Gecelediğimiz Kobe şehri ile Osaka arası yaklaşık 35 km. Kobe’den Osaka’ya yolculuğumuzu otobüs ile yaptık.
2.5 milyon nüfusu ile Osaka, Japonya’nın 3 büyük ve önemli liman şehri. Uzun yıllardır ve hala ekonominin kalbi durumunda. Daha önce Naniwa ismi ile bilinen Osaka, bir dönem Japonya’nın başkentliğini yapmış. 16. yüzyılda Toyotomi Hideyoshi kalesini bu şehirde kurmuş. Tokugawa Ieyasu, Hideyoshi’nin ölümünden sonra onun egemenliğine son verince başkenti de bu kentten taşımış.
Osaka hakkında ilk izlenimlerim göz alabildiğine uzanan limanları oldu. Ticaretin canlılığının en önemli göstergesi olan limanlarda hareketlilik ve yük gemisinin sayısının fazlalığı göze çarpıyor. Japonya’nın çoğu marka şirketlerinin ana üretim yeri, fabrikalar, bu şehirdeymiş.
Osaka’da ilk ziyaret yerimiz Osaka Kalesi oldu. Otobüs parkı Osaka Kalesinin Güney tarafında. Bu kısımdan yürüyerek Osaka Uluslararası Barış Merkezi, Müzik Holü ve sakura ağacı dahil bol ağaçlık bir alanı geçip, kalenin birkaç kapısından birisi olan, Tamatsukuri-guchi Kapısından kaleye giriş yaptık.
1496 yılında yüksek rütbeli bir rahip, bugünkü kalenin olduğu yer yakınlarında bir tapınak yaptırmış. Daha sonra bu tapınak çok büyütülmüş ve Ishiyama Honganji adı ile anılmış. 1580 yıllarında Oda Nobunaga adlı Şoguna teslim olana kadar, bu tapınak büyük bir siyasi güç kazanmış. Daha sonra yönetimi ele geçiren Toyotomi Hideyoshi 1583 yılında tapınağı kale haline dönüştürmüş ve ülke yönetimini buradan yapmış. O zamanlar bu kale tüm Japonya’nın en büyük kalesiymiş. Toyotomi’nin ölümünden sonra, 1615 yılında, Tokugawa birliklerinin saldırıları ile kale harap hale gelmiş. Sonradan bazı yeniden yapım çalışmaları yapılsa da kale eski ihtişamına bir daha dönememiş. Kale kulesinin bugünkü betonarme yapısı 1931 yılından sonra yapılmış. İkinci Dünya Savaşında kale hava saldırılarından büyük ölçüde korunmuş. 1997’de ise büyük bir tadilat yapılmış.
Osaka Kalesi’nin ana kulesi 1 km²’lik bir alana kurulu. Japonlara ait bir yapı tarzı ile (Burdock piling-Dulavrat otuna benzetilen şekilde yapım tarzı) doldurulmuş bir alana yapılan binalar, çevresinde kesme taşlardan surlar ve onların çevresinde de hendeklerle korunaklı hale getirilmiş. Merkezdeki kale dışarıdan 5, içeriden ise 8 katlı ve saldırılara karşı savunması kolay olsun diye uzun bir kaya üstüne inşa edilmiş.
Kalenin dışı eski hali ile gözükse de, içi çok modernize edilmiş. İçeride asansör bile var. Kule içinde, her katında ayrı bir tema olacak şekilde, kale tarihi ve Japonya’yı birleştiren Toyotomi Hideyoshi hakkında bilgilendirici sergi ve görseller var. Kale kulesinden Osaka Panoraması da çok güzel gözüküyor.
Tüm Osaka Kalesi Parkı yaklaşık 2 km²’lik bir alanı kaplıyor. Kale içi gezisi sonrasında kalenin Sakura Kapısından çıkarak Hokoku Mabedinin bulunduğa alana geldik.
Hokoku Mabedi, Toyotomi Hideyoshi adına yapılmış bir şinto mabedi. Bu mabet önünde shamisen çalan bir adamın performansını izledik.
Sonunda parkın içinden geçerek verilen buluşma saatinde otobüs parkına döndük ve Osaka Kalesi gezimizi bitirdik.
Osaka’da bir diğer gezi yerimiz olan Shitennoji Tapınağı 6. yüzyılda yapılmış ve Japonya’nın en eski tapınaklarından bir tanesi. 4 imparator veya 4 kral tanrı tapınağı anlamında. Budizmin Japonya’da gelişmesini destekleyen Prens Shotoku tarafından yaptırılmış. Tapınak tarihte birkaç kez yanmış olsa bile her defasında orijinal haline sadık kalınarak yeniden yapılmış. Bu tapınağın Gokuraku-jodo Bahçesi, Amida Budha’nın Batı Cenneti tanımlamasından hareketle düzenlenmiş. Biz bu tapınağın bahçesini gezmemişiz. Belki ziyarete kapalıydı. Nasıl atlamışım anlamadım! Fotoğrafları çok güzel gözüküyor. Siz bu satırları okuyup Shitennoji Tapınağına gidenler sakın bu bahçeyi kaçırmayın derim.
Artık Japonya gezimizin son günü ve Japonya’da son anlarımızı yaşıyoruz. Son olarak ziyaretimizi adet olduğu üzere alışveriş merkezine yaptık. Doutonbori (Dōtonbori) Caddesi, Osaka’nın Namba bölgesinde, Dōtonboribashi Köprüsünden, Nipponbashi Köprüsüne kadar Dōtonbori Kanalı boyunca uzanıyor. Yasui Dōton adlı bir girişimci 1612 yılında Doğu’dan Batı’ya doğru akan Umezu Nehri ile, Kuzey’den Güney’e akan Yokobori Nehri arasını bir kanalla birleştirip ticaret alanını genişletmek için girişimde bulunmuş. Ancak bu projenin tamamlanması ona değil kuzenlerine nasip olmuş. Osaka’nın yönetimi de bu kanala projenin ilk sahibinin ismini vermiş.
Dōtonbori, turistlerin yoğun ilgisini çeken bir yer. Tarihsel olarak tiyatro bölgesi olan Dōtonbori’nin Tiyatroları, 2. Dünya Savaşı sırasında bombalanmış. Günümüzde gece yaşamı ve eğlence merkezi olarak insanları çekiyor. Dev boyutlarda bol ışıklı tabelaları ve eksantrik atmosferi caddeyi cazip kılıyor.
Burada önce hep beraber cadde boyunca yürüdük ve ortamı bir tanıdık. Sonrada Shinsaibashi Alışveriş Çarşısında dükkanlara daldık. Yapanlar son alışverişlerini yaptılar.

Gyoza
Caddenin en önemli özelliklerinden bir tanesi cadde boyunca çok sayıda yiyecek içecek dükkan ve kafelerinin bulunması. Gezimizi güzelleştiren rehberimiz sevgili Huriye bize yol boyunca bu caddede bulunan ve daha önce denemediğimiz bazı Japon yiyeceklerini ve bunların en iyi örneklerinin bulunduğu dükkanları gösterdi. Biz de serbest zamanımızda bunları azar azar da olsa denemeye karar verdik. Bu dükkanlar daha çok, alıp beraberinizde götürebileceğiniz dükkanlardı. İsterseniz oturup yeme şansınız da var tabii ki. Bu dükkanlardan bir tanesi “Gyoza” satan bir dükkandı. Gyoza aslında bizim bildiğimiz mantı. Daha büyük ve üçgen şeklinde sarılmış olanı. Çok lezzetliydi. Adam başı bir tane derken 2-3 adet götürdük.
Bir başka denememizi ise bir suşi barda yaptık. Suşi’yi gezi boyunca çok yerde yedik ama en lezzetlisi burada , suşi barda, yediğimiz oldu. Burada oturarak yemelisiniz. Çok keyifli. Önünüzden kayıp akan bir bant üzerinde, tabaklar içinde suşiler var. Yani çeşit çeşit suşiler, önünüzden geçit yapıyorlar. Üzerlerinde ne olduğu ve fiyatları yazılı. Aynı fiyat için, aynı renk ve biçimde tabaklar var. Siz yemek sonunda hangi tabaktan kaç tane yemişseniz hesabınız ona göre çıkartılıyor. Yemek sonunda masanızda bulunan bir musluktan yeşil çay doldurup içebiliyorsunuz. Doutonbori’de bir suşi barda, suşi yemeyi bir gezi aktivitesi olarak görün ve mutlaka yapın derim.
Suşi barda aslında iyice doyduk ama sırf söylendi ve tatmak gerekir diye “Tako” denen içi kıymalı, dilimlenmiş ahtapot eti parçalı veya sebzeli olabilen hamur işini de tattık. Bu Japonların ayaküstü aldıkları ve sevdikleri türden bir yemekmiş ama bana pek de hoş gelmedi. Belki de biraz önce yediğimiz suşilerin lezzeti üzerine yavan gelmiştir, bilemiyorum.
Dōtonbori’de “artık bir kafeye oturmanın ve son saatlerin keyfini çıkartmanın zamanıdır” diyerek gözümüze kestirdiğimiz Honolulu Cafe adlı bir kafeye girdik. Buranın arka bölümü kanala bakıyor. Ön masalarda yer bulamasak da, boş bulduğumuz bir masaya oturduk ve keyfimizi yaptık. Kanaldan zaman zaman gezi tekneleri geçiyor. Bu kafe bulunduğumuz yerin havasını çok güzel hissetmenizi sağlıyor.
Dōtonbori’den ayrılma zamanımız yaklaştığından buluşma yerine kadar tekrar bir yürüyüşe geçtik. Son fotolarımızı da aldık. Yürürken bir de “Melon Pan” arası dondurma alıp otobüste grupla bir araya geldik.
Evet sevgili Sanal Gezgin Arkadaşlarım…
Bu aldığımız kareler ve yediğimiz son yemekler aslında Japonya gezimizin de sonuydu. Dolu dolu ve her anı bir başka güzel bir gezi oldu.
Benim eski yazılarımı takip edenler bilirler; ben sadece gezi yazımın girişinde ve eğer memnun kalmışsam, gezi yaptığımız firmaya teşekkür eder ve daha da bahsetmem. Okuyucunun bu konuda etki altında kalmasını ve yazımın tarafsızlığının bozulmasını istemem. Ancak bir ilki yapmak zorunda hissediyorum kendimi ve yazı sonunda da teşekkür etmek istiyorum.
İlk teşekkür bu gezimizi gerçekleştiren Nar Gezi’den sevgili Aykut Semerci’ye. Bu gezi programı bazı yönlerden bir grup için yapılanlara göre benzersizdi. Standart dışı bir Japonya programını gerçekleştirdiği ve hiç aksama olmadığı için kendisine ve firmasına teşekkür ederim.
Bir başka teşekkürü ise 2 kişi hak ediyor; Bunlardan bir tanesi rehberimiz sevgili Huriye Yılmaz. Hem yıllarca Japonya’da aldığı dil eğitimi ve hem de orada yaşamanın ona kazandırdığı tecrübeleri bize gezimiz boyunca aktardı ve yerel acente ile sorun yaşamadan geziyi tamamlattı. Sonuncu kişi ise perde arkasında olan ama gezinin bu kadar güzel ve aksamadan gerçekleşmesinin mimarlarından olan sevgili doktor meslektaşım, Turqiem Tours’dan Oğuz Erdal. Hem Huriye ve hem de Oğuz bu gezi yazısını her yayınlamamdan sonra didik didik etmişler ve yanlışlarımı ve eksiklerimi düzelttirmişlerdir. Övünerek söylemem lazım ki bu Japonya gezi yazısı siz okuyucuların rastlayabileceği en doğru ve doyurucu olan Japonya gezi yazısıdır. Bu böyle biline….
Gezekalın, sağlıklı kalın…
Dr Ümit Kuru
29.05.2016 Saat 17:58