Sabah kahvaltı sonrasında Arnavutluk gezimizin Durres, Kruja ve Tiran’ı kapsayan kısmına başlıyoruz. Ülkenin Kuzeyine doğru hareket ediyoruz.
Arnavut halkının tarihi çok eskilere, İliryalılara kadar dayanıyor. Arnavut halkı kendisini Shqipëria olarak adlandırıyor. Bu kelime “Kartallar ülkesi” anlamında. Bayraklarında bulunan çift kartalda herhalde buradan geliyor. Tarih boyunca direnen ve savaşan bir ulus olmuşlar. Önce Osmanlıya 40 yıl direnen bir İskender Beyleri olmuş. Daha sonra önce İtalya, sonra da Almanya Faşizmine karşı direnmişler. İkinci dünya savaşı sonrasında kendilerini komünist rejim altında bulmuşlar ve önce Stalin Rusya’sına, sonra Mao’nun Çin’ine dayanmışlar. Enver Hoca zamanında kurulan sıkı ve kapalı rejim, Hocanın ölümü sonrasında gevşemiş ama ülke bu duruma hazırlıklı olmayınca kaos ortamında güçlü olan, öz kaynakların başına geçmiş. Arnavutlukta özgürlük, açlıkla birleşince tüm Avrupa’da Arnavutluk’u meşhur eden araba hırsızlığı, eskiden komünizmin tarım politikalarının uygulandığı çiftliklerin eroin ve mariuana ekim çiftlikleri haline gelmesi ve bir zamanlar özgürlük ilanı yapılan Vlora liman kentinin, insan kaçakçılığının aktarma merkezi haline dönüşümü gibi olumsuzluklar yaşanmış. Biz orada iken Arnavutluk seçim atmosferindeydi. Ortalıkta arabalar bağıra bağıra geziyorlardı. Ancak caddelere de boydan boya asılmış bayraklar da yoktu. Sahi bize bu ilkellik ne zaman geldi?
Biz bugün önce Arnavutluk’un en büyük liman kenti olan Durres şehrine gideceğiz. Eğer girebilirsek Adriyatikte denize gireceğiz. Sonra Osmanlıya kök söktüren adam olan Gyergi Kastrioti, yani İskender Bey adlı Arnavut kahramanın kalesinin bulunduğu Kruja şehrine gideceğiz. Sonrada Arnavutluk’un başkenti olan Tiran şehrini gezip gecelemeyi burada yapacağız. Bu gece bize Arnavut firmanın hazırladığı müzikli yemek programına katılacağız. Geceleme burada olacak, yarında artık gezimizin son günü; İstanbul’a öğle sonrası dönüyoruz.
Durres şehri Adriyatik kıyılarında bulunan ve yazlık otelleri ile meşhur ve Tirandan sonra ikinci büyük Arnavutluk şehri. Aracımızı park edip şehri kısaca geziyoruz. Roma amfi tiyatrosu buranın en kayda değer yeri. İlk defa bir amfi tiyatronun en alt bölümlerine kadar görebildim. Buranın bir özelliği de Roma’da mozaiklerin yerde değil, yan duvarlarda yapılmış olması.
Sonra da bu şehirdeki müzeyi gezdik. Kliti iyi bir tarih bilgisine sahip. Müzeyi gezen sadece biz değiliz; Çocuklarda gezmeye gelmişler ama müze çıkışında okul otobüslerine bir kaçışları vardı ki görülmeye değer.
Araca binip, sahilde yüzecek bir yer bakacağız. Geziye katılanlardan bazılarını (yani sevgili eşimi) “ Sizi Adriyatik’te denize sokacağım” diye geziye ikna etmiştim. Denize girmeye hiç niyetim yok ama söz, sözdür.
Aracı sahilde bir otelin otoparkına park ettik. Aynı otelin sahildeki masalarında mevzilendik. Önce kahveleri söyledik. Sonrada sahile yürüdük. Sahil uçsuz bucaksız görünüyor. Denize girenler var ama deniz çok dalgalı ve suyu bulanık. Hanım dahil kimse denize girmek istemedi. Ben de üzülmüş ayaklarında bir kahve daha söyledim; Öyle ya ben sözümü tuttum, onlar girmediler!
Buradan sonra Kruja şehrine gidiyoruz, Kruja şehri Osmanlıya kök söktürmüş olan İskender Beyin şehri. I. Beyazıt, Arnavutluk’u işgal edince Gjon Kastrioti adlı Arnavut lider ona karşı koyuyor. Ama baba Kastrioti başarılı olamayınca bu Beyin 4 oğlu Osmanlı tarafından devşiriliyor ve eğitime alınıyor. Osmanlı Sarayı bu 4 kardeşten 3 tanesini saraydan kızlarla evlendiriyor ama bu kardeşler bir şekilde ölüyorlar (rehberimiz bunların öldürüldüğünü söylüyor ama “öldürecekleri adama niye kız verilsin ki?” diye sorunca yanıtını alamadım). Dördüncü kardeş olan Gyergi Kastrioti ise oldukça becerikli çıkıyor ve Sultan’nın güvenini kazanıyor. Öyle ki Macarlarla savaşta komuta etmesi için emrine asker bile veriyorlar. Gyergi ise Osmanlıya ihanet edip, baba memleketi olan Kruja’ya kaçıp orada beyliğini ilan ediyor. Biraz coğrafyanın etkisi, çokça da becerikliliği sayesinde, Osmanlının eğitime aldığı bu devşirme edilmiş Arnavut kahraman tam 40 yıl Osmanlı ile girdiği 25 savaşın neredeyse tamamını kazanıyor. İstanbul Fatihi II. Mehmet dahil hiç bir Osmanlı büyüğü onun bileğini bükemiyor. Sonunda ölüyor ve kısa zaman sonra da Osmanlı buraları ele geçiriyor. İşte gezeceğimiz Kruja şehri, bu ulusal kahramanın şehri.
Kruja şehrine varmadan hemen önce Sarı Saltuk Türbesini gezdik. Bir Sarı Saltuk Türbesi de, Makedonya da, Ohrid şehrinde vardı. Geçi Anadolu’da da birçok yerde Sarı Saltuk a ait olduğu iddia edilen türbeler varmış. Sarı Saltuk, Anadolu ve Rumeli’nin fethi sırasında önemli rol oynadığı rivayet edilerek efsaneleşmiş bir evliyadır. Efsanevi şahsiyet kimliğini daha yaşarken elde ettiği söylenmektedir. Hayatını anlatan Saltukname Destanı, bu 13. yüzyıl alpereninin savaşlarını ve çeşitli kerametlerini konu almaktadır. Bu türbede Sarı Saltuk’a ait ayak izlerini gördük.
Sonra Kruja kalesine geldik ama bu arada acıktık. Tam eski Türk Pazarının yanında bulunan bir lokantaya girdik. Burada Elbasan Tava ve Arnavut Böreği başta olmak üzere çeşitli Arnavut yemeklerinden tattık. Gerçekten güzel yemekleri var, tam da ağzımızın tadında.
Yemek sonrası Kruja kalesini gezmeye diye yola çıktık ama yolda bir güzel Pazar var ki ben dahil herkesin gözü bu dükkanlarda. Sonunda ağırlığı koyup, kale sonrası bolca çarşı gezisi sözü de vererek kale gezisine başladık.
Kale hakkında bilgilendikten sonra burada bulunan Etnografya müzesini gezdik. Buradaki müze benim gördüğüm en güzel Etnografya müzelerinden bir tanesi. Burada bulunan yaşlıca rehber tane tane İngilizcesi ile (kelimelerin tamamını ezberlemiş, arada soru sorarsanız duralamak zorunda kalıyor) harika bir sunum yaptı. Bu amcam yakında emekli olacakmış. Ondan bu müze hakkında bilgilenmenizi isterdim.
Kale içinde bulunan bir Bektaşi Tekkesini de gezdik ama esas tavsiyem Tekkenin yanında bulunan terastan Kruja şehrine tepeden bakmanızdır. Eski Türk pazarına hep beraber daldık, kimisi zeytin ağacından kaplar aldı, ben ise keçeden bir çift Arnavut patiği aldım. Burada işimizde bitti, Kruja şehri görülmeden olmazsa olmaz bir şehir.
Arnavutluğun başkenti Tirana doğru hareket ettik. 1614 yılında Osmanlı Paşası Süleyman Bey tarafından kurulmuş olan bu şehrin aslında ilk ismi Tahran’mış ama zaman içinde bu sözcük Tiran’a dönüşmüş. 1612 metrelik Datji Dağı’nın batısında uzanan geniş düzlüğe yayılan Tiran, 1920 yılında ülkenin başkenti oluyor. Tirana vardığımızda saat ilerlemişti. Hiç otele uğramadan şehir turuna çıktık. Tiran yeni binalar dolu bir şehir. Burada bize ait olan tek şey Ethem Bey camisi. Bu cami 17. Yüzyılın ikinci yarısında yapılmış. Enver Hocanın bile güzelliğinden dolayı yıktıramadığı bu cami, inanılmaz güzel kalem boyamalara sahip. İçerideki çizimler muhteşem. Buraya sabah erken saatlerde gelmeliyim deyip ayrıldım. Bizde niye bu güzellikte cami sayısı az anlamıyorum.
Ethem Bey camisi yanında 1830 larda yapılan saat kulesi var. Bakanlıkların bulunduğu meydanı ve İskender Beyin at sırtında muhteşem bir duruşunun sergilendiği dev heykelinin yanından geçtik. Tam karşısında ise Ulusal Müzeyi gördük. Burayı ertesi gün sabah 10’dan başlayıp saat 12’ye kadar hızlıca gezmek zorunda kaldık. Güzel bir müze tavsiye ederim.
Anlaştığımız firmadan son gece için sazlı sözlü bir Arnavut gecesi talep etmiştim. O da, o gecenin cuma olduğunu, Arnavutluk’ta cumartesi ve Pazar bu tip gecelerin düzenlendiğini söyledi. Doğrusu ben götürmekten kaçınıyorlar diye düşünmüştüm ama o gece bizi bir müzikli lokantaya götürdüler. Sözlerinde durdular derken, bir yaşlı kemancıyı görünce biraz bozuldum. Ama bu kemancı muhteşem bir performans gösterdi ve gözlerimizi ondan ayıramadık.
Gece konakladığımız otel Tafaj çok kaliteli bir otel çıktı. Sabah kahvaltı için indiğimiz bahçesinde aldığımız kahvaltı unutulmazdı.
Gezi bitince Albania Express in sahibi bizimle tanışmak istedi ve bir kafede oturup konuştuk. Birer kahve içtik. Bu bizim hem Arnavutluk’a ve hem de gezimize veda kahvelerimizdi. Uçağımıza atlayıp, güzel anılarla İstanbul’a evimize uçtuk.
Bundan sonra Bosna-Hersek, Karadağ ve Hırvatistan gezisi yapacağız. Kim bilir belki de her şey denk gelir, grubu da oluşturduk mu ver elini ”Balkanlar’da Ataların izleri 2 “.
Gezekalın..
Dr Ümit Kuru
İlk Yayın tarihi 21-06-2009, 23:31
Gözden geçirilmiş son yayın tarihi 26.10.2014 Saat 23:44
1 Yorum