Portekiz halkının gurur duyduğu Vasco de Gama’nın adını taşıyan ve viyadükler, destek yolları ile toplam 17,7 kilometrelik uzunluğa ulaşınca, Avrupa’nın en uzun köprüsü unvanını taşıyan Vasco de Gama Köprüsünü, sabahın erken saatlerinde geçtik. 1000 km’lik Teju Nehri üzerinde kurulu köprü, 1998 yılında, Portekizli kaşif Vasco da Gama’nın Hindistan’a deniz yoluyla gitmesinin 500. yılı anısına açıldı. Git babam git! Bitmiyor köprüden geçiş..
Yaklaşık 18 km’lik köprüden geçiş ücretini mi merak ettiniz? Lizbon’dan karşı kıyıya geçiş ücretsiz, Lizbon’a dönüş sadece 2.35 Eur. 25 Nisan Köprüsü ise 1,35 Eur. Yani 4 Tl’yi 1 Eur karşılığı sayarsak sırasıyla 9.4 Tl ve 5,4 Tl köprü ücreti var. Yeni yapılan Yavuz Sultan Selim Köprüsü geçişi tek yön 11.95 Tl ! Uzunluğu ile kıyaslanamasa bile Osmangazi Köprü fiyatını siz bulun ve karşılaştırın artık.. Bu ülkede biraz kazık mı yiyoruz nedir?
Bugünkü hedefimiz 140 km ötede bulunan ve içinde barındırdığı mimari ve kültürel özellikler nedeni ile UNESCO Dünya Miras Listesinde yer alan Evora şehri. Bir güzel şehir ki! Her türlü övgüyü kabul ediyor baştan diyeyim…
Lizbon’dan önce güneye, sonra doğuya doğru yol aldık. Yolda bir mola verdik. Mola verdiğimiz yerde civarda rengarenk açmış kır çiçeklerini fotoğraflarken, kabuğu soyulmuş ağaçlar gördüm. Birileri, sanki portakalın kabuğunu soyarmış gibi, ağaçların belli bölümlerinin kabuklarını soymuştu. Bana o an ağaçlar, elbisesi çıkartılmış, iç çamaşırı ile ortada kalmış insanı düşündürttü. Sonradan bu ağaçların Mantar Meşesi olduğunu öğrendik. Mantar Meşesi, Portekiz’in çok önemli bir gelir kaynağı. “Mantar” deyip geçmeyin sakın! Portekiz dünyada mantar üretiminde lider bir ülke konumunda. İspanya ve Cezayir’de de yetişen kayıngillerden bu meşe türü ağacın ülke ve hane halkı ekonomisine katkısı fark edilince ülkenin özellikle bu bölgelerine, dağa-taşa bolca bu ağaçtan dikilmiş. Bu ağaç 200 yıldan fazla yaşayabiliyor. 25 yıllık olmadan bir ağaçtan ürün alınamıyor. Mantar olarak işlenecek kabuk kısmının ağaçtan ilk soyulmasından sonra 9-12 yıllık bir süre geçmesi gerekiyor. Bir meşe mantarından yaşamı boyunca 12 kez ürün alınabiliyor. Bu yazıyı hazırlarken bizde de bu ağacın yetiştirilmesi için çeşitli girişimler olduğunu öğrendim. Bu ağacın yetişmesi için ülkemiz toprakları uygun olabilir. Ama bu kadar süre beklemek, ülke girişimcisine kat’iyen uygun değil diye düşünüyorum. İnşallah yanılıyorumdur!
Kabuk soyulması özel küçük baltalarla ve sadece insan eliyle yapılabiliyor. 5 santim kalınlığında bir kabuk tabakası alınıp, bunlar mantar işleme atölyelerine götürülüyor. Burada sıcak suya atılıp kabuğun düzleşmesi sağlanıyor. Sonra mantarı işliyorlar. Yani siz siz olun mantara, en azından bundan sonra, daha bir sevgi ve saygı dolu gözlerle bakın. Ne de olsa bir ülkenin ve insanlarının ekonomisine katkısı büyük…
İyi korunmuş, kısmen de olsa halen ayakta duran şehri çevreleyen surları, Roma Tapınağı ve çeşitli tarihsel dönemlerden kalma çok sayıda eski eseri ile Evora şehri, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi içine alınmış. Ayrıca Evora, Portekiz’de yaşanabilir şehirler listesi içinde ikinci sırada olan bir şehir. Yani hem yurt dışından turist alan ve hem de Portekiz halkının gözdesi olan bir şehir.
Bu şehirde ilk ziyaret yerimiz şehrin üniversitesi. “Üniversiteden gezi mi başlarmış ?” diye sorduğunuzu duyar gibiyim.. Evora ziyareti yapıyorsanız başlamalı!
Üniversiteyi 1559 yılında Cizvit Tarikatı kuruyor. Cizvit Tarikatının kuruluşu 1534 yılına kadar gidiyor. Başlıca yoğunlaştıkları alanlar misyonerlik ve eğitim kurumları açmak. Cizvitlerin benzer tarikatlardan en önemli farkı örgüt yapısında. Tarikat üyeleri her zaman göze batmadan her türlü toplum içerisinde, o toplumun insanları ile aynı düzeyde ve uyum içerisinde yaşarlardı. Aaa!! Sanki Gülen Cemaatını anlattım!!
Tarikat, ilk gününden itibaren kısa vadeli hedefler yerine hep uzun vadeli hedeflere yönelmiş ve özellikle insana yatırım yapmış. Gerçekten de insana yapılan yatırımlar sayesinde Cizvit tarikatı çok kısa sürede Avrupa’nın en önemli siyasi ve ekonomik gücü haline gelmiş. Bu tarikatın yapısı geçmişte palazlandırılan, bir zamanlar birileri ile el ele kola kola ülkenin tüm stratejik siyasi-yönetimsel, askeri ve eğitimsel kurumlarını ele geçiren, ekonomik yapısı hala tam ortaya çıkartılamamış ülkemizde bulunan bir tarikatla ne kadar benzeşiyor değil mi? Hala da kafalar değişmedi, gitti bir cemaat, geldi diğerleri. Yazının burasında, ülkeyi tarikatlara kapatan ama ondan sonra gelenlerin gevşeklikleri ve çıkarları nedeni ile yeniden sahneye çıkan tarikatlara karşı düşünceleri ile, gel de Atatürk’ü anma!!! Mustafa Kemal Atatürk’ün fikirlerini bir gün bu ülkenin tüm insanları yeniden keşfedecektir ..
18. yüzyıla gelindiğinde Cizvit tarikatı öyle bir hal alıyor ki hem Avrupa’da ve hem de özellikle Güney Amerika’da her önemli noktada Cizvitleri görmek mümkün oluyor. Roma Kilisesi, azalan etkinliğini tekrar kazanmak ve yeniden güç odağı olabilmek için Cizvitlerden kurtulmak ve onları ortadan kaldırmak istiyor. Papa XIV. Clement, Roma’dan yapılan 21 Temmuz 1773 tarihli resmi bildiriyle Cizvit tarikatının feshedildiğini ve dünyanın her yerinde Roma Kilisesi tarafından Cizvitlere tanınmış olan tüm hak ve ayrıcalıkların kaldırıldığını ilan ediyor.
Evora’da Cizvit Tarikatınca yönetilen üniversite, dönemine göre ileri düzeyde eğitim veriyor. Ancak Cizvit Tarikatının Portekiz’de de güçlenmesi ve yönetime müdahale edebilecek hale gelmesi yönetimi rahatsız etmeye başlıyor. Bu üniversitenin kapatılması ve tüm Portekiz’de Cizvit Tarikatının faaliyetlerine son verilmesi Papa’nın 1773 tarihli bildirisinden önce, 1759 yılında, Markis Pombal tarafından gerçekleştirildi. Üniversite 1973 yılında yeniden açılmış ve günümüzde halen faal.
Üniversite dediğin burası kadar sevimli olmalı. Öğrenciler hemen kapı dışında ayaklarını uzatmışlar, kakara kikirideler. Var mışız yok muşuz, umurlarında değil! İşin ilginci bir sınıfta, sonradan anladık, bir sınav yapılıyor. Bilemedik, kafayı uzattık! Hocası güldü, öğrencisi güldü bize..Çok sevimli bir yerdi.
Biz bu üniversitenin sınıflarından boş olanları gezdik. Her bir dersin sınıfı farklı. Bu sınıflar hangi konuda eğitim veriyorsa, duvarlarında o dersin konusu ile ilgili desen çizilmiş, karo taşlarından duvar panoları mevcut. Örneğin ders coğrafya ise dünya, yıldızlar, devrin ünlü astronomları konu edilmiş. Teoloji ile ilgili ise taşlarda dini olaylar anlatılmış. Boş sınıflardan birinde kendimi tutamadım. Ders anlatır gibi poz bile verdim 🙂
Üniversite gezisi sonrasında Evora şehrini yürüyerek gezmeye başladık. Evora’nın kuruluşu Roma’lılara dayanıyor. Haliyle bu şehirde bir Roma tapınağı var. Bu tapınağın sütunları gayet iyi durumdalar.
Igreja de São Francisco Kilisesi şehrin önemli ziyaret yerlerinden. 1510 yılı civarında tamamlanmış, Manueline-Gotik tarzda bir kilise. Dışarıdan da içeriden de dini yapılarda verilmek istenen kasvete sahip.
Bu kilisenin kulelerine çıkılıp, buradan Evora şehri manzarası alınabilir. Bunu mutlaka yapın zaten. Yoksa kilisenin iç kasveti insanı boğuyor.
Praça do Giraldo şehrin ana meydanı. Pek şirin bir meydan. Burası tarih boyunca önemli olaylara da sahne olmuş. Şirin gözüken bu meydanda bir zamanlar, engizisyon mahkemelerinin dine karşı fikirlerle ve uygulamalarla suçlu bulduğu insanlar yakılmış. Bugünün bu güzel görünümlü meydanı, geçmişte ne dramlara sahne olmuştur kim bilir?
Evora’nın dar sokaklarında yürümek ise başlı başına bir zevk. Sokaklar tertemiz. Alışverişi bu sokaklardaki dükkanlardan yapabilirsiniz.
Öğle yemeğini Fialho adlı restoranda yedik. Portekiz’de her yemeğimiz bir şölen, bir başka zevkte oldu. Burası et ağırlıklı bir mekandı. Önce mezeler geldi. Ara sıcak olarak kuşkonmazlı yumurta ve ardından da nefis bir kuzu eti geldi. Şarap? Muhteşemdi. Comenda Grande adlı kupaj bir şarabı beğendim. Satıldığı adresi de bulup İstanbul’a getirmek üzere aldım. Haydi hayırlısı! Şarap stoklarını başlattık…
Yemek sonrasında gezmek mi iyi, “gezmesek de olur muydu?” bilemediğim bir yere gittik: Capela dos Ossos.
İnternette “Evora’da ziyaret edilecek yerler” yazıp Google amcaya sorgulama yaptırsanız, karşınıza çıkan ekranda, “Evora’da görülecek ilk 10 yer” başlığı altında çıkan yerlerin en başında Capela dos Ossos geliyor.
Bu şapelin özelliği duvar ve sütunlarının 5000’e yakın ölünün kemikleri ve kafatasları ile kaplı olması. Şapele ilk girdiğinizde bu görüntü çok itici ve sarsıcı geliyor. Ancak ölülerin kemiklerini duvarlara koyma adeti 17. yüzyıl Fransisken rahiplerinin, aşırı dolan kilise mezarlığına karşı buldukları bir çözüm. Duvarlara kafatasları ve kemikler öyle rastgele filan da dizilmemiş. Resmen kemik ve kafatasları ile duvar ve sütunlara desen, dekor yapılmış. Kim evinin duvarını bu şekilde dekore eder ki? Duvarda bir de yazı var;” Biz buradaki kemikler, sizinkileri bekliyoruz“. Fotoğraf çekerken “En azından benimkiler buraya gelmeyecek” dedim sesli olarak…
Evora şehrindeki son aktivitemizi kemikleri dekor olarak kullanan bu yerde yaptıktan sonra Lizbon’a doğru yollara düştük. Yolda mantar işleme fabrikası diyebileceğim büyüklükte bir yere ziyaret gerçekleştirdik.
Burası devasa bir fabrika. Etrafta yeni toplanmış ve ham madde olarak kullanılacak meşe mantarı kabukları dolu. İçeride ise daha önce gelip de işlenmiş olan mantarlar var.
Tabii bir de hediyelik eşya satan bölüm. Mantardan sandalyeye, kolye, kemere, ayakkabıya kadar ne ararsan yapılmış.
Son durağımız ise Lizbon yakınlarında bulunan Bacalhoa adlı şarap firmasının şarap tadım yeri oldu. Bize şarap sunumu yaptılar. En ucuzundan en pahalısına kadar birkaç örnek şarap tattırdılar. Kırmak olmaz, adama bedava da şarap tattırmazlar! Aldık oradan da şaraplarımızı..
Bu güzel günün sonlanması ise Lizbon’da Club de Fado’da oldu. Fadoyu ve fadonun en iyi örneklerinin sergilendiği Club de Fado’yu daha önceki bir bölümde anlatmıştım. Konu ile ilgilenenler https://gezekalin.com/2017/05/26/huznun-muzigifado/ linkinden yazıya ulaşabilirler.
Evet sanal gezgin arkadaşlarım.. Bu yazı ile Lizbon ve civarı tamamlanmış oldu. Yarın Portekiz’in gezdiğimiz diğer bölümlerini paylaşacağım sizlerle..
Gezekalın ve aydınlık kalın..
Sevgiyi kimseden sakınmayın..
Dr Ümit Kuru
31.05.2017 Saat 01:25