ediliyor. Lagüne, her 40 saatte bir tamamen değiştirilen ve  her defasında 6 milyon litre jeotermal suyu pompalanıyor. 

Silika ve sülfür gibi minerallerden zengin olan ve sıcaklığı 37-39 C arasında değişmeyen sıcak suların, sedef hastalığı gibi bazı cilt hastalıklarına iyi geldiği düşünülüyor. Mavi Kaplıca’da suyun içine saçınızı sokmamanız gerekiyor. Suyun saçı sertleştiren bir yapısı var. Saçınızı bu suya sokarsanız Troller gibi saçınız diken diken olmuş bir şekilde çıkabiliyorsunuz. Bu nedenle de duşların yanına konulmuş saç kremi sürüp havuza girmenizi tavsiye ediyorlar.

P7230410.JPG

Benim için Mavi Kaplıcanın bir başka önemli olan yanı, Avrasya ve Amerika kıtaları arasındaki tektonik plakalar arasında banyo yapmanın verdiği heyecan oldu.

IMG_9996

Mavi Kaplıcaya vardıktan sonra randevulu gelenlere ayrılan kapıdan içeriye alındık. Girişte bizlere birer havlu verilip, kolumuza bir bilezik takıldı. İçeride yediğiniz içtiğiniz bu bileziğe elektronik olarak kaydediliyor ve çıkışta bu bilezik okutularak ödeme yapıyorsunuz. Kaplıcadan çıkarken de bu bileziği elektronik kapıya vermeden dışarı çıkamıyorsunuz. 

IMG_0029

Soyunma kabinlerine gittik. Kadınlar ve erkekler ayrı bölümlere alınıyor. Biz yanımızda getirdiğimiz mayoları giymek için kabin ararken, yanımızda bulunan diğer ziyaretçiler anadan doğma bir şekilde gayet rahat dolaşıyordu. Kadınlar tarafını bilmem ama erkekler tarafında görüntü biraz iğrençti.

Mayoları giyindikten sonra soğuk havada koşturup kaplıcaya daldık. Ben hemen girmedim ve biraz fotoğraf çektim. Suyun rengi çok cezbedici. Sonra ben de daldım sıcak suya. 

Bu slayt gösterisi için JavaScript gerekir.

Kaplıca insan bakımından yoğun. Bir bölümde kaplıca içine hizmet veren bir bar var. Buradan içkilerinizi alabiliyorsunuz. Bir diğer köşede ise beyaz bir toprak veriliyor. Bunu yüzünüze sürüyorsunuz. Cilde iyi geliyormuş. Bir başka köşede ise jakuzi tarzı küçük bir havuz ve yanında ise sauna ve onun da yanında küçük bir şelale var. 

Kaplıcada yaklaşık 1 saat kadar kaldık ve sonrasında Reykjavik’e doğru yola koyulduk. Reykjavik, İzlanda nüfusunun 1/3’ünü barındıran bir şehir olmasına rağmen sessiz sakin bir görünümde. Otelimize yarım saat içinde vardık. Otelimiz Center Hotel Midgardur. Niyetim biraz dinlenip, gece Reykjavik’i gezmek. Ama otele girer girmez ayakkabıları çıkartıp yatağa uzandığımı hatırlıyorum. Sonrasına ancak sabaha uyandım. 48 saat süren uykusuzluk, üzerine kaplıca suyunun gevşetmesini de ekleyince deliksiz bir uyku çekmişim. Gece Reykjavik’i kaçırdım ama sonradan telafisini yaptım. Hikayesi sonraya artık.

P7230419.JPG

İzlanda yolculuğumuz ve birinci günün hikayesi budur. Devamı yarına…

Gezekalın, aydınlık kalın..

Dr Ümit Kuru

02.08.2016 Saat 22.18

Kaynaklar

http://www.bluelagoon.com/
https://en.wikipedia.org/wiki/Blue_Lagoon_(geothermal_spa)
https://en.wikipedia.org/wiki/Reykjav%C3%ADk
Yorum bırakın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s

%d blogcu bunu beğendi: