Gezileri sevdiğim kadar, gezi sonrası gezi anılarımı yazmayı seviyorum. Gezi yaptığım ülkeyi gezi sonrası da kaynaklardan okumak, tarihini, coğrafyasını, insanını, yaşam biçimlerini, siyasi olaylarını öğrenmek, onları görerek edindiğim izlenimlere bir bütün olarak anlam kazandırıyor. Zimbabwe bu anlamda benim için çok ilginç ve öğretici bir ülke oldu. Kısaca sizlerle paylaşayım da ayrıntıyı sonra kendiniz okuyun.
Zimbabwe 1980 yılına kadar sömürge durumunda yaşamış bir ülke. 1980 sonrası kazanılan bağımsızlık ve parlamenter sistem ilk yıllar herkesi mutlu mesut etmiş. 1987 yılından sonra bir anayasa değişikliği ile Yarı Başkanlık Sistemine geçilmiş. Bu başkanlık sistemi ile başa gelen Robert Mugabe‘nin ilk zamanlarında her şey güzelmiş; Tarım reformları yapılıyor, çiftçiye destekler veriliyor, açlıkla siyasi-sosyal mücadele veriliyormuş. “Oh! Bu Yarı Başkanlık ne hoş bir sistemmiş!” diyesi geliyor değil mi insanın? Hikayenin sonu pek öyle gitmiyor. Mugabe yıllar içerisinde tek taraflı Diktatöryel bir rejim oluşturmuş ve ülkeyi 2017 yılına kadar da yönetmiş. Sonuç; baskı ile sindirilmiş insanlar ve basın, olmayan bir muhalefet, yolsuzluk, halkının lehine işlemeyen ve daha fazla açlık. 2009 yılında Zimbabwe’de enflasyon düzeyi kaç biliyor musunuz? Tam % 158.000.000. Yok ya hu yanlış okumadınız! Sayılar doğru. Zimbabwe vatandaşı bir kilo et almak için (o da alabilecek durumda olanlar) bir bavul Zimbabwe parası ile kasaba gidiyorlarmış. Ticari değeri kalmayınca Zimbabwe parası tedavülden kalkmış, şimdilerde Amerikan Doları ülkenin resmi parası. Neyse bana Zimbabwe örneği ve yaşadıkları başkanlık sistemi deneyimi pek bir ilginç geldi. Konuya başlamadan öğrendiklerim, sizlerle paylaşayım dedim.
Zimbabwe’ye gidiş amacımız Viktorya Şelalesini ziyaret etmek içindi. Botswana sınırını ne kadar kolay geçtiysek, Botswana-Zimbabwe sınırını o kadar sıkıntılı aşabildik. Sabahın çok erken saatlerinde sınıra ulaştığımız ve ön sıralarda olduğumuz halde sınırda 3 saate yakın zaman harcadık. Bu süre için rehberler “Kısa sürede geçtik” dediler. Kıssadan hisse Zimbabwe’ye karadan geçiş problemli.
Dünyada meşhur olarak görülen sekiz yüze yakın şelale içinde sadece yüksekliğine baktığınızda Viktorya Şelalesi önemsiz gibi gözükür. Ancak bir şelalenin önemi sadece ne kadar yüksekten aktığına göre değerlendirilmiyor. Dünyanın en yüksekten akan Angel Şelalesi genişlik ve su debisi gibi kriterleri göz önüne alırsanız ilk 3 içinde yer alamıyor. Eğer bu üç kriteri göz önünde tutarsanız sadece Niagara, İguazu ve Viktorya Şelaleleri ilk üçe girerler. Niagara Şelalesi genişlik (1203 metre), yükseklik (51 metre) bakımından diğer ikisinden geride kalsa da akan su hacmi en büyük olanıdır (2407 m³/sn). 82 metre yükseklikten akan İguazu Şelalesinin genişliği kağıt üzerinde en fazla (2700 metre) gözükse de şelale bir bütün değil, 270 tane şelale takımından oluşuyor. İşte Viktorya Şelalesi 107 metre yüksekliği, bütüne yayılan 1100 metre genişliği ve su debisi ile dünyanın en büyük şelalesi kabul ediliyor. Şelalenin suyunun en bol olduğu zaman Nisan-Mayıs ayları. Ama bu zamanlar yoğun su buharı dumanı yüzünden fotoğraf çekme hevesi olanlar için iyi zaman değil.
Yerlilerin “Gürleyen Duman-Mosi-oa-Tunya” adını verdikleri Viktorya Şelalesi 2693 km’lik Afrika Kıtasının 4. büyük nehri olan Zambezi Nehri üzerinde bulunuyor. Aslında “Gürleyen Duman” ismi bu şelaleye ne kadar yakışıyor bilemezsiniz. Üzerinde hiç kaybolmayan gökkuşağı ve su buharının oluşturduğu duman ile bu adı ne kadar güzel bulmuşlar. 1885 yılında burayı ziyaret eden İskoç kâşif David Livingstone şelalelere Kraliçe Victoria‘nın anısına Victoria Şelaleleri ismini vermiş. Bence iyi de etmemiş.
Viktorya Şelalesini önce helikopterle havadan gördük. Helikopter turu sadece 15-20 dakika sürüyor ve önemli sayılacak bir para ödüyorsunuz. Ama kısa gelse de şelalenin ihtişamı için bu turu yapmalısınız.
Şelaleyi havadan gezdikten sonra park içinde yürüyerek gezmeye gittik. Viktorya Şelalelerini mutlaka rehber eşliğinde geziyorsunuz. Park girişinde önce ayrıntılı bir bilgi paylaşımı yapılıyor. Park içinde 16 noktada gözlem istasyonu yapılmış. Geziye David Livingstone’nun heykelinin bulunduğu yerden başlıyorsunuz ve Tren Yolu Köprüsünde bitiriyorsunuz. Gezinizi 2 saatte bitirebilirsiniz.
Şelalelerin başlangıcında Şeytan Çağlayanı (Devil’s Cataract) ve Adası var. Buradan aşağıya inen merdivenler mevcut. Yoğun su buharı fotoğraf çekmenizi zorlaştırıyor.
Yukarıdaki video benim kaydettiğim görüntülerden yaptığım bir Viktorya Şelalesi videosudur.
Tur devamında sırasıyla Ana Çağlayan (Main Cataract),
Horseshoe Çağlayanı,
Gökkuşağı Çağlayanı (Rainbow Cataract) ve Doğu Çağlayanı (Eastern Cataract) gibi bölümleri görüyorsunuz. Sona doğru gittikçe daha fazla su buharı nedeni ile ıslanmamanız imkansız hale geliyor. Fotoğraf makinalarınızla elde edeceğiniz görüntülerde bozulmaların olması da kaçınılmaz. Ancak suyun gücüne ve zaman zaman çift olarak göreceğiniz gök kuşağına hayran olmamanız da imkansız. Zevkini çıkarın bu manzaranın…
En sonunda Viktorya Şelalesi Köprüsünü görüp arka yoldan park girişine geri dönüyorsunuz.
Viktorya Şelalesi sonrasında şehirde bir tur da attık. Burada Maramba Market tahta işi hediyelikleri bolca bulabileceğiniz bir yer ama mutlaka pazarlık edin derim. Namibya’ya göre burası daha pahalıydı.
Viktorya Şelalesi gezimizle Namibya, Botswana ve Zimbabwe’yi içine alan Afrika gezimizi tamamlamış olduk. Artık yeni gezileri bekleyeceğiz. Hem yeni görmek ve hem de paylaşmak için..
Gezekalın..
Dr Ümit Kuru
30.10.2018 Saat 01:31
Asuman Kuru Birinci
/ Ocak 22, 2019Harika bir yazı. Çok güzel yerler
gezekalın
/ Ocak 23, 2019Cok naziksiniz..